Düşündüm düşündüm... yazılmış girileri okudum.. benim şimdiye kadar başıma gelmiş en büyük fiziksel acı neydi dedim. Kiminin midesini yıkamışlar, kiminin ayağından iğne çıkarmışlar falan filan. Bende en basitinden bir kırık bile yok.
Sonra aklıma şey geldi. O büyük acı. Bisiklet sürmeyi yeni öğrendiğim zamanlar. 6-7 yaşlarında falanım heralde. En büyük zevkim bisikleti hızlı hızlı sürüp duvara çarpmak. Arka teker biraz havaya kalkıp düşecek geri yere, o kadar... hızı falan ayarlıyorum çok da abartmıyorum duvara kafa atmayayım diye. Neyse, yine öyle mal mal eğleniyorum; ben asıldım pedala, duvara ön tekeri vurdum, işler yolunda gitmedi. Kalkması gereken o arka teker kalkmadı.
Ben öne doğru kaymışım. Koltuktan kaydım. Siz sanıyorsunuz ki benim kafam duvara çarptı. Oysa bisikletin gidonuna kafa atan başka şeyler vardı. Düşman başına, nasıl bir acı. Bilen bilir tarifi yok. Ağzımı açıp anneme seslenemedim. iki büklüm, gözler yaşlı.
Madem herkes aynı şartlarda çalışıp aynı parayı alıyor; neden hesabı sürekli erkek ödemek zorunda olsun. Hesap kadın ve erkek arasında güzelce paslaşılmalı. Bu paslaşma sessizce halledilmeli. Hesap ödenirken kırk yıllık arkadaşınla "yok yok ben ödeyeyim, koy o cüzdanı cebine" muhabbeti de yapılmamalı. Hoş değil.
"Aşk, birine seni mahvetme yetkisi vermek ve bunu kullanmayacağına güvenmektir."
(Antuan Quentin, Katliamı önleyen Katliam)
Tanıma aynen katılırım fakat şunları da eklemek istiyorum: aşk denen şey hüznü, mutluluğu, sevgiyi, öfkeyi, heyecanı ve daha onlarca duyguyu bünyesinde barındıracak kadar genel; her insanla yaşanamayacak kadar da özel bir şeydir.
Ve en önemlisi aşık olup olmadığınızı aklınıza sorarak öğrenemezsiniz, 'ben bu kişiye aşık mıyım?' diye bir sorunun cevabını beyniniz veremez. Bunun cevabını alabileceğiniz tek bir yer vardır. Göğsünüz solunda, tüm vücudunuzu ısıtan bir ateşin yanıyor olması gerekir. O ateştir şu dünyada canınızı en çok yakan şey, fakat öyle güzeldir ki yine kendi ellerinizle harlarsınız o ateşi.
Ha bu arada gençler, bizim şu an yaptığımız gibi aşkı tanımlara sığdırmak bence aşka yapılmış saygısızlıktır. Hadi eyv
Gece 2 de yatıp 5 te uyanmak. 3 saatlik uyku ile tüm günü geçirmek. Ve günün tam sonlarına doğru elini yakmak.
Anlatayım abiler, ocağın yanında tabak kalmış. Ocak yanarken bu tabak ısınmış. Ama ne gariptir ki tabağın tümüne yayılmamış o sıcaklık. O tabağı soğuk taraftan tutup bana uzattılar. Uzatan kişinin hiç günahı yok çünkü o kişi annem. Bilerek kıymaz oğluna heralde. Tabağı alayım dedim. Tabağı tuttuğumu hatırlıyorum.
Bırakamadım az daha abiler. Nasıl sıcak anlatamam, baş parmağın derisi sanki tabağa yapıştı.
Ve ben birkaç saniye o tabağı bırakamadım. içinde yemek vardı. Annem bana uzatmış tabağı. Bıraktı bırakacak yani. Ben refleks olarak, tabak düşmesin diye bırakamadım tabağı. Neyse, aaa a a falan yaptım inceden, bıraktım tabağı. Çok sıcak tabak dedim. Çok hissetmedim acısını yani başta. Elime baktım, parmak bembeyaz olmuş. Abartmıyorum. Bembeyaz.
Yeni yeni geçti gibi şu an. Beyaz bir başparmak derisi, hafif buruşmuş ve biraz su toplamış halde şu an. Ha bu arada kalp atışımı yanan parmaklarımda hissedebiliyorum artık, güzell.
Birinci gün böyleydi. Üçüncü güne kadar ölmeyiz inşallah.
Çıraklığı uludağ sözlükte yaptım, kalfalığı instela da yapıyorum, inşallah bir gün -çaylaklıktan kurtulursam- ustalığı da ekşi sözlükte yapmayı planlıyorum.
Aylar oldu kurtulamadım çaylaklıktan, bilmem kaç bininci sıralamadayım. bazen bu sayı küçülüyor bazen daha da geriye düşüyorum. Ve bence bunun tam bir düzeni yok. Bir sürü giri girdim ama fayda yok bekliyoruz.
Anlayacağınız çalışma gününü doldurup, emekli olmak için yaş bekleyen ssk'lı gibiyim.
