bitmiş olan sigaranın izmaritini, sağ (veya sol, fark etmez) elini havaya kaldırıp, savururken elden bırakarak izmiritin olabildiğince uzağa gitmesini sağlamaktır.
ben yapınca yemiyor, ama bu adam o kırmızı deri ceketiyle bu hareketi yapınca ayrı bir karizmatik görünüyor.
şüphe yok ki fazlasıyla zevkli olabilecek, monopoly collestor's edition'ın yeni ürünüdür. bir yere piyonunu koyduğunda müzik falan da geliyorsa eğer tadından yenmez.
tanım: bilgi kapasitesi sporla sınırlanmış olan tatlı yazardır.
şimdi biraz derinine inelim biz bu gencin.
bir hevesle gelip sözlüğü açmış olan bu yazar arkadaşımız hemen sol frame'e göz atar.
a başlığı: lionel messi
b başlığı: will smith
c başlığı: agnostisizm
d başlığı: rasyonalizm
e başlığı: rasyonel sayılar**
bu yazarcığımız şöyle bir göz attığında sol frame'e, ilk gördüğü başlık tabi ki en üstteki lionel messi başlığı olur. diğerlerine de şöyle bir göz atıp, onlar hakkında hiçbir bok bilmediği için hayatına lionel messi'yle devam eder.
önce en sondaki birkaç entry'i okur, ardından altına yardırmaya başlar *. artık son barcelona maçını izlemiş de oradan bir şeyler mi çağrıştırıyordur, yoksa yeni bir videosunu izlemiştir youtube'dan da oradan mı aklına gelmiştir de yazıyordur, onu bilemem. ama aklına gelenleri yazar oraya. entrysi biter, kontrol etmez, gönderir.
sonra artı gelince sevinir. artı gelmeden önce "ay ne de güzel yazdım diye düşünür" falan.
sergen yalçın'ın sine büyüka için demesi muhtemel olan kalıp.
ya da sergen'i belki de birini işe alırken mülakat falan varsa oraya koymuşlardır. sergen de yardırmıştır orda.
s: ses tonunu güzel kullanıyor. iniş çıkışları iyi. spor bilgisi de fena değil. ama bir burcu esmersoy değil.
b: ay sergen yapmaa...
s: merak etme bebeğim. daha yapmam.
hem annesine, hem de doğduğu hastanedeki hemşirelere kolaylık sağlayan tiptir.
çıkar biberonunu ağzına koyar, içmeye başlar, o sırada orada bulunanların şaşkın bakışları arasında. tabi o bunlara anlam veremez, şaşkınlık nedir bilmiyordur. kafasına dikmiştir biberonu ve tek düşündüğü o daracık yerden çıkıp, sonunda gerçek bir şeyler yiyip içebildiğidir.
yapılacak olan stadlarla spor camiasına büyük damga vuracak olan dünya kupası olacaktır.
o sırada artık messi, ronaldo gibileri değil, onların bir küçük modellerini izleyeceğiz büyük olasılıkla. ya da bu adamla son dünya kupalarını oynayacaklar, o da şansları varsa.
götür beni şoför şehrin merkezinde büyük medya binasına.
there are love words
i know some are missing.
here i am the new me this is the new disco king.
tonight with my brand new identity
i will tell you a story.
işte ben, yeni ben,
bu yeni disko kralı.
bu gece yepyeni kimliğimle size bir hikâye anlatacağım.
bundan yıllar yıllar önce kendini yitirmiş bir adam bir gece büyük televizyon binasında mikrofona konuşmaya başlar.
hikâye o kadar basmakalıp, sıradan anlamsızdır ki kimse bi' anlam bulmaya çalışmaz.
sonunda bu anlamsız dünyada adam kral olur.
the king of the ordinary,
the king of analogous
the king of the nonsense,
the king of the emptiness,
the king of lonelyness,
insignificance,
the king of abundance,
the king of destruction.
sonra kral bir gün bakar ve görür ki herkes kraldır
herkesin bir krallığı vardır.
