Hanımla canlı yayın için bilgisayar başında bekliyoruz.
Ekranda yazı " Mehmet Yıldız az sonra canlı yayında Hayalhanem'de"
Hanımın tepkisi "Ya ben bu Mehmet Yıldızı ben keşfettim sanıyordum ama baya birçok kişi biliyormuş * "
Yüzümde tebessüm ve yüreğimde tatlı bir sevinç.
Salı akşamlarını bize iple çektiren oluşumdur Hayalhanem.
Kahvaltıda
Bir dilim tam buğday ekmeği
domates - kırmızı ve yeşil biber
Maydonoz- nane vs
2 yumurta
Ceviz-fındık-badem
Peynir (Kaşar-tulum-beyaz dönüşümlü)
Zeytin
Çay veya süt
En son 2002 yılında uğradığım mekan. O zamandan beri eskişehire gidemiyorum. 3. katında, merdivenleri çıkıp hemen sağa dönünce karşımıza çıkan dükkan(lar)ın ismi lazım bana. Bilen varsa, ya da gidip bakma şansı olan varsa sevinirim. Yoksa kendim bunun için ta eskişehire gitmem gerekecek.
aradığım Dükkanın tipi, büyüklüğü, yerleşim düzeni, sonradan değiştirmedilerse hala aklımda. esnaf sarayının sitesinden bakınca çıkaramadım fotoğraflardan. umarım hala oradadır o esnaf. imkanı olan yazar arkadaşlarım yardımcı olabilirse sevinirim. Bir borcu kapatacağım inşallah.
1 yıl önce başıma gelen olay. şahsı şikayet ettim ve 180 gün adli para cezası kitlendi mahkemede. 5 yıl bir nane yemezse işleme sokulmayacak ceza. dayak yediğim gün, polis merkezinden çıktıktan sonra akşam çarşıda karşılaştık herifle. şükür ki hala yaşıyorum.
3 yukarıdaki entry'de (bkz: http://www.uludagsozluk.com/e/24213714/) - evet link verme özürlüsüyüm- de dediğim gibi Ağustos ayı başında hedef 80 kg derken şimdiden indik o kiloya çok şükür. Artık Ağustos başında hedef 78. Şaka maka 2-2.5 ayda 12 kilo falan verdim.
Bisiklet sağolsun göbek möbek kalmadı, bacaklar çakı gibi oldu, kalça vs düzene girdi. Zayıflayınca giyerim diye aylar yıllar önce aldığım giysiler bir bir oluyor üzerime. Uzun süredir giydiğim çuvalımsı kıyafetlerse doğal olarak bol geliyor artık. Moral üst seviyede. Uzun vadede (2-3 ay sonrası için) hedef, kalıcı kilo, 73. Haydi bismillah.
1.5 ayda 8 kilo verince hakkında birşeyler yazmak istediğim başlık.
1.5 ay önce, Tıpta Uzmanlık Sınavı'ndan çıktığımda 93 kilo idim. Aylardır it gibi ders çalışıp dana gibi yemek yiyince duba gibi oldum sınav sonunda. (1.83 boy - 93 kilo)
Kilolar gitmeliydi. Nasıl gideceğini biliyordum. Herkes biliyor. Her tarafta yazıyor zaten. Önemli olan ilk adımı atıp devamını istikrarlı bir şekilde getirebilmekti.
Bunları düşünürken bir yandan da bisikleti hayatıma aktif olarak sokmak, ulaşım aracı olarak kullanmak gibi planlarım da vardı. Hatta sözlükte bu konuda entry'lerim de var ama bulmakla uğraşamayacağım şimdi. Merak edenler zaten bakıp bulur, çok hakim değilim sözlüğün ince işlerine.
Neyse, bu şekilde uğraşırken bir yandan da çok sevdiğim bir arkadaşımdan bir yorum geldi. "Lan oğlum kilo almaya başladım, seni bile geçeceğim sanırım" Yuh dedim. "Seni bile" ne demek lan. O kadar mı ümitsiz vakayım. Tamam oğlum dedim. 4-5 ay sonra olacak olan düğününe fit bir şekilde gelmezsem kafama yumurta atsınlar.
