hali hazırdaki gencin, askere gitmesi şerefine yapılan eğlencedir.
genel olarak asker adayının arkadaşları bir araya toplanır, içilir, sıçılır, şarkılar söylenir. askere gidecek olan elemanın ne kadar delikanlı olduğundan bahsedilir. askere gidecek olan kişiye moral olması açısından hazırlanan bir eğlencedir.
beşiktaş, galatasaray ve fenerbahçe'ye karşı 10 futbolcuyla defans yaparak maçı 0-0 berabere bitirmeye çalışan anadolu takımıdır. dakika başı bir futbolcusu sakatlanır ve dışarı çıkar çıkmaz tekrar oyuna girmeye çalışır. bir de es kaza 1 gol atıp öne geçerlerse gelinen gazla beraber çanakkale geçilmezi oynarlar.
maç başında bir gol yediklerinde, maçları da genellikle farklı kaybederler. her ne kadar son yıllarda bu tablo biraz olsun değişse de, hala bunu yapmaya çalışan takımlar çoğunluktadır.
klişe spikerdir. her haberi sunarken söze evet ya da evet sayın seyirciler diye başlar.
- evet sayın seyirciler şimdi bir başka haberimize geçiyoruz. bugün istanbul'da toplanması gereken bik bik bik...
neye evet lan? sanki bi şey sorduk anasını satayım. "evet evet oluyor böyle şeyler" demeye mi getiriyor acaba. ya da daha inandırıcı olması için midir bilmiyorum.
- evet geldik bir haber bültenimizin daha sonuna, az sonra hava durumu ve spor haberlerini izleyebilirsiniz.
bu da ayrı bi terane. sanki bilmiyoruz haberlerden sonra hava durumu ve spor haberlerinin olduğunu. ezberlettiniz ya zamanında niye her seferinde tekrar edersin ki? haberler-hava durumu-spor, tamam anladık.
annelerin temizlik manyaklığının son raddelere ulaştığı şu bayram arefesinde, evde fazla kalmaması gereken uzun boylu, çilekeş oğuldur.
abi yapan bilir. bu perde takmak ne gıcık, ne boktan işmiş. sürekli bir rebaund alan basketbol oyunusu pozisyonunda, kornişe geçirilen o pilastik, bitmek bilmeyen şeyleri tek tek takmanın eziyetini çekeceğinize, gidin dışarda soğuktan geberin daha iyi. kollara giren ağrının yanında hiç kalır.
ne zor işmiş amına koyim, sabahtan beri kollarım koptu.
bu adam aynı zamanda gazla çalışan, evdeki koltukların yerini değiştiren oğuldur.
- oğlum! gel buraya bakayım.
+ anne abartma istersen, bırak buzdolabının altı da pis kalsın. nasıl kaldırayım onu tek başıma, gavur ölüsü gibi meret.
babasından izinsiz arabasını kullanarak mahalledeki kızlara hava atma çabasındaki ergendir.
15-16 yaşlarındadır ergenimiz ve yaşından da anlaşılacağı üzere ehliyeti yoktur. babası evde yoktur veya babası uyurken eylemini gerçekleştirir. yedek anahtarın yerini bilir. babasının cebinden ahahtarları yürütenleri de mevcuttur. arabayı kaptığı gibi en yakın arkadaşlarına haber verir. arabaya doluşan 5-6 ergenimiz mahallede aynı hat üzerinde şuursuzca turlamaya başlar. camlar ve müzik sonuna kadar açılır, kafalar dışarda gözler fıldır fıldır hatun aramaktadır. görülen hatunları da aynı anda hepsi beraber kesmeye çalışır. salaklar bari sıra yapın, görülen kızı bir kişi kessin di mi? hepinize birden mi verecek hatun, neyse.
ön koltuğa bu ergenimizin en yakın arkadaşı oturur. zaten ilk onun evinin orda soluğu aldığı için, ön koltuk kavgası yaşanmayacaktır. vip tribünü gibi düşünün.
daha sonra arka koltuğu önem sırasına göre sıralarsak; sağ cam kenarı, sol cam kenarı, arka koltuğun ortasıdır.
sağ cam kenarını kapan, kendini diğerlerinden şanslı görür. sonuçta yoldaki hatunları daha yakından görecektir. trafik sağdan işlediğinden yani, başka bir zamazingosu yok. kapalı üst tribün gibi burası da.
sol cam kenarını kapan da kendini şanslı hisseder. sonuçta ortada kalıp hiçbir bok görememe durumunda da kalabilirdi. mahalle arasında yolların o kadar da geniş olmamasından dolayı, aslında sağ cam kenarındakiyle arasında küçük bir fark vardır. kızlar görüş alanındadır ve bu kızlarla çok rahat göz teması kurulabilir. kapalı alt tribün diyelim.
