sevgilisizlikten sıkılan kişi yalnızlığın keyif verici olduğunu bilmeyen kişidir. sevgilisi olunca sevgiliden de sıkılacaktır. çünkü sıkılmak onun karakteridir.
demokraside temsilciler seçiliyor deniyor. insan yıllardır arkadaşlık yaptığı kişiyi bile tam olarak tanımıyor, kendini temsil ettirmek için bir başkasına nasıl güvensin. bu da gösteriyor ki demokrasi gerçek temsilcilerin seçilmesi değil. kırk elli bin kişinin oyunu alarak seçilenler kendilerini seçenlerin hangi problemlerine çözüm oluyor. pek çözüm oldukları da yok. güçlüler her zaman zayıfları kendi amaçlarına alet ediyorlar. çok gelişmiş demokratik ülkelerde bile herkesin sisteme eşit derecede katıldığı söylenemez. sistem her yerde güçlülere hizmet ediyor, adına da demokrasi deniliyor.
türk dizilerinin en negatif tarafı duygusallığın nobran bir biçimde estetize edilmeden yansıtılması ve bitmek tükenmek bilmeyen gözyaşı sahneleridir. bir başka negatif yönü, aşk konuları da bayağı tarzda işlenmektedir. fakat bu diziler rayting kaygısı güttüğünden sinemaya özgü sanatsal zenginliği yansıtmalarını çok da fazla bekleyemeyiz.
kişinin bir zamanlar kendisinin de bir zaman çocuk olduğunu unutmasından kaynaklanan beklenti. bu beklenti sonuçta tümüyle yanlış değerlendirmelere yol açar. kişi kendi çocukluğunu bile şimdiki yetişkin gözlüğünden değerlendirerek çocukken yaptığı şeylerden pişmanlık duyar. bu kişi yıllar sonra da bugünkü yaptıklarından pişmanlık duyacaktır. en sonunda yaşlanıp ölüm döşeğindeyken daha önce yaptıklarını hatalı görür ve bütün hayatından pişmanlık duyar.
kendi hayatı pahasına teröre karşı insanlığa sahip çıkan cesur kişidir. kendisini feda ederek belki de onlarca insanı kurtarmış olan muhteşem insandır. terörün amacına ulaşmasının nasıl engelleneceği konusunda adeta örnek olmuştur.
yazarlığın hakkını veren yazardır. sosyal bir yazar, yazmaya ve yazmanın gerektirdiği araştırmaya yeterli zaman ayıramaz. sosyal bir yazar zayıf bir yazardır. gezip eğlenmekten kendini geliştirmeye ve birikim edinmeye zaman bulamaz.
türkçede çok sayıda selamlaşma kelimesi bulunmaktadır, buna karşın daha çok arapça selamlaşma kelimeleri kullanılmakta türkçeler çok az kullanılmaktadır.
intihar ederken şarkı dinlenir hatta belirli bir şarkının etkisinde kalma intihar eğilimini artırabilir, ama bence intihar ederken şarkı dinlemeye gerek yoktur çünkü manıklı düşündüğümüzde şarkı dinlenecek kadar değerliyse intihar etmeye gerek yoktur.
bir kimse başka bir kimseye onu sevdiğini söylediğinde bu sözü her zaman onu sevdiğini göstermez. bazı durumlarda kişiyi etkilemek ve ona yakın görünmek için de bu söz söylenmiş olabilir. insanın bu sözü niçin söylediğini o insanı ancak iyice tanıyarak anlamak mümkündür. bu da uzun bir süreyi gerektirir. iyice tanınmayan bir insandan duyulan sevgi sözleri doğru da olabilir yanlış da olabilir.
başka ihsanoğlu soyadları olmasına karşın son zamanlarda cumhurbaşkanlığı adaylığı nedeniyle akıllara ekmeledin mehmet ihsanoğlu'nu getiren soyaddır. ihsanoğlu soyadı türkiye'de erdoğan soyadının on yılı aşkın rakipsizliğine son vermiş, en azından erdoğan karşısında başarı şansı olan bir rakibin bulunduğunu bize göstermiştir. siyasal sistemin en tepesini belirlemek için yapılan bu seçim ise türkiye'nin demokrasi tecrübesinde şimdiye kadar yaşanan anlamsız kutuplaşmaların ötesinde yeni bir döneme girebilme olasılığını artırmaktadır.
soğukkanlılığı, sakinliği ile şimdiden siyaset tarzı açısından da alternatif bir yol çizmiştir. muhafazakar ve dindar bir yaşantısı olmasına ve islam dünyasında islamı temsil eden en üst görevde bulunmasına rağmen laikliğe ve demokrasiye bağlılığı açıkça görülmektedir.
