Modernizm adı altında topluma aşılanan öğeler ile toplumsal ahlaki değerlerimizi tek tek kaybetmekteyiz. Vefa, vicdan, hatır, saygı, sevgi, sadakat, tahammül, hoşgörü gibi huzuru çağrıştıran ilkel ama evrensel olan kavramların yerini; vefasızlık, vicdansızlık, hatır bilmezlik, saygısızlık, sevgisizlik, sadakatsizlik, tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, doyumsuzluk gibi kaosu çağrıştıran modern hissiyatsızlıklar almış durumda. Bu kaos doğurma potansiyeli yüksek olan modern hissiyatsızlıklar, kimileri tarafından özgürlüğün tanımı olarak ele alınarak, modern insanın kişisel özgürlüğünü ya da kişisel özgürlük anlayışını hissiz bir insana indirgiyor. Bu noktada, sosyal ilişkilerimizde huzuru ve hoşgörüyü arayışımız; akıl ve ruh sağlığı küflenmiş, sözde aydın ve sözde bilge insanların topluma kötü niyetli önderlik etme insafsızlığını kendilerinde bulmaları ile yavaş yavaş son bulmaktadır.
Modern kültür, bence, bu hissiyatsızlıklardan kaynaklanan çatışmaların doğurduğu bir kaos kültürüdür. Umarım gelip geçicidir.
nilüfer
Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de
Zaaflarına bir gece
Hatalarına bir nilüfer
Sevgisizliğine bir kalp verdim
Artık geri ver
Geri veremezsin aldıklarını
Artık geri ver
Geri verilmez hiçbir yanılgı
Yokluğuma emanet et
Sende benden kalanları
Her şeyi al
Bana beni geri ver
Bir şansım olsun
Başka yer, başka zaman
Sensiz ömrüm olsun..
sözlüklerde oylama alışkanlığını edinememiş ya da sadece seri eksi oylama alışkanlığı edinmiş yazarlardır.
şimdi bu başlığı benzer başlıklar mevcut iken neden böyle bir başlık açma gereği duydun diye soranlar olabilir.. hemen cevap vereyim, sözlükte dolaşırken öyle güzel entrylere denk geliyorum ki okuduktan sonra hemen yazarın karmasına, son oylanan entrylerine bakıyorum ama bu güzel entrylerinden eser yok.
aynı şekilde çok kötü başlık ve entryler ile karşılaştığımda ise yine aynı işlemi yapıyorum ama karmasında ve son oylanan entrylerinde kötü entryleri ifade eden hiç bir unsur yok.. ee bu durum beni çok rahatsız ediyor.. cidden çok güzel yazarlarımız var, bir o kadar da kötü, kaka yazarlarımız var tabi, hatta bu grubun populasyonu biraz daha fazla, her neyse bu beni ilgilendirmez..
bir de sadece eksi oy aliskanlığı olan yazar arkadaşlarımız var; bunlara ise hiç bir şey diyememekteyim. ama şöyle bir önerim var bu arkadaşlara :
eksi oy vermeden kendinizi iyi hissetmiyor, gününüz berbat geçiyor ise benim entrylerim eksi oy verebileceğiniz birer numunedir, yeterki artı oyu hakeden yazar arkadaşlarıma haklarını verin.
mesela sözlüğe giriş yaptın hemen yaz ordan damperlikamyon diye, bütün girdiğim entrylerimi sırayla eksile, haa şöyle ki bir zaman sonra eksi oylayacağın entry kalmadı; ee aynı entryi birden fazla da oylayamıyosun, bana hemen bir özel mesaj patlat, ben senin eksi oylaman için güzel, bilgi içerikli, hoş entryler girerim.. hmmm niye mi güzel ya da bilgi içerikli, çünkü biliyorum o tarz entryleri eksi oyladığınız zaman daha bir tatmin oluyorsunuz..
entryme şöyle bir deyim ile son vermek istiyorum;
yiğidi öldür hakkını yeme..
ama biraz yukarıda da belirttiğim üzere, entrylerim bu yazar arkadaşlarıma eksi oylamaları için birer güzide numunedir; beni öldürüp, hakkımı yiyebilirsiniz..