geldik en boktan yer olan arka koltuğun orta kısmına. otomobiller yapılırken çoğunlukla 4 kişilik üretilir. yani buraya oturanlar, otomobillerin doğası gereği zaten fazlalıklardır. arabadaki ergen sayısı 5 ise ortada olmak bir nebze olsun çekilebilir. görüş alanı çok kısıtlıdır ve kızlarla göz teması sağlayabilmesi için uygun bir yer değildir. gümbür gümbür müziğe eşlik edip, dar görüş alanından şansını denemek zorunda kalır. kale arkası gibi düşünün burayı da.
arabadaki ergen sayısı 6 ise arka koltuğun ortasında 2 kişi oturmak zorunda kalır. bu kez hareket yetenekleri de kısıtlandığından mal gibi oturmak zorunda kalırlar. olay sadece orada bulunmaktan başka bir yere gitmez. kızlarla gözgöze gelebilme ihtimali yok denecek kadar aza iner. burada da olay deplasmana giden taraftarların kale arkasından maçı izlemesine benzer. sürekli baskı altında olunur.
babaya çaktırmadan arabayı yerine bırakmak, olayı vukuatsız bitirmekle son bulur. mahalle arasında trafik polisine yakalanmak çok zor gibi görünse de, yakayı ele verenler vardır.[bir arkadaş] sonrasında babadan yenilen okkalı bir dayak ve kabarık bir trafik cezası. he tabi babanın yavşak arkadaşları vardır ki ergenimizin yakayı ele vermesinin en büyük sebebi de bu amcalardır. vakti zamanında vip tribününde bolca bulunma fırsatı bulmuş biri olarak söyleyebilirim ki, yapılan icraat, adrenalin tutkusu, kız tavlama isteği; her ne derseniz deyin, babadan yenilen dayağın acısını ve utancını zerre azaltmamaktadır. son vip seyahatimden sonra arabayı kaçıran ergenimizden birebir duyduğum sözlere dayanarak bunu söylüyorum.
çıkar ilişkisidir. bir insana yakın olmaktan, onunla bir şeyler paylaşmaktan; arkadaşlık ilişkisi getirilerinden daha farklı kazançlar sağlanması üzerine kurulmuş arkadaşlıklardır.
çocukluk arkadaşlıkları saflığı kaybolmuştur artık. ilkokul, ortaokul ve lisede oluşan arkadaşlıklar istisnai durumlar dışında, çoğu kez çıkarsızdır. birey çoğunlukla ailesinin yanında kaldığından çoğu sorunu, isteklerini gidermesi kolaydır. bu yüzden diğer insanlardan "faydalanmak" zorunda değildir.
üniversitede ya da artık kişinin kendi ayakları üzerinde durması gerektiği yaşa geldiğinde başlar bu arkadaşlıklar. kimi zaman bir dal sigara alabilecek birinin daha olması için, hazzetmediği insanın yüzüne gülmektir. kimi zaman ise sınıfın çalışkan ama bir o kadar da gıcık tipiyle, sınav zamanı not alabilmek adına iyi geçinmektir.
çoğu zaman yüzü bile görülmek istenmez "arkadaş"ın. işini görsün yeterdir.
kirayı ödeyemez duruma gelindiğinde eve alınan arkadaş,
halı sahada adam eksik olduğunda herzaman joker olarak bekleyen arkadaş,
3 kişi kalındığında okeye 4. olması için çağırılan arkadaş,
sürekli alış veriş yapılan esnaf arkadaş,
bu tür arkadaşlıklara örnek gösterilebilecek arkadaşlıklardır ve örnekler çoğaltılabilir.
gerçek mutluluğun ve üzüntülerin paylaşıldığı dostlarsa çoğu zaman bir elin parmağını geçmez.
özellikle maç sırasındaki enstantanelerin, sözlüğe aktarımı sırasında yapılan eylemdir. amaç okurların kafasında pozisyonun canlanabilmesini sağlamaktır. e malum, şifreli yayın. *
uzunca bir süredir çene altı sakalı ve cücük ikilisi çenemde ikamet ediyordu. son bi kaç aydır onlara bıyıkta eklenmiş, iyiden iyiye koray candemir çakması gibi görünüyordu gözüme yüzüm. sadece bu kıllardan oluşan üçlü tabi, biraz daha sarısı işte, neyse.
okul sonrası ve askerlik öncesi boşlukta; "nasıl olsa birkaç ay sonra askere gidecem, bu ara takılayım biraz" dedim kendime, demez olaydım. efendim bu boşluk, gün boyu hiçbir işle uğraşmamak insanın psiklojisini bozuyor. bulunduğumuz şehre de sonradan taşındığımızdan hiçbir arkadaşım da yok. tek meşgalem internet.
