Tom Hanks'in oynadığı Big filminde, madeni parayla çalışan bir makina vardır. Ian Brown'ın From Chaos To Harmony klibinde bu makina tekrar ortaya çıkar.
zamanında Abd' nin Anti komünist propaganda yaptığı filmlerden bir tanesi. Filmdeki yaratıkların gemisi bilerek orak çekiç' e benzetilmiş. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2140491/+
Bir diğeri de Gremlin filmiydi. Gremlin - Kremlin. Bu filmde de Gremlinler önce istila ediyor sonra yok ediliyorlardı.
2020 yılında Bill and Ted Face the Music adında yeni bir devam filmi daha çekilmiştir. Yine Alex Winter ve Keanu Reeves başrollerdedir. 30 yıl sonra gelen devam filmi olduğu için biraz ümitlenmiştim. Malesef orta seviye bir film olmuş. Nerede o Scott Pilgrim vs. the World filmindeki eğlence. Adamlar filmde baba olmuş ama olgunlaşmamışlar. Otuz sene önceki hal tavır neyse gene o. Ve yine ünlü müzisyenler toplama konusu ki bu zaten daha önce yapılmıştı. Kısacası eski sevenlerine nostaljik duygular yaşatalım, aman aslına sadık kalalım diyerek yapılan bir film. tahmin ettiniz telefon kulubesi yine var...
Filmin sonundaki yazıları okurken, soundtrack kısmında Kubilay Üner diye bir isim dikkatimi çekti. Filmin en başında düğünde çaldıkları müziği besteleyen isimmiş.
Her doğum gününde öleceğin güne biraz daha yaklaştığını bilirsin. Bilinçaltına saklanmış bu korkuyu kutlama yaparak ötelemeye çalışırsın. Doğum gününde kalan zamanı mı kutluyorsun yoksa harcadığın zamanı mı ? Orası da meçhul.
Mel Gibson'ın büyük bütçeli film çekicem deyip kolları sıvadığı tırt film. Azıcık belgesel izleyen biri Mayaların tanrılar için insan kurban ettiğini bilir zaten. Bunun haricinde filmin ilk yarısı kölelerin tapınağa getirilmesi, son bir saati ormanda kovalamaca ile geçiyor. Aralarda bir kaç dramatik sahne, kostümlü insanlar, kanlı sahneler vs. Filmin özeti bir kölenin kaçışı ve onun peşindekiler kısacası. Ama yinede indiana Jones kadar heyecan yok. Kabile savaşlarından öteye gidememiş. Konusu Mayalar olunca ilgimi çekmişti ama Mayaların piramitleri dışında bir şey yokmuş.
insanların başka bir kişinin aklına girmesini, onun gözünden görmesini konu alan iki filmde oynamış oyuncu. Being John Malkovich filminde Malkovich' in bedenine girmeden dolaylı yollardan, adeta büyüleyerek onu kontrol ediyordu. Get Out filminde ise hipnoz yaparak siyahi dostumuzu kontrolü altına alıyordu. Get Out filminde bu rolün verilmesi tesadüf değil, BJM 'ye gönderme sanırım.
Çok ünlü film, orada burada bahsediliyor, muhabbeti geçiyor bari izleyeyim şunu dedim... izlediğime bin pişmanım. O doktorun yeri neredeyse lütfen, beynimden sildirmek istiyorum bu filmi...
Heyecanlı tutkulu başlayıp zamanla rutinleşen kırıcı olan bilindik bir aşk hikayesi. Sadece bunun üzerine kafa yormalık, bulmaca çözmelik fikirler eklenmiş. Cila atılmış. Acaba zamanda geri gitseydik ne olurdu ? Alaaddin'in sihirli lambasının cini "ne dilersen dile" deseydi ne isterdik ? Buna benzer olarak anıları sildirseydik ne olurdu ? Kahramanlarımıza zorlu bir mücadele verelim, heyecan olsun. Üstüne biraz neşe biraz keder sosundan da ekleyelim. Hah şimdi koy melankolik film müziğini, işte gözler şelale...
Romantizm desen çok çok zayıf. Fantastik sahneler, diğer oyuncuların muhabbetleri, Joel'in çocukluğu vs. dolayı romantizme çok az yer kalmış. O yüzden romantik bir film değil. Fantastik düşsel bir film o kadar. Abartılacak bir yanı yok. Bu konuya benzer, Black Mirror sezon 4, Hang the DJ adlı bölüm bundan çok çok daha iyi şekilde aşk'ı anlatıyor.
not: hepimiz John Malkovich'in beyninde bir anıyız. Kesin bilgi lüvffen yayalım.
Konusu Mad Max benzeri apokaliptik bir dünyada geçen, romantik yanları olan, macera ve komedi unsurlarıyla iyi bir film. Eski bilim kurgu filmilerini bir elden geçireyim diyenlere tavsiye olunur.
Zamanında tv'de seyrettiğimde ilginç mizahi bir film olarak aklımda kalmıştı. Yakın zamanda yeniden seyrettim ama ı ıh. Coen filmlerini severim fakat bu artık izlenmeye değmez. Espriler falan acayip bayat. Yönetmen koltuğunda Coen Bro. var diye aldanmayın. Diğer filmlerini seyredin tabi ki. Barton Fink' den itibaren takılın.