ama sözlüğümüzde öyle yiğit yazarlarımız var ki, lütfen onların haklarına tecavüz etmeyin.. mesela çok güzel bir entry okudun herhangi bir yiğit yazarımızdan, egonu acayip derecede tahrik etti bu yiğit yazarın hoş entrysi.. ne mi yapacaksın? daha önceden bilgisayarının monitörüne kenara bir yere yapıştırdığın kağıda bakacaksın hemen, o kağıda da şöyle yazalım.. damperlikamyon : numune yazar diye belirt yanına da, hatta parantez içinde de yaz seri eksi oylama yapabileceğim legal bir yöntem diye, neden mi legal? çünkü ben kabul ediyorum bu durumu, yeterki hakeden yiğit yazarlarımızın haklarını yeme..
yine bu sadece seri eksi oylama yapan yazar arkadaşlarıma bir öneri daha geliyor;
empati.. evet yanlış duymadın dostum empati.. şöyle ki; kendini seri eksi oy verdiğin yazar arkadaşımızın yerine koy, zevkle sözlüğe giriyorsun, hoş düşüncelerini, yaşadığın güzel-kötü olayları, bilgilerini, kısacası bir çok şeyini paylaşıyorsun bütün uuserlar ile.. karşılığında ise ne bekliyorsun para mı? olabilir ama zall reklamlardan kırdığı paraları biz yazarlar ile paylaşacak biri değil. hatta para isteyen de yok, yapılan bazı güzel zirveleri finanse etsin yeter, hatta bir bira bile kafi.. her neyse zall da böyle biri işte, ona daha sonra değineceğim.. seçeneklerde pek bir şey kalmadı. ne bekliyorsun, sadece bir oy ama seri eksi oy beklemiyorsun, artı oy ya da sadece eksi oy bekliyorsun.. ama dikkat et seri eksi oy değil..
bu empati olayını çözemedim ben diyecek olursan da başka bir şekilde anlatayım; bu empatiyi biraz mekanikleştirelim mesela.. nasıl mı olacak? hemen anlatıyorum:
ilk önce bana özel mesaj atacaksın: empati ya da sadece emp. yazman yeterli, bu emp. den emperyalizm gibi bir sonuç çıkarıp bura da ucuz siyaset patlatacak yazar arkadaşlarımızdan da değilim bu arada. her neyse ben hemen empati ile ilgili bazı problemlerin olduğunu anlayacağım ve hemen işe koyulacağım, başlayacağım girdiğin entryleri sıradan seri eksi oylamaya, güzel, hoş, kötü, bütün entrylerini eksi oylayacağım hatta hiç birisini okumadan.. sonra sen bir sonraki gün hevesle sözlüğe gireceksin, bir kaç güzel tespit yapmışsın onları aktaracaksın biz diğer uuserlara.. ama öncesinde bir karmama bakayım diyeceksin. o da nesi; vay canınaaaa, olamaz.. seri eksi oy veren ibneee diyeceksin iç sesin ile.. işte o zaman anlayacaksın ki senin yaptığın tam bir terbiyesizlikmiş, seri eksi oylama hiç de iyi bir şey değilmiş..
işte sana bir çok yöntem dostum, seç birisini yapalım, becerelim şu işi, ve bundan sonra da ortak problemlerimiz için uğraşalım..
martılardan size arkadaşlık etmelerini istemektir,
dalgalardan size özel bir ses çıkarmalarını istemektir,
bulutlardan size özgü bir biçim alarak gözkyüzüne 'umut' yazmalarını istemektir,
aynı bulutlardan sağanak bir yağmur istemektir,
yağmur damlalarından kötü düşüncelerinizi arındırmasını istemektir,
ıslanan vücudunuzdan kuruyup yenilenmesini istemektir,
çöpü karıştıran bir kedi ile akşam yemeğini sizinle paylaşmasını istemektir,
gece olduğunda oradan geçen bir sokak köpeğinden sizi korumasını istemektir,
sokak köpeğinin nezaretinde geçen gecede huzur istemektir,
gecenin sabahında başka bir kediden kahvaltısını sizinle paylaşmasını istemektir,
yavaş yavaş doğan güneşten sizi ısıtmasını istemektir,
günün ilk ışıkları ile ısınan teninizin başka bir tenle tutkulu temas etmesini istemektir,
aynı tenin size bir ömür boyu eşlik etmesini istemektir,
bu istek geri çevrildiğinde ise; yine, yeniden, tekrardan,
martılardan size arkadaşlık etmelerini istemektir,
dalgalardan size özel bir ses çıkarmalarını.
bulutlardan size özgü bir biçim.......
aynı bulutlardan sağanak......
yağmur damlalarından.....
ıslanan vücuduzdan....
çöpü karıştıran...
gece..
--spoiler--
yalnızlık mutlu olmayı istemektir.. ama olamamaktır..