bu akşam durup dururken, sebepsiz, kendimi lavaboda buldum. sonra hiçbir şey düşünmeden sakal tıraşı olmaya başladım. normalde para verseler kesmeyeceğim sakallarımı kestim. durup dururken hemde. sonunda cillop gibi olan yüzüme baktım aynada. gri renk almış yüzümün tıraş ettiğim bölgeleri. kardeşim gördü, inanamadı, güldü. "n'aptın olum sen" dedi. sonra yine güldü. bir süre sonra yaptığımın farkına vardım. artık sakallarım yoktu ve aynada komik ve tipsiz bir adam bana bakıyordu. uzunca bir süre bıyıklı olan bir adam; babanız, dayınız her kimse işte, hani bıyıklarını keserde başka bir adam olur ya, gözünüz alışana kadar her gördüğünüzde "ya bıyık bir insanı bu kadar mı değiştirir" dersiniz. bende kendime bakınca dayım geldi aklıma. 2 hafta boyunca her gördüğümde gülmüştüm. aynı şekilde kardeşim bana gülüyor şimdi, bu gidişle de uzunca bir süre gülecek.
kadınlar depresyona girdiklerinde saç rengini, şeklini değiştirirlermiş ya. ulan bende mi depresyona girdim acaba diye düşünmeden edemedim. kadınların sakalları olmadığı için saçlarıyla oynuyorlar olmalı. insan depresyona girdiğini kendisi anlayabilir mi? bilmiyorum. hem bu depresyon nasıl bir şey ki? girip çıktığını nasıl anlıyosun? şu anda benim bu şekilde saçmalamam depresyon belirtisi mi? hmm, olabilir.
velhasıl yedik bi bok. askere giderken nasıl kesicem diye düşünürken aradan çıktı aslında fena da olmadı diye kendimi avutmayı da denedim, olmadı. az önce de elimi çeneme attım, tam ucunda bir tane kalmış, sanki dalga geçiyor benle. çektim kopardım, çok acıdı lan.
kişinin sevgilisinden ayrıldığında, bir süre facebook hesabını kapatmasıdır.
hani o gözümüze soktukları ilişki durumu var ya; "ilişkisi var" kısmı. hatta bazen gördüğümüz;
"bengü suberkecan ile artık bir ilişki içerisinde" diye facebook anasayfasında gözümüze çarpar. altında da yorumlar olur.
"ayy cnm allah mesut etsin xd"
"chok yakıshıyosunuz janem =)"
işte bunları kimseye çaktırmadan yok etmek için kullanılır. bengü su arkadaş listenizde bir ay kadar görünmez. sonra hesabını tekrar aktif ettiğini farkedersiniz. artık "ilişkisi yok" yazar. sefgilisiyle olan fotoğraflar da artık yoktur. hatta yalnız olduğu fotoğralara, eski sevgilisinin yaptığı yorumlar da silinmiştir.
hayır yani siler tabi. ama "bakıın benim sevgilim var, hıhh" demeye getirdiğin ilişki durumunu ayarlarken milletin gözüne sokarken iyiydi de ayrılınca neden gizli, kimseye çaktırmadan yapılır. hani filmlerde patronları tetikçilerine "bir süre ortalıkta görünme" der ya, onun gibi. ayrılmak o kadar utanılacak bir şey mi ki?
not: isimler tamamen hayal ürünüdür. arkadaş listemde de böyleleri yok. şey yani, bi arkadaşın facebook'unda gördüm, valla bak *
uyarı: buradaki kaka, real madrid'te oynayan kaka leite değildir. sonra yok efendim ben o kaka sandım da bilmem ne demeyin. he bundan sonra siz kaka leite'nin oyun esnasında oluşturduğu baskıyı tanımlayabilirsiniz tabi, hakkınız. buradaki kaka boktur, evet bildiğiniz bok.
henüz ilkokula yeni başlanmış, o zamanlar evde vakit geçirecek çok fazla meşgale olmadığı için, okuldan eve gelir gelmez üst baş değiştirilip sokağa çıkılırdı. internet falan nerde? trt var sadece. tv1 di ismi de. siyah beyaz televizyonda tv2 hiç görülmemiş, orada duran 1 in nedenini çözmek için beyin fırtınası yaptığımız zamanlardı.
eylül ayının son günleri yaşanırken, yine okuldan geldiğimiz bir gün, mahalledeki o toplanma meydanı ana baba günü kıvamına gelmiş, bütün çocukların toplanmasıyla saklambaç, horozum sek sek gibi çeşitli sosyal aktivitelere katılım giderek artıyordu. biz ise 3 kafadar sporcu kağıdı oynuyorduk. etrafdan gelen "sağım solum saklanmayan ebe", "birdir bir" sesleri arasında, son rakamı aynı olan kartları üstüste getirmeye çalışıyorduk. o seslerin arasında birden bizden birinin sesiyle irkilen çocuklar oynadıkları oyunları bırakmışlar, hepsi o sesle irkilip kulak vermişlerdi.
