her şeyi enine boyuna konuşabilen, çağının çok çok ötesinde fikirlere sahip her şeyi göze alabilen (-ki; bunların içinde suikastle öldürülmek de vardır) kişi olmak demekle eş değerdir.
doğru söylersen, ya kimse inanmaz. ya da kovulursun dokuz köyden. ya da komplo teorisi manyakları tarafından hedef gösterilirsin.
türkiye'de aydın olmak cahil olmaktan çok çok zor bir iştir.
ölmeyi bile yüzüne gözüne bulaştırma durumu. ölmeye çalışırken dahi başarısz olmanın adı. ne bok yemeye emektar bir tüfekle vurmaya çalışırsın ki kendini. sok ağzına 38'lik magnum'u. asıl tetiğe. bakalım senden bir eser kalıyor mu geriye. ya da ne bok yemeye onlarca hap içersin ki? birazdan budalanın birisi gelip götürecek seni hastaneye. kendini tavan arasında asmana ne demeli. o hantal bedenini taşımaz eski ve küflenmiş odunlar.
kendini öldüreceksen eğer, dik kes bileklerini. yukarından aşağı. ya da, kasıklarının yanlarındaki damarlara usturayı bir kez değdir.
ya da, boğaz köprüsünden aşağı atla. bu köprüden aşağı atlayıp da kurtulan olmadı. ona göre. ya da benim yanıma gel. "ben ölmek istiyorum" de. devletten özel izin al. ötenaziye girsin senin beynin dağıtma ritüelim.
sağlığın yerindeyken, huzurun yerindeyken sırf tembelliğinden ve salaklığından dolayı intihar ettiğini ıspatlayayım sana. yaşamak zorunda olduğunu kulaklarının dibinde bağırırarak, göz kapaklarını jiletlerle keserek göstereyim.
avuç içlerinin derisini soyup aşil tendomlarını yavaş yavaş, kör bıçaklarla kesmeye çalışırken bir hayvan gibi bağırman huzur versin bana.
cehennemi bu dünyaya getireyim. varolmanın ve hayatı reddetmenin cezasını sana ben ödeteyim.
ama yok. samimi değilsin sen. işin gücün popüler olmanın en kısa yolunu aramak. seni şöhret yapabilirim. yeter ki sen ölmek istediğini söyle. ve beni bu söylemine inandır.
hiç dokunmadan. nefis terbiye eden keşişlere inat. nefislerini aç-susuz bırakıp terbiye eden müritlere inat. nefis terbiyesi için değil. aşk uğruna denenmesi gereken. her daim denemekten mutlu olacağım, huzur bulacağım eylem.
insan olmanın son limitini sınamak adına da değil. şehvetin son sınırını sınamak adına da değil. hiçbir insani duygu ve kavramı sınamak adına değil.
ilahi bir kavramı tatma adına. ilahi, bir kavram olan aşk'ı hissetme adına denenmesi gereken. sadece ve sadece tanrı'nın siluetini görme adına denenmesi gereken. günlerce, gecelerce aç-sususz bekleyip de yapılması gereken.
"nerede ama?" demeyin hemen. kendi mutsuzluklarınızı yıkmayın başkalarının mutlulukları üzerine. çünkü; her yerde var o kutsal ve ilahi duygu.
her yerde. gözlerinizi açın insanlık. ben delirdim aşk diye diye. meczup oldum. aşk meczubuyum. ellerimde ayetlerim. linç edilmeyi bekliyorum.
aklınız sizin olsun insanlık. ben delirdim. delirmemek için çabaladığımdan delirdim. kötü bir şey değil. korkmayın. ve ürkmeyin. saatlerce, sevdiceğime dokunmadan bakabiliyorum. iktidarsız da değilim. hem ruhum hem de hayvani tüm duygularım doruk noktasında. dizginleyebiliyorum içimdeki o hoyrat aygırı. nefsimi.
delilik diyor birileri bu duyguya. birileri salaklık. birileri ise aptallık. ey! varlığında tüm varlıklarında gizli olduğu mucizem, ey! tanrı'nın yeryüzündeki yansıması, ey! evrenin yaratılış nedeni olan sen!
bendeki ismi aşk bu duygunun. tanrı'nın tüm isimlerini kalbime mühürleyip de varlığın önünde yalvara yakara eğilirken haykırıyorum tekrar:
"senin mutluluğunun, her şeye karşın huzurunun ve iyiliğinin bendeki adı aşk! ben seni benim olasın diye sevmiyorum ki sevdiceğim. ben seni, benim olasın diye mutlu etmek istemiyorum ki varlığımın anlamı: ben seni, sen olduğun için seviyorum. ben sana, varolduğun için mutlu olasın diye tapıyorum..."
affına sığınıyorum tanrı'm. günahım yok. günahım çok. günahım yok, çünkü; sadece taptım. günahım çok, bir kuluna taptım. affet beni...
elimde fırsat olsa ilk yapacağım şey. yok ama fırsatım. beynimin ve zihnimin yüzde 3 ünü kullanan ben, ortadayım işte. "insanlıkkkkkkk" diye bağırıyorum yıllardır. kimin umrunda? kim duyuyor?
