nice yıllar senin için
senin için yaşadım ben
korkakça aldılar seni
aydınlığa koşarken
yollara sürdüler beni
yüreğim acıyor ama
yollarında doğdum şimdi
her gecenin sabahı var
elbet zulmün bedeli de
her mayısta bahar coşar
sonsuz bir yaz özlemiyle
analar hiç ağlamazlar
bin öfke var gözlerinde
güneşi doğuracaklar
güle güle yavrum sana
yoldaşların andı seni
koptu kopacak fırtına
şafakta karşıla bizi
dağlarında yalnız çiçek
sokaklarında şen çocuklar
boyverecek bekle bizi
Yumuşak tüylü, otsu bir bitki. Gavur haşhaşı adıyla da bilinmektedir.meyve çok tohumlu ve bir kapakla açılıp tohumlarını saçan bir kapsüldür.Altı türü vardır. (Siyah Banotu) ile (Mısır Banotu) tedavi sahasında kullanılır. Mısır Banotu Malatya civarında bulunmaktadır. Bilhassa alkaloit endüstrisi için önemlidir. Siyah Banotu hemen hemen bütün Anadolu ve Trakyada bulunur. Meyvaları çanak yapraklar tarafından sarılan, kapak ile açılan bir kapsüldür. Bu kapsül içinde gri esmer renkli, üzerinde küçük çukurcuklar bulunan çok miktarda tohum bulunur.Bitkinin kullanılan kısmı; yaprakları, kökü ve tohumlarıdır. Yapraklar, bitki çiçekli iken toplanır ve kurutulur. Tohumlar tamamen olgunlaştıktan sonra alınır, güneşte ya da 40-50 derecelik fırınlarda kurutulur. Kuvvetli bir uyuşturucu ve ağrı kesicidir. Bazi müshillerin tesir edebilmesini kolaylaştırır. Bilmeden kullanıldığında zehirlenmelere sebeb olan bir bitkidir.
Cefer Cabbarlı 1899 yılında, Baku yakınlarındaki Xızı köyünde doğmuştur. Babasının adı Qafardır. Baküde, Rus-Tatar Mektebini ve 3enaye Mektebini (1920) bitirmiştir. Henüz talebeyken, yani 1915 yıllarında yazmaya başlamış, nesir, şiir ve dram türlerinde eserler kaleme almıştır. ilk hiciv ve lirik şiirleri MektebBabayi Emir Besiret gibi gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. Sanat hayatınm ilk dönemi, Azerbaycan Cumhuriyetinin (1918-1920) kuruluşuyla başlayan siyasi, kültürel ve manevi yükseliş dönemine denk düşer. istiklal mücadelesini konu alan şiirlerini, Balkan Savaşlarında (1912-1914) Türklerin gösterdiği kahramanlıkları terennüm eden Edirne Fethi ve piyesini
yllarda yazar.
Azerbaycanda Sovyet hakimiyeti kurulduktan sonra Cabbarh, Baküde tiyatro okulunu ve Azsrbaycan Devlet Universitesinin Şark Fakültesini bitirir, Kommunist gazetesinde edebi işçi ve tercüman olarak, edebiyat, tiyatro ve sinema alanında bir yazar, dramaturk, senarist ve rejisör olarak büyük hizmetlerde bulunur. ilk Sovyet operaları için libretto, sinema filmleri için senaryolar yazar, filmlerin çekimine şahsen iştirak eder, dram tiyatrosunda bir rejisör olarak çalışır, yabancı dillerden piyesler tercüme eder ve sahneye koyar. Sovyet devrinde Cabbarlı sekiz piyes yazmıştır ki, bunların hemen hepsi başka dillere tercüme olunmuş, Baküde, Orta Asyada Eski Sovyet cumhuriyetlerinde sahneye konulmuştur.
Sovyet sanatına büyük katkılarından dolayı, kendisine 1932 yılında, emekdar senet xadimi fexri adı verilmiştir. Cabbarlının, Sabir üslubunda yazdiği ilk şiirlerinde hiciv ve alay, Ezilen Şerge syan Yarat Qız Qalası anzumelerinde felsefi romantizm,Aslan ve Ferhad hikayesi ve Vefalı SeriyyeSolgun Çiçekler gibi piyeslerinde ise hissi-sentimental-üslub belirgindir. Böylelikle O, kalemini bir bakıma bilinen bütün edebi üslublarda denedikten sonra realizmde karar kılmış ve Azerbaycanda Sovet EdebiyatıSosyalist realizmidenilen sanat anlayışının ilk ifadecisi ve hatta kurucusu sayılmıştır. Ancak bu realizm, hakikat duygusu ve onun büyük istidadı, bu üslubda, eyyamcılığa, bolşevik ritorikasına galip gelmiş ve Cabbarlı yaratıcılığını başlı başına bir sanat hadisesine çevirmiştir. Kapitalizm, Cabbarlınm Aydın; (1919-1920) ve Oqtay Eloğlu (1922) piyeslerinde dar smıfsal manada değil, beşeri değerler seviyesinde tahlil ve tenkid edilir. Bu eserlerde, Cabbarlınm protest kahramanları, burjuva ahlakının bozucu rolünü, mahiyetini ortaya koyarlar.