- üç, iki, dört, döööööörtt, ehehe aldım.
+ anaaaaaam.
- uğur noldu?
+ aaaaah, lan karnım, aaaah.
* noluyo lan, hamile misin yoksa. hehe.
uğur, normalde çok değer verdiği kartları elinden atıp anlamsızca sağa sola koşuşturmaya başlamış, diğer herkes de "n'oluyor lan" havasında uğur'u izliyordu. evi, meydanın hemen yanında olduğu için, eve gitmesi gerektiğini anladığında çok fazla bir şey kaybetmemişti. ama unuttuğu şey, mahallede altın günü olduğuydu; evde kimse yoktu.
uğur'un çektiği acı yüzünden belliyken, ısrarla zile basıp, evin önünde sağa sola depar atması yıllar sonra bile unutamayacağımız görüntüleri sergiliyordu bize. zile bas-depar at, zile bas-depar at. uğur bu kısır döngü arasında gidip gelirken, herkes malum sonu bekliyordu, uğur'a acıyorduk. hani ölecek birine "ölmeyeceksin, daha çok güzel günler göreceğiz" tarzı yalanlar söylenir ya, evet ben de uğur'a "dayan uğur, kapı açılacak ve tuvalete yetişeceksin" demeyi çok istemiştim. söylesem de uğur duymayacaktı zaten, ben de söylemedim.
ve sonra, uğur son kez zile bastı. depar atmasını bekliyorduk, koşmamıştı; koşamamıştı. yüzündeki rahatlama onun huzura eriştiğinin göstergesiydi. kıpırdamıyordu ve sanki bizi duymuyordu. şortun paçalarından dökülenler içinde biriktirdikleriydi ve rahatlamıştı. kurtulmuştu canını yakan şeylerden. herkes adeta donup kalmıştı taa ki bir ses duyulana kadar.
- olum sıçtı lan bu. memed, git annesini çağır şunun, nazmiye abla'da hepsi.
+ tamam tamam. yazık lan...
"boş zamanlarında dünya'yı kurtaran, derbi maçına fazla bileti olan, güzelliği tescilli bir kızla" bile paylaşmazmış benim'o'sunu. hem de geyşa ruhluymuş kız.
tamam arkadaşım; gaysin belki, kızlardan hazzetmiyosun. olabilir onu anlarım da, hepsini geçtim derbi maç bileti de varmış lan. tamam futbol da sevmezsin belki. lan bir düşün kaç para bu benim'o dediğin ürün? derbi maç bileti kaç para? kız o kadar süper bi'şey, gidipte kale arkasından almaz zaten bileti. en iyi yer neresiyse ordan almıştır. git karaborsada sat bileti di mi ama? sonra zilyon tane benim'o alır tıkınırsın. kimseye de verme, tamam. bu kadar da mal olunmaz ki ama. cık cık cık.
özel sektörde çalışan insandır. robot demek daha doğru olur kanımca. mesaiye kalarak maaşını arttırma çabasındadır. 6 gün 4 mesai saati, pazar günü ise 12 mesai saati çalışır. günümüz şartlarında da çalışmak zorunda kalmıştır.
şimdi; gün 24 saat...
12 saat çalışmakla geçer; kalan 12 saat.
2 saat gidip gelirken serviste ve servisi beklerken geçse; kalan 10 saat.
8 saat uyusa; kalan 2 saat.
yemek, tuvalet, banyo çok hızlı bir şekilde yapılırsa 1 saat diyelim; kalan 1 saat.
dinlenme süresi [her ne kadar yetmese de] 1 saat desek; 1 gün biter.
e bu adamın çocukları varsa onlarla ne zaman vakit geçirecek,
evliyse karısıyla ne zaman ilgilenecek; mecbur uykudan çalacak hacı, başka çare yok.
efenim, başlık; "sevgilisinin fuck buddy'leri olmasını doğal karşılayan kız" olacaktı. 50 karakter sınırına takıldı. [aha ben de 50 karakter sorunuyla başladım lan entryye, bi tuhaf oldum şimdi, hehe]
efenim bu kız, sevgilisinin başka kadınları bafilediğini bilen ve bunu çok sıradan karşılayan kızdır.
bu kız, diğer hemcinslerinden çok farklıdır. daha çok yaygın olan; sevgilisinin bırakın başka kadınlarla cinsel ilişkiye girmesini, başka bir kızla arkadaşlıkları biraz ilerlediğinde bile rahatsız olan, bunu büyük bir sorun haline getiren kızlardır.
