Beşik bir uçurumun üzerinde sallanır ve sağduyu bize, varoluşumuzun iki ebedi karanlık arasındaki kısa bir ışık çakmasından başka bir şey olmadığını söyler. bu iki karanlık birbirinin tıpatıp aynısı olsa da, insan kural olarak, doğum öncesindeki uçuruma, (saatte dört bin beş yüz kalp atışı hızıyla) yetişmeye çalıştığı diğer uçuruma nazaran, daha serinkanlı şekilde bakar. lakin kronofobik bir genç bilirim, doğumundan birkaç hafta önce evindeki kamerayla çekilmiş filmleri ilk kez gördüğünde, adeta paniğe kapılmıştı. fiiliyatta şimdikiyle aynı olan bir dünya görmüştü -aynı ev, aynı insanlar- ve sonra kendisinin bu dünyada var olmadığını, kimsenin de o yok diye kederlenmediğini farketmişti. annesinin üst kat penceresinden el salladığını görmüş, bu tanıdık hareket onu gizemli bir vedaymışçasına rahatsız etmişti. ama en çok korktuğu şey, verandada tabut misali, kendini beğenmiş, mütecaviz bir havayla duran gıcır gıcır bebek arabasıydı. onun bile içi boştu; sanki olayların akışı tersine dönmüş de, kendisinin vücudundaki tüm kemikler parçalarına ayrılıp dağılmış gibi.
...
zihnim şimdiye kadar, hayatımın iki yanını tutmuş kişilik dışı karanlığın içinde, en solgun kişisel parıltıları ayırt etmek için muazzam çabalar gösterip durdu. bu karanlığın tek sebebinin, beni ve derisi soyulmuş yumruklarımı zamansızlığın özgür dünyasından ayıran zaman duvarları olduğu inancı konusunda, vücutları en çiğ renklerle boyanmış vahşilerle hemfikir olmaktan hoşnutum. düşünce içinde geriye doğru seyahat ettim -ben gittikçe düşünce umutsuzca incelip azalıyordu- ve uzak bölgelerde el yordamıyla bir çıkış yolu aradım, ama sonunda anladım ki, zaman hapishanesi küreseldir ve buradan kaçış yoktur. intihar etmek dışında her şeyi denedim. beni alelade bir hortlak sansınlar da, ben anamın rahmine düşmeden önce var olan ülkelere gizlice sızayım diye, kimliğimi başımdaki şapka gibi kendimden ayırıverdim. daha önceki yaşamlarında, roma'nın yollarında ulaklık eden bir köle ya da lhasa'nın söğütleri altında gezinen bir bilge olduklarını hatırlayan pek ciddi romancı hanımların ve emekli albayların alçaltıcı arkadaşlığına, zihnî tahammül gösterdim. bir anahtar, bir ipucu bulmak için en eski rüyalarımın altını üstüne getirdim...
Hastalıklı bir düşünce. Bunu düşünenler sağda solda milli birlik, milli irade yalanlarını saymakta içlerinde ise kendinden olmayanlara karşı büyük bir nefret beslemektedir. işte bu sebeptendir ki bu ülkenin iki yakası bir araya gelmeyecek.
Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar;
Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden;
Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.
Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor
Ufkunuzda camları göksel konağının
Ve bir yaz akşamı buhurdan gibi tüten
Hanımellerinin morumsu buğusunda
Bekliyor bahçenize dönük balkonunda
Sarmaşık gülleri kokladıkça kırmızı
Hüzünler, japonfenerleri arasında.
Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen!
Nasıl bir ışık emmişler ki sevginizden
Ansızın başka bir yüzle güzel, kopmuşlar
Büyük Irmak'tan, ayrı düşmüşler desteden
Yağmışlar ilkyaz yağmurlarınca ve özlem
Açmış yaban çiçeklerini tarlanızda.
Ölümsüz günler onlar, bir hiçle beslenen;
Zaman dışı güvercinler, uçma bilmeyen;
Uzay ötesi ovalar, ayak değmemiş;
Başka bir mevsim, başka bir dal, başka yemiş.
Esrir kim bassa o toprağa ve kim tatsa
O yemişten. Balla dolar testi, açılır
Açılmayan kilit, çiçeğe durur badem
Dolanır bilgelikle mutluluk yüreğe.
Ak bir bulut bekler üstünüzde havada
Kuşlar iner, devinme birden bitiverir
Çıt çıkmaz evrenden. işte ortadasınız
Havuz, ağaç, deniz, ne varsa size göre.
işte aydınlık size göre. Kısarsınız
Güneşi, gökyüzünü yakarsınız. Neden
Sonra, uzaklarda çektirilmiş bir resim
Gibi kalır aklınızda, gölgeniz, duru
Küçük bir bahçede susar gibi yaparak
Karşılıklı gizemlere daldığınız gün.