bunun üzerine kral ölür.
the king of the ordinary
the king of analogous,
the king of the nonsense,
the king of the emptiness,
the king of lonelyness,
insignificance,
the king of abundance,
the king of destruction.
thanks god!
tonight is black night but yesterday night was white!
money for nothing
volkan şen'in bu duruma düşmesi bursaspor'un zararına olur. bu adam yararlıydı, yararlı da olacaktı. ama çok geç artık. tabi ki disiplin önemlidir bir takımda. volkan da, ben küçük takımların messi'siyim, havasında gezerse olacak iş değil tabi ki, ertuğrul hoca basar tekmeyi gönderir.
şimdi volkan'ı bursaspor teknik heyeti tekrar kadroya dahil etse bile tam verim alabileceklerini sanmıyorum. volkan takıma küstü. bunu duyan galatasaray da hemen harekete geçti tabi. hem volkan'ı, hem sercan'ı almaya çalışıyor şimdi. sercan'da çok bir bok varmış gibi.
ardından tanım; okulun yorgunluğunu fazlasıyla hisseden bünyenin sadece birkaç saatlik aradan sonra akşam üstü saatlerinde dershane yolunu tutmasıdır.
günlerdir yorgun olan bünye, okulu bile kaldıramıyorken, piyangodan çıkan dershaneyle boğuşuyor. ne trajedi! 5 saatlik uykunun ardından, 6 saatlik okul serüveni ve peşine gelen 3 saatlik dershane. ve bu mal olan bünye bunun peşine 3 saatlik bir test çözme girişiminde bulunmuş, hemen peşine de buraya gelmiştir. bok varmış gibi.
harry potter and the half blood prince filminin bir sahnesinde çalan ve tabi ki de filmin soundtrack albümünde 2 numaralı parça olarak kendine yer edinen şarkıdır.
şarkının içinde latince ve ingilizce kelimeler karışık bir şekilde dizilmiş. söylendiğine göre filius flitwick imzalı bir şarkıymış.
carry my soul into the night
may the stars light my way
i glory in the sight
as darkness takes the day
ferte in noctem animam meam
illustrent stellae viam meam
aspectu illo glorior
dum capit nox diem
cantate vitae canticum
sine dolore actae
dicite eis quos amabam
me numquam obliturum
sing a song, a song of life
lived without regret
tell the ones, the ones i loved
i never will forget never will forget
pek tatlı, pek şeker bir şarkıdır. bruww tavsiye eder.
and dance your final dance
this is your final chance
to hold the one you love
you know you've waited long enough
so, believe
that magic works
don't be afraid
of being hurt
don't let this magic die
the answer's there
oh, just look in her eyes
and make your final move
don't be scared, she wants you to
yeah, it's hard, you must be brave
don't let this moment slip away
now, believe
that magic works
don't be afraid
afraid of being hurt
don't let this magic die
the answer's there
yeah, just look in her eyes
and don't believe that magic can die
no, no, no, this magic can't die
so dance your final dance
cause this is' your final chance
when all is dark and theres no light
lost in the deepest star of night
i see you
your hands are shaking baby
you aint been sleeping lately
theres something out there
and it dont seem very friendly does it?
if i could help you i would help ya
but its difficult
theres something much more powerful
than both of us possessing me
ive got to get to grips
i dont want to feel like this
your voice keeps haunting me
i cannot eat or sleep
im going crazy in this hazy fantasy
you put a spell on me
aw but i aint going down at all
so take your hands off me
tonight im breaking free
this is the night
this is the night
so take your hands off me
tonight im breaking free
this is the night
this is the night
there was a time
i would have walked on burning coals for you
sailed across the ocean blue
climbed the highest mountain
just to call your name
the moon throws down its light
and cuts me to the quick tonight
the change is in the air
and nothing will ever be the same
you still look good to me
'oh but you're no good for me
i close my eyes
and squeeze you from my consciousness
and in the morning when i wake
i walk the line i walk it straight
but the morning so many miles away
good god now
so take your hands off me
tonight i'm breaking free
this is the night
this is the night
so take your hands off me
tonight i'm breaking free
this is the night
this is the night
this is the night (this is the night)
this is the night
oh yeah
this is the night
all right
this is the night
this is the night
harry potter and the goblet of fire filminde the weird sisters* tarafından çalınmış şarkı. tabi ki the weird sisters da harry potter dünyasındaki bir müzik grubu, gerçekle bir alakası yok. söz ve müzik the weird sisters'a ait.