- aşkııım, telefonun çalıyor.
+ geldim geldim. alo?
* bik bik bik
+ bıdı bıdı, sen de, görüşürüz, hoşçakal. dııt dııt dııt...
- aşkım kimdi o?
+ haa, elif ya, iş yerinden arkadaş.
- niye aramış!
+ hiiç, işin yoksa bir şeyler yapalım beraber dedi de.
- eee?
+ ben de seninle olduğumu söyledim, sonra görüşürüz dedim.
- yani ben olmasam görüşecektiniz öyle mi? napıcaktınız, önce bir yemek, sonra kahve içmeye davet edecekti seni değil mi!
+ ya ne alakası var şimdi?
- bana bak bi daha o kadınla görüşmeni istemiyorum.
+ ooof of!
evet, çoğu kez durum bundan ibaretken, bu kız onlardan çok farklıdır. ahlaklarını sorguladığımız amerika'da bile; sevgilisi,kocası başkabir kadınla cinsel ilişkiye girse bu ayrılık sebebi, boşanma sebebi olurken, bu kızdaki nasıl bir genişliktir, hayret doğrusu.
ha bi de bu fuck buddy'lerinden biri sevgilisine aşık olunca, "aşkıım, kadın sana aşık olmuş, aranızdan çekilmemi istiyo, nerden buluyosun bu salakları" diye tepki verenleri de varmış ki, daha da enteresan.
+bebeğim, çok derin incelemeler ve muhakemeler sonucunda, aklı başında kızlar olduğuna inandğımda yatağaıma alıyorum ama... siktikten sonra ayarları bozluyor bunların, özür dilerim.
- aşkım değiştir bu fuck buddy'ni ama...
vay anasını sayın seyirciler, bu nasıl bir mide... pardon işkembeymiş.
efendim malumunuz yoğurt çok faydalı bir gıdadır. faydaları saymakla bitmez. ama tadını beğenmeyenler oldukça fazladır. aynı şekilde üzüm de çok faydalı bir meyvedir.
yoğurdun faydalarından, sırf tadını beğenmediği için faydalanamayanların denemesi tavsiye olunur. ha hazır meyveli yoğurtlar var tabi; onlardan daha ekonomik olacaktır. tadı da süper oluyor lan. cildi de güzelleştiriyo hanım kızlarımız; deneyin.
iki sürücü; yol verme/vermeme yüzünden yol ortasında durmuş tartışıyorlar. yol kapalı trafik akmıyor. bizimse tesadüfen oradan geçmekten başka bir rolümüz yok. yolun açılmasını bekliyoruz.
- ya arkadaşım, burda yol üstünlüğü bende. sen ısrarla araya girmeye çalışıyosun. beklemesini öğren, çakallık yapma!
adam haklı. hepimiz görmüşüzdür, sizin geldiğinizi göre göre yola girmeye çalışanları. o beklemez, geçiş hakkı sizde olmasına rağmen abiyi beklemek zorunda kalırsınız. öyle bir durum.
+ lan yürü git yoluna! oruçluyum, kan beynimde zaten bir de senle uğraşmıyım.
lan dallama. oruç tutuyorsan bana mı tutuyorsun. asabiyet yapıyorsa tutma oruç, millet seninle uğraşmak zorunda mı oruçlusun diye? haksız durumdayken "orucu bahane ederek" haklı duruma geçmeye çalışıyor bir de.
oruç tutmanın sadece yiyip içmemek olduğunu zannediyor.
"oruçluyum ben, amınıza koyarım!". ne lan bu. oruç tutarken daha anlayışlı olması gerekirken bu asabiyet niye?
röportaj sırasında, röportaj yapılan kişinin arkasında toplanan güruhun içinden, "televizyona çıkma" adına kendisine avantaj sağlamak için yapılan çabadır.
yanındakini itmek; kalabalığa "safları sıklaştıralım" mesajı verir. "az sıkışında biz de görünelim" hareketidir.
kafanın görünebilmesi için sürekli boşluk aramak; en ön safta kendine yer edinememiş vatandaşın, önündekilerin omuzları üstündeki boşluktan kafa gösterme hareketidir. daha arkadakiler parmak uçlarına basarak en yüksekte olma çabasındadırlar.
ha bir de yakınlarını arayıp haber verenler vardır. yanılmıyorsam trt stadyum programında bir futbolcuyla röportaj sırasında vardı böyle biri.
telefonda konuşur;
* çok iyi oynadık, hocamızın söylediklerini sahaya yansıttık ve kazandık. 3 puan aldığımız için mutluyuz. önümüzdeki maçlara bakıcaz artık.
