- evladım savunman nedir? tarihi eserlere pisleyerek tahrip ettiğiniz söyleniyor.
+ hakim bey evet yaptım tamam ama eski alışkanlığımızı bıraktık. artık oraya buraya s.çmıyoruz. özellikle gidip adamların yıllar yıllar önce yaptığı tuvaletlerde hacetimizi gideriyoruz ama gene tarihi esere s.çmış oluyoruz. anlamadım ki ben adamlar eskiden s.çtılar sıvadılar oraları şimdi biz edince yok efendim tarihe zarar veriyorsunuz. olmaz çok yanlış düşünceler bunlar. türkiye sırf böyle düşünen insanlar yüzünden böyle. bunlar gibi düşüneni sallandırcaksın taksim'de bak bir daha böyle şeylerle karşılaşıyormuyuz.
- gereği düşünüldü.
fevkaledenin fevkinde olacağı kesin olan eylemdir. pogo sonrası gözde hasar oluşursa meşhur panda makyajı ile kapatarak gündemdeki yerini tekrar alabilir bülent hanımefendi.
hepimizizdir o çocuk. tüm çocukluk hayalleri bulaşmıştır kirli ayaklara, terliğin tozuna, asfaltta çıkan şıpıdık sese. çocukluk gururunun, büyümenin kaynağıdır. aynı zamanda üzüntünün adıdır oyundan çağrıldığında. ekmek topuğunun tadıdır. *
eğer füze alırsanız, füzenin kurulacağı tarla kamulaştırılır tarlanın sahibi kazanır. dolayısla köylü kazanır, ülke kazanır; vatansever füzelerini amerika'dan alırsak sevdiğimiz vatanın daha önceden bazıları tarafından belirlenmiş yerlerine yerleştirirsek türkiye amerikanın ortadoğu'daki emelleri yönünde güzel bir adım atar, amerika'nın gözüne girer türkiye kazanır dedirtesi durumdur.
edebiyat dünyasına yön vermiş kimselerdir. ama bu başarılarının arkasında bence rusya'nın soğunun da etkisi vardır. şimdi bir düşünelim soğuk bir memleket, ekvatordan uzak olduğunu da göz önünde tutalım geceler uzun. e adamlar ne yapsın oturup kitap yazmışlar. dışarda olabilecekleri zaman kısıtlı. adamlar haklı yazdılar mı da az uz yazmamışlar doğal olarak.
aşama aşama anlatılacak olan durumdur. ilk adıma eve bir atatürk portresi asılarak başlanabilir. temeli sağlam tutmak lazım tabi. daha sonra ağzından atatürk'ü düşürmemen lazım. konu irtica olunca hemen sarılmasın atatürk'e. onu kaldırarak yattığı yerden muhabbete hemen dahil etmelisin. ikinci olarak ulu önder mustafa kemalsözünü kullanmalısın her zaman. ağzına pelesenk olmalı bu söz. kullanırken de kesinlikle devrim tarihini yanlı olarak yorumlaman gerekir. fazla kitap okursan, özellikle de resmi ideoloji dışı atatürk'ü eleştirmeye başlarsın olmaz. daha sonra önemli bir aşama düzenlenen cumhuriyet mitinglerine katılmaktır. burada da türkiye laiktir laik kalacak diye bağırman gerekir. yalan da olsa çünkü türkiye'nin laik bir tarafı yoktur. hatta sadece türkiye değil dünyada laiklik diye bir şey yoktur. aldatmacalar dünyası işte ne yaparsın. bir yerlerden inanmaya başlamak lazım. daha sonra da akp gene gelir başa. bağırdıkların gider boşa. halbuki o kadar aracın benzin parasına kömür alıp yoksullara dağıtsaydın görünüm hayli değişik olurdu. ama bu yollar yanlıştır, etik değildir. ama makyevelist bir ele alımda iktidarı geçirene kadar her yol mübahtır. neyse çok siyaset bilimine girdik. tüm bunları yaptıktan sonra gayet çağdaş kıyafetler içinde bir yerlerde oturup gecekondu semtlerini dönüştürmek üzere tasarılar üretirsin ama seni o mahalleye koysalar etrafındaki garibanları insan olarak görmezsin. artık tamamen bir kemalist olmuşsundur, tepeden inmecisindir. hala halkı tabandan dönüştürmek için çözümler üretmemektesindir. kendi çapında, elitist bir şekilde eğlenmektesindir, gönlünü de rahatlaratarak yoksullar üzerinden kendini yaratarak.