Oturup spor ve diyet programı yapmadım. Aklımda sadece iki şey vardı.
1- Yaşamıma hareket katmak
2- Yediklerime dikkat etmek
Hareket kısmı: Bisikleti elden geçirip sürmeye başladım . ilk günler 3-4 km sürünce tır ezmişe dönüyordum. Şu an gözü kapalı 80-90km deviriyorum kısa bir mola ile. Altımdaki de hantal bir bisiklet. Dedim ben bu mereti hafta içi 2 gün, hafta sonları da 1 gün olmak üzere süreceğim. Ne olursa olsun.
Hafta içleri sabah 5-6'gibi uyanıp gerekenleri yiyip (birazdan geleceğim oraya) çıktım yola. 1-2 saat yüksek tempoda (yüksek kadans) sürüp geri geldim. Öyle gezme havasında değil yani. Her sürüşün ortalarında ve sonunda kendime sayıp durdum. Derdin ne oğlum senin, daha millet uyanmadı bile ama sen 2 saat bisiklet sürmüş olup eve dönüyorsun diye. Bacaklarım acıdan yandı. Kan ter içinde kaldım. Göğsüm kavruldu ama eve gelip duşumu aşıp güne bomba gibi başlayınca herşeye değer dedim.
Tabii bisikletle uğraşırken bir yandan da bisiklet sporuna merak saldım. Araştırdım ettim ve futbol gibi saçma sapan bir endüstriye dönüşmüş bir sporu bırakıp bisiklete odaklandım. Kendime hedefler koydum ve bunun için vermem gereken kilolar vardı. Dağların tepesine tırmanabilmek için vermem gereken 20 kilo vardı (şu ana kadar 8'i gitti) Bisiklet yarışlarısı seyretmeye başladım. Mantığını kurallarını vs öğrendim ve o yarışçıların kaslarını yırtarcasına sprintleri, yer çekimine meydan okurcasına tırmanışları beni cezbetti. Kendi çapımda da olsa ben de yapacaktım. Onların yüzündeki o "hırs" ifadesini gördükçe ben de hırslanıyorduma artık.
Yemek olayına gelince. Şunu yiyeyim, bunu yemeyeyim demedim hiç. Vücudum kendisi seçti. O kadar spora ve hedeflere odaklanınca vücut zaten ne zaman ne istediğini hissettirdi bana.
Sabahları saat 5 civarı kalkar kalkmaz, daha neredeyse yüzümü bile yıkamadan büyük bir bardağa ılık su doldurup yarım limon sıkıp içtim onu. Toksinleri atmaya bire bir. Birazdan da bisiklet sürerken terleyip atılacak toksin. Tertemiz kalacak vücut ohh mis. Daha sonra spor giysilerini vs giyip, bir dilim kepek/çavdar/tahıl hangisinden bulursam o ekmekle kimi zaman tost yaptım. Peynir ve domatesli tost. Yanına sulu bir meyve kestim. Ya da süt içtim bir bardak. Bunları yiyip biraz dinlenip atladım bisiklete. ilk yarım saat - 1 saat kadar hafif tempoyla sürdüm, yavaşça tempoyu arttırarak. Yollar zaten bomboş o saatlerde. ikinci saat ise Allah ne verdiyse abandım tempoya. Eve dönünce tabi karnım aç deli gibi. Ama o kadar yorgunluğun ve fedakarlığın üstüne vücudum hiçbir zaman salam-sucuk-kızartma-beyaz ekmek-şekerli çay gibi zararlı olduğu herkes tarafından bilinen şeyleri kabul etmedi. Vicdanım izin vermedi onları yememe. Yumurta yedim. Peynir zeytin domates salatalık, bol bol yeşillik, ceviz badem fındık vs ne bulursam onlardan yedim. Önceden yediklerimin yarısı kadarını yiyince doyar olmuştum artık.
