ayar verilmez ayar alınır diye bir güzide lafımız vardı eskiden. sıkıntı şurda, bu adamın karşına çıkartılan şaklabanların beyinleri yok. (bildiğin yok) e beyinleri olmayınca da ayar yediklerini anlayamıyorlar haliyle... yoksa az biraz muhakeme yeteneği olan birini şu adamın karşısına koysan ayarı yedikten sonra kalkar, önünü ilekler, "saygılar abi" der, çeker gider.
ayrıca aktrolleri ve türevlerini görmemizi sağlıyor ki ayrı bi güzelliği...
hakkında söylenenlerin iftira olduğunu ve kendi söylediklerinin gerçek olduğunu ispat ettiğinde şu yukarıda kendisine hakaret eden amın feryatları nereye kaçacak, entrylerini hangi sikimsonik hızda silecek merak ediyorum doğrusu...
ada. senaryosunu dmitri sobolev'in yazdığı, pavel lungin'in yönettiği 2006 yapımı bir film. vicdanın nelere kadir olduğunu insana bir güzel gösteriyor bu film. izlenmeli, çar çur edilmemeli, ders çıkarılmalı...
13.bölümde şule'nin okuduğu korkma ben varım ile murat menteş'e de selam çakmış hatta harun'un oteldeki resepsiyoniste üstün kariyeri sormasıyla selamın dibine vurmuş, menteş okurlarını sevindirmiş dizi...
her şeyi ayarında veren bir polisiye. ama bu biraz fazla kaçmış. ne olup biteceği belli olan bir filmde dramanın kudretinden faydalanmak lazım gelirdi. oyunculuk nazarından yaklaştığımızdaysa ustaların ellerine sağlık, ellerinden öperiz ki cem yılmaz da bu performansıyla o ustaların arasındadır. nihayetinde çömez de işi bırakmaktan vazgeçmedi ya... hah işte o klişenin olmayışı ayrı bir güzellikti benim için...
clint eastwood'dan bir başyapıt daha... film bazen sıksa da gerçek hayat nihayetinde; hikaye tamamına ermeli... filmde jolie krallar gibi rol kesmiş, rüşdünü bir kez daha ispatlamış, yazık ki oscarı gerçekten haketmiş... haricinde oyunculuklar da on numara zaten. bir annenin dramını izlerken, iflas etmiş bir sistemin küllerinden doğmasına şahit oluyor ve "vay be" diyoruz. ecnebi isteyince yapıyor... ecnebi isteyince yapıyor da clint ustanın sistemi anlatışı, christine collins'in dramıyla ne güzel bir uyumda-uyumsuzlukda... zaman zaman sistemi öne çekip dramı geri plana alması, tersi, ikisini de aynı anda vermesi... ha bu işleyiş içerisinde vak'adan da kopmuyoruz tabi. bu ince görüşü ancak usta yapabilirdi. bir de müzik mevzuu var ki clint usta piyano solosunun üzerine zaman zaman enstrüman sosları ilave ederek tadından yenmez, filme cuk oturan bir soundtracke imza atmış, baba büyüksün; başka diyecek bir şey yok.
bir iett fenomeni. özel halk otobüsleriyle hatta damgasını vurmuştur, zira en çok kullanıldığı vakitler olan iş çıkışlarında öho'lar çalışır. saat 17 den sonra saatte bir belediyeye denk gelirseniz şanslısınızdır. haricinde tıslaya tıslaya halk otobüsüyle imtihan olursunuz. ömür törpüsüdür bu otobüsler. üsküdar'dan bir istanbul beyfendisi olarak bu otobüse binip, sultanbeyli'ye geldiğinizde, hala aklı selim, hala insanı kamil hareket edebiliyorsanız bilin ki erdiniz, keramet gösteriyorsunuz, cennetle müjdelenmeniz yakındır. sallamayı bırakırsak bu otobüsü kullanıyorsanız normal değilsiniz, normalseniz uzun sürmeyecek...
oldukça zıpçıktı bir yorum. risale nurun tefsir temsiliyeti vardır elbet, amenna ve sadakna ama tutup da onun haricindekileri hiçe saymak ne büyük acizliktir, basitliktir, çirkefliktir, trollüktür kuzum... adama demezler mi 150 yıl önce yaşayanlar izansız mıydı diye?? tövbe tövbe... bence bunu diyen arkadaş kansas city shuffle yapmaya çalışmış, çoğu arkadaş da yemiş ama ne yapalım, allah akıl fikir versin...
türkiye'nin gelmiş, geçmekte olan ve geçtikten sonra da "geçmiş" diyebileceğimiz en iyi sanatçılarından biridir. şarkıları yoğundur sezen'in, efkardır. bi kaç kez, üst üste dinleyemez, dinleseniz de normal kalamazsınız karşısında. çokça sevilir müziği, azca beğenilmez sezen. sezen sezendir zira...