Od Gelini trajedisinde ise (1925-1928) Azerbaycan halkının IX. asırda, Babekin öncülüğünde, yabancı işgalcilere karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini eserinin asıl konusu ve ana fikri olarak seçer, milli-manevi istiklal ve bağımsızlık düşüncesini bütün devirlerin ve halkların en yüksek değer yargısı ve en kıymetli serveti olarak terennüm eder. Bağımsızlık duygusunun bu şekilde ele alınmasının; sanatçının komünist zulmüne, bolşevik baskılarına duyduğu gizli bir isyani, protestosu olduğunu ileri sürenlerin düşüncelerinde de gerçek payı vardır. Od Gelininden sonra Cabbarlı, tarihi konulardan çağdaş gerçekliğe döner. Sovyet devrinin insanlarını, onların mücadelelerini, fikri arayışlarım, aldanış ve bunalımlarını, yani insan karakterinin oluşumunu tasvir eder. ;SevilAlmazYaşarDönüş bu tür eserlerindendir.
Bu piyesler,Sovyet gerçekliğidenilen fenomenin, onun henüz teşekkül ve doğuş döneminin canlı, estetik tecessümüdür. Bu destan bütün tarihi izdüşümleri, ifratları ve yönelişleriyle söz konusu eserde yansıtılmıştır. Üstelik güçlü bir sanatkarlıkla ve yüksek bir estetik seviyeden yansıtılmıştır. Bu piyesler, ayni zamanda söz konusu devre ışık tutan belge niteliğindedir. Diğer taraftan, bunların hepsinin de temelinde, tek tek bütün insanların, toplumların ve hatta insanlığın mutluluğu yolunda hummalı bir estetik arayış, bir çıkış yolu arayışı vardır. Cabbarlının piyesleri problematik piyeslerdir.
Halkların dostluğu meselesi onun ele aldığı problemlerden biridir. 1905 yılında, piyesinde, halkların dostluğu meselesini ortaya atıp, çok geniş bir tarihi planda irdeler. Geçen yüzyılın başlarından beri, Azerbaycanda sık sık tekrarlanan Rus ve Ermeni kaynaklı katliamların motivasyonunu bir tarihçi dikkati ve titizliğiyle ortaya koyar. Cabbarlı sanatkarlığının, artık her tür sınavdan geçmiş ifade gücü, onun hayatla iç içe oluşundan ve halkın geleceği ve kaygılarına duyduğu büyük ilgiden ileri gelmektedir. Şayet sağ kalsaydı, 1937 yılının imtihanindan herhalde zor çıkardı. Bolşevik iktidar ve dar görüşlü tenkit tarafından devamlı hırpalanan, hatta hapsedilen edip, 1934 yılında kalp krizinden hayata veda etti.
Başlıca eserleri: Eserleri (3 ciltte), Bakı, 1938-1948; ilk Dram Eserleri, Bakı, 1947; Seçilmiş Eser-leri, Bakı, 1949; Eserleri (4 ciltte), Bakı, 1950-1951; Seçilmiş pyesleri, Bakı, 1954.
Kaynakça: Mehdi Hüseyn. Ölmez Senetkar, Bakı, 1944; Xendan C. C.Cabbarhnm Heyat ve Ya-radıcılığı. Bakı, 1954; Memmed Arif. Cefer Cab-barlının Yaradıcılıq Yolu, Bakı, 1956; Memmed Cefer. Mütefekkirin Şexsiyyeti. Bakı, 1960; Ce-ferov C. Cefer Cabbarlı, 1960.
1. Azerbaycan Covet Edebiyatı Tarixi. l-II ciltler. Bakı, 1966-67
2. Azerbaycan Covet Edebiyatı Tarixi. Bakı, 1988
3. Arif Memmed. Esrin Oğlu. Bakı, 1979
4. Eliyev R. CCabbarhnm Yaradıcıhq Te kamülü. Bakı, 1989
27. 10.1994 tarihinde Cenevrede benimsenmiş ve 1.8.1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Antlaşmanın amacı, markaların korunması ve ulusal başvurularla ilgili kurumsal işlemleri basitleştirmek ve uyumlaştırmaktır.Marka Kanunu Anlaşmasına,07.04.2004 tarih 5118 sayılı Kanunla katılmamız uygun bulunmuştur.Bakanlar Kurulunca verilen 06.09.2004 tarih 2004/7849 sayılı Kararla,bu Antlaşmaya 01.01.2005 tarihinden geçerli olmak üzere katılmamız kararlaştırılmıştır.Ayrıca,Marka Kanunu Antlaşması Uygulama Yönetmeliği oe 23.09.2004 tarih 25592 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur.
Temel amaç ofis işlemlerinde akışın hızlandırılması, gereksiz belge işlemlerinin kaldırılması, belgeye dayalı çalışmaların en aza indirilmesi, başvuru masraflarının azaltılmasıdır.
Antlaşma görüntüyle algılanabilen işaretlerden oluşan ve mal veya hizmetler veya mal ve hizmetleri bir arada kapsayan markalara uygulanır. Üç boyutlu resim verebilen negatif markalarla, görüntüyle algılanamayan işaretlerden oluşan markalara, özellikle ses ve kokuya dayalı markalara uygulanmaz. Üç boyutlu markaların tescilini kabul eden taraf ülkeler, bu markalara da antlaşma hükümlerini uygulamak zorundadır. Ortak markalar ve garanti markaları kapsam dışındadır.