Öğle yemeğimde bir sulu yemek, yanına da çok az pilav/makarna vb yedim. Ekmeği zaten sabah hariç yemiyorum.
2-3 saat sonra acıkmaya başlarken hemen meyve,salata,süt vb hafif şeylerle bastırdım midemi. Akşam ise salata, çorba vb hafif şeyleri yedim. Ekmek yine yok. Yasak olduğundan değil. Vücudum kabul etmiyor o kadar sporun üzerine, o hedeflerim için. Beynin kabul etmedikten sonra istediğin kadar yasak koy ne fayda?
Genel anlamda tarif edecek olursam, kola,fanta vb gazlı içecekler, hamburger vb fastfood, paketli satılan her türlü gıda, nutella mutella, buna benzer aklınıza gelebilecek her şeyi reddedi vücudum. Cebimde 10 lira varsa onunla gidip dürüm yemedim, azıcık bir tavuk göğsü alıp, eve gelip haşlayıp, üzerine kendimce vücudumu yormayacak baharatlar atıp yedim. Eve gidecek zamanım yoksa manavdan domates ve hıyar alıp yedim ayaüstü. Meyve alıp yedim ama o dürümcüye, tantuniciye girmedim. Normalde kabap manyağıyımdır. Bir oturuşta rahat 2 porsiyon mideye indirirdim. Kardeşimin karne şeysi muhabbetiyle zorla götürüldüm kebaba. Ekmeğe hiç dokunmadım. Sadece salatalardan yedim ve eti yedim. Bu şekilde yiyerek aldığım mutluluk, dana gibi yediğim dönemlerdeki mutluluğumu en az 10'a katlar.
Canımın çok çektiği ama zararlı olan, gereği olmayan şeyleri ise ayda 1 kere yedim. Her birini ayda bir değil yani. Ayın 1 gününü kaçamağa ayırdım. Ama zaten o günde bile vücut kendisine ihanet etmedi. O yanan bacakların, kavrulan ciğerlerin hatrına, Mc Donald'sa , ciğerciye, künefeciye, tatlıcıya gitmedi ayaklar.
Kısacası mesele nasıl kilo verileceğinde değil, nasıl motive olunacağında. Kendinizi buna motive edecek birşey bulduktan sonra gerisi geliyor zaten. Çevrenizkilerden de ara ara "çok zayıflamışsın" gibisinden dönüşler alınca ayrı bir motive oluyorsunuz.
Bu şekilde 8 kilo verdim (93-85) ve aynanın karşısına geçince çok rahat farkediyorum farklılığı. Bakalım Ağustos başına kadar hedefim 80 kiloya inmek. Eylül'de ise 75 kilo. Ondan sonra gelsin bisikletle Toros dağlarına hunharca tırmanışlar.
liseye başlayan bir sıpanın hiç hesapta yokken kendini bisiklet klubünde bulmasını ve hızlı yükselişini konu alıyor. oldukça eğlenceli, heyecanlı ve bisiklet sporuna dair çok güzel teknik bilgilerin aralara harmanlandığı bir anime. Öyle ki kendim bisiklet sürerken tıkandığımda buradaki veledin çırpınışları, hırsı ve azmi aklıma gelir ve daha çok abanırım bacaklarıma. seyredilesidir.
millet ne der? gülerler mi? dalga geçerler mi ? gibi soruları düşünmeden yapılması gereken eylemdir. Onların gülmesi veya ağlaması kurtarmayacak seni kaza yaptığında. kask kurtaracak. seninle dalga geçenlerde olmayan ama sende olan o organı korumanı sağlayacak o kask. ne olursa olsun, ne kadar mesafe süreceksen sür ama mutlaka o kaskı tak.
içine girmeden önce kendisine ve yazarlarına saygı duyduğum sözlük.