2017 yılında 3. sezonu çekilen umduğumu bulamadığım dizi. Uzun uzun birbirine bakışlar, gereksiz diyaloglar, basit bir şeyin on dakika anlatılması vs. bu tür şeyleri çıkarsan doğru düzgün bir dizi olma ihtimali varmış. Bu haliyle gerçekten sinir bozucu bir dizi. 5-6 bölüm izledikten sonra nasıl bir muhabbet olacağını çözdüm ve önemsiz yerleri atlatarak izledim. Yani neredeyse 1 saatlik bölümün en az 30 dakikası çöp. Lynch tarzı gerilim korku öğeleri olmasa hiç izlenecek bir şey değil. Diziyi sevenlerin, eski oyuncuları yeniden gördüğü ve nostaljik bakımdan hatıraları olduğu için sevmeleri son derece doğal. Ama bu yeterli mi, değil. Ben hem filmlerini hem de eski diziyi izlesem de böyle bir bağ kuramadım. isme, yönetmene bakmadan diziyi seyrettim ama sonuç orta seviye. Bilmeyene tavsiye etmiyorum. Dizinin aklımda kalan iyi yanı sonlara doğru sahnede çalan müzik grupları oldu.
Küçük Furkan ellerini şortunun cebine sokmuş, sallana sallana sahilde yürüyordu. Yağmur yüklü bulutlar havayı az biraz karartmıştı. Denize baktı, kıpırtı bile yoktu. Acaba su soğuk muydu ? Hava çok soğuk değildi ama çıkınca üşür müydü ? Biraz daha yürüyüp çimenliklere oturdu. Arkasındaki çalılıklarda bir hışırtı duydu. Mininacık patileri olan, siyah beyaz yamalı yavru bir köpek çalıların arasından ona bakıyordu. Paytak paytak yürüyüşüyle Furkan' ın yanına geldi. Dünyanın en sevimli köpeği herhalde buydu. Kucağına alıp sevmeye başladı. Derken aynı yerden bir yavru köpek daha çıktı. O da çok sevimliydi. Arkasında onu takip eden bir tane daha olduğunu fark etti. Saniyeler içinde üç tane yavru köpek olmuştu. Ne şanslıyım diye düşündü. Derken iki yavru daha çalılıkların içinden kuyruklarını sallaya sallaya geldiler. Çok sevimliydi keratalar evet ama...
- Anneleri nerede bunların ? diye düşündü Furkan.
Yavrular çok hareketliydi. Bıraksan üstüne çıkacak gibiydiler. O da ne ? Çalılıkların içinden dört beş yavru daha çıktı. Ortalık yavru köpeklerle dolmuş, Furkan' ın etrafını sarmışlardı. Şaşkınlık içindeydi. Bu kadar yavru köpeğin burada ne işi var diye düşündü. Kerataların biri şortunu ısırmaya çalışırken öbürü pati atıyordu. Çok sevimli oldukları için aldırmadı. Aman be ya bunun ısırmasından ne olur !... Derken çalılıklardan on onbeş yavru köpek daha çıktı.
- Allahım yarabbim bu çalılıkların arkasında ne var ? dedi Furkan. Çalılıklara doğru baktı.
Daha fazla köpek geliyordu. Ardı arkası kesilmeden yavru köpekler üstüne üstüne geliyordu Furkan'ın. Hiç de sevimli değildiler artık. Hırlıyorlardı, ısırıyorlardı. Furkan geri geri kaçarken sırt üstü düştü. Bu küçük şeylerin böyle başa bela olacağını tahmin edemezdi. Bacağını kolunu yüzünü ısırmaya başladılar. Sayılamayacak kadar çoklardı artık. Binlercesi çalılıklardan Furkan' ın üstüne üstüne akıyordu. Furkan' ı yiyip bitireceklerdi... Bir insan yavrusunu alacaklardı...
" Bu yazıyı okuduktan sonra yırt ve okyanusa at. " diye bir cümle vardı unutulmasın.
Alıntı:
Yukardaki ifade Balyoz davasının delil dosyasına girmiş ve darbe planının delilleri arasında gösterilen bir belgede yer alıyordu. Savunma avukatları tam da bu ifadenin, belgenin sahte, davanın okyanus ötesi istihbarat birimleri tarafından hazırlanmış bir kumpas olduğuna delil oluşturduğunu ısrarla vurguladılar. “Türkçede ‘okyanusa at’ deyimi kullanılmaz, ‘denize at’ denir. Bu Amerikan ingilizcesinde kullanılır. Bu da davanın ve delillerin okyanus ötesinde hazırlanıp burada icra edildiğinin en büyük kanıtıdır...” diye yırtındılar, ama bilineceği üzere dertlerini anlatamadılar. Çünkü mahkeme de o kumpasın icra birimlerinden biriydi.
Nostalji olsun diye izlediğime pişman olduğum film. Şimdiki filmlere göre aşırı basit kalıyor. Boşverin bunu Don't Breathe veya poker night falan seyredin.
Zaman ve mekan hakkında değişik bir konsepti olan 2020 yapımı Amazon dizisi. Kıyafetler, ev, araba, alet edevat veya robotlarda retro bir tarz tutturmuşlar. Dizi isveçli sanatçı Simon Stålenhag'ın bir kitabından uyarlanmış. Bir kaç bölüm biraz sıkıcı onun dışında iyi. ikinci bölüm favorim.