Antlaşma hükümlerine göre başvurunun takdiri ile ilgili gereklilikler hususunda taraf ülkeler müracaatı reddedemez. Ayrıca taraf ülkeler, kanunlarında belirtildiği sürece, imzalı talebin tescilin feragatını kapsadığı durumlar hariç, hiçbir .belgede tasdik, noter tasdiki, doğruluğunu ispat, kanuni izin veya herhangi bir sertifika isteyemez.
Bir başvuru Nice Sınıflandırmasına göre bir veya çeşitli sınıflara tekabül edip etmediğine bakılmaksızın, çeşitli mal ve/veya hizmetleri kapsayabilir. Nice Sınıflandırmasının çeşitli sınıflarına dayalı mal ve/veya hizmetler için tek başvuru yapılmışsa, bu başvuru tek tescil olarak sonuçlanır. Mal veya hizmetler, Ofisçe tescil veya yayında, Nice Sınıflandırmasının aynı sınıfında görünüyor olsa bile, birbirinin aynı olarak kabul edilmeyebilir.
Bu anlaşmaya taraf ülkeler markaları kapsayan Paris Sözleşmesi hükümlerini hizmet markalarına da uygulanacaktır.
Getirilen tüm düzenlemeler hem Marka Ofislerinin evrak, belge sayısını azaltarak dosya yükünü hafifletmekte hem de başvuru sahipleri için belge tamamlama sürecini ve yapacağı masrafları azaltmaktadır.
Bu arada Türk Patent Enstitüsünce halen uygulanmakta olan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname nin hazırlık çalışmalarında söz konusu Antlaşmanın hükümleri dikkate alınmıştır. Ayrıca yine Antlaşmada öngörülen uluslar arası sınıflandırma sistemlerinden markalar ile ilgili olarak uygulanan Nice ve Viyana Sınıflandırmaları konusundaki iki Anlaşmaya taraf olunmuş ve uygulamaya başlatılmıştır
Markaların Şekilli Elemanlarının Uluslar arası Sınıflandırmasını kuran Viyana Anlaşması 1973 yılında Viyanada kabul edilmiştir. Bu anlaşmaya Ocak 2000 itibariyle 15 ülke üyedir.
Markalar; kelime / kelimeler, şekil / şekiller yada kelime / kelimeler ve şekil / şekiller karışımından oluşmaktadır. Kelime markalarının alfabetik kodlanmasının kolay olmasına karşılık şekilli markaların kodlanması zordur. Bu zorluğu ortadan kaldırmak bakımından, marka olarak kullanılabilecek şekiller için özel bir kodlama Viyana Anlaşması ile gerçekleştirilmiştir. Şekilli markaların, fihristlenmesi yada bilgisayara yüklenmesi sırasında bu sınıflandırma kullanılmaktadır.
Sınai mülkiyet alanında hazırlanan diğer sınıflandırma sistemlerinde olduğu gibi, bu sınıflandırma da ülkeler arası işbirliği açısından avantajlar sağlamaktadır. Uluslar arası sınıflandırma yapılmadığı takdirde, her ofisin kendi sistemini geliştirmek durumunda kalacağı düşünülerek, başvuruların sınıflandırılması ve araştırılması için ortak kullanım amacıyla bu sistem oluşturulmuştur. Uluslar arası başvuru değişimleri esnasında bu sınıflandırmayı kullanan ülkeler, çok sayıda tekrar sınıflandırma yapma ve zaman kaybından kurtarılmıştır. Bu avantaj özellikle bu konuda yetişmiş ve yeterli personeli olmayan gelişmekte olan ülkeler için çok önemlidir.
Viyana Sınıflandırması, hiyerarşik bir sistemli şekilleri genelden özele doğru kategori, bölüm ve kısımları ayırarak hazırlanmıştır.
Viyana Anlaşması Türkiyede, 13.8.1995 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 1.1.1996 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
Markaların Tescili Amaçları için Eşyaların ve Hizmetlerin Uluslar arası Sınıflandırılması Hakkında Nice Anlaşması 1957 yılında Stockholmde, 1977 ve 1979 yıllarında Cenevrede değiştirilmiştir.
Nice Anlaşması, marka tescilinde kolaylık ve uyum sağlayan bir anlaşmadır. Bu anlaşma hükümlerine göre, eşyalar 34 sınıfa ve hizmetler 11 sınıfa ayrılmıştır. Marka başvuruları bu sınıflar esas alınarak gerçekleştirilmektedir. Sınıflandırma sisteminin yararı, iki ayrı başvuruda birbirine benzer markaların tescili talep edildiği zaman, talep edilen eşyaların yada hizmetlerin sınıfları aynı yada benzer ise, ikinci başvurunun ret edilmesi, yani sicilde ve toplumda kargaşaya neden olacak, benzer marka tescilinin önlenebilmesidir. Nice Anlaşması Türkiyede, 13.8.1995 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 1.1.1996 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
Nice Anlaşması, her ülkeyi kendisine uygun hukuki çerçevede bu anlaşmayı uygulamakta serbest bırakmıştır. Özellikle halen tescil edilmiş markaları sınıflandırma hususunda ve hizmet markalarını uygulamaya koyma konusunda ülkeleri zorlamamaktadır.