--spoiler--
yalnız geçirilen bir diğer günün ardından gelen edit 1 :
yalnız olmayan bir kişi açısından yalnız insan ise;
yalnız insan aslında insan değildir, acınılasıdır, yazıktır,
yalnız insanın yalnız olmasının sebebi kendisidir,
yalnız insan aslında hayvandır, yalan söyleyendir,
yalnız insan küstahtır, aldatandır, saçma sapan işlerin peşinden koşandır,
yalnız insan kaytarandır, bencildir, benmerkezcidir,
yalnız insan dokunduğu, izlediği, dinlediği her şeyi kirletendir,
yalnız insan iyi bir evlat değildir, iyi bir abi değildir,
yalnız insan kötü dua alandır, sevgisinden nefretinden emin olmayandır,
yalnız insan pişman olandır, vurandır, kırandır, sıçandır,
yalnız insanın hayatındaki her şey önemsizdir, basittir,
yalnız insan güzel anları bozandır, parçalayandır, kırandır,
yalnız insan sevdiği bir insanı hayatından göz göre göre çıkarandır,
yalnız insan affedilmeyendir, hiç bir şey yazamayandır,
yalnız insan cesareti olmayandır, korkaktır, haketmeyendir,
yalnız insan uyuşturucu bağımlısıdır,
yalnız insan hoşgeldin denilmeyen,
hep hoşçakal denilendir..
yıllardır bu şarkı ne zaman playlist'ime girecek diye bekliyordum, coook zaman önce babam ile uzun bir yola giderken, babam çevirip çevirip çalardı bu şarkıyı; anlamıyordum ben de o zaman tabi;
şimdi diyebildiğim tek şey şu:
babacım seni çok seviyorum, varmış bir bildiğin..
gidelim gel hadi senle bu gece
rebekanın yerine
götürelim rakı fazlasıyla
gel canım yakışır sana
kafanı bozma öyle her aşka
götürelim yakışır sana
canını sıkma kafana takma
vur kadehe (dibine) yakışır sana
gel misafir ol haydi bu gece
oturalım seninle
gel de yine vuralım kadehleri
içelim delicesine
hiç sızlanmam gidene ben canım
boşvermişim herşeye
güzelim sen sevişirsin benimle
rebekanın yerine...
'ya işini insan gibi oturarak gör, ya da çık dışarı işini hayvan gibi gör' şeklinde tuvalete tam kafa hizasına yapıştıracağımız bir kağıt parçası ile evcilleştirilebilen ayıdır kendisi.
edit:denedim işe yarıyor, kimisi yazıyı okuduğunu hiç söylemiyor, ama ben klozetin orta kapağının ilk önce kaldırılmasının sonra o sırada gözgöze gelinen bu kağıt parçasının verdiği kısa süreli etki ile; 3-4 saniye sonra da kapatılmasının sesini içerden duyuyor oluyorum..
rebel adında bir parçaları vardır ki sözleri çok sancılıdır.
Ride the bike like if it's on clear water
Leave speed behind
Fill it with adrenaline
Medals made of gold not silver
Challenge the races that others can't win
Audit me, however you may want
I own a slang that you'll never pronounce
Wild-child like you wouldn't know
Young reckless offspring
That's out of control
Blasting me up
Up... up... I go
Rebel, Am I?!
Who... me? Oh no...
To be among the bonafide trail blazers
Gotta jump in, no wetting your feet
Lead in ferocious spaces
Cowards can sleep, while you swallow your feast
Audit me, however you may want
I own a slang that you'll never pronounce
Wild-child like you wouldn't know
Young reckless offspring
That's out of control
Blasting me up
Up... up... I go
Rebel, Am I? !
Who... me? Oh no...
That's how a rebel speaks
While all the others tweak
That's how a rebel walks
While all the others talk
Ride the bike like if it's on clear water
Leave speed behind
Fill it with adrenaline
Medals made of gold not silver
Challenge the races that
Others can't win
Blasting me up
Up... up... I go
Rebel, Am I? !
Who... me? Oh no...
mintaxla canım mintaxla ben de yıkarım mintaxla şeklinde devam eden reklam sloganı.
hımmm nasıl becerdin?
mintaxla canım mintaxla.. mintaxla canım mintaxla..
--spoiler-- the fall'un küçük karakteri alexandria'nın olumsuz ya da kötü durumlarda iken o olumsuz ya da kötü durumdan kurtulacağına inanarak dile getirdiği kelimelerdir:
gugli.. gugli.. gugli.. go away..