yazar değilken ara ara uğrardım buraya. merak ettiğim bir konuyu gugıl amcada arayıp sonuna sözlük yazdığımda buradan link çıkması üzerine girerdim. vay be derdim ne güzel şeyler paylaşmışlar. sol framei bilmezdim tabi o zamanlar.
daha sonra hele ben de gireyim bakayım bir içine dedim. girmez olaydım. o kadar itici geliyor ki şimdi. tanımadan önce daha iyiydim be sözlük seninle.
sol frame'e bakıyorum. tahminimce türkiyenin 15-20 * yaş arası çoğunlukta olmak üzere bir kitlesi toplanıp kendisini izole etmiş hayattan ve burada kim hangi kızı nereye düşürmüş, kim mezarda ne görmüş, kim çapkınlık kim kaşarlık yapmış sabahtan akşama kadar onu konuşuyorlar. bir de saatlerce karşıt görüşlerine saydırıp duruyorlar. gün içerisinde girilen entrylerin %90 ı boş. aklı başında yazarlar ya def olup gitmiş ya da uzaktan uzaktan sessizce takip ediyolar. arada bir girdikleri entryleride kaybolup gidiyor o saçma enrtyler arasında.
senin hakkında düşüncelerim bu şekilde sözlük. üzgünüm. sanırım kaynaşamadan ayrılacağız yavaş yavaş.
edit: gizli bakınız verme özürlülüğümü giderme çabaları.
seviyesi şu an entry girdiğim sözlüğe oranla daha yukarda olan sözlük.
ciddi bir konu aramak amacıyla sol frame'ini bir 5 dakika kadar inceleyince içinde mutlaka ciddi şekilde seviyeli, bilgi içeren başlık bulunabilir. aynı olay burada saatleri günleri buluyor malesef. evet birçok başlık, hatta neredeyse her başlık .m g.t m..e üzerine ama buranın bir farkı var mı? sadece o isimler yok. içerik aynı. hatta daha da berbat halde içerik.
belki de ben yaşlanıyorum be sözlük, bırakalım gençler eğlensin değil mi?
Bir tarafta bu işin ciddi ciddi hakkını vererek, çekeceği her bir fotoğraf için ayrı bir heyecan duyarak, varını yoğunu ortaya koyarak çalışanları vardır bunların. Diğer tarafta da sırf çekmiş olmak için çeken, paramı alayım, fotoğraf adı altında da birkaç rezil kağıt parçası vereyim ve topuklayayım diyen hanzolar mevcuttur. Bu ikinci gruptan aman diyim uzak durun.
Bunları nasıl ayırt edeceğiz diye sorabilir şimdi sözlük yazarı. Mutlaka ama mutlaka düğünden önce 1-2 kez yüzyüze konuşun. Tek mi çekecek, ekibi olacak mı, ekibi olacaksa bunlar kim ve mümkünse onlarla da bir - iki cümle de olsa muhabbet edin. Siz ne istiyorsunuz, o size ne vaad ediyor konuşun herşeyi. Muhabbetleri nasıl, size sömürülecek bir koyun gözüyle mi bakıyorlar, yoksa cana yakın, mütevazi mi takılıyorlar inceleyin.
Ekipmanını sorun ve portfolyosunu isteyin. Önceki çalışmalarını incelemeyi isteyin. (Hali hazırsa internet sitesi olan birisiyse zaten hepsine kolayca ulaşılabilir) Bu aşamalarda zaten kaçamak cevaplar veriyolarsa hiç durmayın orada. Fotoğraf işinden hiç anlamıyorsanız ve ekipmanı sorarsanız biraz abes gelebilir bu sorunuz fotoğrafçıya. Birkaç tanıdığım var ve ekipmanları sorup kendileriyle paylaşmamı istediler deyin. Ekipman herşey değildir muhakkak. Ama kabiliyetli ellerde kullanılırsa "çok şey"dir. Kimisi vasat bir ekipmanla harika işler çıkarır. Kimisi son teknoloji ekipmanla bir iş beceremeyip heba edebilir ekipmanı da zamanınızı da paranızı da.