Nice Sınıflandırması hem başvuru sahipleri, hem de tescil işlerini yürüten ofislere çok sayıda avantaj sağlamaktadır. Değişiklik ülkelerde marka koruması isteyen başvuru sahipleri için kolaylık sağlamakta ve zaman kaybını önlemektedir. Bu sınıflandırmayı kullanın bir ülkedeki başvurunun, sınıflandırılmış ve ofisçe doğrulanmış aynı marka için, başka ülkelerde yapılan başvurular açısından sınıflandırılması ve kontrolü kolaylaşmaktadır.
Nice Sınıflandırması, araştırma yapan ulusal ofisler ile kuruluşlar için de araştırmayı kolaylaştırmaktadırlar. Bu uluslar arası sınıflandırma, dünya üzerinde geçerli tek sistem olarak kullanıldığında, temel araştırma yapılması, arşivlenmesi ve denetlenmesi mümkün olacaktır.
Nice Sınıflandırması halen birkaç lisanla eşya ve hizmetleri sınıflandırdığı için, başvuru sahibi için kendi lisanı dışındaki bir lisanla bu eşya ve hizmetleri sınıflandırma yaparak, iş yükünü azaltmaktadır.
Nice Sınıflandırmasının getirdiği diğer bir avantaj ise, periyodik olarak bu sınıflandırmanın güncelleştirilmesi ve modernize edilmesidir. Bu hizmetler Anlaşmaya üye ülkelerin temsilcilerinden oluşan Uzmanlar Komitesince yapılmaktadır
Sınai mülkiyet haklarının uluslar arası planda korunmasını sağlamak amacıyla paris'de yapılan toplantıda Sınai Mülkiyetin Himayesi için Bir ittihat Teşkili Hakkındaki Mukavelename(Paris Sözleşmesi) kabul olunmuştur.
Paris Sözleşmesinin temel ilkeleri:
Milli Muamele:Paris Sözleşmesi ile, üye devletler, sınai mülkiyetin korunması hususunda bir Birlik oluşturmuşlardır. Birliğe dahil Devlet vatandaşları, diğer bir (taraf) Devlette ikametgahı yada müessesesi bulunmasa dahi, sınai mülkiyet konusunda o Devletin vatandaşlarına tanıdığı haklardan yararlanma olanağına sahiptir.
Rüçhan Hakkı:Paris Sözleşmesi ile buluşların korunması için, patent ve faydalı modeller ile ilgili olarak 12 aylık rüçhan hakkı tanınmaktadır. Paris Sözleşmesinin en önemli ilkelerinden biri olan rüçhan hakkı ilkesi gereğince, rüçhan hakkından yararlanılarak yapılan bir başvuruda, ilk başvuru ile ikinci başvuru tarihleri arasında üçüncü kişiler tarafından yapılan başvurular karşıt referans olarak gösterilemez. Böylece, başvuru sahibine koruma isteyeceği diğer ülkelerde güvenli bir biçimde başvuru yapma olanağı sağlayarak korumanın diğer ülkeleri de kapsayacak biçimde genişletilmesi olanağı sağlanmış olur.
Paris Sözleşmesinin Üçüncü Mükerrer 4. ncü maddesi ile patent konusu ürünün veya patent konusu usulle elde edilen ürünün satışı ulusal mevzuattan doğan kısıtlamalara tabidir gerekçesiyle patent başvurusunun reddedilemeyeceği veya verilmiş patentlerin iptal edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Ayrıca Sözleşmenin 5 ve Birinci Mükerrer 5 madde hükümlerinde üye ülkeler yönünden yükümlülükler getirilmiştir.
diyarbakır yöresine ait bir türküdür. (bkz: celal güzelses)
sözleri:
(aman) Dedim ey efendim gel kıyma bana
Dedi insaf ettim geldim imana
Dedim bi busecik kerem et bana
Dedi kamaştırır gözlerin yaşamaz
(ah ah) Dedim acele edin uyansın
Dedi bu haberi kimden duyarsın
Zalim didelerim kana boyarsın
Dedi aşık olan döker kanlı yaşı
Leyli leyli leylim ha leylim
(aman) Karlı dağlar kaplayınca yaradan
Haber aldım o kaşları karadan
Ver muradım yeri göğü yaradan
Koyma beni bu hasretle öleyim
(ah ah) Gah bi gönül ayinesi gah bi keder
Hani alem böyledir gelir böyle gider
Leyli leyli leyli leylim ha leylim
yandan yandan kelena, karamela (kara bela)
şukar biyav, şukar çay lemange ek ta isiyan!
nadava da tut el hayde, hayde aysan kere haydi yandan karamela (kara bela)
isterim güzel düğün, tatlı gelin isterim
ben sen evimin bir tanesisin!
ele vermem seni ben haydi, eve gel.
kanatların gölgesinde anlamına gelen kardeş türkülerin seslendirdiği parça.