"lan diyorum" bazen, "yaşlıları ve küçük çocukları aralarından seçip, tüm insanlığı dev bir çukura indirmeliyim. binlerce litre benzini üzerlerinie döküp, en sonunda kendim de dahil hepsini yakmalıyım."
"ey tanrım, işte cehennemin. ölmeden ayağıma getirdim cehhennemini. peki ya sen? sen neredesin? çekilen acıların, kırılan hayallerin, insanlara bağlanan ümitlerin, yaRINLARIN YOK OLMASININ, BiR KEZ OLSUN AŞIK OLAMAYIŞlarIN, VARLIĞIMIN, YOKLUĞUMUN, NEDENSiZ ŞiDDETiMiN, iNSAN OLDUĞUM iÇiN insanlıktan utandığımın en canlı tanığı olaN SEN, nelerdesin? yıllardır nerelerdeydin?"
ey tanrı!...
cevap vermez ama. cevap veremez. benim derdim hiçbirinizle değil, asalaklar. benim derdim; evreni varedenle. sizlerin içine insanı hırslar koyan o varlıkla. benim derdim; sizleri defolu yaratıp da "en kutsal varlığım insanlardır" diyen, çok berbat bir yönetmen olan tanrı'yla.
yok ama ortada.
sizler sokaklardasınız. sizler evlerinizde. sizler iş yerlerinizde. sizler her yerdesiniz. sizler ki, asıl yerinizde değil de sahil kenarlarında, şezlonglardasınız.
insanlık! sizler cehennemliksiniz.
ah ben tanrınız olacaktım ki. nasıl kahrederdim sizi. nasıl cezalandırırdım her birinizi. günahkar olup olmamanız farketmez. nasıl yakardım canınızı.
insani tüm özellikler kendinde olup da insan olmayanın yalnızlığı. tüm hissiyatlar kendisinde olup da hissedemeyenin yalnızlığı. hissettiğini hissettiremeyenin yalnızlığı.
evrende hiçbir şey yokken "ben vardım" diye iddaa edenin yalnızlığı. tüm yalnızlıkları bölsen, çarpsan, toplasan yine de bu yalnızlığa denk gelemeyecek olan, her şeyi kapsadığını iddaa edenin yalnızlığı.
tüm lisanlarda, tüm dinlerde, tüm coğrafyalarda, tüm zihinlerde bir anlığına ismi anılan, silueti canlandırılmaya çalışan, varlığı ya da yokluğu somut delillerle ıspatlanamayanın yalnızlığı.
en muhteşem yalnızlık. kelimelerle, cümlelerle, beden dili ile anlatılamayacak, sadece ve sadece içeride bir yerlerde hissedilip, kendisine üzünülecek, can yakacak, iç geçirtecek, yerine göre kahrettirecek, yerine göre ise şu sınırlı zihin ile sınırsızı anlamaya çalışıp da başaramadıktan sonra aklı kaybetmeye yüz tutturacak, evrende varolan her şey kendisinden bir parça olan, şeytan'ı cehenneminde yakacağını iddaa eden , günahkar cinleri ve insanları da cehhenneminde yakacağını iddaaa eden, bu nedenle de kendi nurundan bir parçaya kıyacak olan, bilinçli olarak intihar edecek olan, intiharı en büyük günah saydığı içinde kendisiyle çelişecek olan, kendisiyle tutarsızlık yarışı yapaacak olanın yalnızlığı.
bu yalnızlık: kendi yalnızlığını başkalarınn varolmasıyla gidermek isteyip de yanlış bir hamle yaptığını anlamayan/anlayamayan tanrı'nın yalnızlığı!...
bu yalnızlık; ancak o'na yakışır.
çünkü; o'nun kadar eski ve o'nun kadar soylu. o'nun kadar yıllanmış. o'nun kadar...
ben de kesin bunu yapmışımdır. her çocuk gibi. fakat hatırlayamıyorum. geçenlerde evli olan bir arkadaşımın misafiri olarak evine gittim. o gün itibari ile de oğulları efe'ye bir çift yeni ayakkabı almışlardı. efe, ayakkabıları ile evin içerisinde binlerce tur attıktan sonra yoruldu kaldı. yorulmadan önce ayakkabılarını herkese telefon açıp söyledi. oysa, onlarca çift ayakkabısı var. yani, eksikliğini de çekmiyor. tüm akrabalarını yeni ayakkabılarından haberdaR ETTiKTEN SONRA uyku iyice bunu sıkıştırdı.
