Gerek görsel gerek de yazılı basın ve yayın kuruluşlarında çeşitli adlar altında otobüste bir taciz olayının yaşandığı bir bayan tarafından görüntülü bir şekilde dile getirilmiştir. Birçok basın yayın kuruluşu da tek taraflı bir şekilde, haberin kaynağına inme gereksinimi bile duymadan, ahlak kuralları hiçe sayılarak, sadece bayanın konuşmaları doğrultusunda olayın aslının araştırılmasına gerek görülmeden, toplumda karşılaşabileceği sosyal, ahlaki ve ekonomik sonuçları üzerine düşünmeden haberin üzerine balıklama atlamıştır.
BABAM BiRAZ MERAKLI BiR iNSAN
Atlamıştır, zira haberin yalan olduğu ortaya çıksa bile o zamana kadar gereken amaca ulaşılmış olacaktır. ilgili kişinin yakını olarak olayın özünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Babam saf, temiz kalpli,biraz meraklı bir insandır. Bir hastahanede taşeron bir firmada temizlik görevlisi olarak çalışmaktadır.
iŞYERiNDEN iSTiFA ETTiRiLDi
Olayın vuku bulduğu gün Küçükbakkalköy'deki Sadıkspor isimli spor giyim mağazasından kendisine bir ayakkabı almaya gitmiştir. Daha sonra işine gitmek için otobüse binmiştir. Otobüsün çok kalabalık olduğunu, bu yüzden tutunmakta bile zorluk çektiğini beyan etmiştir. Daha sonra amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu anlaşılan ve yorumlara da yansıyan bayanın çektiği video gerçekleşmiştir. 16.09.2013 tarihinde işine giderken hiç birşeyden habersiz (bilişimden anlamayan biri olarak kendisinin videoya alındığından bile haberi yok) işyerinde amiri tarafından böyle bir şey olup olmadığı hususunda kendisine soru sorulmuştur. Kendisine böyle birşeyi yapmadığını, ancak buna rağmen artık burada çalışamayacağını beyan etmek zorunda kalmıştır. Tazminatını düşünmeden istifa metnine imzayı atmıştır.
Şimdi kamuoyu nezdinde olayın tarafların olan kişilere bazı sorular sormak istiyorum.
1) Bayan kendisinin yarım saattir taciz edildiğini ifade ediyor. Bu imkansızdır, zira en yoğun trafikte bile işi ile bindiği yer arasındaki mesafe 10 dakikadır.
2) Yarım saat taciz eden bir insan diğer yolcular tarafından hiç mi farkedilmez?
3) Farklı amaçları olduğu aşikâr olan bayan neden polise değil de olayı sosyal paylaşım sitelerine vermiştir. Yoksa herkesi kendisi gibi edep ve ahlaktan yoksun mu zannetmektedir?
4) Otobüslerde kamera sistemi vardır. Taciz olayı varsa çok net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Böyle bir iddiada bulunan kişi böyle bir kanıt imkânı var iken neden polise başvurmamıştır?
5) En sade cep telefonunu bile zor kullanan, bilişim araçları ile arası olmayan, kendisine hakaret edildiğinin bile farkında olmayan bir insan kendisine ve beş yıl önce vefat etmiş annesine hakaret edildiğinde hiçbir tepki vermez mi?
6) En son siz değerli görsel ve yazılı basın mensupları! Haberin kaynağına inmeden, doğru ya da yanlış olduğunu araştırmadan insanların hayatıyla nasıl bu kadar kolay oynayabiliyorsunuz?
Olay tamamen uydurmadır. Biraz araştırma yapan herkes ilgili kişinin daha önce ağır nevrozlar geçirmiş videolarına ulaşabilecektir.
Abonelik sisteminin devreye girmesini beklediğim gazete. En nihayetinde apartman girişindeki iki Zaman gazetesinin yanında bir de kızıl rengini görebileceğim.
Evde peynir üretimi konusunda merakım sebebiyle yeni keşfettiğim bir derin kaynak. Peynir üretimi, tarihçesi, çeşitleriyle ilgili bir e-kitap yayınlamış. Evde peynir, pastırma, salam üretimi konusundaki deneyimlerini de bloglarında paylaşıyor. Asıl mesleği Yazılım Mühendisliği ve Avusturalya'da yaşıyormuş.