sözleri:
westiyan
li hev nerin
westiyan
şaparen xwe vekirin
şaparen mina reşmalan
ji reya dur hatına ey lawo
ji nav el ü eşiren biyaniyo
e lawo
ev kilame bedengiyane
bihise lawo
li hev nerin
nerin nerin u nerin
bi çaven belog
bi çaven tuj
bi çaven kesk
bi çaven şın
bi çaven dur
bi çaven kor
bi çaven lawo
ey lawo lawo
bi çaven neçirvanen dilsoj
ez teyrim teyre tawus
li ser şengale
ez arame dixwazim
ey neçirvano
ez bazim teyre baz
dixwazim heware
li zinaran helina min
esmani d'ramusim
li zinaran qet natirsim
ey neçirvano
li zinaran helina min
daxwaz bi gazim
li zinaran qet natirsim
ey neçirvano
ez teyre bewar u wazim
li dare dine
ez li qewme xwe digerim ey neçirvano
li çiyayen ase çerxim bi tene
ewren sor dibare
li esmana şaperen wan disa mezin bun
ey haware
ketin nav şere axir zemane
ew şerbazin
ew şurbazin
ew çavsoriye naxwazin
eee lawo
çıroka me usa
xuyaye
diroka me usa
xuyaye
eve kilame
bedengiyane
bihise lawo
teyra bi şev u roj şer domand
edi westiyan
le westa xwe girtin
ew nasekinin
ax, ji nav hengama şeri, her teyr bi çenge xwe firi
türkçesi:
yorgundular..
baktılar birbirlerine
yorgundular..
kanatlarını açtılar
kara çadır misali kanatlarını
uzaklardan geldiler
yabancı aşiretlerin diyarından
ey oğul,
duyduğun sessizlerin sedasıdır
duy onu
duy!..
birbirlerine baktılar.. baktılar... baktılar..
bu tan atımında
patlak gözlerle
keskin gözlerle
yeşil gözlerle
mavi gözlerle
uzak gözlerle
kör gözlerle
avcı gözleriyle
sevdalı avcıların...
ben kuşum, tavus kuşu
sükun arıyorum şengal dağları'nda
sözleri:
Kara üzüm habbesi le le le canım , gönlüm sevmez herkesi, esmersen güzelsin
Olursa o kız olsun le le le canım, esmerler hovardasi, esmersen güzelsin x2
Ava dilê min keliya
Şeva dilé eman qe mê
Tijî şor e, liber avê ye
Meraxliyê te me
Were ba vî dilê, sebrê
Xewa min nayê, heyranê
Tijî şor e liber avê ye
Meraxliyê te me
ipin ucu bendedir le le le canım, bir ucu bedendedir, esmersen güzelsin
El bilir âlem bilir le le le canım , benim gönlüm sendedir, esmersen güzelsin x2
Ava dilê min keliya
Şeva dilé eman qe mê
Tijî şor e, liber avê ye
Meraxliyê te me
Were ba vî dilê, sebrê
Xewa min nayê, heyranê
Tijî şor e liber avê ye
Meraxliyê te me *
kürt asıllı iranlı bir sanatçıdır. ses rengi ortadoğuya götürür insanı.. iran islam devriminden sonra new york'a yerleşmiştir. bu yönü ile tıpkı mohsen namjoo'ya benzer..aynı zamanda balerin olan sussan deyhim'in madman of god adlı solo bir albümü vardır.. dinlemeyenler için farklı iklimleri keşif niteliğine sahiptir.
madman of god:
bade saba (the wind of saba)
daylaman (inextricable)
gereyley (nocturnal dialoque)
hamcho farhad (our tears our wine our sight)
meykhaneh (wine cave)
nawai (savage bird)
negara (mesmerized mirror)
the candle & the moth
insan benim sevdiğimdir, bende onun.Ben ona doğru gitmek isterim, o da beni arzular.
Keder benim, çünkü keder, onun aşıkıyla beni üzen ve ona eziyet eden bir ortaktır.Madde adında insafsız bir metrestir o.
Nereye gitsek, ayırmak için ikimizi, bir bekçi gibi bizi izler.
Sevdiğimi ararım ıssız yerlerde, ağaçların altında ve göllerin yanında, ama bulamam onu.Çünkü Madde ayartır, şehre götürür sevdiğimi, kalabalığın, ahlaksızlığın ve perişanlığın yanına.
Onu ararım bilginin evlerinde ve bilgilik tapınaklarında.Ama bulamam, çünkü toprağın giysisini giyen Madde, önemsiz şeylerle uğraşılan, yüksek duvarlı yerlere kapatır onu.
Rahatlığın kırlarında ararım sevdiğimi, bulamam, çünkü düşamanım, onu açgözlülük ve hırs mağaralarına bağlar.
Ona seslenirim şafak vaktide, beni duymaz, çünkü gözleri hırs uykusuyla ağırlaşmıştır.
Onu okşarım şelalelerle, sesizlik yücelir ve çicekler uyurken.Fakat anlamaz beni, çünkü ertesi günün işlerinin aşkı almıştır aklını.
Sevdiğim beni sever, beni arar işlerinde ama Tanrı'nın işleri gizleri beni, bulamaz.
Beni güçsüzüğün kafataslarından yapılmış şeref saraylarında, gümüşün ve altının arasında arar.
Ulaşamayacak bana, aşk ırmağının kıyısında yaptığı basit evinde,Tanrı'nın.
O, katillerin ve zalimlerin önünde kucaklayacaktır beni, oysa ben; masumiyet çicekleri arasında öpeceğim onu.
O, aramıza düzenbazlığı sokacaktı, fakat ben aracı istemem kötülükten uzak işlerde.
Sevdiğim, gürültüyü ve karışıklığı öğrendi düşmanım Madde'den.Ben, onu ruhunun gözlerinde yakarış yaşları dökmeyi öğreteceğim ve memnuniyetle iç çekmeyi.