annesinin ve babasının onlarca ikazına rağmen ayakkabılarını çıkarmadı. kendi odasına geçip de uyuduğunda annesi arkadaşımı ve beni çağırdı. gittiğimiz an gördüğümüz tablo her şeye bedeldi. ayakkabıları ayağında olan küçük adam, o kadar huzurlu ve mutlu bir uyku çekiyordu ki, rüyasında ne gördüğü bilinmez ama gülümsüyordu. yanaklarını hafifçe germiş, gülümsüyordu.
mutluluk buydu galiba. ve çocuk olmak, yeni alınan her şeyle beraber uyumak demekti.
kimin umrunda ki cennet? kimin umrunda ki sonsuz huzuru sevdiceğin göğsünde hissedebilmek? kimin umrunda ki gündelik hayatın gündelik sıkıntılarını ve iç çekişlerini bir kenara bırakıp da sevdiceğin göğsüne kafayı koyup gözleri yummak. ve sonrasında cenneti düşlemek.
kimin umrunda?
oysa, yumduğunda gözleri, sevdicek okşadığında senin saçları, içine çektiğinde o büyülü meleğin teninin kokusunu, cennet; hemen yanıbaşında. cennet; göğsünde uyuduğun o meleğin teninin kokusunda. cennet; ellerinin yanında. cennet; saçlarını okşadığın, rahmi olan o meleğin göbek adı.
uzaklarda aramana gerek yok. geceler boyu ibadet etmene de. cennet; öptüğün zaman kendisini, gözlerini açmamak için çabaladığın o ruhani varlığın kendisi.
evet evet, yanlış okumadınız başlığı. gözlerinizi silmenize de gerek yok. tanrı'nın estetik duygusunun en güzel ve özel yanı bir kadın vücudunda saklı ve gizlidir. o kadar büyüleyici ve muhteşem bir dizayndır ki bu, topuklardan başlayıp, saç tellerinde bitecek olan bu enfes ve fantastik bir eserin her bölgesi başlı başına tanrı'nın estetik limitinin son noktasına delalettir.
çok güzel ve çekici bir bayanı tutup da kaldırsanız, tanrı'ya inanmayan bir kişinin gözüne sokup da ekleseniz, "bundan daha güzelini ve estetiğini kim yapabilir, varedebilir?" diye, cevap veremez kendileri.
bir karıncayı dahi varedemeyen şu günümüz bilimine atılan sert bir tokattır, çekici ve büyüleyici kadının bedeni. ve varlığı.
sadece dış görüntü mü? asla. göğüs kafesindeki o muhteşem kalpleri ve rahimleri de bu mukaddes varlıkların birer ilahi olgu olduklarını gözlerimize sokar.
cennetin neden annelerin ayakları altında olduğunu anlamayanlara lafım yok. çünkü; hiçbir zaman çok sevdikleri bir kadınla beraber uyumamışlar. ve tanrı'nın estetik duygusunun limitini sonuna kadar hissedememişler.
hiçbir zaman, o muhteşem teni koklamamış, saçları okşamamış, gözlere bakıp da varoldukları için büyük yaratıcıya teşekkür etmemişlerdir.
sevdiceğin göğsüne kafalarını yaslayıp da oradan cennete bakmamışlardır. bakamamışlardır.
tiryakilik olduğu içindir ki vazgeçilmezdir. vazgeçilemez. ne kadar canımız acırsa acısın, ne kadar canım acırsa acısın vazgeçemediğim. vazgeçemediğimiz. sigarayı bir sabah bıraktım. küt diye. bir kez içmeyeli yıllar oldu. alkolü bir gece bıraktım. sarhoş olmadığım için. hayatı sek içtiğim için. ama bunu bırakamadım. bu bağımlılığımdan vazgeçmedim. bu bağımlılığım benim sonum. bu bağımlılığım beni mezara indirecek. tabuttayken bu bağımlılığım yanımda olacak.
bu bağımlılığımdan dolayı tüm iyiliklerim. tüm kötülüklerim. vazgeçişlerim. hayallerim. dünüm. bugünüm. yarınım. varlığım; bu bağımlılığımdan ibarettir.
ve yokluğum; aşk tiryakiliğimin bittiği gündür. bitmeye yüz tuttuğu andır.
ciğerim yansa da, hep yanlış zamanlarda yanlış insanlarla kesişse de yollarım, vazgeçmeyeceğim tiryakiliğim. bırak diyen yok sanmayın. tüm insanlık bıraK DiYOR.
iLK TERKEDiLiŞiMDE, SABAHIN KÖRÜNDE EVE GiTTiĞiMDE, KORiDORDA BOYNUMA SARILIP GÖZYAŞLARIMI SiLEN ANNEM "BIRAK" DEDi. ""boşver" dedi.
dostlarım, arkadaşlarım, beni tanıyan, tanımak isteyen, tanıdığını sanan herkes "bırak" dedi. "boşver" dedi.
