görüyoruz ki giydiği şey çarşaf değil. yüzü rahatlıkla seçiliyor. türbandan başka bir şey değildir. tek sorun renginin siyah olması -ki bu sorun edilecek bir şey değildir. dolayısıyla bu konuyu tartışmak saçmalık.
doğru nedir?
bir önermenin yanlışlığı kanıtlanıncaya kadar o önermeye doğru denir.
evrim teorisi "evrende her şeyin sabit kalmayıp değiştiği"ni savunur.
sen aksini kanıtlarsan, yani evrende her şey değişmeden aynen duruyor dersen evrim teorisini çürütmüş olursun ancak.
ama sen bile yaşlanıyorsun. öleceksin. değişiyorsun. kendi değişimini durduramazken evrenin değişmeyip herşeyin ilk yaratılıştan beri aynı olduğunu savunabilir misin?
özel üniversitelere sağlanan imtiyazlarla zaten içi boşaltılmış olan mühendislik mesleğinin kabuğunun da çürümeye bırakılması gibi bir şeydir. mühendis olmayan mühendislik sıfatını hak etmeyen kişileri kağıtla mühendis yapmaya çalışan hükümetti eleştirmektir. doğrudur.
not:diğer bölümler içinde durum bundan farksızdır.
"comfort family" boxer. bildiğin don. ama nasıl bir yaratıcı zihnin dizaynıysa artık, sanki terzinin karşısında dal taşak durmuşsunuz da sizi ölçüp biçip bu donu dikmiş gibi. ayrıca kumaşı o kadar güzel ki, şu yaşıma geldim, afedersin şeyimi bu kadar yumuşak bi'şeye sokmadım.
huzurlu bir geceden sonra, öğlene doğru, uykuyu almış bir şekilde yataktan kalkılır..titreşimde bırakılmış telefona bir göz atılır..ekranda yazanlar okunur..
"..sevmenin pek az çeşidi vardır gönül raflarında. birini, ya da bir şeyi, seversiniz, ya da çok seversiniz. ama iş "sevememeye" gelince, sonsuz seçenek vardır önünüzde. ister sinir olursunuz, ister gıcık olursunuz, iğrenirsiniz tiksinirsiniz, hatta sık sık nefret bile edersiniz. ne yazık. ne yazık insan, sevmeme çeşitlerine harcıyor mesaisini çoğunluk. oysa sevin dedi tanrı. adı "sevgili" olanlar bile karşılık istiyor kalbinin atış hızına. ben seni seviyorum ama dur bakalım sen de beni "benim seni sevdiğim kadar" seviyor musun? oysa sevin dedi tanrı. önce sizi sevmeyenlerden başlayın işe, karşılık istemeden, pazarlıksız sevin, sizi seveni de sevmeyeni de. oysa sevin dedi tanrı, önce sizi sevmeyenlerden başlayın işe, karşılık istemeden, pazarlıksız sevin, sizi seveni de sevmeyeni de. oysa sevin dedi tanrı, önce, sizi sevmeyenlerden başlayın işe..."
sözleriyle ne kadar "nefret" üzerine kurulu bir dünyada yaşadığımızı yüzümüze vurmayı çok iyi becermiş tiyatro oyunu. altan erkekli oyunculuğunu konuşturmuştur, en iyi performanslarından biridir.
çocuğuna eski sevgilinin adını vermekle açıklanabilir. pascal fantezi türündeki bir güftesinde diyor ki her seçiş bir vazgeçiştir. ne zaman bir güzeli sevsek ve sahilde dondurma yalasak çocuğumuza onun adını verme serbestisini yitirmiş oluruz toplum gözünde. verdiğimiz ismin eski sevgilimizin ismiyle aynı olmasının kabul edilebilir en basit sebebi unutamamış olmaktır. occam'ın usturası diğer fikirleri tersinden tıraşlar. bu meseleyi evlenmeden önce 30-40 kadınla muhallebi yemiş bir adamın özelinde incelersek göreceğiz ki bazen ne yapsan da olmuyor. işte olmuyor. ciddi ciddi bir şeyi örnekleyeyim güzel güzel açıklayayım diyorum ama olmuyor. cıvıyor sulanıyor mesele. 30-40 kadınla birlikte olmak zor değil ama muhallebi yiyen adamla da olmaz öyle ince işler. türkiye gibi her dönem birkaç ismin moda olduğu bir ülkede sevgililere isim bazında tur bindirmiş bir adam da illaki egzantrik isim koymaya kasacak kızına. bak noldu yarıda kaldı kafada kurduğun tablo. hala okuyan var mı acaba. benim sorunum da bu işte. çok güzel düşünüyorum allaaam bu bir şiyir diyorum ama hızlı koşanda kelimeler seyrek düşüyor. maymun iştahlılık hep. sıkılıyorum. naber. dondurma yalayak mı.
"yenir ki bu. yaparım ki ben bunu." gibi cümlelerle şirin olduğunu sanan leş donlu, yağlı kafalı kız.
seni leş seniii. seni bir ek ile şirin olmaya çalışan dümbelek götlü leşlerin leşi seniii. seni profiline foto koyup da ilgi göremeyince, eklere sarılan leşingoların leşingosu seniii.
seni bütün gün oraya buraya laf yetiştiren, gün içinde elini bir kez bile yıkamamış leş klavyeli leşikoların leşikosu seniii.