Sen gerçekten sevmeyi becerememişsin. Olmamış yani, sevmiştim deme kimseye ayıptır. Sen beni hep sevdiğini sandın. Çünkü gerçekten sevseydin şu an yanımda olurdun. Şairin de dediği gibi " beni dünyalara değişseydin de insanlara değişmeseydin". Sevseydin eğer gitme fikri bile nefesini kesmeye yeterdi. Gidebilmeyi aklına getirmekten korkardın. Sen gittin. Ve hâlâ gitmeye devam ediyorsun. O gittiğin yol yol değil, defalarca anlattım sana, anlamadın beni. Yanlış yapıyorsun dedim, sen ise gittin ve yanlışların üstüne yanlış ekledin. Yanlışlar çizmeyi aştı. Hâlâ aynı yanlışları yapmaya durmadan, yavaşlamadan devam ediyorsun. Bi dur allahın aşkına. Kalmadı mecalim.
Ve evet ben de yanlış yapıyorum. Sen tüm bunları yaparken, ben seni sevmeye devam ediyorum. Yanlış yapıyorum. Sana, seni seviyorum diyebilmeyi özlediğim için, seni gönlümde sakladığım için; evet yanlış yapıyorum.
Ve en çok da bir gün tekrar dönmek istediğinde yüzüme bakıp nasıl konuşabileceksin, nasıl bir açıklama getireceksin şu yaptıklarına onu merak ediyorum. Zira ben seni affedebilmek için defalarca konuşturuyorum bizi, kafamda. Cevap veremiyorsun... dilerim ki cevabın vardır her şeye. Dilerim ki seni affedebilmem için bana güzel sebepler verebil. Bunu ne kadar çok istediğimi inan anlatamam. Gittiğin yol yol değil, açıklayamayacağın şeyler yapma.
Bilmiyorum giriyor musun sayfama, okuyor musun entrylerimi. Eğer okuyorsan bil ki ben bu yazıyı sana yazdım.
Erdoğanın en sevdiği insandır. Sayesinde güçsüz bir muhalefet parti oluşmuştur ve iktidar partisi gönlünce at koşturabilmektedir.
Keşke güçlü bir muhalefet partisi olsaydı da iktidar partiyi denetleseydi. Bir sözü diğer sözüyle çelişmeseydi. Eminim güzel ülkemde her şey daha güzel olurdu.
Herkes yazmış bir şeyler. Yüzü, eli, g*tü güzel olacak diye..
Yok abi, benim için güzel kadın, gözleri güzel olan kadındır. Bazı kadınlar var ya hani gözlerinin içi parlıyor, nasıl yapıyorlar anlamış değilim, gözlerine resmen yıldızlar düşmüş parlıyor gözleri; işte ben o kadına güzel derim..
Şu hayatta kimsenin mutsuzluğunun üstüne mutluluk kuramazsınız. Ahını aldığınız insanların hakkı sizden kan kusa kusa çıkacaktır. Ve canınızı en çok, siz kan kusarken artık o insanların umrunda olmayışınız yakacak.
Bu gece benim için çok uzun olacak sözlük. Öyle doluyum ki, bir damla daha gelse taşıp her yeri sular altında bırakacağım sanki. Öyle bir gece ki dört yanımı pus sarmış da yalnız kalmışım gibi. Kurtulamıyorum bu karanlıktan, kaçmak istesem de yolumu bulamıyorum.
Ne yapacağımı bilmiyorum sözlük. Bu hale getiren ben değilim düzeltebilecek olan da ben değilim. Ki düzelecek mi o da muamma. Düzelebilecek mi emin de değilim.
Bak saat 00.00 a geliyor. Başlıyoruz sözlük. Gözlerimizi kapatıp, kulaklarımızı tıkayıp, olduğumuz yere çömelip bu geceyi atlatmayı denemeye başlıyoruz. Yapacak başka bişey bırakmadılar bize. Bırakmadılar
Kimilerine göre sıkıntılardan ve sorunlardan kaçmaktır, korkaklıktır intihar etmek. Yapılması acziyet belirtir.
Ben ise öyle düşünmüyorum. intihar etmek yapılabilecek en büyük cesaret örneğidir. Bir insanın kendi canına kıyabilmesi kadar zor başka hiçbir şeyin olmadığını düşünüyorum. Ki insanoğlunun fıtratından gelen kendini koruma isteğini aşıyorsun. Kendini asanların hepsi ayakları yerden kesildikten sonra istemsizce elleri ipe gidiyor ve o son anda bile ipi gevşetmeye çalışıyorlarmış. Sen ne kadar kararlı olursa ol o ipi boynuna geçirirken, son anda dahi vücudun hayatta kalma mekanizması seni hayatta tutmaya çalışıyor.
Yani diyeceğim şu, intihar etmek çok büyük bir cesaret örneği. Kendi canına kıymak gerçekten hiç kolay değil.
Tabii ben böyle anlattım diye gidip kendi cesaretinizi sınamayın. Cesur olduğunuzu kimseye kanıtlamaya da çalışmayın. Zira siz öldükten sonra hiçbir şey değişmeyecek. Kalıp direnmek, güzel yarınların umuduyla yaşamak için geldik bu dünyaya.
Amann açılmayın daha güzel. Uzaktan sevin öyle. Hayaller kurun onunla ilgili.
Açılmak tehlikelidir. Reddedilme ihtimalin vardır ki elindeki tüm umutları alır götürür. Aşkların en güzelidir platonik aşk. Karşılık beklemeden sevmektir. Açılmayın, güzel kalın.
Ha soru vardı di mi; reddedilme korkusu efendim, engel olur açılmanıza, elinizdeki umutlardan mahrum kalmaktan korkarsınız.