bırakamadım. boşveremedim. sol yanım çürüdü. sol yanım yok oldu. ama ben bu tiryakiliğimden vazgeçemedim.
tirytakinin son sigarası alınmazmış ya, tirkayinin son aşkına dokunulmazmış!...
yaklaşan 14 şubat nedeniyle denenmesi gereken, yalnız ve zengin insan eylemi. ne yapalım arkadaş, kimse kimseyi sevmiyor. sevemiyor. sevmek istemiyor. tüm iyi kadınlar otopark gibi. kapılmış en güzel mevkileri. yani kalpleri. kimi sevmeye çalışsak, tüm haklar saklı. kime açılsak, o bize kapanıyor. iyisi mi cepteki son parayla sigara alan tiryakiler gibi cepteki son parayla tiryakiliğimiz olan aşkı yaşama uğruna bu eyleme kalkışmak.
bu eylem için yerel gazetelere ilan verilebilir mesela. sadece sevgili olunacak. işin içine şehvet ve seks girmeyecek. o gün elele gezilecek, beraber birer top dondurma yenilecek. yaşanılan şehirde sabah kahvaltısı ile başlayacak olan bu özel gün, bir sinema salonunda, bir aşk filmini sarmaş dolaş izlemekle devam edip, film çıkışı ilk kestaneciye gidilecek. sonra akşam yemeği, sokak köpeklerine parça parça ekmek arası balık atılıp bir bankta yenilecek. en nihayetinde, gecenin finalinde part time sevgiliye teşekkür edilip, kulağına fısıldanacak:
"bu muhteşem gün için sonsuz teşekkürler. ve saygılar."
ekonomik yönden güzel olan, kalpsel yönden berbat olan bir durum. elalem sevdiceğiyle krallar gibi eğlenirken, gezerken, tozarken, siz mal mal evde oturmakla yetinirsiniz. yetinmezseniz ne bok yiyeceksiniz ki? erkek olanlarınız en fazla porno film izler. bayan olanlarınız ise lisede tutulan o abidik gubidik defterleri okur. sonrası malum. koca bir sıfır.
biraz gayret gösterin hadi. yalnız olan yazarlar hadi göreyim sizi. şunun şurasında ne kaldı 14 şubata. zorluk çıkarmayın birbirinize. kaynayın. karışın. bu 14 şubatı boş geçirmeyin. sevin. sevilin. kırlara çıkın. pamuk şekeri yiyin beraber. elma şekeri alın sevdiceğinize.
hadi lennnn. ne bekliyorsunuz daha. hemen atağa geçin. format dahilinde ama. yoksa silik olursunuz şerefsizim.
güvenmedim. hiçbir zaman hem de. hayata başlama vuruşunu yapanın elinde olduğuna göre her şey, ben de her şeyi o'na bıraktım. kendi cüz i irademi sonuna kadar kullandığım anlar olmadı mı? oldu. hem de sonuna kadar kullandım. yerine göre bağırdım. yerine göre sustum. yerine göre koştum. yerine göre durdum. yerine göre kovaladım. yerine göre ise kovalandım.
bir insanın yapabileceği tüm eylemleri, tüm anlamları, tüm hakları kullandım. yaşadım. yaşattım.
hiçbir zaman bel bağlamadım ama. varlığım karşılığında kendisine secde etmem gerekenin önünde secde ettim. ama bel bağlamadım. dua ettim. yalvardım. yakardım. ağladım. tüm insani eylemleri o'nun karşısında gerçekleştirdim. fakat, güvenmedim kendisine. bana vermiş olduğu, verdiğini iddaa ettiği her şeyi bir gün benden aldığında üzülmemek için. bir gün, anamdan dünyaya geldiğim gün ki gibi çırılçıplak kaldığımda canım acımasın diye.
sevdiklerim bir gün beni terkedecekler, işte o gün üzülmeyeyim diye, o hazırlıkla yaşadım. terkedildiğimde sadece gülümsedim. dostlarım beni kazıklayacak dediğimde, gülmüştü birileri. kazıklandım. yine de kızmadım hiçbirine. arkadaşlarım arayıp sormadıklarında ben aradım. meşgule düştü telefonları. işte o gün anladım. işte o gün, tüm dostlarım, arkadaşlarım, sevdiklerim, sevdiceğim bana sırt döndüğünde her şeyin nedeni tanrı olduğu için kızgınlığımı o'ndan çıkarmadım.
kendisine güvenmememi haklı çıkardı. bir ben kaldım ortada. bir de tanrı gökyüzünde. şimdi, birbirimizin haline gülüyoruz. o benim bir sonraki hareketimi ezbere biliyor. ben ise o'nun bir sonraki hareketini tahmin etmeye çalışıyorum.
dostluğumuz, arkadaşlığımız, tanrı-kul ilişkimiz çok sıkı ve keyifli bir oyuna dönüştü. kimin yenileceğini ölüm belirleyeceği için, belirlediği için, maçı uzatmanın derdindeyim ben. bilerek salağı oynuyorum. ve, zamandan çalmak için, ileri doğru giden trende, arka vagonlara koşuyorum.