şarkının çalındığı sahne de, hatırlayamayanlar veya hiç bilmeyenler için, noel balosuydu. bir anda koptukları anda çalan şarkıydı bu işte.
runnin ' like a hairy troll
learning to rock and roll
spinin' round like a crazy elf
dancin' by himself
boogie down like a unicorn
no stoppin' till the break of dawn
put your hands up in the air
like an ogre, just don't care
can you dance like a hippogriff?
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
flyin' off from a cliff
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
swooping down to the ground
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
wheel around and around and around and around
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
groove around like a scary ghost
spooking himself the most
shake your booty like a boggart in pain
again and again and again
get it on like an angry spectre
who's definitely out to get ya'
stamp your feet like a leprechaun
gettin' it on, gettin' it on
can you dance like a hippogriff?
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
flyin' off from a cliff
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
swooping down, to the ground
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
wheel around and around and around and around
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
yeah, yeah, yeah
ooh, come on
mmm, you gotta move it
like a groovy creature,
creature of the night
yeah, that's right
ah, a creature of the night
well, do ya' feel alright?
do ya' feel alright?
can you dance like a hippogriff?
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
flyin' off from a cliff
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
swooping down, to the ground
ma ma ma, ma ma ma, ma ma ma
whirl around and around and around and around
come on, ah, come on, yeah!
can dance you like a hippogriff?
yeah, yeah, yeah!
sonrasında da şöyle devam edelim. erkek kişisi eline yüzüğü alır ve belki bu kimin lan bakışıyla, belki de bu bende ne arıyor bakışıyla etrafına bakınırken, karşısına bir anda dikilen sevgilisinin, "evet!" çığlığıyla karşılaşır. ondan sonra da olaylar gelişir. bu erkek kişisi ne bok olduğunu anlamadan kendini anne ve babasıyla, kızın evinde, ellerinde çiçek ve çikolatayla bulur, onun peşine de hiçbir bok anlamadan nikah masasına geldiğini fark eder. böyle boktan bir şeydir işte.
diğer kötü etkisi de erkek kişisi bütün bunların olmayacağını karşısındakine anlatıp eğer ki durumdan sıyrılmayı başarırsa, yüzüklerden soğur. belki de ortada sahipsiz bir yüzük varsa bulunduğu ortamdan uzaklaşmak zorunda kalır. o yüzüğü eline almamaya özen gösterir. her şekilde sakıncalı aslında.
aslında başlık: "allah ın adını andığında önünü ilikleyen din öğretmeni" olacaktı, ama malumunuz, karakter sınırı.
tanım: saygıda kusur etmeyen öğretmendir.
ders güzel gitmektedir aslında, hem inanan, hem de inanmayan için. inanmayan tabi ki yüzünde ufak bir gülümseme ile dinler öğretmenini. bazı şeyler komik gelir çünkü, sırıtmamak elinde değildir. din öğretmeni kafa dengi olarak nitelendirilecek bir öğretmendir. gerektiği yerde esprisini yaptığı için, inanmayan da sevmiştir öğretmenini ister istemez.
fakat o an gelir, öğretmenini ağzından "allah" kelimesi çıkar. inanmayanın dikkati, öğretmeninin, ceketinin düğmelerine ilerleyen, eline kayar. o andan sonra her şey bitmiştir işte inanmayanın gözünde. saygı duyması gerektiğinin bilincinde olarak, bu kadar da değil, der ve kafasını gömer. ders onun için bitmiştir.
en basitinden, gelirsin bir twitter hesabı açarsın. aylarca gayet mutlu bir şekilde orda takılmışsındır. belli bir karizman vardır twitter aleminde artık. ama o gün gelir, bütün yakın arkadaşların orayı basmış olur. sıçarsın işte o an.
kendimce pizza hut'ın her şekilde götürdüğü kapışmadır.