Aldığınız bilgileri mutlaka bir tanıdığınız fotoğraf meraklısıyla değerlendirin. Fikrini alın. Cana yakınlığını, muhabbetini, samimiyetini bilemez elbette ama ekipman&portfolyo ikilisini inceleyip bir fikir verebilir size. Hiç tanıdığınız yoksa sözlükte vs sorun. Muhakkak biri damlar konuya. Olmadı the derkilanshoer'e msj atın, dönmeye çalışır size muhakkak.
Her fotoğrafçının ayrı bir stili vardır ve bu fotoğraflarına yansır istese de istemese de. Kimisi soft çalışır, kimisi keskin ve canlı renklerle. Kimisi ona buna seypa karıştırır, kimisi siyah beyaz yapar eline geçeni. Fotoğrafçının stili size uyuyor mu, önceki çalışmalarındaki gelin/damadın yerine kendinizi düşündüğünüzde hoşunuza gidiyor mu fotoğraf vs.
Fiyat olarak belli bir miktar söyleyemeyeceğim. Kişinin tecrübesine, kalitesine, asistanına, ekipmanına ve en önemlisi keyfine bağlıdır bu. Verdiği rakamı çok bulursanız ve ne para ne fotoğrafçı içinize sinmediyse uzaklaşın oradan. Emeğinin, tecrübesinin ve kalitesinin elbette bir değeri olacak. "Çoh para istiyor yahu" diye burun kıvırmanın anlamı yok.
Yazdıklarım düğün öncesi dış mekan çekimleri yapan fotoğrafçılar içindir. Salon çekimi yapanlar için yorum yapmayacağım. Allah onlara da, gelinle damada da sabır versin diyorum sadece.
imza: Birkaç yıldır fotoğrafla amatör olarak ilgilenen, para için yapmayıp keyfini süren, 1 yıl içinde kısmetse kendi düğünü olacak olan ve fotoğrafçısını stüdyolardaki şebelettinlerdense (istisnalar kaideyi bozmaz ama çoğu öyle) bireysel olarak çalışan kişilerden bulmaya çalışacak olan bir fotoğraf meraklısı.
( Stüdyolardaki şebelettin arkadaşlarım, tamam siz vergi sigorta bilmem ne ödüyorsunuz evet. Ama bu birçoğunuzun son derece kalitesiz iş yaptığı gerçeğini değiştirmez. Müşteri kaliteyi seçer. Üzgünüm. Ağlamayı bırakıp kendinizi geliştirmeye, güncellemeye bakın az. Dahili flaşı adam yüzüne 2 metreden çakarsanız, harici flaşı yan duvardan sektirmek dediğimde bön bön bakarsanız, kaliteli bireysel fotoğrafçılar da size böyle çakar üzgünüm. ) *
Ekleme: Kendilerinin size çekim için belirttiği maaliyeti sadece kağıt masrafı, fotoğraf makinesi vb ekipman masrafı, mürekkep masrafı gibi somut unsurlar olarak düşünmeyiniz. Bu masrafın belkide asıl unsuru ışık bilgisi, pozlama bilgisi, kadraj bilgisi gibi fotoğrafın ve işin kalitesini daha çok belirleyen unsurlardır. Bu unsurlar lafa gelince basit ama icraate gelince birçok fotoğrafçının sınıfta kaldığı unsurlardır.
Bir noktaya daha değinmeden duramayacağım. Profesyonel fotoğrafçı = iyi fotoğrafçı demek değildir. Fotoğrafçılığı para kazanmak için yapan kişi demektir. Kimisi iyi yaparak kazanır kimisi ise vasatın altındadır. Cris Ronaldo da profesyonel futbolcudur Sabri de , ptt 1. ligdeki kaleci hüsamettin de. Profesyonel olmayıp da birçok profesyonel fotoğrafçıdan daha iyi fotoğraf çeken fotoğrafçı mevcuttur. Sadece bu işi para için yapmadıklarından ötürü profesyonel tanımına girmezler.
ucuzundan sağlık sigortası yaptırmak, temiz çevre gönüllüsü olmak, yakıt olarak yemeklerden yemek beğenmek ve istediğin kadar yemek üzerine yapılan eylemdir.