arka vagonlar zihnim. arka vagonlar geçmişim. arka vagonlar binlerce kırık hayalle dolu. arka vagonlar binlerce piç olmuş ümitle dolu. arka vagonlar gerçekleşemediği için küflenmiş,kurtlanmış, leş gibi kokan planlarla dolu. arka vagona çekmeye çalışıyorum hayata başlama vuruşunu yapanı. çelik anahtar elimde. kendisi o arka vagona girdiği an, kapıyı dışarıdan kilitleyip anahtarı yutacağım.
bitkileri, hayvanları, insanları... ruhu olan, canlı olduğunu iddaa eden herkesi ve her şeyi öldürmek. bir çoğuna binlerce çeşit işkence yapıp, bir çoğunu binlerce çeşit aşağılama yöntemleriyle aşağıladıktan sonra yapmak istediğim. ama yetmez. ne gücüm. ne de zamanım.
bir de çocuklar ve yaşlı insanlar var bu kalabalıkların içerisinde. yavru hayvanlar var bir de. sanmayın ki size acıyorum. sanma ki sana acıyorum!
sanma sakın!
gözümü kırpmadan, üzerime yapıştırılacak sadist ünvanına takılmadan, edilen küfürleri duymadan, ellerini ağzıma geçireceklere yardımcı olup yapmak istediğim.
sonra?
intihar. intiharım. ağzıma namluyu yerleştirdiğim gibi tetiğe asılmak. ya da kendimi asmam. ya da, gökdelenlerin tepeasinden atlamak.
aslında bu da değil istediğim. intihar değil. istediğim, tanrı'yla başbaşa kalmak. başbaşa kalıp dertleşmek. bazen kızmak kendisine. bazense hak vermek. varoluşun nedenini öğrendikten sonra o'nun gözleri önünde, cehennemlik olduğumu kabul edip, oturduğum yerden doğrulup sormak:
bir gün intihar edecek olursam yapacağım eylem. uyuz olduğum, iki yüzlü olduğunu iyi bildiğim, bencilce davranan, evrensel çıkarları kişisel çıkarlarının ardında bırakan, tecavüzcüleri, puştları, itleri, g.ötleri, yavşakları, öz kızına cinsel tacizde bulunanları, yalancıları, hem ruhunu hem de bedenini üç kuruşa satan orospuları, türkler hakkında hiçbir bok bilmeyip de atıp tutan almanları, cezayir ve afrikayla ilgili planlar yapan fransızları, üçüncü dünya ülkeleri hakkında ahkam kesen gelişmiş olan ülkeleri, g8 adı altında dünyanın despot liderlerini, barbekü partilerinde dünyanın geleceğini tayin eden modern olduğunu sanan ülkeleri, dünyanın altını kazısan, ilk karışta karşıma çıkacak olan "made in usa" yazısının sahibi olan o ülkeyi, cezaevlerine düşmeyip de hala dışarıda gariplerin, yetimlerin ve mazlumların hakkını yiyenleri, ölmeden önce bir kez olsun ölümü ve tanrı'yı düşlemeyenleri, "hiçbir şeye inanmıyorum" adı altında kendisini pazarlayanları, dünya döndüğü için güneşin batmadığını hissedemeyip yalan yanlış duygu istismarı ile bir yerlere gelmeyi düşünenleri, her insana farklı muamelede bulunanları, devlet dairelerindeki işlerine üç kağıtçılık karıştıranları, rüşvet alan makam sahiplerini, dokunulmazlıklarının ardına saklanan milletvekillerini, köşelerinden hayatı anlatmaya çalışan köşe yazarlarını, birileri de kendileri gibi mutsuz ve ümitsiz olsun isteyen romancıları, edebiyatçıları, şarkı sözü yazarlarını, bestecileri, aşkı şişirip de önümüze sunan, yaşamaya geldiğimizde geri çekilen tüm insancıkları, anne ve babasını reddeden tüm ibneleri ve orospu döllerini, sonradan cinsiyet değiştiren götoşları, bu dünyanın temelinin kokmasına katkı sağlayan tüm canlıları, zorla çiftleşmeyen pandaları, tembelliği yüzünden nam salan koalaları, hiçbir zaman evcilleşmeyen kurtları, ateş çemberlerinin içerisinden, bir şekerlemeye sebep atlayan aslanları, binbir şebeklik yapan maymunları, karşı cinsi etkilemek için götünü yırtanları, tüm bunları bir kez olsun aklından ve zihnindsen geçirmeyip de hala ve hala bu yaşama dört elle sarılan tüm mahlukatları, duyguları ve düşünceleri de öldürmek isteyip de, hatta öldürüp de kendimi öldüreceğim zaman haklılığımı kanıtlayacağım eylem.
