fenerbahçe'nin anderlecht maçı öncesi oynanmaması gereken futbolu oynadığı maçtır. anderlecht haftaiçinde fenerbahçe'yi nasıl kilitleyeceğini bilerek sahaya çıkacaktır.
fenerbahçe'nin tek bir frikiği yok. tümer hala ve hala yıldız olduğunun farkında değil. durmadan 18'lik topçu gibi "burdayım" diyen hareketler peşinde. yine forma göremeyecek gibi bu sene.
deivid denen dallama brezilyalı kadrosundan forma giymekte gibi görünüyor. colin'in daha fenerbahçeli, daha istekli olduğu ortada. deivid beşiktaş maçı da dahil olmak üzere aksini ispat edecek hiçbir şey yapmadı.
aurelio maçın en profesyonel davranan, gayret eden adamıydı. fenerbahçenin onun vuruşları dışında ceza sahası dışından şut attığını hatırlamıyorum.
deniz'in beşiktaş maçında yaptığı asist sanırım sene boyunca yapacağı tek pozitif aksiyon olacak. *
son olarak appiah'ın fenerbahçe için bu yılın en iyi transferi olduğunu gösteren maç olmuştur. gitmemesi adeta bir mucizedir ve bir an önce iyileşip orta alanda istediği bölgede oynamaya başlamalıdır.
Federico Mayor ve Augusto Forti tarafından yazılmış kitap. Bilim ve iktidar'da insanların öykülerine, kültür tarihine ve bu kültürün yaratıcılarının kişisel tecrübelerine başvurularak bilimin, kendisini çeşitli dogmalardan kurtarmak için kat etmek zorunda kaldığı güçlüklerle dolu ve kimi zaman trajik nitelikteki yol anlatılmaktadır. Mehmet Küçük tarafından türkçe'ye çevrilen 194 sayfalık kitap TÜBiTAK Popüler Bilim Kitapları arasındadır.
biraz da sözlükten gaza gelerek bugün kitaplarını aradığım yazar. taşrada da olsam çok kolayca bulabileceğimi ummuştum lakin kitapları ararken "temelkuran" kelimesini telaffuz edince çoğu sahafın gözü ve eli hemen kur'an ile ilgili raflara gitti. ece yayınlarını aradılar, kur'an öğreten kitapları gösterdiler, "öyle bir kitap yok" dediler...
eski bir hesap birimi. Bir Hitit Şekeli 12.5 gram gümüşe eşdeğerdi. Aynı devirde, Asur (ya da Babil) Şekeli 8.3 gram, Ugarit Şekeli ise 9.5 gram gümüş değerindeydi.
erkek arkadaşı yapamadığı için ona yardım eden kızdır. erkek arkadaşı çok hasta olabilir, engelli olabilir vs. bu erkek arkadaş yapabileceği halde bu işi kendisi yapmıyorsa orada erkek arkadaşının kıçını silen kız değil, kız arkadaşına kıçını sildiren erkek vardır. bir domuz ahırına kapatılmalıdır aciliyetle ki yalnızlık çekmesin.
Fiili müdahale ile ele geçirilemeyen bir kitleyi ya da devleti propaganda, casusluk, sabotaj ya da terör yoluyla manevi etkiye maruz bırakmak suretiyle kendi müdahalenize uygun hale getirmek ya da fiili savaş esnasında savaşı daha kolay kazanmak için yapılan her türlü manevi yıkıcı çalışmadır
Bu terim propaganda çalışmalarından farklı olarak yapılan tüm casusluk, sabotaj ve istihbarat hareketleridir.
Bu kelime ilk kez General Franco tarafından 1936-1939 ispanya iç Savaşı sırasında söylenmiştir. Generalin orduları Madrid'e dört koldan saldırdıkları sırada beşinci kol görevindeki Madrid içerisinde bulunan Generalin istihbarat yetkilileri şehirde bir ayaklanma çıkarmış ve Madrid'in düşmesine yardımcı olmuşlardır.