--spoiler--
#4523862 bayan bir yazar olduğu halde böyle bir entry girdiği için kendisinin cesaretini hayret ile karşılamaktayım, kutluyorum.
ayrıca burdan kendisi adına; entry'sinden de anladığım bir takım şeyler üzerine bir dilekte bulanacağım; bakir olmayan bir eş adayı diliyorum bu saygıdeğer yazarımıza, sanırım onun için bol sevişmişi, işi bileni-bol pratik yapmışı makbul..
(#4523743)
her zaman demişimdir, sorgulayan insan çok acılı ve sancılı yaşar bu hayatı, fakat ardındakilere aynı acı ve sancıyı çekmemeleri için ya da sadece bu acı ve sancıları kusmak için ortaya güzel kayda değer bir ürün verir..
bu ürün olmuş dostum, paylaşımlarının devamının daha hoş anlarından esinlenerek gurur ile yazdığın gurur ile okuduğum paylaşımlar olması dileğiyle..
şans, umut, huzur seninle olsun.. *
an itibari ile tükettiğim three extremes filmdir kendisi..
irdelediğimde ilk insan ırkının doğasında bulunan fakat evrimsel süreçte keşfettiği bazı insani duygular-hisler sonucu en derinlere bastırdığı-bu bastırma sonucu unuttuğu bu vahşi duyguların binlerce; belkide milyonlarca yıl sonra uzakdoğulu yönetmenler tarafından dışa; yani beyaz perdeye vurumudur bu 3 sıradışı film.
hala daha o vahşi duyguları en derinlerde saklamaktayız-saklamalıyızda sonsuza dek, fakat bu evrimsel süreçte bastırılmış-bastırılmak zorunda bırakılmış (bu zaman toplum kavramının oluşmaya başladığı döneme denk geliyordur tahminimce) bu vahşi duyguları gerek psikolojileri bozulmuş-bozulmak zorunda bırakılmış (burda yine toplum kavramı devreye giriyor fikrimce) gerekse yaşadığı doğa üstü olay ve anlar olan bazı insanlar günümüzde de bu vahşi duyguları aynı ölçüde ya da filtreli bir boyutta daha açık yüzeylerde barındırıyor.
bu da gösteriyor ki insanlık vahşi kelimesinden türeyen vahşet kavramını canlı tutmaya devam edecek.. hatta canlı bir de örnek verelim tam olsun;
bu insanlar içimizde var; her gazetenin 3. sayfasında bu insanların baş rol aldığı bu vahşet; bu insanlar yine bu insanlar tarafından parsellenen bu 3.sayfada hala soylarını devam ettirmekteler..
ben bir insanım, kalbim kırılırsa ağlarım..
ben bir insanım, sonuçta var bir kavga ekmeğimde..
ben bir insanım, birbirinize kıymayın sakın..
kalbim kırılmışsa ağlarım..
Welcome to the cruel world
Hope you find your way
Welcome to the cruel world
Hope you find your way
Its a cruel world
Try to enjoy your stay
Yes it is a cruel world
When youre tryin to get by
Its a cruel world
When youve seen the look in their eye
Makes life hard living
But Im so scared to die
Welcome to the cruel world
Welcome
Welcome
Dont know how
Weve lasted here so long
There must be more good than bad
Or wed already be gone
And if you get up to heaven
Before I do
Im gonna tell ya
Its gonna be cruel there too
You cant hide from this cruel world
Cause there is no place to run
You cant hide from the cruel world
There just is no place to run
Its been cruel from the beginning
It will be cruel when were done
So when Im gone
I will gladly say goodbye
When I am gone
I will gladly say goodbye
And if you want to feel me
Put your hands up to the sky
Welcome to the cruel world
Welcome
Welcome
Hope you find your way
Try to enjoy your stay
ağıtları, marşları müzikten sayan; müzikten anlamayan yazarımsı, bozuk ideolojik klavye..
daha da doğrusu ideoloji yumağının içinde kaybolmuş, savları ile dünyayı-kendini-herşeyi daha da karmaşıklaştırmış kişi..