Evvel zamanda, Mezopotamya topraklarında doğmuş bir efsane Şahmeran. Yüzyıllardan beri anlatıla gelmiş çeşitli coğrafyalarda. Özellikle yılanlık bir bölge olan Adana-Misis'te ve Mardin'de.
Tahmasp isminde uzun boylu, geniş omuzlu, esmer tenli, çok yakışıklı bir genç yaşarmış zamanın durduğu bu şehirde.
Binlerce yılanın yaşadığı bir mağaraya yanlışlıkla girmiş Tahmasp. Mağaranın içi o kadar karanlıkmış ki hiçbir şey göremiyormuş, yalnızca etrafında dolanan yaratıkların sesini duyuyormuş. Çaresizlik içinde beklerken bir ışık huzmesi belirmiş. Işık huzmesi kendisine yaklaştıkça gözleri kamaşan Tahmasp, ellerini gözlerine siper ederek etrafında gezinen yaratıkların ne olduğuna baktığında uzunu, kısası, yeşili, siyahı ile envai çeşitte binlerce yılanın çevresini sarmış olduğunu fark etmiş. Yılanların hepsi kafalarını kaldırmış, gelen ışık huzmesine doğru bakıyorlarmış. Tahmasp'ta onların baktığı yöne doğru bakınca birden dona kalmış. Çünkü Tahmasp, bu zifiri karanlık mağaranın içinde hayatında gördüğü en güzel kadının yüzünü görmüş birden. Ona doğru daha dikkatli bakınca kadının belden aşağısının yılan olduğunu fark etmiş. Kadın ona doğru ilerliyormuş, tam karşısında durmuş, gülümseyerek elini ona doğru uzatmış. Ve demişki;
Korkma benden Tahmasp. Ben yılanlar ülkesinin kraliçesi Şahmeranım. Benden sana zarar gelmez. Ben dünya düzeni kurulmaya başladığı andan beri vardım. Krallığıma hoş geldin. Bundan böyle benim misafirimsin. Şimdi yat ve dinlen. Sonra seninle uzun uzun konuşuruz. Böyle deyip geldiği yoldan geri gitmiş. Tahmasp gördükleri karşısında yaşadığı dehşeti ve şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışarak olduğu yerde kıvrılıp uyumuş.
Ertesi sabah uyandığında Şahmeranı karşısında mükellef bir sofranın başında otururken bulmuş. Tahmasp'ı kahvaltıya davet etmiş Şahmeran. O ise gözlerini şahmerandan alamıyormuş. Şahmeran'da ona bakıyormuş kendinden geçmiş bir halde.
Bak Tahmasp demiş. Ben insanlığın bütün tarihini biliyorum. istersen sana anlatayım deyip başlamış anlatmaya. Anlatmış, anlatmış, anlatmış günler boyu. Bu sohbetler sırasında Tahmasp ve Şahmeran arasında tarihin en soylu aşklarında birisi başlamış.
Gel zaman git zaman Şahmeranın anlatacağı bir şey kalmamış artık. Tahmasp'ta anasını ve yeryüzünü özlemeye başlamış. Bir gün dayanamamış ve düşüncesini Şahmeran'a da açmış. Sevdiğinin kendisinden sıkıldığını ve artık gitmek istediğini duyunca önceleri kesin bir dille reddetmiş Şahmeran. Ancak günler geçip Tahmasp'ın üzüntüsünden eriyip bittiğini görünce dayanamamış ve ona şöyle demiş:
-Ey Tahmasp beni iyi dinle, sözlerime iyi kulak ver. Biliyorum, gitmene izin verirsem sende bana ihanet edeceksin ve yerimi diğer insanlara söyleyeceksin. Ancak bu topraklarda aşklar ölümünedir. Seni çok sevdiğimden dolayı üzülmene dayanamıyorum. Bu sebeple gitmene izin veriyorum. Ancak bana bir söz vermeni istiyorum. Ne sebeple olursa olsun başka insanlarla beraber suya girme.
Tahmasp sevinçle Şahmerana sarılmış ve ona asla ihanet etmeyeceğine dair yeminler etmiş.
Tahmasp mağaradan çıktıktan sonra bir köye yerleşmiş ve marangozluk yapmaya başlamış. Arada sırada da gizlice mağaraya giderek Şahmeranı ziyaret ediyormuş. Ancak bu mutlu günler uzun sürmemiş.
Tahmasp'ın yaşadığı ülkenin kralı bir gün amansız bir hastalığın pençesine düşmüş. Ülkenin bütün hekimleri gelmiş ama kralın hastalığına çare olamamışlar. Kralın kötü kalpli bir veziri varmış. Vezir her seferinde krala hastalığının tek çaresinin Şahmeranda olduğunu söylüyormuş.