şimdiye kadar ortaya koyduğu profil, belirli sorunlara dar ideolojik açılardan değil çağımızın ulaştığı evrensel hukuk, demokrasi, katılım, haklar ve özgürlükler açısından yaklaştığını bizlere göstermektedir. bu da türkiye'nin son zamanlarda yaşadığı kutuplaşmadan uzaklaşabilmesine bir fırsat oluşturmaktadır.
bazı konulardaki özellikle kürt sorunu konusundaki görüşlerini henüz tam ortaya koymamış olsa da selahahtin demirtaş hakkındaki sözleri seçim kampanyasında ortaya koyduğu nezaketin yanında kürtlere yönelik pozitif bir duruş sergileyeceğinin işaretleri olmuştur. kürt sorununa demokrasinin geliştirilmesi temelinde köklü bir çözümden yana olduğu görülmektedir. iktidarın din bağı temelinde ele almaya çabaladığı kürt sorununu, daha evrensel hak ve özgürlük ilkeleri temelinde ele alması en büyük yararları sağlayacak türkiye'de uzunn zamandan beri hüküm süren kısır döngünün aşılmasına önemli düzeylerde katkılarda bulunacaktır.
kadın hakları konusundaki beyanları da kendisinin son derece demokrat ve özgürlükçü olduğunu göstermiştir. kadınların toplumdaki ve çalışma hayatındaki durumlarının düzeltilmesine yönelik cümleleri, benim şahsen herhangi bir cumhurbaşkanı adayından duymak istediğim ilk cümlelerdi.
alevilere yönelik demeçleri ve yaklaşımı da ihsanoğlu'nun şimdiye kadar alıştığımız sünni kalıptan biri olmadığını göstermektedir. önümüzdeki dönemde türkiye'de alevilerin hakları konusunun öne çıkacağını düşündüğümüzde ihsanoğlu'nun yaklaşımının ihtiyaç duyulan bir yaklaşım olduğu ortadadır.
dindar nesil yetiştireceğiz diye eğitimin kalitesinin bozulması, toplumun topyekün bir düşüşe geçmesinin işaretidir. bir taraftan alevilerin eğitim hakları tanınmazken diğer taraftan belirli bir din anlayışının hakim kılınmaya çalışılması, dinin araçsallaştırılması, siyasallaştırılması ve asıl amacından saptırılmasına yol açmaktadır.
bunun nasıl milli eğitim politikası olduğunu anlamak imkansız. anadolu öğretmen lisesinin eksiklerini takviye ederek geliştirmektense tümüyle başka bir yapıya dönüştürmenin daha zor olduğu açıkken böyle bir adım atılması milli eğitimin nitelikli öğrenci yetiştirmeyi değil ideolojik öğrenci yetiştirmeyi amaçladığını gösteriyor.
eski denge durumunun bozulmasından sonra ortaya çıkan yeni denge durumu. bir şeyin sürekli dengede kalması imkansızdır ancak hiçbir şey sürekli dengesiz de kalamaz.
böyle diyememesi ya gururundan taviz vermediğinden ya da kendi kişiliğine ters olduğundandır, ama iş işten geçtikten sonra da "keşke söyleseydim" diye kendi kendini yer bitirir.