en ikircikli durumdur. ağzınla bağıra çağıra: "hesaaaaaap" diye bağırmak gelir içinden. eğer takıldığın yer pahalı bir mekansa gelde iste. bir anda kurufasulyecide olsan bağıra bağıra: "ustam bizim borç ne kadar?" diyebileceğin aklına gelir gülümsersin. içinde bulunduğun durumu hatırlayınca gülümseyişin kaybolur gider, yerine ellerini birleştirip oturduğun mağrur bakışlı ifaden gelir. sesli bir şekilde isteyemeyince de bu sefer garson beni gördü mü acaba stresi başları ki çekilmez olur. bir kaldırırsın, iki kaldırırsın garson bey diye seslenirsin olmaz. bir anda sağır olmuştur kör olasıca garson duymaz seni başkasını duyar onla ilgilenir başka masanın hesabını keser ve bir umut bekleyen seni görmez. sen ise o anda: "ulan ben o.çocuğumuyum, neden bana bakmıyor?" yorumlamaları eşliğinde serine devam edersin sesini duyurmak amacıyla. sonra sesini duyurunca bir anda kral kesilirsin ve hesabı istemiş olmanın dayanılmaz hafifliği ile elini cebine sokar, buna benzer başka maceralar yaşayacağını unutarak masadan kalkarsın. hayatın boyunca bu kısır döngüyü yaşayacaksın. tavsiyem bir an önce öl de kurtul çekilmez bu çile insanı kanser eder yer bitirir. bir dost.
+ nasıl geçti yavrucum sınavın?
- baba bilmez misin bütün sınavlar ya iyi geçer ya da iyi geçer. bundan sonra felsefem bu. sınav önemli değil.hemen anamı da alıp tibet'e yerleşmeye gidiyoruz.
sınavın sürdüğü saatlerde yatağımda tüm mahmurluğumla kalkıp saate bakıp ulan şimdi bilmem kaç bin kişi sınavda üç buçuk atıyor bense gene uyuyacağım diyerek ne biçim bir dünya lan bu dediğim sınavdır.
giren girmeyen herkeslere başarılar.
bir anda çıkanlardır onlar. mekan tavernadır, gazinodur bir hüzünlü şarkı biter ve şen şakrak ritmler eşliğinde allı pullu elbiseleri ile çıkagelirler. erkeklerin sırıtık gülümseyişlerine ve dansözün malum yerlerine odaklanan kameralar zaman buldukça onların yüzlerini da film karesinde alır. hep aynı şarkı çalar o zamanın teknolojisinden olacak. ama mezdeke faktörü de yok e ne yapsın adamlar. o zamanlar hep azize çalardı şimdi mezdeke serisinin nadide parçaları. aslında böyle dansözler birleşip keşke mezdekeye saygı albümüm yapsalar ne hoş olurdu ama dansözlükte bozuldu kimi kırmızı elbiseler içinde r&b yapmaya çalışmakta ve artık yılbaşı dansözü beklemenin yerini victoria's secret iç çamaşırı defilesi aldı. ahh dostlar ahh (bkz: kahrolası kapitalizm) elini buraya attı aldı götürdü dansözlerimizi.
lenin'nin bahsettiği bir ütopyadır. komünizm ve sosyalizmde değerli maden kavramı yoktur bu sebeple bu dereceye ulaşıldığında lenin tüm umumi tuvaletlerin altından olacağını söylemiştir.