Onun etinden bir parça yemesinin kralın hastalığının dermanı olacağını kralın kafasına sokmuş. Kralda Şahmeranın bir an önce bulunmasını emretmiş. Bütün ülkede Şahmeran aranmış. Sonunda bilge bir adam bütün insanların gruplar halinde hamamlara ve nehirlere sokulmasını tavsiye etmiş böylece Şahmeranın yerini bilen varsa onu bulabileceklerini söylemiş. Vezirde ülkedeki herkesi hamamlara sokmaya başlamış. Askerler Tahmasp'ın yaşadığı köye de gelmişler ve herkesi toplayarak büyük bir hamama götürmüşler. Tahmasp Şahmerana verdiği sözü hatırlayarak önce gitmek istememiş. Ancak askerler onu zorla içeri sokmuşlar. Tahmasp hamama girdikten sonara herkesin gözünün üzerine dikildiğini fark etmiş. Kendisine bakınca bütün vücudunun yılanlarınki gibi pullarla kaplandığını fark etmiş. Askerler hemen Tahmasp'ı yakalayarak vezirin huzuruna getirmişler. Kötü kalpli vezirin amacı kralı iyileştirmek falan değilmiş. Şahmeranı yakalayıp dünyanın bütün sırlarına sahip olmak istiyormuş. Tahmasp'a günlerce işkence yaptıktan sonra Şahmeranın yerini söyletmiş. Askerler hemen gidip Tahmasp'ın söylediği yerde mağarayı bulmuşlar ve Şahmeranı oradan çıkarıp saraya getirmişler.
Şahmeran ve Tahmasp kralın huzurunda karşı karşıya gelmişler. Şahmeran üzüntülü ve utanç dolu Tahmasp'a dönmüş:
. Ey sevdiğim, üzülme. Biliyorum ki sen bana kendi canın için ihanet etmedin ama bende sana dememiş miydim bu topraklarda aşklar ölümünedir diye. Bak şimdi anladın mı? Sen üzülme ne olur!
Tahmasp Şahmeranın bu sözleri karşısında daha da utanmış. Şahmeran sözlerine devam etmiş.
. Şimdi size sırrımı vereceğim. Kim ki benim kuyruğumdan bir parça koparıp yerse O bütün dünyanın sırrına ve gizemine vakıf olacak. Her kim ki benim kafamdan bir parça koparıp yerse o da o anda öte dünyayı boylayacak.
Şahmeran daha sözlerini bitirmeden kötü kalpli vezir elinde kocaman kılıcı ile atılıp Şahmeranın bedenini iki parçaya ayırmış. Ve kuyruğundan bir parça koparmış Tahmasp'ta duyduğu acı ve utancın etkisi ile fırlayıp oracıkta ölmek için sevdiğinin, Şahmeranın kafasından bir parça ısırıvermiş. Kötü kalpli vezir kuyruktan kopardığı parçayı ağzına atar atmaz oracıkta can vermiş. Tahmasp'a ise hiçbir şey olmamış Şahmeran son anda yaptığı planı ile bütün bilgisinin sevdiğine geçmesine sebep olmuş. Ancak Tahmasp sevdiğini kaybetmenin acısına dayanamayarak kendisini dışarı atmış ve dağ bayır, ülke ülke dolaşmaya başlamış. O günden sonrada Lokman Hekim efsanesi almış başını yürümüş... *
Le bal allait bientôt se terminer
Devais-je m'en aller ou bien rester ?
L'orchestre allait jouer le tout dernier morceau
Quand je t'ai vu passer près de moi...
C'était la dernière valse
Mon cur n'était plus sans amour
Ensemble cette valse,
Nous l'avons dansée pour toujours.
On s'est aimé longtemps toujours plus fort
Nos joies nos peines avaient le même accord
Et puis un jour j'ai vu changer tes yeux
Tu as brisé mon cur en disant "adieu".
C'était la dernière valse
Mon cur restait seul sans amour
Bol dökümlü gömleğinin içinde
Sırtını ve karnını dolanan
Ve sonunda sincap olan
O kuş.
Seni o kadar yakından görünce,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
4.Çekirge Bulutu
Çekirge bulutu içinde
Koynuma soktuğun ekin;
Çalgılar iki durur sürgün ilinde,
Bir gözü mavidir bir gözü blue.
Gölgede boy atmış top fesleğen,
Bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni,
Marienbad ilkokulu, Nişantaş'ta;
Bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi.
Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek...
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
5.Sülünün Yüzü
Sülünün yüzü bir atmosfer olayıdır.
Rasgele yazarı avcıdan öğrendim:
Yaban ördekleri donmasın diye,
Suya nöbetleşe kanat vururlar.
Ve işte şamandırasıyla Beşiktaş'ınız,
Çapraşık bir yüzyılı geriye atar;
Tanrım siz şu uzun Anadolu'yu
Çocukluk günlerinizde mi yarattınız?
Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
6.ilkokulu Bitirdiği
ilkokulu bitirdiği gün Cumhuriyet şairi,
Saçında kurdelesi Lozan gibi;
Sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe de
Hemeninden göğe huthutler çizildi.
Gelecek zaman oldu şimdiki zaman;
Irmak aşağı inen güz parçası,
Çok süslü bir halkın arasından,
Benimsin!
iyi anlarında sesin kalınlaşıyor
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
7.Bilgisayar Olarak
Bilgisayar olarak kullanılmış bir gölü
Selçukluya pragmalar taşıyan Gazali
Bir ilk aptallığı düğüm sayarak
Yadsımış dört yanı hep yukarı bakmış.
Bu yüzden önündeki ayna kırılır kırılmaz
intihar etti sayılmış tasavvuf ehli,
Yine bu yüzden doğduğu an
Kaymaya başlamış Osmanlı yıldızı,
Baktım yeri toparlıyor ayak izleri
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
8.Afyon Garındaki
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı'dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
9.Daha Ben
Daha ben ilk kazmayı vurmadan
Elime gelen Karabitki'li testi,
Nefertiti'nin mutfağı sayılan yerde
Koyu sır yeni hicret yollarını kesti.