Yazılım Mühendisliğiyle ilgili sitesi - http://www.analystdeveloper.com
Evde et-süt ürünleri üretimi blogu - http://artizanpeynirci.blogspot.com
Kişisel blog - http://analystdeveloper.com/blogs/gurkan
Fiddler On The Roof (Damdaki Kemancı) filminde oynayan 1935 doğumlu Yahudi oyuncu. Filmde, 5 kız ve Golde (Norma Crane) ismindeki karısıyla mücadelesi hayatla mücadeleden daha ağır gelen fakir bir sütçüdür. Eşsiz bir oyunculuk ve müzikal performansı vardır.
Bunu yapanın insan sınıfında olmaması gerekir. Bu yüzden sosyologlar ve türlü bilim insanlarının insan-hayvan-canlı-cansız gibi isimleri yeniden sınıflandırması gerekir. O çocuğun orada ne arsızlık yaptığınız bilemeyiz, ama bunu bilmek de yersizdir zaten. En nihayetinde o çocuğun yerinde kendisi ya da çocuğu da olabilir ve bir insan evladı bu şekilde travmaya sokulmamalıdır. Yüzyıllar sonra evlatlarımız bu halimize bakacak ve bunu tanımlayamayacaklar bile.
Yazılarını pek beğenerek okuduğum ve çevreme okumaları için tavsiye ettiğim sinema yazarı. iÜ iletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. SiYAD üyesidir. Daha önceleri Klaket sinema dergisinde, Milliyet Sanat'ta ve Milliyet Gazetesi'nde sinema yazıları yazdı. Şimdilerde aylık sinema dergisi Cinedergi'nin Yazı işleri müdürlüğünü ve Gazeteport'un sinema sayfasının editörlüğünü yapıyor. Gerçi son bir aydır da Gazeteport'tan yazılarını göremez oldum. ismini hatırlayamadığım amatör bir tiyatro grudunda bir dönem amatör oyunculuk yapmışlığı var. Ayrıca birkaç çocuk kitabı yazmıştır.
(bkz: 0531 391 11 93) Kendini Başkomiser Oktay diye tanıtan bu sahtekar kontör istemeye yeltenenlerden.
(bkz: 0536 011 28 89) Degerli abonemiz 01/01/2011 tarihinde düzenlenen Pepsi kazandırıyor kanpanyasında hattınız 36 milyon Turkcelli arasından secilerek para odulu kazanmıstır bilgi islem için 0536 011 28 89 arayın Pepsi... *
1 Mayıs 2011 itibariyle yayın hayatına başlayacak olan barış, emek, özgürlük, dayanışma temelli olduğunu duyuran yeni bir kanal olacakmış. Bekliyoruz kendilerini.
Görünen o ki yandaş sermayenin cebini doldurmak için seçtikleri her yol mübah. Yeşil alanlar mı katledilecek, no problem. Deprem gelirse de bizim çocuklar* daha iyisini inşa eder.
Onca zamandır Adanalı olmama rağmen sadece Adana'nın Yolları Taştan türküsünden başka kayda değer bir türkümüz olmadığına inanırdım. Moğollar'ın yorumladığı Alageyik (Ben de Gittim Bir Geyiğin Avına) türküsünün Adana türkülerinden olduğunu öğrendikten ve Moğollar'ın yorumundan mest olduktan sonra daha bir övünür oldum Adanamla*
Baştan sona kadar can sıkıntısıyla "o kadar bekledik biraz daha bekleyeyim, belki akışı değişir" deyip izlediğimiz, ama onca eziyete rağmen ele avuca dokunur bir kurgu ve konunun çıkmadığı filmlerdir. Belki derinlerde bir yerlerde anlattığı birşeyler vardır fakat kurgusuyla, senaryosuyla, oyuncusuyla, yönetmeniyle bize o derinliği geçirtemez bir türlü. Ya da derdi gerçekten budur.
Genelde dingindir. Oyuncular uzun uzun trene bakar, ağır ağır hareket eder, sanki gerçek dünyada insanlar bu şekilde yaşarmış gibi. Evet yaşadığı olur ama bütün ömrü böyle geçmez. Film dediğin şey hayatın bir yansımasıysa eğer, insanın "yansıt o zaman" diye isyan edesi geliyor içinden.