Bu terimin çıkışı günümüze yakınsa da ilkçağdan bu yana neredeyse bütün uygarlıklar bu çalışmada bulunmuştur. Spartalıların truva atı beşinci kol çalışmasına örnektir. Yine Roma imparatorluğu da bu çalışmadan en çok yararlanan uygarlık olmuştur. Romalılar Kavimler Göçü sırasında Roma topraklarına giren kavimler arasında huzursuzluk çıkartmak ve onları topraklarından uzaklaştırmak için casusluk ve propaganda çalışmalarında bulunmuştur. Kartacalı General Hannibal Roma topraklarında zayıf düşen ordusuna insan bulmak için Roma topraklarındaki Romayla çatışan kavimleri kendi safına çekmek adına beşinci kol çalışmasında bulunmuştur.
Tabi tüm bu çalışmaları en geniş biçimi olarak tanımlayabileceğimiz beşinci kol çalışmalarının teşkilat kökeni Birinci Dünya Savaşı ve yakın geçmişine dayanır. Her ülkede farklı adlarla anılan legal istihbarat örgütleri bulunur. Bunlardan bazıları GESTAPO,CIA,KGB,MI6,MiT,MOSSAD gibi adlarla anılmalarına karşın aslen istihbaratın dışında beşinci kolun legal görüntülerini teşkil ederler.
Beşinci kol çalışmalarını en mükemmel şekilde kullanan ilk devlet Nazi Almanyasıdır. Bu devlet Gestapo aracılığıyla bir çok devletin içine sızmış ve halkı kendi görüşlerine göre yönlendirmiştir. Bu sebepten dolayı Nazi Almanyası ikinci Dünya Savaşı sırasında Polonya,Norveç,Hollanda,Danimarka,Avusturya gibi devletleri istila ederken bu çalışmayı temel koşul olarak görmüştür.
Beşinci kol çalışmasından bir örnek: Nazi Almanyası kısa sürede Norveç'e teknisyen ve turist adıyla bolca Alman soktukları gibi içerideki hükümet karşıtlarını organize edip kısa sürede ülkede nüfuz sahibi olmuşlardır.
Norveç'in işgalinden bir gün önce(8 Nisan 1940), Norveç'te bütün devlet mesnsupları ve diplomatlara Polonya'nın işgaline ait dehşet saçıcı bir film göstermişler; film Alman askeri gücünü gösteriyor ve Alman ordusuna karşı konulduğunda devletlerin başına gelecek ürkütücü olaylar açıkça gösteriliyordu.
Ertesi gün devlet başkanı uyandırılıyor ve Alman işgalinin başladığı(9 Nisan 1940) haberi verilince, başkan kararsız, şaşkın ve bir önceki gün izlediği filmin etkisiyle savaşın anlamsız olduğuna hükmediyor. Bu sebepten ötürü Almanların isteklerini kabul eden başkan beşinci kolun yardımıyla ülkesini Almanların eline teslim ediyor.
Bu sorunun yanıtı basittir: Çöpçüden tutun da bir ülkenin devlet başkanına kadar herkes beşinci kolun üyesi olabilir.
Beşinci kolun çalışanları:
1- Özel olarak yetiştirilmişler: Bunlar beşinci kol teşkilatının en değerli çalışanlarıdır. Ekibin beynini oluştururlar.
2- Bilim zümresi, sanatçılar, film yıldızları: Bu kişiler daimi görevli olmayan daha çok tek ya da bir kaç görev için ülkeye sokulan şahıslardır.
3- Yerli unsurlar: Bunlar çoğunlukla ayrı bir ideolojiyi benimsemiş devlet otoritesine aykırı hareket edenler ya da devletin yaptıklarından hoşlanmayanlardır.
4- Çıkarcı kesim: Bu kişiler çıkarları için parayla satın alınır ve her türlü işte kullanılabilirler.
5- Hiç bilmeyerek alet olanlar.
6- Hiçbir çalışmaya gerek duymaksızın kendiliğinden beşinci kola alet olanlar: Ahlaksızlar, sahtekarlar,suistimalciler...
Beşinci kol mensuplarının hepsi dışarıdan gelmez. Aksine çoğunlukla içeriden insanlardır
Beşinci kol insan psikolojisini ve sosyolojiyi çok iyi bilir. Beşinci kol mukavemeti yüksek bir toplumda çalışamayacağını bildiği için öncelikle bu kesime saldırır.