şöyle ki; pizza hut'ın pizza hamuru bana daha bir çekici geliyor. yumuşak olduğu için yenilebilirliğini arttırıyor bende. bir de limitsiz pizza gibi olağanüstü bir imkanları var, ki bu da orayı seçmemin en önemli nedeni.
ayrıca dominos benim bütçemi aşıyor. oranın pizzasını da yedim, yemedim değil. ama beğenmedim. şansıma kötü pizza gelmiş olabilir, bilemiyorum. veya tam pişmemiştir, onu da bilemem. ama ısınamadım oraya hiçbir zaman.
evet, öyle. beş seneye önceye nazaran gerçekten birkaç gömlek birden atlamış olduğu bariz ortada. bir de uluslararası arenalarda başarı sağlayabilsek de ligimizden daha fazla takım avrupa'da oynama şansı bulsa, o zaman gerçekten de bir fransa liginden falan farkımız kalmayacağı ortada. neticede daha fazla takımın avrupa'ya gitmesi, anadolu takımlarının avrupa'ya gitmesi demek. onların avrupa'ya gitmesi daha fazla para elde etmeleri demek. daha fazla para elde etmeleri de daha kaliteli transferler yapacaklar demek.
ha benim böyle düşünmeme sebep olan ne?
2010 güney afrika dünya kupası'nın akılda kalıcı performanslarından birini sergilemiş olan elano blumer'in ülkemizde forma giyiyor olduğu gerçeği.
daha önce fenerbahçe takımının roberto carlos gibi bir efsaneyi türkiye'ye getirmiş olması.
şimdi ise portekiz'in en ikinci futbolcusu olarak bilinen ricardo quaresma'nın ve real madrid'in efsane oyuncularından, eşi benzeri belki de bulunamayacak bir oyun kurucu olarak göze çarpan guti'nin, önümüzdeki sezon beşiktaş'ta forma giyeceği.
hatta ve hatta 2010 güney afrika dünya kupası'nda slovakya takımının gol yükünü sırtlayan bir robert vittek'i de önümüzdeki sezon ankaragücü'nde izleyeceğimiz gerçeği de cabası. ankaragücü! herhangi bir başarıları bile yok türkiye'de, ama yaptıkları transferlere bakınca... geçen sezon takımda oynattıkları geremi de cabası.
belki bunlar ufak detaylar olabilir. ama dediğim gibi, uluslararası başarılarda biraz daha takımlarımızın adı duyulsa, milli takım olarak da en azından 2012'de gerçek bir başarı elde edebilsek ve ligimizden daha fazla takımın avrupa şansı olsa bundan sonra, daha da kaliteli hale gelecektir lig.
dün gece başıma gelen olay. neyse ki kuzen ayaktaydı o sırada. ama dışarı atmak zorunda kalan yine ben oldum. şöyle ki;
nefret ederim kedilerden. dokunamam falan, o derece. kuzen bağırdı ben uyurken. "bruww!! kalk!" herhalde yanıyoruz, az sonra da havaya uçacağız falan diye düşündüm, fırladım yataktan. "eve kedi girdi," dedi.
haydaa... diye düşündüm. tam zamanıydı, ne güzel uyuyordum. zaten yeteri kadar nefret ediyorum o hayvanlardan, bir de uykumu böldükleri için içimdeki nefret iyice büyüdü. söve söve çıktım odadan.
