#5718343 nolu entrynin müsebbibi olan güler zere'ye af çıkartan makamların bunun karşılığında gözünü kırpmadan şehit ettikleri vatan evlatlarına da can vermesi olayıdır.
bu ayıbı temizlemenin başkaca yolu da yoktur.
buradan tüm şehit ailelerine sesleniyorum; yürüyün, afiş asın, sloganlar atın ve hükümet ile cumhurbaşkanından şehitlerinize tekrar can vermeleri için baskı yapın.
her tarafına açılımlar bulaşan erk eninde sonunda bunu da başaracaktır.
bir suçlunun dışarıya çıkartılması onu benim vicdanımda aklamayacaktır. zamanında necmettin erbakan'ı affeden abdullah gül'e ağız dolusu küfredenlerin güler zere'yi salıverecek belgeyi imzaladıktan sonra ne tavır takınacaklarını cidden merak ediyorum...
cebinde ise, tedavisini gerçekleştirmiş ve sağlıklı bir birey olarak topluma karışan güler hanımın yüzüne tüm şevkimi toplayarak tükürme jokerimi taşıyan bana sakın olaki hastalığın son evresi zaten ölecek demeyin.
1979 yılından beri kanser belasını vücudunda taşıyan birinin torunuyum ben...
öldürmeyen allah öldürmüyor yani...güler hanımı süründürmesi dileğiyle!
türk hukuk sisteminin ivedilikle gerçekleştirmesi gereken olay. harekete geçmeyen her hukukçunun gün be gün ortak olduğu suçtur efendim.
sınırdan içeri sokulup, ifadeleri alındıktan sonra "örgüt yöneticisi olmadıkları" savıyla salıverilen pkk'lılar ile hasım olmuş, can vermiş, can almış olan şehitler ve kalan gazilerimizin, pkk'lıyı salıveren hukuk dahilinde mantıken yargılanması ve ciddi şekilde ceza almaları gerekmektedir.
kavga taraflarından her ikisinin de masum olamayacağı kadar büyük ve kanlıdır. şu durumda yasalar masum olanı salıvermiş ise suçlu olanı içeri atmalıdır ki, hak yerini bulsun, bunun devamında adalet ülkeye yayılsın ve elbette tüm bölgelerde topyekün bir kalkınma hareketi başlasın.
hukuk duygu ile değil kanun ile, politik olarak değil süreklilik ile yükselir sayın cemaat. emmeye gelmiyorsunuz madem buyrun gömmeye gelin.
unutmayın ki, bu hıyaneti tarih yazacak. sorumluları ise şüphesiz vicdan mahkemelerinde yargılanacaktır.
yaklaşan kurban bayramı öncesi hazırlıklarına başlayan panter emel ve saz ekibinin hal-i pür melalidir efendim.
ne öğrettiler bize ortaokul yıllarımızda?
canlılar üçe ayrılır. insanlar, hayvanlar, bitkiler.
biz ki bitkilerin canlı olduklarını, onların da nefes alıp verdiklerini hatta boşaltım filan yaptıklarını öğrenmedik mi? kurbanlık koyunların, ineklerin, develerin, keçilerin haklarını "bir canlının diri diri kesilip* etini yemek çok vahşice. hayvanların yaşam haklarını böyle ellerinden almak çok ayıptır, tu'dur, kaka'dır" diyerek savunan sen karalahana dolması kılıklı teyzem!
her akşam gözüne gözüne vurduğun, zeytinyağına bulayıp kocaman kocaman yuttuğun brokolinin, suyundan selüleitlerine şifa umduğun semiz otlarının, dilimleyip dilimleyip gözüne yapıştırdığın salatalıkların canı yok mu?
yazarlar tarafından hazırlanan cümlelerin moderasyon tarafından onaylanması ile artık sözlüğümüze değişik karşılama cümleleri eklenebilmekte.
bu cümle de onlardan birisi ve "de bağlacından" habersiz yazarı tespitten muzdarip moderasyon için şu dakikadan itibaren tek "de bağlacı kullanım hatası" konulu gammaz yapmam. yaparsam s.ksinler.
* bu durumun farkında olmayan vatandaştır. türkiyeli dedik ki üzerine alınması gerekenler benden mi bahsediyor acaba diye şüpheye düşmesinler.
efendim buluşulan ortak payda milliyetçilik karşıtlığıdır.