şimdi yapamam ama. ne zamanım yeter. ne de gücüm. tüm kokuşmuşluklarınızla yaşamaya devam edin siz!
aşk duygusunun tanrı olgusundan daha üstün olduğunun en somut kanıtı. özellikle de bir erkeğimiz ya da kızımız müslüman olmayan, başka bir dine mensup birisi ile evlenip de o kişiyi müslüman yaptığında, günlerce tv'lerde, gazetelerde haber yapılır bu durum.
bu işin tam tersi gerçekleştiğinde ise millet bir şekilde tavır takınır. en son tuğçe kazaz aşk yüzünden hristiyan olmuştu galiba. büyük cesaret. belki de delilik.
"vay be" diyesim geliyor. acaba, aşk uğruna her şeyi yapacağını iddaa eden ben, bir gün aşkım çıkmaza girdiğinde dinimi değiştirebilir miyim?
ya da sen, aşk yüzünden dinini değiştirebilir misin?
her insanın dünyaya gelişinin bir kelimelik özeti. ağlayarak dünyaya gelip, daha ne olduğunu anlayamadan bir de götüne sert bir tokat yiyorsun.
sonra, bekliyorsun. adalet bekliyorsun. sadakat bekliyorsun. insaf bekliyorsun. sevgi bekliyorsun. saygı bekliyorsun...
adalet, güzel bir kız ismi. sadakat, kurbanlık koçların ölmezden önce alınlarına yakılan kına. sevgi, o da güzel bir kız ismi. saygı ise...
bekleme koçum demek geliyor içimden. cinsiyetin ne olursa olsun. cinsiyetiniz ne olursa olsun. hepiniz koçsunuz. koçsun işte. hayatla kafa kafaya çarpışıyorsun. varoluş mücadelen o kadar kanlı ki, kanlardan hiçbir şey göremiyorsun. kendi ümitsizliklerin, kırık hayallerin, ve dik yokuşlarda nefesinin kesilmesi, susamaların ve susmaların kifayetsiz.
anlamsız cümlelerin. ve, içerisine anlam doldurmaya çalıştığın bu hayatın altı delik! hayatın içini ne kadar doldurmaya çalışırsan çalış her şey o delikten uçup gidiyor. ve uçup gidecek. o delik ne mi?
hayatın altındaki o deliği mi merak ediyorsun?
hayatın altındaki delik ölümdür!
her şey o delikten uçup gider. atmosferde yok olur. yanar. küle döner. yine de sen. yine de, ağlayarak dünyaya gelip, üstüne bir de tokat yediğin bu hayatın adil olmasını istiyorsun.
bir ot gibi. ruhu olmayan bir madde gibi. zor olan. ki, bir buğday tanesi dahi, sonbaharda topraĞIN ALTINA atılıp, bir kış boyunca o toprağın altında bekleyip, ilkbaharda, aylarca yağmur yiyip, çamur içerisinden kafasını çıkarıp da, yaz aylarında doya doya güneşten faydalanıyorsa insanların bu tarz bir yaşamı hayal etmemeleri ve ummamaları gerekmektedir.
bir buğday tanesi ki binlerce derde sıkıntıya dayanıp da varolabiliyorsa, varoluş mücaDELESiNi ZAFERLE TAMAmLIYORSA EĞER BiR KEZ BiLE ÜZÜLMEDEN YAŞAMAK; HEM OLASILIKSIZ HEM DE ŞIK DURMAYAN BiR EYLEM.
çünkü; insan olmak biraz eksik olmaktır! her insan biraz eksiktir. bu eksiklerimiz bizi tamamlayan belli başlı öğelerdir.
üzüntülerimiz, yüzümüzdeki kırışıklıklar, saçlarımızdaki aklar; yaşadığımızın, varolduğumuzun en canlı ve en kanlı tanıklarıdır!
tespit mespit yaptığım yok. ama bir gariplik var beyler, bayanlar, eşcinseller. bir terslik var bu işte. özellikle de bu internet denen zamazingo ortaya çıktıktan sonra bu durum iyice kendini hissettirdi. gel ki çoğu kişi bu durumu kabul etmese de, kabul edecek olmasa da bir sorun var.
eskiden, ki çok eskilere gitmenize gerek yok, bundan bir 10 yıl önce bile çok çok sosyal bir toplum vardı. her akşam aynı masada akşam yemeği yiyen aileler, her bayram aile büyüklerinin evlerinde buluşmalar, bir şekilde o sıucaklığı hissetmeler. şimdi, sms'le ya da e mail'le hallediliyor her şey.
