milli duygularımın kabarmasına sebeb olan hadise. ağlıyorum şu an, istiklal marşını okuyaraktan. rte obamaya pandik atsa kim bilir nasıl orgazm olucam. o derece.
new york'un yeni gözde semtlerinden williamsburg'da caz müzik yapan cafe. blackbird parlour'da oturup bir muffin ve cafe americano eşliğinde etrafta yaşayan ilginç insanların sokakta bir aşağı bir yukarı yürüyüşlerini izlemek ayrı bir keyif kanımca.
grunge müziğin heavy metale yakın kısmını oluşturan bu grubun bende ayrı bir yeri var... layne staleysiz çoğu kişiye bir şey ifade etmiyorlarsada yeni albüm için stüdyoya girmeleri bende sevinçle karışık heyecan yarattı.
mahşeri anımstan ambiyansıyla ilk indiğimde bende kısa bir ana rahmine geri dönme isteği uyandıran, korkutucu ve aşırı kalabalık havalimanı. havalimanındaki taksi şöförlerine dikkat etmekte, new york'a ilk gelişinizse ilk gelişiniz olduğunu çaktırmamakta fayda var zira new york'ta daha bismillah ilk kazık yeme teşebbüsüne maruz kalabilirsiniz benim gibi.
yazları akraba ziyareti için gittiğim, yakın zamanda yüksek lisans için bünyesinde bulunan üniversitelere başvurularda bulunacağım, sanılanın aksine seattle'a göre daha çok yağmur yağan melankolik olduğu kadar eğlenceli şehir. bekle beni cornell university!
manhattan'ın yukarı batı yakasında bulunan parkta belirli zamanlarda düzenlenen sergi, konser ve çeşitli şovlar gibi etkinlikler de yer almakta. geleneksel new york türk yürüyüşünde parkta pekte matah olmayan bir sergi açılmıştı.
güzel insanlar topluluğu. insanın beynine lokal anestezi yapan ve hiç bi'yerde the wall'daki kadar güzel çalınamayan comfortably numb'ı yapan grup. adını 2 blues müzisyeninin isim ve soyisminden almıştır (örnek:bi adamın adı hayrettin laminör diğerinin pinch harmonic, burdan çıkıcak grup adı hayrettin harmonic oluyo gibi yani). bi anlamda çatışmadan doğan bir sanat yapmışlardır, zira roger'la dave paso kapışmışlardır ama "lan şu dave'in şarkıda arızalı nota basiyim de öyle kalakalsın ibiş" yada "roger'ın şarkıya bi kerry king solosu atıyim de rezili rüsvan olsun millete sokağa çıkıcak yüzü kalmasın" tarzı düşüncelerle birbirlerini baltalamaya girişmemişlerdir iyi ki. bazen düşünmeden edemiyorum o şarkı sözlerini nasıl yazabilmişler diye.
harika bir pink floyd şarkısı. melodi kısmı incelenecek olursa toplamda 24 dakika 53 saniyelik bir ziyafettir. müzik ruhun gıdasıysa eğer, shine on you crazy diamond iftar yemeği gibi gelir bünyeye. geçişler ve melodi, şimdiyi geçtim o dönem için bile aşmıştır."pink floyd hayata dair boşlukları doldurur. ancak işin derinliğine bakılırsa, pink floyd denen yapının neden bu kadar abartıldığı rahatça anlaşılabilir. shine on you crazy diamond , wish you were here albümünün tüm şarkıları gibi grubun eski üyesi syd barrett 'a ithafen yazılmıştır ve sözleri onu anlatmaktadır . kendini çürütmüş bir dehanın kayboluşu üzerine bir saygı duruşu niteliğindedir şarkı. sadece sözlerle değil, şarkının adında da vardır bu gönderme. syd'in lakabı olan "crazy diamond" dışında dikkat çeken başka bir durum vardır ki o da şudur; şarkının adının 1. 3. ve 5. kelimelerinin baş harfi "syd" i oluşturur.
franz kafka'nın roman yazımındaki üslubuna en iyi örnektir bu roman.
pazarlamacı gregor samsa'nın devcileyin, bir böceğe dönüşümü, değişim öyküsünün henüz ilk cümlesinde gerçekleşir. daha yerinde bir söyleyişle, ilgili cümleden önce olup biter bu dönüşüm. antik bir tragedyadaki gibi, öyküde olayın yalnızca son perdesinin sergilendiği görülür. klasik dramaturginin temel öğesinin, yani kahraman tarafından işlenen suçun ne olduğu sorusunun ve bu soruya verilecek yanıtın öykünün akışı içinde yavaş yavaş oluşturulması, değişim'de kendinden emin bir tutumla bir yana bırakılır. okuyucu, cinayeti işleyen kişiyi kıskıvrak yakalanmış karşısında gören, ama işlediği suç ve peşine düşülmesinin haklı nedenleri konusunda tam bir kuşku içinde bulunan bir dedektifin rahatsızlığını yaşar. (bu rahatsızlık, dava'da josef k. ile ilgili olarak büyüyüp katlanılmazlığın sınırına dek gelip dayanır.)
ölmedikten önce en yakın dostu max brod' a son yazdıklarının yayımlanmadan yakılmasını vasiyet etmiş yahudi asıllı yarı alman yarı çek yazar, romancı. tüm karamsarlığına rağmen kafka'nın romanlarında her zaman bir ümit ışığı görmek mümkündür. dava'nın yüzlerce sayfa boyunca suçunu öğrenmek için çırpınıp duran zavallı kahramanı k., sonunda idam edilir. fakat infaz sırasında karşı binanın penceresinden ışıklar içerisinden bir adam çıkar ve k.'ya doğru kollarını uzatır. elle tutulur bir yararı olmayan, zayıf bir umuttur ama, bir umuttur işte ve insanın sahip olduğu biricik şey de budur.