- bik bik bik. (nasıl güzel görünüyo muyum diye soruyodur muhtemelen)
+ evet sabri'ye çk teşekkür ediyoruz.
- ntv'yi açın oraya geçiyorum, ntv'ye röportaj verecek şimdi.
+ evet sevgili seyirciler. sabriyle beraber başka tv kanallarına geçen vatandaşlarımızda var, ehe ehe. öhöm. söz şimdi stüdyoda.
ntv açılır. herifin telefon elinde aynen yerini almıştır.
"e yani, çok kötü değil ama çok ta beğenmedim" denilen entryye eh işte butonuna basarak eh işte otu vermektir. son iyi oylanan entrylerde ":o" şeklinde bir işaret çıkar.
büyük bir çoğunluğu azeri, kazak, türkmen, yakut olan, eğitimlerine türkiye'de devam etmek için gelen öğrencilerdir.
devlet üniversitesinde okumuş biri olarak moğolistan'dan bile gelen öğrenci tanımışlığım vardır fakat ne hikmetse avrupa ya da amerika'dan gelen öğrenci hiç görmedim. benim bahsedeceklerim kazak ya da azeri olanlardır. gördüklerimi aktarıciiim.
bu öğrenciler arnold schwarzenegger vücuduna sahip, on kaplan gücündedirler. zamanlarının büyük bir kısmını vücut geliştirmek için harcarlar ki; çoğunluğu da amaçlarına ulaşmışlardır. türk öğrencilerden pek hazzetmedikleri gibi türk öğrenciler de onlardan pek hazzetmez. çoğunlukla kyk'da ikamet ederler ve bu yurtlardaki "ülkücü teşkilatı" adı altında toplanmış "racon kesmeyip kafa kesen" ağır abilerle dalaşmak için fırsat kollarlar. en küçük bir olayda bile kavga etmek tek çözüm yollarıdır.
bunu yaşanmış bir olayla örneklendirirsek;
benim rolüm burda üçüncü bir göz olmak.
yurt kantinindeki televizyonda 15-20 kadar öğrenci film izlemektedir. en önde elinde kumanda olan yabancı uyruklu öğrenci uzunca bir süre kanal değiştirmeyip, filmi izleyenleri filme bağlamıştır. filmin yarısı izlenmiş devamı merak içinde beklenirken, bu adam kanalı değiştirmek suretiyle diğer film izleyenleri çileden çıkarır.
arkalardan bir ses;
- hoca izliyoduk ya niye değiştiriyosun, aç şunu!
+ bir şey mi vardı ?! ( ayağa kalkmıştır, bildiğin ayıboğandır)
- ya film izliyoduk niye değiştirdin diyorum, açta izleyelim hocam.
+ ne diyorsun sen !? ( celallenmiştir )
- ya bişey demedim, kem küm.
e o vücudu gördükten sonra insan tırsar tabi ister istemez, haklı çocuk. zaten çocuk gibi bir şey. osursa ölücek.
bizimki dellenmiş bir vaziyette çocuğun üzerine saldırmaya çalışır. yanında bir arkadaşı daha vardı allahtan ki o olmasa 10 kişi falan zaptedemezdik adamı. neyse efendim o tutan arkadaşı zeki birimiş. aklına cin(!) bi fikir gelmiş. arkadaşına bir şeyler söyledi adam durdu. sonra yüksek bir sesle;
- teke tek dövüşeceksiniz!
hassiktir. ulan manyak herif ne dövüşü kavgası. adam ne dedi sana. hadi güçler dengeli olsa belki de, yok yok bunun içinde kavga edilmez ki. öldürecek çocuğu psikopat.
bizim çocuk erkeklik yapıpta osurukla ölen ilk insan olmadı allah'tan.
- ya tamam ya, izlemiyorum film falan, işim vardı zaten ehi ehi.
şeklinde ağzında bişeyler geveleyip arkasına bakmadan odasının yolunu tuttu.
he bu insanların sigara içenleriyle iyi geçinme ihtimaliniz de vardır. her gün bir paket sigara da onlara dağıtmak için harcarsanız sizden iyisi yoktur. çok ta otlakçıdırlar.
olur da bir gün bir husumetiniz olursa bu bahsettiğim arkadaşlarla, insan gibi konuşma yolunu hiç denemeyin. boşa zaman kaybıdır. kavga etmem diyen biriyseniz ya da kavga ederim ya niye etmiyim diyen ama fiziksel olarak ufak tefek biriyseniz ya kaçın ya da kaçın. osurur falan üzerinize, aman diyim.