şimdi, ilkokul çocuğu ilkokula gitmezden önce okuma-yazmayı biliyor. fakat, okula gittiğinde apışıp kalıyor. en basitinden bir oyun oynaması gerektiğinde kantırdan başka bir şey oynamayan o çocuk mal mal etrafına bakıyor.
kutu kutu penseyi, yakan topu masal kitaplarından okuyor. yıllarca, o çocuğu sosyal yapamak için g.ötünü yırtan ailesi, çocuğu tam bir moloz yaptığının farkına varıyor.
bu olay sadece o çocukla sınırlı kalsa iyi. genç yaşına gelmiş insanlarda da öyle. en basit örneği ile küçük kardeşlerimiz, yeğenlerimiz. spor yapmak yerine playstation oynuyorlar. futbol manager oynuyorlar. kimse yadırgamıyor bu durumu. böyle mi olmalı ama?
tabi ki de hayır. boş zamanlarımızda yapmamız gerekenler, hayatımızın olmazsa olmazları olmuş. bu durum o kadar garip ve vahim ki, sosyalleşmek adı altında, asosyalleştiğimizi hissedemiyoruz.
kaçımız, güneşin doğuşunu izledik son bir yılda? kaçımız, bir tiyatro oyununu izledik son bir yılda? kaçımız, son bir yılda bir konsere gittik?
varsa yoksa şu yalancı cennet. bu yalancı cennetin içerisinden birilerine laf yetiştirmeye çalışmak. ama yok. öyle demeyelim. popüler olana laf geçirmeye çalışıp da popüler olmaya çalışıyormuşuz havası yaraTMAYALIM.
YiNE DE BENDEN SÖYLEMESi. SOSYALLEŞMEK ADI ALTINDA ASOSYALLEŞiYORUZ BEYLER, BAYANLAR, EŞCiNSELLER.
günlerim, gecelerim birbirine karışıp, bu aşk bilmecesini çözemezken ben sensizlik en ağır tutsaklık olduğu için,
beni azad et sevdiğim.
uçsuz bucaksız kırlarda kartal uçurmak benim hayalim.
varlık ile yokluk arasında köprü olup geçişi kolaylaştırmak varlığımın anlamı.
ama, öylesine kırılgan ve öylesine hassas bir denge üzerindeki şu yürek,
aşağı düşmekten korkuyorum.
ağ yok benim gezdiğim iplerin altında.
zemin buz gibi.
düştüğüm an paramparça olacağım.
ne benden bir eser kalacak geriye,
ne de sana olan sevgime ait tek bir duygu, düşünce.
azad et beni sevdiğim.
sensizliğin sessizliği sağır ederken kulaklarımı,
yalvarırm beni azad et.
bu aşk mahkemesinde kalemini yüreğime saplayıp kır,
ve kararını ver.
kararın; özgürlüğüm olsun. azadlığım olsun.
bıktım sensizliğin voltalarından.
ciğerlerim çürüdü, sensizliğin küf kokan koğuşlarında.
sol yanım yok oldu, sensizliğin demir parmaklıkları ardında.
sevmiştim be harbiden. fazla uzak bir zaman diliminde değil. çok yakın bir zaman diliminde. bakmayın siz geçmiş zaman ekiyle yazdığıma. aslında, şimdiki zaman kipiyle düşünüyorum hep.
aklım, zihnim, kalbim, ruhum sadece ve sadece o insanın varlığı ile huzur buluyordu. bir kere ayrı kalmıştım ondan. o ayrılık diliminde rica etmiştim tanrı'dan. ne pahasına olursa olsun bir şans daha istemiştim. bir şekilde yeniden kesişmişti yollarımız. kaderlerimiz aynı boylamda çakışmıştı.
her şey yeniden başlıyor sanmıştım. sabahları o meleğin sesiyle uyanır, geceleri o meleğin sesiyle uyurdum. bir gece, uyumazdan önce, şu duayı ettiğimi bilirim:
"allah'ım sonsuza dek o insanla birlikte olmamızı nasip et, lütfen."
olmadı ama. vardır bir hayır derler ya. olmadı. muhabbetimizin ve arkadaşlığımızın en heyecanlı yerindeyken, bir akşam üzeri aynen şöyle dedi:
göğün direkleri yok. biliyorum. üzerime yıkıldı masmavi şu gökyüzü. nefesim kesildi. kustum. bitkisel hayata girdim kendimce. gecelerce rüyamda gördüm kendisini. bir gece, rüyamda kendisini çok kötü gördüğümde aradım. hiç tereddüt etmeksizin. kendisine bir şey olmasından korktuğum için.
şahidim allah benim. korktuğum için aradım. hemencecik telefonu yüzüme kapadı. içerlemedim bu duruma. takmadım kafama. ama canım acıdı. bu mudur yani?