"milliyetçilik sadece düşmanlığa, tahrike, ırkçılığa ve savaşa neden olur. milliyetçiliğin yapıcı bir yöne sahip olması bile imkansızdır. öyleyse milli devlet anlayışı yıkılmalıdır ve yerine dünyanın tüm insanlarını kucaklayan bir oluşum kurulmalıdır." bu satırların sahibi solcu bir türk aydını filan değil, george soros. ilgili olarak (bkz: yeni dünya düzeni)
japonya'da ikinci dünya savaşı sonrasında kalkınma için tüm kamu kurumlarında yapılan mesai sonu duyurusu.
alalım türkiye'ye uyarlayalım.
70 milyon nüfus. 10 milyon kamu personeli. herbiri 5 dakika fazla çalışsa
10 milyon x 5 = 50 milyon dakika--> 833.334 saat---> 34.722 gün---> 1157 ay---> 96 yıl.
bir memur 25 yıl çalışıyor diyelim, bu fazladan çalışılan 5 dakikalar yaklaşık 4 memurun işe alınmasını engelleyebilir. dur ama hemen kızma zaten işsizlik var kimi işten çıkarıp neden iş imkanını kısıtlıyorsun deme.
1 memur ortalama 1000 ytl maaş alıyor desek; 1000 x 12 = 12.000 ytl---> 25 yılda 12.000 x 25 = 300.000 ytl eder. 4 memur için rakam 1.2 milyon ytl ( 1 trilyon 200 milyar) bir bu kadar da aile ve onlara da sağlanan sosyal güvenlik masrafını ekleyin, eder yaklaşık 2.5 trilyon.
bu parayla iki fabrika kurulur mu? kurulur. hergün bu fabrikalardan iki tane kurulabildiğini düşünün. her fabrikada 20 kişi çalışsa. eder 40 kişi ve aile 4 kişi olsa 160 kişinin karnı doyar. türkiye'de işsizlik var değil mi?
aferim. ama tespitçi siyasi değil tedavici siyasi istemek de hakkımız. sanırım seçimler de bu isteklerimizi duyurmak için varlar.
şahsen ülke için 5 dakika çalışırım. ama birileri bana güvence versin mutlaka. desinler ki bu elde edilen gelir başkasının cebine gitmeyecek. namuslu kişiler tarafından ülke insanı için harcanacak. hayal gibi.
görüyorsunuz işte, öyle bir ülkedeyiz ki, namuslu olmak ülkeyi sevmekten çok daha zor !
hemen hemen tüm dünya kulüp ve milli takımlarının eski forma örneklerinin görülebileceği bir nevi arama motoru.
ilk görülen eksiklik ise, beşiktaş'ın eski adıyla şampiyon kulüpler kupası'nda afc ajax ile yaptığı maçta giydiği eflatun formadır. gözler miyoptur belki de ondan görülememiştir.
iki tip okuldan bahsediyorum. birisi imam hatip lisesi diğeri yabancı okullar.
ilkinde en çok atıp tutanlar kemal gürüz ve kemal alemdaroğlu gençliği. temel argüman ise imam hatip liselerinin dini kurumlar olduğu ve laik türkiye cumhuriyetine yakışmadığı şeklinde. üstüne bir de akp iktidarı varken epeyce bir argüman ortaya koymaktalar. burada medyanın konu üzerindeki etkileyici tavrı da gözden kaçmıyor. hürriyet gazetesinin "içinde doğru haber var mıdır yok mudur" sorusuna özne olduğu hemen herkes tarafından kabul görmüş iken bu gazete ve diğer grup gazetelerinin görsel ve yazınsal medyadaki fırıldaklıklarına ben alıştım. siz de alışın derim.
ulan sütten çıkma akkaşık mı bu ihl'ler?
değil. bilhassa mevcut iktidarın uygulamaları tam da dinin siyase alet edilmesinin tarifine uymakta. "ihl lerde zulüm bitecek" diye başlayan meydan konuşmaları aslında halkın büyük bir kesimini rahatsız etmekte. alnı secdeye varmayan ancak dilindeki imanından da vazgeçmeyen bir topluluk olarak bizler için laiklikten ve bunun getirilerinden daha mükemmel bir düzen yok. bir an için şeriatın geldiğini düşünüyorum da kolu kesiklerden *, sırtı kırbaç izinden dünya haritasına dönmüşlerden ** mürekkep bir topluluk olurduk gibi bir his var içimde.