dış kapıyı açtım, ordan dışarı atarım falan diye düşündüm. çağırıyorum, çağırıyorum gelmiyor. aksine daha da arkaya gitti odanın. evet, yatak odasında saklanmış salak. kedi sesi çıkarttım biraz tekrar kendisini gösterdi. biraz yaklaştı da, ne oluyoruz lan, falan diyerekten. herhalde kandırdım diye düşündüm. ama odanın ortasında yine durdu. o kilimin üstüne mi yatmadı, onu yalamadı mı, yapmadığı şey kalmadı orada hayvanın.
kediler ne yer, hiç de bilmem. evde de aksi gibi süt yok. ekmek attım yaklaştırmak için. hansel ile gratel hesabı ama yok o da olmadı. bir sopa aldım bir yerden, korkutma taktiğini denemek için. onunla uğraştım dışarı atmaya çalıştım.
işin kötüsü gerizekalı kedi açık dış kapıyı görmedi, direkt olarak salona daldı. hatta salonun balkonuna dalmıştı ki, biz de onu kapatmıştık nedense. bir daha onu açtım, yine korkutma taktiğini deneyerek dışarı kovdum.
3. sezon finalinde nate archibald'a miras olarak kalan defter. belli ki bir şeyler var bu defterde, yoksa nate, yanında iki tane hatun varken ve kamera onlara odaklanmışken, "chuck'ın kara defteri bende," falan demezdi.
bir bakmak lazım yahu. şöyle göz atsak bile yeter.
ilk önce uzun marlboro ile başladım. sonra baktım sigaranın kendisi ağır geldi kısa marlboro'ya geçtim.
iyi de gittim bir süre, ama baktım cepte para kalmıyor, kısa winston almaya başladım. bunla da gittim iyi bir süre. tadı da güzeldi, marlboro'dan daha tatlı gelmişti.
ama bu da cebi sarsmaya başladı. yok ya dedim, olacak gibi değil, arkadaşın önerisiyle kısa mavi lark aldım. o gün bugündür, kısa mavi lark içiyorum. hem çok uygun, hem de tattığım en güzel sigara.
jeff mariotte'nin yazdığı supernatural dizisinin bölümlerinde geçmeyen bir olayı anlatan kitap.
konusu;
sam ve dean'in annesi, esrarengiz, şeytani bir güç tarafından yirmi iki yıl önce öldürülmüştü. o günden sonra babaları, amerika'nın arka sokaklarında, karanlık köşelerde yaşayan doğaüstü yaratıklar hakkındaki her şeyi bu iki kardeşe öğretecekti, nasıl yok edileceklerini de...
sam ve dean, büyük kanyon'a gitmişti ve bu, zevk için çıktıkları bir gezi değildi. doğa harikası kanyonun yakınlarında esrarengiz cinayetler işleniyordu. uzun aralıklarla, kırk yılda bir işlenen bu cinayetlerin üzerinde o güne dek fazla durulmamıştı. ancak kısa süre içinde bölgede, görkemli bir törenle büyük bir alışveriş merkezi açılacaktı. ve binlerce müşteri, binlerce olası kurban demekti.
winchester kardeşler, yöre halkını ve müşterileri koruma görevini üstlenmişti. ne yazık ki mücadele ettikleri kana susamışların, bir grup hırçın, intikam alma heveslisi ölü olduğundan habersizlerdi!
arizona çölü'nün ortasında beliren kötü ruhlar dehşet saçmaya başladığında onlara kimse yardım edemezdi. ve tüm bu mezarlık kaçkınlarını böylesine sinirlendirenin ne olduğunu ortaya çıkaramazlarsa cadı kanyonu, sam ve dean'e de mezar olabilirdi.
d&r mağazalarından 13 liraya satın alınabilecek olan kitaptır.
görmeden ölünmemesi gereken 100 şey arasındadır. o kostüm giyilecek ve müthiş vücudu tamamen saracak ki, gözümüz gönlümüz bayram etsin. yoksa olmaz. yıllardır kazmanın teki giyiyor o kostümü, kalkıp bir sharon stone falan giymedi ki!
ey sözlük, bir tanesinin giymesi için kampanya başlatacağım twitter üzerinden, hollywood'a. benimle misin?