2013 Fransa- Belçika yapımı 23 Mayıs 2014 tarihinde vizyona girmiş dram türünde bir film. Yönetmen : Catherine Breillat Oyuncular : Isabelle Huppert , Kool Shen , Christophe Sermet , Daphné Baiwir , Nicolas Steil Senaryo : Catherine Breillat Yapımcı : Jean-françois Le Petit
henüz seyretmedim ama beklentim zayıf bir kadının başrolü oynaması yönünde. zayıflığın kilo olarak düşüklük olarak mı yoksa sahip olunan başka ruhsal, parasal ya da başka türlü zayıflıklar olarak mı ele alındığını da merak etmekteyim. her ne şekilde işlendiyse de filmin adı oldukça çekici.
karbonatlı su içen herkesin bin bir çeşit hastalığından kurtulacağını iddia eden astrolog. işin tuhaf tarafı, ona geldiğini iddia ettiği ve yayınladığı çeşitli mesajlarda herkesin bin bir türlü hastalığına bu karbonatlı suyun çare olduğunu söyleyip ona teşekkür etmesi. daha daha tuhafı ise bu iyileştiğini iddia edenlerden kiminin bir çay kaşığı, kiminin bir tatlı kaşığı, kiminin de bir kaç çorba kaşığı karbonat tüketmesi. bu karbonatçıların hepsinin vardığı ortak sonuç ise 2 liralık karbonatın ister çay kaşığıyla ister avuçla ister kovayla tüketilsin her derde deva olması.
bir araya gelmiş bunca tuhaflıktan sonra sadede gelelim; tek bir ilacın bütün hastalıklara deva olmasını beklemek büyük bir çaresizlik olsa gerek. çaresizlik insana her şeyi yaptırır, bu anlaşılır ancak 1. karbonat ilaç bile değil 2. henüz bir şeyin her şeye çözüm olduğu tarihte görülmemişken bu kuralı bozacak yegane şeyin karbonat olduğuna beni kimse ikna edemez, yalnızca gülerim.
balıkçıya gittiğimde kalkanın üstünde 95 lira yazıyordu. kilosunun değil adetinin o fiyat olduğunu düşünüp kendimce hesap yaptım, yarısını alsam 45 lira öderim o da çok koymaz dedim. balıkçıya ikiye bölünüp bölünmeyeceğini sordum. sormamla adamın ikiye bölmesi bir oldu. tarttı ve 135 lira ödeyeceğimi söyledi. ben fakir ama gururlu bir tavırla içim kan ağlasa da yüzümde sahte bir tebessümle parayı ödedim. büyük bir hevesle eve gelip ömrü hayatımda tatmadığım bir lezzeti hayal edip balıkçının tarifine göre 135 liralık balığı pişirdim. bir de bir şeye benzeseydi bari. bildiğin balık işte, üstünde düğmeleri filan var farklı olarak, saygınlığı da düğmelerinden geliyor sanırım.
batı düşüncesinde put kırıcı olarak biline ondokuzuncu yüzyıl filozofu. nietzsche batı düşünce tarihinde aydınlanmayla ortaya çıkan düşünce biçimlerinin tortularını ve köklerini arar. ilk çağlarda karanlık dönem felsefesinden itibaren sürekli bir decadance izi sürer. aydınlanma kendisini ortaçağ dogmatizmine karşı konumlandırır ancak bu konumlandırmanın özü sakattır. çünkü özne ve onunla birlikte yükseldiği ileri sürülen güçler tümüyle fiktif bir antropolojiye yaslanır. aydınlanma ve modern felsefe, kilisenin hakimiyetine otorite düşüncesine karşıtlığı nedeniyle itiraz etmesine rağmen kendisi de bir otorite kurucu olmaya başlamıştır.
nietzsche bir düşünceyi diğerine yeğlemez. onun en büyük tespiti olan tanrının ölümü tüm hakikat ve doğruluk biçimleri için geçerlidir. insanın yaşadığı yeni deneyimlerle birlikte doğru perspektifsel bir boyut kazanmıştır. perspektiflerin sayısınca doğruluk vardır, bu durum da herkes için geçerli bir doğruya ulaşmanın imkansız olması demektir. insanlar kendi doğrularını savunurken başka doğruların da olduğu gerçeği hiçbir doğrunun dayatmada bulunamayacağı bir dünyanın ortaya çıkışını imler. hakikatin parçalanışı, doğruluğun çoğalması, dünyanın anlam sorununu da beraberinde getirmektedir. insanın anlamlardan sıyrılma ve kendi keşfinin doruklarına ulaşmanın zamanı gelmiştir.