Medya, beşinci kol için çok iyi bir araçtır. Bunu bilen beşinci kol medyayı kullanarak ülkeye genel ahlakı bozucu ve kültür seviyesini düşüren filmler sokar. Ulusal medyayı kullanarak yine aynı amaca yönelik programları televizyonlarda yayınlatır. Hatta izlenirliği artırmak için halk içinde itibar görmüş sanatçıları bu işe alet eder.
Beşinci kolun en önemli silahlarından biri de modadır. Moda beraberinde israf ve lüksü getirir. Bu da bol para harcamak demektir. Para yoksa suistimal imdada yetişir.
Beşinci kol ekonomik durumu kullanarak insanları kolay para kazanmaya teşvik eder. Şans oyunlarını peşi sıra ülkeye sokarak daha büyük bir batak olan kumara doğru geçişi kolaylaştırır.
Beşinci kol boş bir gençlik yaratmak için bir an bile durmaz. Gençliğin yapısından yararlanarak onu ahlaksızlaştırmak için her şeyden faydalanır. Uyuşturucu,fuhuş ve eğlence düşkünlüğü bunların başında gelir.
Kumar, fuhuş ve içki düşkünlüğü beşinci kolun sahip olduğu en büyük üç silahtır. Toplumun etik yapısına tümüyle saldırır. Dürüst kavramların yerini zamanla dolandırıcılık, zevk ve eğlence alır.
Beşinci kol devlet düzenine de saldırır. Mevcut rejimi yıkmak için farklı ideolojiler benimseyen bir toplum oluşturur. Halkı birbirine düşürmek için terörü kendi çıkarlarına alet eder.
Sonuçta beşinci kol: Ahlaksız ve bilgisiz bir gençlik, sadakatsiz bir kadınlık, fizyolojik ve psikolojik açıdan rahatsız bir toplum yaratmayı
dustin hoffman, warren beatty'nin başrollerinde olduğu, haluk bilginer'in de bir gerilla komutanını canlandırdığı 1987 yapımı komedi filmi. yönetmeni aynı zamanda filmin senaryosunu da yazan Elaine May'dir.
"Erzincan'ın Tercan ilçesine bağlı Doluca Köyü'nde 1969 yılında doğdum. Köyümüzde yedi yaşıma kadar kalabildim.
Ancak burada geçirdiğim yılların hayatımın en güzel, en özgür yılları olduğunu söyleyebilirim. Halk türküleri ile tanışıklığım da hatırlayamayacağım kadar küçük yaşlardadır. Çünkü türküler köy yaşantısının her anında yer almaktadır. Neredeyse köydeki bütün erkekler bağlama çalıp türkü söylerdi. Bunun dışında kendi yaptıkları kavalı ve meyi çalanlarda vardı. Babamda bağlama, kaval ve mey çalardı. Sesi çok güzeldi. Kadınlara gelince, onlar yaptıkları her işi sanki kutsal kılmak için bir türkü söyleyerek süslüyorlardı. Benim böyle bir ortamda doğmam sanırım hem türkülere ilk adım, hem de büyük bir şanstır.
Ailemin kültür kökenlerinin de yapığım müziği etkilediğini düşünüyorum. Atalarımızın Ahmet Yesevi'nin kardeşi Şah Hasan'ın torunları olduğu, önce Horasan'a oradan Tunceli, ardından Erzincan'a yerleşmiş Alevi Türkmenlerden olduğu bilinmektedir. Türkü söylemek bizim için yemek yemek, nefes almak, uyumak gibi doğal ve gerekli bir şeydi. ibadet ederken, ekmek pişirirken, tarlada, bahçede, düğünde, bayramda hayatın her alanında türkü söylenirdi. Bir de radyonun köylere yeni ulaştığı zamanlardı o yıllar. Köyde bir tane radyo vardı. herkes rahat duyabilsin diye, o radyo köyün en çağdaş yapısı olan çeşmenin üzerine özenle yerleştirilir, büyük zevkle dinlenirdi. Yurttan Sesler, Muzaffer Sarısözen, Neriman Tüfekçi, Nida Tüfekçi, Muzaffer Akkün, Ali Ekber Çiçek, o yıllarda radyodan duyup öğrendiğimiz isimlerdi.