ama el insaf bilader!
bu okullar aslında o kadar da tu kaka değiller be. varlıkları bu kadar büyük bir tehlike arz ettiği sanılan bu okullar atatürk zamanında devrim yasaları arasında yerleştirilmiş tevhid-i tedrisat kanununun 4. maddesinde adıyla sanıyla geçiyor. kurulsun deniyor. denmekle kalmıyor sadece 1938 yılına kadar* 29 tane açılıyor. bu okulların eleştirisini yaparken atatürk'ün arkasına saklanmak bu noktada çok büyük ibnelik olarak günyüzüne çıkıyor.
bir de katsayı mevzusu var. aslında film iki bölüm. birincisi 28 şubat dönemi. diğeri de sonrası. 28 şubat döneminde bu okulların katsayı düzenlemesi yapıldı. şimdi ehl-i vicdan sözlük yazarı bir soruma cevap versin; "eğitim alanında kuş kondurmuş mudur bu düzenleme?" ihl'liler üniversitede din işleri dışındaki bir bölüme gidemeyerek ve diğerlerinin önünü kesmeyerek bilime nasıl çağ atlatılmıştır? bilimsel yayınlarda en daşşaklı üniversitelerimiz dünyadaki akranları arasında ilk 500'ün kaç basamak üzerine çıkmıştır ve beyin göçü tersine dönmüş müdür?
kıstasınız "imam hatip lisesine giden kişi nasıl doktor olur?" ise ben sorarım adama düz liseye giden nasıl doktor olur? trafik ve ilkyardım bilgisi dersinden başka bir temeli olmayan bir anadolu liseli neden doktor oluyor? sayısal derslerin yoğunlaştırıldığı bir fen lisesinden mezun olan adam neden türkçe öğretmeni olabiliyor? ve anadolu ticaret lisesi mezunu olan benden eğitimci ortaya çıktıysa memleket bundan ne zarar görmüştür? alayınızı eğitim bilimlerinde cebimden de çıkartırım üstelik! kıstasınızın "onlar din elemanı olmak için ders gördüler kardeşim" olduğu yerde bok kokusundan başka bir şey yükselmiyor. bu kişisel kanaatimdir.
ihl mevzusunu atatürk temelinde bir dayanağa bağladık sanıyorum. ama başlığın diğer bölümü tam bir facia.
yabancı okullar!
daha önceden vakıf staüsünde bulunan yabancı okullar/azınlık okulları imam hatiplerin açılmasını sağlayan tevhid-i tedrisat kanunu ile denetim altına alınmıştır. bu kanunda da atatürk'ün doğrudan müdahalesi vardır. hatta bu konu o kadar boktan bir hal almıştır ki; lozan görüşmelerinde bile kendisine hatrı sayılır yer verilmiştir. atatürk bu okulların devletten izinsiz arsa yağmalama, kondum çıkmam tarzı emr-i vakilerine çözüm bulmak amacıyla net ifade etmiştir ki "bu okullar devletten izinsiz değil mal mülk alıp satmak, çivi bile çakamayacaklar, tek katlı binaya ikinci katı bile çıkamayacaklardır". tedbir sert ama gerekçesi gayet gerçekçi. istiklal savaşında memleketin amına koymaya meyilli azınlık çetelerinin neredeyse tüm beyin takımı bu okulların hocaları, silahların saklandığı yerler ise kilise ve okulların depolarıydı. huzur içinde yatasın paşam diyorum buradan.
gelelim başlığın toptan eleştirisine!
bu imam hatip okuıllarının önünü açan akp iktidarıdır. doğrudur! ama azınlık okullarının şu sıralarda yedikleri herzeler de, devrim kanunlarına kocaman kocaman baltalarla saldırmaları da bu iktidar döneminde. heybeliada ruhban okulu'na değinmek bile istemiyorum. temelinden sökülüp meriç ırmağının karşı kıyısına bırakılmasından yanayım.
siz çok laik yazar arkadaşlar. imam hatiplerin önündeki katsayı mevzusunu çözen/karmaşıklaştıran akp iktidarını bu yönüyle de eleştiriyor olsaydınız açıkçası zerre kadar samimiyetinizden şüphe etmeyecektim. ama şimdiki halinizle samimi bir vatandaştan çok meclisteki chp'nin sözlükteki tetikçileri gibi görünüyorsunuz.
obejektif olun ve dini siyasete alet edenleri eleştirirken siyaseti eğitime sokmayın. bu ülkenin topu diktiği dönemlerin hepsinde, siyaset ya kışlaya ya okula ya da camiye girmiştir.