-Oktay Rifat bir aşka vuran güneş şiirindeki dizelerde anlatılmış mevhum.
Açılışının üzerinden 21 ay geçmesine rağmen çizgisini bozmayan ve bünyesine de sadece birkutukitap adlı oluşumu dahil eden oluşum. Geçen zamanda kült bir marka gibi davrandılar kendilerini bozmadan yola devam ettiler ama sanki kendilerini formattan biraz da dışarı çıkarıp okuyucu da işin içine katabilmelerini beklerdim. Yine de ülkede güzel giden nadir şeylerden.
Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
eziyet falan değildir. her sene okulun açıldığı ilk gün sorgularsın. sonra bir bakarsın kardeşlerin yanında. cefalar çekersin aç kalırsın ama yalnız başına aç değilsindir. yanındakinin senden farkı yoktur. hayatının en güzel 4 yılını yaşatır insana. ne üniversite ne daha sonrasında bir daha o ortamı bulamayacağını bilmezsin. ütüyü birine kitlemek vatani görevindir. abilerden dayak yemek istemezsin ama gidip sataşırsın (sonra dayak *) 1 paket bisküviyi 8 kişi yersin. kız arkadaşından ayrıldığında seni teselli edecek onlarca kardeşin vardır. üst dönem olduğunda urni gelenlere anılarını anlatıp gülersin. ama mesun olduktan sonra asla pişman olmazsın...
1 aralıkta yayın hayatına başlamış bir mail topluluğudur. Sizden sadece adınızı ve mailinizi istemek karşılığında her sabah 8de mail adresinize o gün ki şanslı kitaptan bir kesit sunarlar. Bence çok yeni ve çok iyi bir oluşum belirttiklerine göre her zaman ücretsiz kalacak...
biryudumkitap.com
En temeli huzursuzluktur. Huzursuzluksa genelde kafaya takılan garipsenmeyecek problemlerden oluşur. Çözümü dünyayı kafaya takmamak değil aksine sonraki güne odaklanıp çözüm odaklı ilerlemektir.
Vodafone un kaldırarak resmen kemik tayfayı erittiği tarifedir. Bu paketi yapan insanlar vodafone de en az 4 yıldır duruyorlar ki geneli artık öyle cepnetim var zoraki bir şeyler indireyim bile demiyordur sadece whatsapp gibi appler için. Ki bu tarife kalktığında bu 4 5 yıldır vodafone de duran insanlar minnet edip kalmaz siktir çeker gider kusura bakmasınlar. Bu kararı alan yönetici bozuntusunu saygıyla anıyoruz battık heralde...
Türkiye deki gelişmesine devam eden uygulama.
Şu an kartlar olarak hava durumu, aracınızı park ettiğiniz yer, 3 büyüklerin maç zamanı ve skoru, sık arama yaptığınız konularda bazı güncellemeler, shazam gibi popüler uygulamalarla bağlantılı bir kaç kart daha var.
Asistan konusunda ise kullanmayı bildiğinizde elinden geleni yapabiliyor. Mesela mikrofona dokunup yarın hava nasıl dediğinizde sesli olarak hava durumu nu, beşiktaş ın maçı ne zaman dediğiniz de sesli olarak maç tarihini, ünlü birini kimdir diye sorduğunuzda genel bilgileri söyleyebiliyor. Neredeyim dediğinizde haritada sizi veya arabayı nereye bıraktım dediğinizde park yerinizi tahminen gösteriyor. Daha bir çok soruya sesli şekilde cevap verebiliyor ama henüz herhangi bir ekrandayken ok google özelliği türkiye de yok.
Görev olaraksa bir yapay zekayla konuştuğunuzu bilerek mesela ara annem ya da mesaj annem ne zaman geleceksin şeklinde komutlar, müzik çal, twitter aç, facebook aç gibi bütün uygulamaları açabilme, beni iki saat sonra kaldır diyerek alarm kurabilme, hatırlatıcı ekleyebilme, çanakkale de güneş ne zaman doğacak, istanbul a nasıl giderim, 10 kere 15, 1 kilometre kaç mil,spor toto süper lig puan durumu ve daha bir çok komuta gerek sesli gerekse kartlarla yanıtlar veriyor ve yanıtları sizin için işliyor ve ihtiyacınız olduğunda önünüze sunabiliyor. Geliştirme aşamasında olmasına rağmen iyi ama gönül isterdi ki ingilizce seviyesinde kullanalım.
Hep çocuk kalanlar için mi dersin yoksa ucuz yollu deney yapmak isteyenler mi dersin kullanım alanı geniş ama hitap ettiği kesim biraz ilginç insanlardır. Yer çekimine kadar ayarlayıp mancınıkla tekerlekli bir nesneyi bile fırlatabilirsin. Tamamen hayal gücüyle çalışan harika bir motor.