nietzsche'nin en büyük keşiflerinden biri de üst insanla ilgili kodlamalarıdır. ubermensch kendi tarihini aşmanın getirdiği noktada doruklara çıkan bir son biçim, gelenek ve imge ötesindeki alanları keşfetme tarzıdır. hakikatin parçalanışının ve iktidar istencinin başat belirleyiciler olduğu bu yeni evrende insan biyolojik güçlerinin ve enerjilerinin işlevleri olarak ortaya yeniden çıkmaktadır. iktidar istenci, biyolojik gerçekliğin önlenemez açılışına olanak vererek geri döndürülemez bir hayat keşfinin ve hayatın artık fikir merkezli olmaktan tümüyle kopmasıdır. aslında bu durum, insanın iyi huylu olduğu gibi imrenilesi eğilimlerinin tüm çıplaklığıyla hayata hakim olmasıdır.
gazi üniversitesi'nin afyon'dan çektiği nevi şahsına münhasır hocalarından. himmet hocanın derslerini alan ve çalışmalarını okuyanlar arasında kendisinin çeşitli tanımlamalarıyla karşılaşmak mümkündür; başlangıçta kuşkusuz anarşist, marxist, post-marxist, varoluşçu, nietzscheci gibi ama ona sorulduğunda kendisini bir hümanist olarak tanımlar hem de antisinden. bu yaklaşımın, dünyanın çivisiyle ilgili bir saplama saplantısı sorunu olduğunu ondan sıkça duymaktayız. of course, tanrının ölümüyle gelen crisis, hocanın ubermenschi yorumlayış biçimi. ok, sorun çoksa yorum da çok. nietzsche'nin çağının geçmediğini düşünsem bile hocanın nietzsche bahislerinin aşırıya kaçtığı düşüncemin nafile olduğunun farkındayım; onun nietzscheci bir indirgemeci olduğunu söylesem bile ki söylüyorum, onu bu ifadeye indirgeyemem.
çevirdiği klasik ve modern sosyoloji kuramları, sosyolojik düşüncenin ustaları kitaplarında himmet hocanın, dile hakimiyeti, anlaşılırlığı ve türkçeyi iyi kullanışı kendisine olan hayranlığımı artırmıştır.
küreselleşme, din sosyolojisi ve teknoloji konularında yazdıklarını okudum. himmet hocanın foucault üzerine de enteresan yazıları bulunmaktadır.
aydınlanmanın diyalektiği (2 cilt), akıl tutulması, otoriter kişilik, minima moralia, tek boyutlu insan gibi türkçede temel eserleri olan okul. okul hegel ve freud'dan yararlansa da özde marksisttir. işçi sınıfının niçin bilinçlenmediğinin açıklamasını yapmıştır.
almanya'da faşitlerin yönetime gelmesiyle birlikte amerika'ya kaçmışlar, eserlerini orada yazmaya devam etmişlerdir. bu okula göre faşizmin almanya'da çıkması tesadüf değildir. liberal kapitalist toplum insanları başkalarına hükmedecek birtakım kişilik özelliklerine sürüklemektedir. o nedenle sadece almanya'da değil diğer modern toplumlarda da benzer eğilimler vardır. o nedenle en önemli ilgileri, modern toplumların ayrılmaz bir parçası olan hükmedici aklı araştırmak ve eleştirmek olmuştur.
okulun eserlerinin çoğu türkçeye çevrilmişse de fikirlerinin hakkı verilerek değerlendirilmemiştir. bunun nedeni okulun düşüncelerini benimseyen değil de başka görüşleri benimseyip de okulu araçsallaştıranlardır. okulun yaptığı engin analiz, türkiye'de baskın olan entelektüel ve ideolojik oluşumların ilgi alanlarının çok da merkezine oturmamaktadır.
başkalarına kötü gözle bakmadıktan sonra zararı olmayan hatta yararı olan his. bu hisse kapılan kişi zorunlu olarak bencil sayılmaz. bir kimsenin, aynı hisse kapılan başka insanları dışlamadan bu hisse kapılması çok normal.
insanı bir robot gibi düşünen kitaplardır. her bireyin gelişimi için gereken şeylerin farklı olduğu gözardı edilir. kişisel gelişimin herkese göre geçerli kuralları varmış gibi gösterilir. aynı zamanda çok satmayı amaçlayan kitaplardır. kişisel gelişimi gerçekleştirmekten çok bu amaçlarına ulaşmaktadırlar.