"kask almak" eylemiyle birlikte yapılmalıdır muhakkak.
yakın zamanda almayı planladığım velespitin markası. sedona ile kapıştırıyorum şu an kendisini zihnimde. hangisini alırsam alayım şundan eminim ki kazanan çevre olacak, ekonomi olacak, sağlık olacak, ruhum olacak.
yakın zamanda almayı planladığım velespitin markası. salcano ile kapıştırıyorum şu an kendisini zihnimde. hangisini alırsam alayım şundan eminim ki kazanan çevre olacak, ekonomi olacak, sağlık olacak, ruhum olacak.
candır. her derde devadır. sağlık, maddiyat, zaman vb her yönden faydalıdır.
bir ulaşım aracı düşünün ki yakıtı sizin en sevdiğiniz yemek olsun.
bir ulaşım aracı düşünün ki sizin oturup oturup kaba et büyütmenizi engellesin.
bir ulaşım aracı düşünün ki neredeyse masrafsız olsun.
bir ulaşım aracı düşünün ki park yeri bulma derdi olmasın.
bir ulaşım aracı düşünün ki yoğun trafikte onbinlerce liralık 4 tekerlerin arasından süzülsün gitsin.
bir ulaşım aracı düşünün ki sizi mutlu etsin.
bir ulaşım aracı düşünün ki size rüzgarı ve özgürlüğü hissettirsin.
evet. ulaşım aracı. sadece çocukluk döneminde karne hediyesi olarak alınan bir oyuncak değil.
bırakın 180 cm boyla, 90 kiloyla üzerine binip çocuklar gibi mutlu olduğunuzda size trene bakar gibi baksınlar. kafayı yemiş bu desinler. ben miyim kafayı yemiş olan? yoksa çevre, sağlık ve ekonomi düşmanı 4 tekerli teneke yığınlarına onbinlerce tl para bayılıp kös kös gezen, 200 metredeki bakkala giderken bile çevrenin içine eden mi?
kaskınız başınızdan eksik olmasın ve yere değmesin inşallah hiçbir zaman.
"internetten ses kayıtları indirip dinlemek" şeklinde okuyup girdiğim başlık.
ne hale getirdin bizi ey dış mihraklar, ey paralel yapı, ey cehape ey mehape ey akepe ey pensil var ya hepinizin ben elleriniden ısırıyorum. koparırcasına.
başlığın gerçek konusuna gelince. okuyunca merak ettiğim başlık ve ilk fırsatta derin bir araştırmaya girip buraları aydınlatacağım inşallah.
ben: x hanım endişelenecek birşeyiniz yok. gebelikle ilgili sorununuz yok. idrar yolu enfeksiyonu geçirmektesiniz sadece ve gebelikte sıklığı artan bir durumdur bu.
x hanım: doktor bey tamam ama bana ilaç yazmayın yutamam. şurup yazmayın miden bulanır. iğne hiç yazmayın aman allah korusun. seruma tövbe zaten.
"sözlükten siyaset başlıklarının kaldırılması" cümlesiyle beraber desteklediğim başlık.
ya da kaldırılmaktan ziyade isteğe bağlı olarak filtrelenerek sol framede istemeyen kullanıcıların görmemesi sağlanabilir. kaldırılmaktansa daha isabetli olur. muhakkak bunları düşünen konuşan tartışan olmuştur zamanla. belki de var olan bir özelliktir ya da hiç var olmamasına dair kararlar alınmıştır ve ben sözlükte "görece" yeni olmamdan ötürü farketmemiş olabilirim.
sen bana bakma sözlük. kafana göre takıl, atış, satış, ağız burun dal birbirine. öptüm.
ikisinin de ne içeriğini hatırlıyorum şu an. ne de yazarını. ama o zamanlar beni bu kadar etkilemişlerse vardır bir halt diyip tekrar okumaya karar verdim ve okuyacağım yakında tekrar.
acaba bir filtre ile "siyaset, ilişkiler, futbol" gibi boş tantanaların döndüğü başlıkları isteğe bağlı olarak engelleyemez miyiz dediğim, bu tür başlıkları hunharca sergileyen alan.
arada kaynayıp gidiyor kayda değer başlıklar malesef.