şimdi, kızgın değilim kendisine. üzgün ise asla. fakat, şuna yanıyorum: bu ilişki başlamadan önce, vazgeçmek istemiştim. bu filmi defalarca izlediğim için. vazgeçmek istemiştim. hissetmişti o. yarı yolda bırakılmaktan korktuğum için. dik yokuşlarda susuz kalmaktan korktuğum için, " beni azad et sevdiğim " demiştim kendisine.
etmemişti. " sen benim gizli bir sığınağımsın. beni yeniden hayata döndürdün " demişti. inandım kendisine. inanmamak elimde değildi.
geldi zaman. geçti zaman işte. mazi oldu kendisi de. bir kez dokunmadan, bir kez sarılmadan, bir kez kokusunu içe çekmeden yalan oldu.
evrende varolmuş ve varolabilecek en değerli şey galiba. nedeni nedir bilmem ama, her zaman için dokunmuştur annemin ağlaması. ve ben o ağladığı için yanına sokulmuşumdur hep. sokulmakla kalsam iyi, hüngür hüngür ağlardım. ta ki annem de susana kadar.
susup da beni de susturana kadar. ağlardım. ağlardık.
işin foyası sonradan ortaya çıkardı çoğu kez. ben, annem ağladığı için ağlardım ya, korkardım. nedenini de soramadığım için sadece ağlardım ya, sonradan nedenin öğrenirdim ki, annemin ağlama nedeni şuymuş:
ya komşulardan birisinin kızı gelin olup gidiyormuş. ya da komşulardan birisinin oğlu askere gidiyormuş.
düğünlerde oğullarına kız arayan teyzeler de bunlardır. bir garip yaşarlar hayatı. sakızlarını tülbentlerinin üzerine yerleştirip, her zaman için komşunun çocuğuyla kendi öz çocuklarını kıyaslayıp komşunun oğlunu üstün çıkarırlar.
bir de birleşmiş milletler genel sekreteri olsanız dahi bu teyzelerin gözünde hala sümüklünün, sidiklinin tekisinizdir.
entryi düzenlemek için şöyle bir baktım da, annem lan burada anlattığım. vallahi annem. şimdi burada olsa, yine ne bok yiyorsun deyip çekiştirir. üstüne üstlük, alt komşumuzun oğlu erkan'ın öğretmen olmasını başıma kakar. o erkan'ı da bir gün karanlığa getirip s.ikecem zaten. yıllardır nedir ulan senden çektiğim? yavşak sanki benimle yarışıyor. her şeyi benden bir fazla.
onun içindir ki tırnaklarımı geçirdim. sancımı dindirmeye çalışanların etlerine. düz duvarlara. kanadı her şey. tırnaklarım. ve etine sapladıklarım.
defalarca sancılANIP kendimi doğurdum. annemin sancılarından daha ağır oldu, varoluşumun içsel acıları. ve sancıları. dayanamadım. duvarlara tutunarak yürüdüm. gecenin bir yarısı uyanıp kustum. kan gördüm avuçlarımda. kan kustum. başım döndü. sendeledim. düştüm.
kendimi aynalara geçirdim. bin parça oldum. hepsi, tüm şiddetim ve kızgınlıklarım varoluşuma bir neden bulmak içindi.
"neden varım?" sorusuna cevap bulmak içindi. sorularımın aşağı inip kalkan tokmakları beynimi ve zihnimi zonklatmaya başladığında tüm arkadaşlarımı kovdum. sevdiğimi kovdum. hayatımda olan, hayatımda olduğunu sanan herkesi kapı dışarı ettim.
bir gün beni yarı yolda bırakıp gitmelerinden daha onurluydu yaptığım. bir gün beni sırtımdan vurmalarından, beni dik yokuşlarda susuz bırakmalarından daha onurluydu yaptığım.
hareketlerimi ve düşüncelerimi anlasın istemedim insanlık. kendime kapandım. ellerimi dizlerime koyup, başımı bacak arama yaklaştırdım. karanlık ve boş odalarda ağladım.
hayatımın fon müziği yoktu. ayrılıkları ve vuslatları yalın yaşadım. yalın gerçekliğim ürküttü birlerini. cüzzamlı muamalesi gördüm. kaçtı insanlık benden.
varoluşun ve evrenin gönüllü diyeti olarak sokaklara çıktım. bağırdım. avazım çıktığınca. nefesim yettiğince. duymadım kimse:
"insanlıkkkkkk!"
hastaneye yatırıldım. bahçesinde düşünen bir heykelin olduğu hastaneye. bir gece kaçtım yatakhaneden. bahçeye indim. düşündüğünü sanan o ruhsuz ve taştan heykelin üzerine bir bidon benzin döküp de yakmadan önce sert bir tokat attım yüzüne. canım acıdı.
sonra yaktım kendisini. kömür oldu. biliyorum, eyleme geçmesini gerektiğini belirtmem için insanlığın, hepsini yakmalıyım. hepinizi yakmalıyım.
ve yakacağım. bir gece rüyalarınıza girip, üzerlerinize benzin döküp, sol elimdeki zippoyu çakıp, yukarından aşağı bırakacağım. kıyameti erken bir tarihe alacağım. korktuğunuz o cehennemi, rüyalarınıza getirip, gerçek edeceğim!