Okul çağına gelince köyden de ailemden de ayrılmak zorunda kalmıştım. Köyde okul olmadığı için annem ve babam beni istanbul'daki amcamın yanına göndermeye karar verdiler. Küçücük köyümden koca istanbul'a gelmiştim. Benim için ailemden ve saatlerce derelerinde, çeşmelerinde oynadığım, çimenlerinde yuvarlandığım, ışıl ışıl güneşin altında çamurdan güveçler, ekmekler yaptığım o özgür günlerimden ayrılmak çok zor olmuştu. ilk okul 2. sınıfta öğretmenimiz arada bir tanımadığım bir çalgı çalıyor ve onunla bize şarkılar söylüyordu. Bu çalgının adının gitar olduğunu daha sonra öğrendim. O günlerden aklımda kalan, hâla söylediğim şarkılardan birinin sözleri şöyle :
Bu dünyada ne varsa onu yapan emektir
Emek doğruluk demek çalışkanlık demektir
Gel emeği övelim türküler söyleyelim
insanı insan eden kutsal emek diyelim
Öğretmenimiz çaldığı saz farklıydı ama söylediği sözler bizim türkülerimizi çağrıştıyordu.
ilk okul, orta okul ve lise yıllarında okuldaki korolarda, törenlerde bütün sosyal etkinliklerde yer alıyordum. Öğretmenlerim sesimi çok beğeniyor ve bu alanda eğitim almamı öneriyorlardı. Bende yeni çıkan türkü albümlerini yakından takip ediyordum. Öğrendiğim türküleri, deyişleri, uzun havaları aile toplantılarında söylüyordum. Beğenilerin artması beni yüreklendiriyordu.
Sonunda 1991 yılında, istanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı sınavlarına girdim. Üç ayrı bölümü birden kazanmıştım, ses eğitimi bölümüne kaydımı yaptırdım. Okul benimde çok farklı ufuklar açmıştı. Müzik okur yazarı olmayı, halkın ürettiği değerlere bilimsel açıdan bakmayı öğrenmek, hem önemli hem zevkliydi. Alanında çok önemli hocaların öğrencisi olma şansına sahip oldum. Neriman Tüfekçi, Alaeddin Yavaşça, Bekir Sıtkı Sezgin, Tülin Yatarçelik, Güher Güney, Ali Yılmaz, Süleyman Şenel, Selahattin içli, kendilerinden yaralandığım hocalarımdır.
Daha sonra bende yavaş yavaş TRT'de ses sanatçısı olma hayali oluştu. 1993 yılında yetişmiş sanatçı sınavını kazanarak istanbul Radyosu'na girdim. Hem okula devam ediyor hem de radyoya gidiyordum. istanbul Radyosu'da benim için hep önemli bir okul olmuştur. 1996 yılında konservatuardan mezun oldum. Ardından iTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel Bilimler bölümünde yüksek lisans eğitimine başladım. <<Halk Türkülerinde kadının konumu>> konulu bir çalışma hazırlayarak 1999 yılında bu bölümden mezun oldum.
Bu tezle, kadının Anadolu'daki sosyal yaşantısını, yerini ve toplumdaki önemini türküleri inceleyerek ortaya koymaya çalışmıştım. Ayrıca, türkü yakma geleneği içinde kadının rolünü saptamak istemiştim. Esas amacım, türkülerin ortaya çıkış nedenlerinin ve sözlerinin ardındaki sosyal gerçeklere dikkat çekmek, türkülerin aslında birer sosyal belge olduğunu vurgulamaktı.
Aynı yıl, bizim konser programlarımızı görüntüleyen genç yönetmenlerimizden Ümmühan Kızıltepe hazırladığı yeni bir programı benim sunmamı önerdi. 19 bölümden oluşan ''Türküler Bizi söyler'' adlı programı sundum ve metinlerini hazırladım.
1999-2003 yılları arasında, Haliç Üniversitesi Konservatuarı Türk Müziği Bölümünde ''Repertuar ve Halk Müziği Bilgileri'' dersleri verdim. 2001-2002 yıllarında Açık Radyo'da ''Yer Demir, Gök Bakır'' adıyla ve ''Suskun Uygarlığın Ahenkli çığlığı'' sloganıyla iki yayın dönemi halk müziği programları yaptım. Bu programda çok değerli konuklar ağırladım. Yurt içi ve dışında çok sayıda konser, TV ve radyo programına katıldım."
