- Kaldır o sandığı da kaldır, toz ve eskiden başka bir şey bulmayacaksın ki altında...
iç sesinin susması için tanrıya bir kez daha yalvardı... elini attığı tüm çuvallardan, hurç ve sandıklardan,iç içe geçmiş o bütün tahta ve karton kutulardan, istedikleri dışında herşey çıkıyordu. o ise isteğini yitirmeden karıştırıyor, omuzlarına bazen boğazına kadar içeri girmek zorunda kalsa da tüm kutu ve sandıkları boşaltıyordu.
Elleri ve hatta dirseklerine kadar toz içinde, ağzını bulayan çamura kolunu siliyor... kolunu çamura siliyor, bir hata yok burada, çünkü sanki ağzı çamurla dolmuş hissi, tüm damağına yayılmış onun.
sol ve sağ yanında neredeyse oturma halinde kendi boyunu bulacak kadar üst üste birikmiş, rengarenk ve farklı eskilikteki anı ve düşünce yığınlarına bir daha baktı. "-Sizler benim ürünüm olamazsınız! Yakacağım hepiiiinii-!?!"... (histerik bir kahkaha veya çığlık uygundu buraya, ama boğazı kurumuş - kumdandır.)
- Salaksın sen biliyorsun değil mi?
hayat onunla hep dalga geçmişti, farenin oynadığı bir peynir gibi. O, fare olamaz. çünkü farenin şansı, kedi fare oyununda, peynire kıyasla daha yüksektir, peynir ya kapanda, ya da farenin ellerinde, delik deşiktir. kokulu bir peynir... Ah bu Anıyı hatırlıyordu, kokmuştur biraz, doğaldır. Eskidir kendileri, çok eskidir. bak nasılda sağı solu keskin, kim bilir ne kadar deldi ve yaraladı o sandıklara girerken. Neyseydi, onu da yakmalı.
bir o bir bu, biraz şu ve sonunda istemeden bir dolma kalem geçti eline, mavi renkte. mürekkebi tükenmeyen bir kalem. "Ah seni ne çok özlemiş, ne çok sevmişim. rengini, seninle yaşadıklarımı. senle sana yazdığım şiirlerimi. hatırlıyor musun? bir anı defterinin kenarına zincirlemiştim seni. Gr-i."
- Hatırlamaz mı bak nasıl da gülüyor sana!.. Delisin.
"Belki de senle yazdığım bir şiiri söylemek istersin. Ben unutmuşum da". Kaleme baktı, sonra tekrar sandığa. iç sesi duymazdan gelerek, kalemi kulağına götürdü ;
"küçük bir rüyayım ben
bir senin gördüğün
aslında olmadım burada
beni sakın arama
çok uzun gibi geldim
ama gerçek değilim
minik mavi bir çiçeğin
açtığı bir rüyayım ben
içine doğdum belki
sadece senin bildiğin
çok uzun gibi geldim
ama gerçek değilim
tekrar görmek için yattığın
arkası olmayan bir rüyayım ben
rengarenk geçitler verdiğim
hep sonunda bittiğim
çok uzun gibi geldim
ama gerçek değilim
küçük mavi bir rüyayım ben..
en çok seni özleyen"
Kalem sustu sonra. onu rafa koydu, aramaya oturduğu şeyleri tekrar kurcalarken, bir çokları eline battı, dikenli. bir çokları kesti kollarını. bunların hepsini bir kenara koydu. tüm anıları ve düşüncelerini üstüste aynı yere koydu. karşısına kalemi koydu.
hepsini topladım. hep birini bir yaptım ve o bir, sen etmedi.
bu sabah kar yağıyor cennetime
biraz sonra aynı tenin olacak dünya
dokunacağım
beyaz, pürüzsüz ve yumuşak,
benim olacak.
kar yağıyor cennetime
bana dokunuşunu hissettirecek
her tanesinde, parmaklarıma seni sızlatıp
kırmızı burnumu ağlatacak belki
gözlerimde donup kaldığında anların
benim olacak.
kar yağıyor cennetime
soğuk olacak sokaklar
mavi bakacak şehir
gözlerin gibi gerçek,
benim olacak.
kar yağıyor cennetime
bir kez daha seninleyim
uçsuz bucaksız beyazlığın
en ötesinde
haberin olmacayak, sana,
şarabımı aşkına kaldıracağım
karlar yağacak cennetime
kalbimin her köşesi buz tutacak
ben seni hatırlayacağım
aşkın içimi ısıtacak
belki öleceğim
ama benim olacak.
ne çok korkuyorum sana tekrar ulaşıpta kopmaktan. hiç kopamamak o kadar gerçek ki içimde, parmak uçlarına değdiğim o günde yaşıyorum. gitmemişim gibi. el sallamamışsın sanki. çiçekler ellerinde.. o üzgün yüzünde...
elini çektiğin..
bırakamazdı ellerini çektiğinde. arkasını dönüp gidemez, geri yürüyen ayakları arkadan yetişir ona.. O kim? sen içindesin, sarı sarı tabut gibi.. ah.. kaçmayacaktım..