2009-2010 sezonu formaları arasında beşiktaş taraftarının en çok eleştirdiği formadır. dizaynının altındaki hikaye tüpçüden beklenmeyecek şekilde bir jesti taşır.
bir maç öncesi Şeref Stadı'nda takım olarak fotoğraf çektiriyor Beşiktaş. Karakartallar'ın üzerinde beyaz uzun kollu formaları var. Baba Hakkı*, formanın üzerine baklava dilimi desenli bir kolsuz kazak giymiş. kendisine uzakta olan hakem necdet gezen * baş ve işaret parmaklarıyla kendi gömleğini gösteriyor. hakkı nedir o kazak gibisinden. Baba da eliyle havanın ne kadar soğuk kendisinin de ne kadar hasta olduğunu anlatıyor kısaca. hakem tamam diyor başıyla...
yumurta kırmak deyiminin bir benzetme olduğunu anlamayan feminist arkadaşlar ile "ulan acaba bir menfaat gelir mi" diyerek karşı çıkacak erkek arkadaşlar selam eder devam ederim.
evet net ifade ediyorum ki bu kızlar evde kalmalı, "erkeeek! erkeeeek! birazcık erkeeeeek!" diyerek duvarlara tırmanmalı fakat yine de yağmurlu havada bir damla su verilmemelidir.
kim dedi sana öğrenci evindeyken her gün hazır çorba kaynat diye?
kim dedi sana pizzayı al at fırına doyur karnını diye?
kim dedi sana hazır sarmaları dolmaları misafire ikram et diye?
kim dedi sana patates soyma, git markette hazır dilimlenmişini al diye?
ama elin oğlu yemez kızım! patatesin kilosu 75 kuruş, dilimlenmiş hazır olanınınki 4 ytl. adam seni mi doyursun çıplak kıçına don mu alsın? e o kadar güzel de değilsin ki geceden geceye kullanma niyetiyle de bir zengin oğlan alsın seni!
elinizden gelse bekleyeceksiniz hazır büyütülmüş bir çocuk olsa da marketten alsak diye. tüm bunlardan sonra herif size dese ki "seni ne yapayım hazır s.kilmişi var markette" ne düşecek payına senin?
elbette bağıracaksın; "erkeeeeek! erkeeeeek".
yok sana erkek. git lezbiyen ol!
ekleme: ulan ne çok evde kalmış varmış. msn gönderin lan. hepinizle evlenecem. söz.
milliyet gazetesindeki yazı dizisi ile cevabını bulmuş olan, memlekete yakışır bir alanda okur zeka düzeyini zorlar nitelikte araştırma konusudur.
mevzuu şudur ki;
mezkûr gazete yönetimi, yaz aylarının başlaması, televizyonlarda güneşten kızarmış popoların daha fazla görülmeye başlaması, ekran başındaki erkeklerin kışın yiyemedikleri ete bu görüntüler ile doymaları ve nisa taifesinin de ucundan bucağından relaks hale gelmesiyle kendisini hissettiren fukara ülke gündeminin, meclisin de tatile girmesiyle hepten sefilleri oynamasıyla bir gündem peşine düşer.
verir sedat ergin abimiz bir miktar a4 kağıdı ile bolca tükenmez kalemi muhabirlere "ordular ilk hedefiniz 7 bölge erkekleri ve dahi dişileridir. ileri!" emri yankılanır gazete koridorlarında. *
erkeklere soru: zekerden ne haber? çavuş emre itaat etmekte mi?
kadınlara soru: garaja giriş çıkışlar nasıl? kriz sizi de vurdu mu?
izmirin andropozluları ile egenin bilimum menopozları "i'm speaking şakır şakır ingılış" edasıyla cevap verdikçe muhabir kızların kikirdediklerini ve cevapları kağıtlara kodladıklarını düşünüyorum.
araştırma sonucuna göre izmirin erkekleri ile hatunları rektefiye geçirmiş 56 chevy'ler gibi gürül gürül çalışmakta bilhassa anadolu ve taşranın erkek ve hatunları ise geceleri odalarına çekilince eldiven, bere filan örmekteymiş.