Batı Şeria, Ortadoğu'da batı, kuzey ve güneyinde israil, doğusunda ise, Şeria nehri ve Lût Gölü ile çevrili bölgedir.
Osmanlı imparatorluğu'nun dağılmasının ardından bölge Britanya yönetimindeki Filistin Mandası'nın bir parçası haline geldi. 1948 Arap-israil Savaşı'nın ardından Batı Şeria Ürdün tarafından ilhak edildi. 1967 yılında gerçekleşen, Altı Gün Savaşı'nda bölgeyi israil işgal etti. Bölgenin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından israil işgali altında olduğu kabul edilmektedir. Batı Şeria, şu an itibari ile, meşruiyette, hiçbir devlete ait değildir.
1995 yılında Yaser Arafat ve izak Rabin arasında yapılan ikinci Oslo görüşmesinin ardından Batı Şeria A (yüzde 17), B (yüzde 24) ve C (yüzde 59) bölgeleri olarak üçe ayrıldı. A bölgesi tamamen Filistin Otoritesi'ne, B bölgesi Filistin Otoritesi ve israil'in ortak yönetimine ve C bölgesi de tamamen israil kontrolüne verildi. Filistin nüfusunun yüzde 98'i A ve B bölgelerinde yaşıyor.
CIA World Factbook'a göre Batı Şeria'da yaklaşık 2,5 milyon Filistinli yaşamakta. Yine aynı kaynağa göre Batı Şeria'da 187.000, Doğu Kudüs'te ise 177.000 kadar israilli yerleşimci bulunmakta. 2006 yıllı verilerine göre nüfus artışı yüzde 3,06'dır. Nüfusun yüzde 75'i Sünni ağırlıklı olmak üzere Müslüman, yüzde 17'si Yahudi ve yüzde 8'i Hıristiyan'dır
Bugün Batı Şeria olarak bilinen topraklar 1516 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı topraklarına eklendi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı imparatorluğu'nun dağımasının ardından Filistin Mandası'nın bir parçası olarak Britanya yönetimine geçti. 1947'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Filistin'i Yahudiler ve Araplar arasında bölüştürmeye karar verdi. 1948'de israil'in kurulmasının ardından çıkan 1948 Arap-israil Savaşı'nda Batı Şeria Ürdün tarafından ele geçirildi ve 1950'de de ilhak edildi. 1967'de Altı Gün Savaşı'nda israil Batı Şeria'yı işgal etti. 1988 yılında Ürdün Batı Şeria üzerindeki iddialarında vazgeçti ve tüm haklarını Filistin Kurtuluş Örgütü'ne devretti.
Coğrafi konumu: 32 00 Kuzey derecesi, 35 15 Doğu boylamı
Sınırları: Toplam 404 km.
Sınır komşuları: israil 307 km., Ürdün 97 km.
iklimi: Ilıman
Deniz seviyesinden yüksekliği: En alçak noktası, Ölü Deniz 408 m., en yüksek noktası, Tall Asur 1.022 m.
Doğal kaynakları: işlenebilir topraklar
Arazi kullanımı: Tarıma uygun topraklar %27; otlaklar %32; ormanlık arazi %1; diğer: %40
Mülteci oranı: 3,29 mülteci/1.000 nüfus (2001 tahmini)
Bebek ölüm oranı: 21,78 ölüm/1.000 doğan bebek (2001 tahmini)
Ortalama hayat süresi: Toplam nüfus 72,28 yıl; erkeklerde 70,58 yıl; kadınlarda 74,07 yıl (2001 verileri)
Ortalama çocuk sayısı: 4,9 çocuk/1 kadın (2001 tahmini)
Diller: Arapça, ibranice
içlerinde mutlaka gençliğinde top peşinde koşmuş, futbolcu olmanın eşiğinden dönmüş sağlam bir abi vardır. bu abi takımın 10 numarası olarak işlev gördüğü gibi kendiliğinden lideridir de.