genelde yanlış yorumlanan sözdür. marxın dini afyon olarak konumlandırmasının altında yatan sebep dinin insandan aldığı akıl ile sorgulama yeteneğini kaybettiği, aklının uyuştuğu, kafanın kullanılamadığı değildir. marx burada birilerinin işine gelsin veya gelmesin dinin halk için gerekli olduğunu vurgulamıştır. din halk için bu kokuşmuş dünyadan kaçışı temsil etmektedir, bir rahatlamadır. metne de bakılacak olursa din ruhsuz dünyanın ruhudur yani ona can verendir der marx ve sonrasında ekler dinin halkın afyonu olduğunu.
birleşmiş milletler güvenlik konseyi'nin 242 sayılı kararı altı gün savaşının ardından bm güvenlik konseyi tarafından 22 Kasım 1967 günü alınmıştır. birleşmiş milletler sözleşmesinin altıncı bölümüne göre alınmıştır. karara göre altı gün savaşında israil işgal ettiği bölgelerden çekilecek, ortadoğu'daki devletler birbirlerinin toprak bütünlüklerine, bağımsızlıklarına, egemenliklerine saygı gösterecek ve bölgede bulunan devletlerin tanınmış güvenli sınırlar içinde yaşama haklarının olduğu belirtilmiştir.
antlaşmanın önemi filistin-israil arasında bir anlaşmazlık olduğunda bu metne atıf yapılmaktadır. antlaşmanın diğer bir önemi ise israil artık bağımsız bir devlet olarak bir çok devlet tarafından tanınmıştır.
bölgedeki her antlaşma ve gelişme gibi bu atılımda ateşi durdurmamıştır.
1964'te kurulmuş oluşumdur. kısa olarak ortadoğu sorununa özellikle de filistin-israil çatışmasına değinecek olursak bu çatışma 1914 yılındaki balfour deklarasyonu ile ingiltere'nin yahudilere vaad edilmiş topraklarda yurt vermesi sözüyle kendine bir taban oluşturdu. ingiliz mandası altındaki topraklara yahudi göçü başladı. yahudiler yavaştan toprak sahibi de olmaktaydı ve ikinci dünya savaşı sırasındaki kırımdan kaçan yahudi göçünü söz vermesine karşın ingiltere engelleyemedi ve bölgedeki yahudi sayısı arttı. ilk zamanlarda yahudilerin bir devlet kurma fikri yoktu ama arkalarına büyük devletleri almış olan yahudiler 14 mayıs 1948'de ingiliz mandasının sona ermesine az bir zaman kala bağımsızlığını ilan etti ve israil kuruldu. 15 mayıs'ta ise birinci arap-israil savaşı başladı ve arapların yenilgisi ile sonuçlandı. ikinci arap israil savaşı ise 1956 yılında çıkmıştır.
1960'lı yıllardan önce israil'e karşı yürütülen dava bir arap davası olarak görülmekteydi çünkü filistinliler kendi topraklarında ikinci sınıf vatandaş konumuna gelmiş ve tüm atılımlar filistinliler dışında büyük devletler tarafından yapılmıştı. fakat 60'lı yıllardan sonra arapların ve filistinlilerin davaya bakış açıları değişti. filistinliler arap devletlerinin sıkıştıklarında kendilerini satabileceklerini anladılar ve kendi davalarını kendileri yürütmeye karar verdiler ve filistin kurtuluş örgütü'nü kurdular.
burada değinilmesi gereken önemli bir konu filistinlilerin 22 kasım'da kabul ettikleri mısak-ı milli yani milli anttır. bu antı özetlersek: israil diye bir devlet yoktur. her ne olursa olsun israil ortadan kaldıracaktır ve bu yönde kimsenin önerisi kabul edilmeyecek, silahlı önlemler dahil olmak üzere her türlü önlem alıncaktır.