yurtta yaşamak zordur efendim. bu bahsettiğim yurt, tahmin edeceğin gibi kyk yurdudur. devlet yurdudur, temizlik çoğu zaman öğrencinin kendisine kalır. hafta da bir, dayıların yaptığı temizlik(!) - süpürme, paspas - le sınırlıdır çoğu zaman. tuvaletlerde ki aynaların temizlenmesine şahit olmuşluğum vardır ki, benzeri görülmemiştir. bu temizlik dayılarının bir tane fırçası vardır. bununla alaturka tuvalet taşlarının temizliği de yapılır, aynalarda bu fırçalarla yıkanır, o derece. ulan yıkanmak demişsin, temizliği anlatıyosun demeyin. bilmeyenler için anlatıyorum; biraz kafalarında canlansın diye. şimdilerde nasıldır bilmiyorum, ben yurtta kaldığım dönemler durum bundan ibaretti.
yurttaki temizlik anlayışı hakkında birazcık fikir sahibi olduktan sonra, yıkanma işinin yapıldığı banyolara gelelim. tahmin edeceğiniz gibi banyoları da "bok" götürmektedir. kabin perdesini araladığınızda neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. abartı değil efendim, bir gün bütün iştahımla yıkanmak için banyoya inmiş, perdeyi açmışım. ne gördüm; evet evet o düşündüğün şey. herifin biri kabinin sağ köşesine bi öbek sıçmış, dumanı üzerinde daha. ulan söve söve çenem ağrımıştı. hala aklıma geldikçe midem bulanır. hemen yanında da tuvalet mevcut, git oraya sıç. hayvan!
bak şimdi bi anım daha aklıma geldi, onu da anlatayım bari.
efendim, yurttaki sıcak su kazanında bir arıza olmuş - bize söylenen bu - bir haftadır sıcak su yok, yıkanamıyosun. üzerinde oluşan kötü kokuya parfümlerin hiç faydası yok. giriyosun soğuk suyun altına, en fazla 2 dakika, buz gibi amınaooyim durulmuyo. ben banyoya girdimi en az 20 dakika duran adamım. 2 dakika soğuk suyun altında durduğumda temizlendiğimi hissedemiyorum ki. yurdun beti bereketi kalmamış zaten, oraya hiç girmiyorum.
oda da sakin sakin takılırken, yurt koridorlarında "sıcak su gelmiş" diye bir ses yankı yapa yapa kulağıma kadar geldi. duydum, inanamadım. "sıcak su" olmasına bu kadar sevineceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. çıktım baktım arkadaş bağırıyo.
- harbi mi lan, gelmiş mi sıcak su ?
+ gelmiş olm, acele et, yer kap.
ben direk havlu, sabun, kese, şampuan bilimum banyo eşyalarını kaptığım gibi indim aşağı. banyo da bir sis bulutu oluşmuş, göz gözü görmüyo, o derece. neyse bulduğum ilk kabine girdim. girerken de baktım bu sefer "bok" yoktu. neyse bi 40-45 dakika geçmiştir tahminen. ben hala "neler oluyor hayatta" tarzı bir şarkı tutturmuşum - hangisi olduğunu hatırlamıyorum - keyif yapıyorum. ulan bi ara birilerinin konuştuğunu farkettim. volume u biraz kıstım, nooluyor amına koyim havasında dinliyorum. dışardan gelen sesler aynen şu şekilde;
- kim bu amına koyim iki saattir çıkamadı. kırklanıyon mu hoca ?
- hadi aloo, dışarda bi dünya adam bekliyo, çık artık amına koyim.
- şuna bak keyif yapıyo herhalde pezevenk. biz girmeden o sıcak su giderse linç edelim lan!
- olm kimse yok mu lan yoksa, perdeyi açıcam ben valla.
ben bu son söyleneni duyar duymaz, "çıkıyorum şimdi" diye seslendim ama ses tonunu duysan, tiz osuruk sesi gibi.
neyse hemen kurulandım çıkıcam, perdeyi aralamaya tırsıyorum. dışarda kaç kişi ve ne şekilde beni bekliyo bilmiyorum. neyse "ee amına korum ya yıkandık alt tarafı" diyip açtım perdeyi, aman allah'ım, o bakışlar, o gözlerdeki nefret. sizi hiç bakışlarıyla sikenler oldu mu? 8-10 kişi ellerinde havlu şampuan toplanmış bekliyolar. kabinlerde ki muslukların yarısı bozuk zaten. bazılarında musluk başları yok. herif sökmüş onu koymuş dolabına. yıkanacağı zaman alıyo yanına, açıyo onunla suyu, oooh paşam. özel kabin ayarlamış kendine ibnetor. sıcak su açılsa soğuk açılmaz. soğuk açılsa sıcak açılmaz. haşlanma tehlikesi yaşamışlığım çoktur, onlar da ayrı mevzu. adamlar bi yer boşalsa da girsem diye tetikte. ha o bakışlar diyoduk. gözlerdeki nefret aynı, sikiyolar resmen bakışlarla, sadece pozisyonlar değişik işte. neyse efendim o kalabalığın içinden geçerken 1 yaş yaşlandım sanki.