Terimler eşekarıları sözcüklerin,
Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler,
Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini
Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.
Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?...
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
10.içtim O
içtim o bin yıllanmış testiden, içtim, içtim,
Örtüler arasında yeryüzü beğenisiyle
Ayışığını paylaşırdı bacakları,
Öptüm ayak parmaklarını, öptüm, öptüm.
Put'unu cezalandırıyor kır delisi;
Oğlan iki ev öted, Londra'dan gelmiş;
Yazsınlar felaketlrein hep çift geldiğini,
Garson acıması tutmuş içkievini.
Ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil
Keşkye yalnız bunun için sevseydim seni.
11.Bir Mineli
Bir mineli altın saat,
Bir altın köstek ve madalyon
Bir roza maşallah,
On iki miskal inci.
Madalyonunu ve boncuğunu
ittim içeri,
Gözlerimizin dibi karıştı
Dağyollarının uzak dumanı gibi.
Ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
12.Metinlerde Buluştuk
Metinlerde buluştuk kopkoyu deyimlerde,
Koşut ve eş zamanlı okuduk kimi kitapları;
O arada iki de defterimiz oldu,
Biri babasına daha çok benziyor.
Bir türlü kotarılamayan uğraş,
Ç harfini daha yeni dönmüşüz;
Gözlerimizde ibni Sina bozukluğu,
Dostumuzsa, Bodrum'da, dönmez geri.
Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kıtada,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
13.Küçük Anne
Küçük anne, kelepir kız,
Bir şey söyle bana,
bana bir laf et ki binlerce,
Onbinlerce görüntü anlatamasın.
Genceli Nizami'nin dediği gibi
Taşı onunla yıkasalar
Üzerinde akik biter,
Bakışların ki...
ikinci bir parıltı var senin bakışlarında
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
14.18 Aralık
18 Aralık 1985'te o salonda
Kişi nasıl kestirebilirdi ileriyi?
Siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,
Geçsin yıllar geçsin, seneler gibi.
Olur mu anımsamamak Onaltıncı Louis'yi
14 Temmuz 1789 akşamı, Louis,
Şöyle yazmamış mıydı defterine:
"Bugün kayda değer bir şey yok.."
"Kehanet" adlı kısacık bir şiir buldum
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
15.Hiçbir Semtte
Hiçbir semtte berberin olmadı,
1954-1980 yılları arasında,
26 yılda 28 ev değiştirdin;
Leke kuşağı nasıl bilmez seni!
Arabesk nedir diye düşünmüştünüz:
Şebboy sesli bir cümbüş, eza içinde;
Eşitlik midir komedya, içtenlik mi,
Erdem diye benimsenmesi mi fırsatsızlığın?
Yürütüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
16.Mutsuzluk Gülümseyerek
Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;
Banliyo treninde rastladığımız
Sınav saatini kaçırmış liseli kız,
Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
Ey otobüssever ey Troya yolcusu!
Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk
O iB(ipekböceği) sesli kadını;
Birinin Grönland'ı olmaya hazırlanıyordu.
iki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
17.Bir Kış
Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm,
Yalnız işitme duyusu kalır ortada.
Asya kentleri yürür dururlar,
Höyükler burnumda hızma.
Uzakta dev bir damla:Pırıl pırıl Pencap!
Tabanlarından kayıp duran sütunlar
Yitmiş bir geleceğin işaret parmakları:
Horasan uykusuna havlayan köpekler, Buhara.
Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
18.Piri Reis
Piri Reis geri çekmiştir haritasını
Azmayı çoktan unutmuştur hayvanlar;
Başlamıştır Sultanahmet sürüncemesi,
Kızlar yatakta yan yatmaya başlar.
Ben atımı böyle dört sürüyorum ya,
Yetişmek için mi, bilmem, kaçmak için mi?
Ya sen? Neden sende tehlike anlarına
Bunca hazırlıksız olma özeni?
Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
19.Bir Çiçek
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yalnışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
20.Gece Bitkilerinden
Gece bitkilerinden korkuyorum,
Hayır, geceleri bitkilerden!
Gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
Bana açtığın her telefon.
iki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.
An ki fıskiyesi sonsuzluğun
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
....yağmur herkese yağar
güneş ısıtır herkesi
mevsimler herkes içindir
yalnız çığ altında kalan
sele kapılan herzaman birkaç kişi
herkes içindir aşk da ayrılık da
yalnızca birkaç kişiölür acıdan
eskiden ölümle tartılırdı ayrılık
kiminin hayatı yalnızca unutkanlıktan
herşey, herkes için değildir oysa
kimi hiçbirşey öğrenmez karanlıktan
yalnızlığı kullanmayı bilmez kimi
kimi ayrılamaz karanlıktan
yağmur herkese yağar
ama çok az insan tutar yağmurun ellerini
onca şarkı onca film oncaroman
ama sevmeye yetmez herkesin kalbi
çığ altında kalan sele kapılan
aşktan ve acıdan ölen
birkaçkişi dünyayı başka bir yer yapmaya yeter
aslında onların hikayesidir anlatılan
diğerleridinler, seyreder, geçer gider
geçer gider herkes
hikayelerdir geriye kalan.