1990'ların son yıllarında avusturya'da şehirde bisiklet sürebilmek adına yaptığım icraat. bisiklet ehliyeti almadan hele bir çık bakalım caddeye.
12 yaşında alınabiliyordu o zamanlar. şimdi nasıl bilmiyorum. 8-12 yaş arasında ise bir veli eşliğinde çıkabiliyordun trafiğe.
ehliyet sınavı için okulda verilen eğitim bizim burada sürücü kurslarında verilse ahanda buraya yazıyorum ülkedeki kaza oranları %90 azalır. sınav sırasında sınav görevilerinin (çalı çırpı, ağaç, duvar vs. arasına gizlenen polisler) içinde bulunduğu ciddiyet türkiyedeki sınav görevlilerinde olsa hiçbir ehliyet sınavında ehliyet alan sayısı %5'ten yukarı çıkmaz. açık ve net. yan sokağa dönmeyi geçtim, şerit değiştirirken kolunu uzatarak sinyal verme bakalım bi. anında biter sınav ve hoop tekrar bir eğitime girersin. kask vb güvenlik önlemlerinden bahsetmiyorum bile. nitekim ayakkabı giymek, don giymek gibi rutin bir iş bisiklete kaskla binmek. kasksız gezene hanzo gözüyle bakarlar.
elin gavuru 15-20 yıl önce bu seviyedeydi. bakalım biz ne zaman ulaşacağız o seviyeye sözlük. ne zaman bitecek son model arabalarla gösteriş peşinde koşmamız. bisikletliye hor gözle bakmamız. dertliyim sözlük.
"doğa için pedalla" projesi kapsamında önce türkiye'den japonya'ya kadar gidip, daha sonra yerinde duramayıp "gelecek için pedalla" projesi kapsamında yine türkiye'den yola çıkarak tüm dünyayı kat etmek üzere pedellayan ve halen yollarda adam. demir atlı adam. gürkan genç
bisikletin bir oyuncak olmayıp, bir ulaşım aracı olduğunu, kendimiz, çoluk çocuğumuz, vatanımız milletimiz ve dünyamız için bisikleti hayatımıza ciddi anlamda sokmamız gerektiğini anlatmaya çalışan adam.
dünya turu kapsamında 1.5 yıldır yollarda ve türkiye'ye tahminen 4-5 sene sonra dönecek ve döndüğü gün velespitimle birlikte kendisine sınır kapısından itibaren eşlik edebilmek en büyük dileğim.
Türkiye sınırları içerisinde var olan bir 1600 yıllık bazilika yakın zamanda tesadüfen de olsa keşfedilmiştir.
Bursa şehrinin iznik ilçesindedir. Haberin linki: http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/25664387.asp
kullanım şartlarının insanı ürküttüğü çevrim içi veri depolama şeysi.
uzun süredir aktif olarak kullanırdım ama kullanım şartlarındaki "hacı bak iyi güzel bana dosya yükleyip duruyon da ben bunları istediğim gibi yayınlar, değiştirir, satar, şiş kebap yapar ya da kafam eserse yalar yutarım ha. hani kolay kolay yapmam ama sağım solum belli olmaz, elimde bu yetki var ve sende bunu kabul etmiş sayılırsın" maddesini farkettikten sonra terkettim kendisini. Şu an dropbox ve 1tb kapasiteli copy ile mutlu mesudum sözlük.