"evet" dedi sezen; âlâ... der der, onun bileceği iş. ha oyunu açıklar, açıklamaz; onun bileceği iş. eleştirisini de yapar; kendi bilir. sen de onu eleştirebilirsin elbet. ve fakat aşağılaşmadan, iğrençleşmeden, kusmuklaşmadan... insanca... çünkü karşındaki kişi sana bunların hiç birini yapmadı. sen hayır dedin, o evet. ona saygısızlık etmene neden olacak bir ayrım mı bu? bir halkoyuydu bu, bir kırılma noktası değil.
sia'nın 2010 yazıma hediye ettiği albümü... yalnız diğerlerine nazaran bu albümün kıpır kıpır bi havası var, hazmetmek için bi kaç dinleyiş lazım. özellikle hurting me now bana bi şarkıyı çağrıştırdı; elephant gun ı, nedenini bilmiyorum... haa şarkılar yine çok güzel, albüm yine çok güzel... sanatkarı sia ne de olsa...
altunizade'deki mağazalarına mail.com'un premium mail reklamındaki resmi koyarak ayıp etmiş ve dikkatimi çekmiş giyim mağzası... tabi çorlamak yalnış bir şey...
naomi watts'ın döktürdüğü filmdir ki haricinde klasik bir david lynch filmidir. sürekli bir merak duygusu aşılasa da insan nihayetinde bundan da sıkılıyor...
francesca'nın kendini rocky balboa'yla özleştirdiği müsabaka... bilirsiniz rocky altmışına gelmiştir ama son rakibi siyah arkadaşımızın cıcığını çıkartır. aynı öyle bi şeydi maç. samantha aslında iyiydi ama karşısında rocky vardı...
az önce 5 haziran 2010 s stosur f schiavone maçıyla ilk grand slam şampiyonluğunu yaşamış 30 yaşındaki tenisçi. şampiyonluğu kendini o kadar inandırmıştı ki bu "olamaz" diyenlere de kapak oldu haliyle...
film seyretmeden önce film hakkında yapılan yorumları neden okumamamız gerektiğini hatırlatan bir film. misal bu film hakkında yapılan yorumlardan birinde "süpriz son" yazıyordu. bir korku filminde elbetteki süpriz son demek; aslında kahramanımızın şizofren olduğuna ve cinayetleri işleyenin aslında kendisi olduğuna delalet eder. yaa... hadi şimdi gelde zevk al bu filmden... her neyse güzel bir filmdi. öyle aşırı bir sadistlik de yok filmde... bi kaç kesip doğrama felan... ayrıca cecile de france ve maiwenn le besco'yu performanslarından ötürü tebrik etmek lazım...
mystic river ile karşılaştırınca onun gerisinde kalan bir film. tabi kılint abi gene konuşturmuş oyunculuğunu ki bu filmin en iyi artısı... hasılı farklı ve güzel bir film...
I can already hear your tune
Calling me across the room
When the world and his wife
Are on my back again
Not enough pleasure
Too much pain
When the world is too much with me
Please leave, just go away
Before I lose my mind completely
Please leave, just go now
In the sidestreet something's moving
Look around, look around
All around you
Walls are tumbling down
Stop staring at the ground
I can practically see your face
And another revolutionary falls from grace
Hear the thunder in your brain
Not enough sunshine
Too much rain
When the light of life has gone
No change for the meter
Then the king of spivs will come
Selling blood by the litre
When nothing's sacred anymore
When the demon's knocking on your door
You'll still be staring down at the floor
Not too many hours from this hour
So long?
The storm comes
Or is it just another shower?
Picking up the pieces
Half alive in a nine 'til five
Vacant eyes
Is it any wonder?
Primal scream at the TV screen
Close your eyes
Now the world is too much with me
Please leave, just go away
Before I lose my mind completely
Just leave, please go now
Now nothing's sacred anymore
When the demon's breaking down your door
You'll still be staring down at the floor
Not too many hours from this hour
So long?
Now the storm comes
Or is it just another shower?
Not too many hours from this hour
So long?
Now the storm has come
Or is it just another shower?
Or is it just another shower?
Or is it just another shower?
It's wonderful what a smile can hide
If the teeth shine bright and it's nice and wide
It's so magical all you can keep inside
And if you bury it deep no one can find a thing, no
So come on now, open wide, open up now
Don't you think it's time
To look back at that boy on his way to school
Such a heavy heart, such a heavy jewel hiding Something that one day he'll sell
But now if no one shows, no one tells a thing, no
So come on love, open wide, open up now
Don't you think it's time
Now after all these years you are at last opening was it
Worth all that war just to win
So caught up in the speed of the days in your sin
Don't forget how the story begins no
Don't forget now
Now I'm seeing all your lovers and enemies
They've been turning their keys so full of need
All trying to see that sure you keep
What makes it shine, what makes it mine
But I don't care, no
Just come on now, open wide, open up now
There's so much love for what you'll find
But what will you find
Now after all these years you are at last opening
Was it worth all that war just to win
If it was can you take me back to where it begins
Come and take me back to where it begins
Come and take me back to where it begins
Come on, open wide and let some light in
john savoca filmdeki masum* çocuktur. fonda filmin başında ikilem arasında, vereceği kararın sorumluluğunun ağırlığı altında ezilmiş gibi gözükse de ilerleyen şeritlerde ne yaptığını bilen, bir planı olan, zeki bir adam olarak karşımıza çıkar. filmde baba-oğul ilişkilerinin yanında toplumdaki sınıf ayrımına, insanların çevrelerine olan duyarsızlığına kadar pek çok konuya da temas edilir...