çoktandır ortalıklarda gözükmemesini ergenlik döneminde taktığı; dünyayı tek bir olgu olarak görmesini sağlayan bozuk gözlüklerini çıkarıp; dünyaya bir de yalın bakıp 'hadi lan gerçekten mi' sorusunu kendisine sormuş olmasına bağlamak istiyorum.
kendisine anlamasa da welcome to the cruel world isimli şarkıyı armağan etmek istiyorum.
ergenlik döneminde taktığı bozuk kulaklıkları da çıkarırsa beni-dünyayı-müziği-sanatı daha da iyi anlayacağını düşündüğüm kişidir kendisi. *
doğruların çoğu yanlışlar yapıldıktan sonra yanlış olduğunun farkedilmesi ile oluşur, ve doğrular yanlışların yanlış olduğunun doğrulanması sonucu ortaya çıkar.
mesela yere tükürmek yanlış bir davranıştır ama daha önce yere kimse tükürmeseydi bunun yanlış bir davranış olduğu doğrulanamamış olacaktı, sadece mantık yürüterek doğru veya yanlış olduğuna yaklaşabilirdik.. yere tükürmenin yanlış bir davranış olduğunu yerdeki o iğrenç görüntüsünü gördükten sonra karar verebildik. yani sonuç olarak yanlış yapılmadan doğruya ulaşamayız. (tükürme eylemi sadece bir örnektir, takılı kalınmaması rica olunur, yere tükürme eylemi yerine her hangi bir X örneği de koyulabilir)
birde yanlışlar yapıldıktan sonra yanlış olduğunun farkedilmesi ile oluşan doğrular değil de; direk yanlışlardan oluşan doğrular vardır. ama aslında bu doğrular gerçek doğru değildir. bir çok örneğini görebiliriz;
bir çok insanın direk yanlışlardan oluşan doğruları vardır.
mesela; bir çok insan arkadaşının ya da tanıdığı birinin güzel bir şeyler yapabileceğine ve güzel bir şeyler yapabilecek yetenekte olduğuna inanmaz.
örnek;
kendi yazdığım kısa bir hikayeyi bir arkadaşıma kendi yazdığımı söyleyerek okuttum, ehh işte idare eder diyerek burun kıvırdı.
4 yıl sonra aynı kısa hikayeyi aynı arkadaşıma franz kafka'nın bir hikayesi diyerek tekrar okuttum. 'ooo harika franz kafka süper bir yazar zaten, ondan beklenilir bir hikaye bu' dedi.
(franz kafka'da takılı kalınmaması rica olunur. yerine her hangi Z adlı bir yazar da koyulabilir)
bu örnekten çıkan sonuç; bu arkadaşımın kafasında kendine göre direk yanlışlardan oluşmuş bir doğrusu var.
yanlışı: benim tanıdığım biri asla güzel bir hikaye yazamaz.
doğrusu: tanımadığım Z adlı bir yazar güzel bir hikaye yazabilir.
doğrusunun yanlış olduğunun ispatı: o kısa hikaye bana aittir.
(kısa hikaye olayı yaşadığım bir olaydır, ama burda sadece örnek olarak kullanılmıştır, takılı kalınmaması rica olunur. yerine her hangi bir Y örneği koyulabilir)
bu başlığı açan arkadaşa emekleri için teşekkür ediyorum.
girilen entryler başlığın kalitesini açık ve net ortaya koyuyor.
hatta şöyle desem daha bir güzel olur; başlığı sol frame'e aktaran arkadaşın yaratıcılığına 7, bu başlığa entry giren arkadaşların dünyaya gelmesinde ve de sözlükte yazar olmalarında emeği geçenlere ise kocaman bir deliği olan 0 veriyorum. *
öncelikle ben de formül ile bir başlık açayım dedim; sonrasında sadece başlık açmakla kalmayayım bir de burdan insanları kategorize etme meraklılarına bir kaç şey aktarayım dedim.. ayrıca başlıkta bir genellemenin de mevcut olduğunun farkındayım, yapabilecek bir şey yok ; formül aksine izin vermiyor.
tanım: an itibariyle baktığınızda; (an itibariyle dediğime bakmayın hep böyle) sanki belli bir formül üzerinden tek tek verilenleri yerine koyup; verilmeyeni bulmak isteyen klavyecilerin (yazar değil) sol frame e yansıttıkları acılası başlıklardır.
büyük bir heves ile sözlüğe girildiğinde hevesin içine eden başlıklardır.
bir çok yazarın aylardır tek bir entry girmemesine sebep olan başlıklardır.
bir çok yazara 'zaten çivisi çıkmış; koy gitsin' dedirten başlıklardır.
demek ki neymiş moderasyon? seçici olmak lazımmış..
klavyeciler sol frame'i renklendirsin, yazarlar yazsın ama yazdıkları sol frame'in boktanlığı içinde kaybolsun.. ee tabi umrunuzda mı; reklamlardan gelsin paracıklar..