yesinler sizin anketinizi.
uzak diyarların bir kamu hizmeti veren hatununa sormuşlar "şu alemde hayranlık duyduğun erkek taifesi hangi milllettendir? mesela alaman cinsi nasıldır?" hatun "ooooo indi bach. almanınki kısadır ama kalındır, iyidir" demiş. ingiliz uzundur, incedir, fransız orta ölçüde ama kibardır falan derken bomba soruyu sormuşlar, ulan kürdünki nasıldır meâlinde. hatun cevap vermiş pişman, canı yanar bir halde; "lanet olsun kürdünküne, lanet olsun!"
şimdi milliyetin tepesinden aşağısına soruyorum, ünü dünyayı aşmış bir tek bu ülkenin cemiyet hayatında* rüştünü ispatlayamamış anadolu erkeğinin helaliyle geceleri bere ördüğünü nereden çıkardınız?
siz ki fildişi kulelerinizde annelerinizin kucaklarında milupa marka mamalarınızı ve lactat sütlerinizi içerken bizler mahalledeki kızların eteklerini kaldırıp kaldırıp çimdik atıyorduk azizim.
herkes haddini bilsin yerinde dursun!
biz de bilirdik kadayıf olmuş tenasül uzuv kıllarımızı kaşıya kaşıya "işler nasıl?" sorusuna, "hiç boş durmuyor abla, her gece git gel, git gel, belimize ağrılar girdi" yalanını söylemeye.
izmirliler! sözüm size;
anadolu kendisini taaa kurtuluş savaşında ispatlamıştır. her bir yunan tohumunun içine kendi özünü katmıştır. milliyet gazetesine takım taklavat işliyor, işleyen demir ışıldıyor manşetiyle çıkmak sizi ayrıcalıklı kılmaz.
gelin deplasmana, giyelim kıspetlerimizi, dalalım çayırlara. 648.ye yetişemedik ama kırkpınar'ın 649.sunda yerimizi ayırtalım, peşrevi çalalım.
--- alıntı ---
erler çıktı meydane, biri birinden merdane, biri ak, biri kara, mevla'm her birine kuvvet vere
--- alıntı ---
evrimcilerin araştırmalarına konu olması gereken şey.
inebildikleri/inebilecekleri son canlı "x" olsun. ben soruyorum "x" neyin evrimleşmiş halidir?
5000 yıl sonra "y" canlısına inmiş olsunlar. sorulacak; "y" neyin evrimleşmiş halidir?
eninde sonunda ilk canlının yoktan varedildiğine inanacaksınız. ve ilk canlıyı yoktan varedenin de aslında bahsettiğiniz tüm evrim zincir ve halkalarını da yaratmış olabileceğine.
bu kuşkuyla yaşanmaz. benden söylemesi!
edit: şimdi "yaratıcıyı kim yarattı?" sorusuna cevap vermek isterdim. ama önce "tanrı kaldıramayacağı taşı yaratabilir mi?" şeklindeki okulöncesi zekasına hitap eden sorunun cevabını bulmak lazım.
pkk'nın terörist kadrosunun başına geçen yeni bir piç. görevi devreden bahoz erdal'ın da 3 güne kadar ölüm haberi gelir.
ayrıca sözlükte bu konuyla yakından alakasını göstermiş onca yazar varken benim böyle haberlerin ilk sahibi olmam, bu adamıın başlığını benim açmam da o arkadaşların ayıbıdır.
sabri bey*'in aslında havada durması ancak bizim bunu farkedemiyor oluşumuzdur.
hani vardır ya ilkokul münazaralarında süt siyah mıdır beyaz mıdır mevzusu.. işte öyle bir şey efendim.
süte siyah diyerek kazandığı söylenen efsane münazara grubunun en büyük savunması "efendim süt aslında siyahtır ama bizim gözlerimiz siyah-beyaz mevzusunda renk körüdür" demektir.
bu sabri bey'in aslında havada durması da onun gibi birşey. sabri bey aslında havada durmaktadır. ama aslında havada duran bizler bunu farkedememekteyiz. zira bizlerin gözleri...
hassiktir bağlayamadım mnskym.
öyle işte.
ekleme: süt beyazdır. gerizekalı olanlar, münazarayı kazanan grubun üyeleridir.