neyse efendim, en nihayetin de çıktım odaya. vücut nasıl yavşadıysa öyle, akşam saat 9 da saçları bile kurulamadan uyuya kalmışım. sabahın 6 sında da ayaktayım. zor günlerdi zor, yaşamayan bilemez.
ulan o kadar anlattık tanım yapmamışız tanımı: hiç aklınıza bile gelmeyecek olayların olmasına neden olan temizlenme eylemidir efem.
ağlayan çocuğunu susturmak için türlü girişimlerde bulunmuş, fakat bir türlü çocuğun susması için gereken şeyi bulamamış annedir. son çare olarak dayağı seçmiştir.
tanımdan sonra, tanık olduğum görüntüyü anlatmak istedim size.
yaz havasını anımsatan bir ilkbahar gününde, bilgisayar başında oturmaktan beyin mmcıklaması geçirmeme ramak kaldığını hissettim. camdan dışarı baktım, hava güzeldi. o deniz kenarında ki parka oturup kafa dinlerim düşüncesiyle dışarı çıktım.
denize bakan banka oturmuş, kulaklıktan gelen ah bu ben şarkısını dinlerken mazhar alanson'dan, bir sigara yaktım. şarkının bitip diğer şarkının başlaması arasında geçen sessizlikte, sol tarafımdan bir çocuğun ağlama sesini duydum. ağlamak hafif kalır aslında; avazı çıktığı kadar bağırıyordu. annesi de çaresizlik içinde bir şeyler söylüyordu. müziği kapattım ama kulaklık hala kulağımdaydı, onları izlemeye başladım çaktırmadan.
" oğlum yok diyorum sana neden anlamıyosun, babana söyleriz alırız yarın" diyordu çaresiz anne. çevreden gelen bakışlardan rahatsızlığı belli oluyordu.
" bananee ben şimdi istiyorum iştee, hep kandırıyosun beni" tarzında bir şeyler söylüyordu çocukta. pek te anlaşılmıyordu zaten ağzından salyalarla beraber çıkan sesler.
benzer diyolog defalarca tekrarlandıktan sonra, anne çevredekilerin kaçamak bakışlarına aldırmadan;
" yeter artık, yoktan anlamıyo musun sen, yok işte" dediği anda çocuğa tokadı patlattı. sanki çevrede ki herkes aynı şeyi yapmak istiyordu, belli ki kadın çocuğun istediği şeyi yapamayacak ya da alamayacaktı.
çocuk neye uğradığını şaşırdı ilk anda. kısa bir süreliğine çıkarabileceği maksimum sesi çıkardı, "anneee" diye ağlıyordu yine de trajikomik bir şekilde. sonra bir anda suçunu anlamışçasına sesi kesildi. sesizce, kızarmış gözlerinden son damlaları süzüyordu. sonra annesi de yaptığından dolayı üzgün ve pişman bir şekilde oğlunun gönlünü almaya çalıştı. tokat attığı yanağına bir öpücük kondurdu. biraz ilerde kafasında tepsisiyle cak miiiit diye bağıran simitçiyi çağırdı, bir simit aldı, çocuğa verdi. çocuğun elinden tuttu, çevredekilere hafifçe tebessüm etti; "çocuk işte" der gibi, uzaklaştılar sonra.
o an annemi düşündüm. o mağazanın vitrininde ki oyuncağı çok istememe rağman al(a)madığı ve yanağımda güller açmasına neden olan o tokadı attığı günü hatırladım, yüzümde beliren tebessümle.
kuyruğunu yakalamaya çalışan köpektir. bunu yaparken de periyodik olarak, düzgün dairesel hareket yapmaktadır. kuyruğunun kendisinin bir parçası olduğunu unutmasından mı, yoksa kuyuruğunda ki bir pirenin ısırması sonucu duyduğu acıdan mı yaptığı muammadır. belki de bambaşka bir amaç için yapıyordur, kimbilir. başarılı olanını görmüşlüğüm yoktur, fakat bu başarabilen yoktur demek değildir. kuyruğu kesik köpekleri görüyoruz; özellikle kesilmiş diye düşünürüm hep. belki de onlar kuyruklarını yakalayabilenlerdir. biraz acımasız davranmışlardır kuyruklarına.
en az %82 süt yağı içeren* bir süt ürünüdür. bilindiğinin aksine zararlı değil yararlıdır. vücut sıcaklığında eridiğinden kalp damar hastalıklarına da neden olmaz. gönül rahatlığıyla tüketiniz efendim.
(bkz: afiyet olsun)