"-Boş ver Hocam!"
bak! yine hayıflanıyorsun değil mi? geçen zamana rağmen bıkmadın. bir insan alışkanlıklarına bu kadar bağlı olsun, ben bir tek sende gördüm! tuttuysan tuttun elini. bırakmasaydın. yapmayıp etmese, acıtmayıp incitmeseydin! bu sefer ağır konuşacağım seninle, başka türlü toplamayacaksın. hakettin..
ah çağrışım! toplamak deyince bile aklına o geliverirdi. geçen zamanı toplamayı bırakalı çok oluyor. gördüğü kadarıyla seneler sepete sığmamaya başladığında insan, artık kabuk bağladı sanıyor. Daha sancılı. yüzüne her baktığında sabah, ona gülümsemek, bir şiir dizesini, sağa sola çaktırmadan "ona" yazmak için not almak. ama ona alamamak, gösterip anlatamamak. erişememek. canı acıyor mu? yara kabuklu mu? yoksa bu ıslak..?
yağmur damlaları gözlerime düşmüş bugün. kavruk tenimde çıkardığı buhar.. göz gözü görmez oldu yine. Bak sana ne anlatacağım, düşlerim oldu benim de... düştüler..
hep konuş kendi kendine. anlat kendini kendine ve gülümse, havada yaracağın bir gülücük kadar mesafe, sana o kadar uzak işte.
toplu allah'a isyan o kadar da kolay değildir. Mevlam, bu kadar basit ve hileli bir biçimde tüm sevaplarınızı yok edeceğiniz bir günah yapmamıştır.
insan, akli olduğu süreden sorumludur. içki haramdır, yılbaşında da haramdır, yıl içinde de, başka dinlerin bayramlarını kutlamak "haram" veya "günah" olamaz. bu durumda bir çok ermeni, rum kardeşimize hakaret etmiş oluruz. bayramlar birleşmek için, toplanmak içindir. ve Türk aileleri yılbaşında da toplanırlar. Ancak diyelim Hz.isa nın doğumuna toplanmış olsunlar, bu durumda yılbaşından bir kaç hafta önce başlamaları gerekir. Çoğu kökten dinci hristiyanlar Haftalar önceden mum yakarak NoEl e hazırlanırlar. bir peygamberin diğerinden önde veya üstün tutulması durumu da söz konusu olamaz, zira hz. peygamber muhammed'in doğum tarihi isa'nın ki kadar açık değildir.
bu konudaki atıfların tamamına cevap verilemez. insan eğer isterse gül'den günah, boktan sevap çıkarabilir. bu imanınızın ve aklınızın nasıl çalıştığı ile ilgilidir.
dolayısı ile, yılbaşını kutlamaktan bu gibi "toplu isyan" ihtimali yüzünden çekinen kardeşlerim, uydum borcuya desin, rahat huzurlu eğlenceler geçirsin. Bence sarhoş olana kadar içeceğim, bakalım isyan başarılı olur mu sabah göreceğiz. *
uluslararası, BM tanımına göre, göçmen; bir ülkeden başka bir ülkeye, çeşitli sebeplerden ötürü, en az bir yıl kalmak kaidesiyle giden, insan veya insanlardır.
uluslararası göçmen tanımına uyan bir göçmenin, yolculuğuna başladığı (veya yaşadığı)kaynak ülkeden, yolculuğunu en az 1 yıl kalmak kaidesiyle,tamamladığı ülkedir.
yasadışı yollardan giden kaçak göçmenlerin, transit ülkede yakalanıp, kaynak ülkeye geri teslim edilmesi ile ilgili olan, uluslararası bir antlaşma türü.
türkiye ve ab ile ilgili olarak ;
--------------------------------------
Yasadışı göçmenlerin ülkemizden geldikleri ülkeye iadesi veya ülkemizden diğer bir ülkeye yasadışı geçiş yapan yasadışı göçmenin ülkemize kabulü konusunda yaşanan olumsuz durumların düzeltilmesi, ayrıca iade prosedürünün yasal bir zemine oturtulması gereği doğmuştur.
AB tarafından ülkemizin kaynak ve hedef ve transit ülkelerle Geri Kabul Anlaşmaları imzalaması beklenmektedir. AB’ne adaylık sürecine kadar olumsuz olarak bakılan bu konuya, adaylık süreci ile birlikte farklı bir ivme kazandırılmıştır. Bu çerçevede, öncelikle kaynak ülkelerle, daha sonra da aşamalı olarak transit ve hedef ülkelerle geri kabul anlaşmaları imzalanması politikası güdülmektedir.
Ülkemiz, kaynak ülke pozisyonunda olan iran, Pakistan, Bangladeş, Afganistan, Irak, Hindistan, Suriye, Çin H.C. ve Sri Lanka’ya, transit ve hedef ülke olan Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya’ya 2001 yılı başında geri kabul anlaşması teklif etmişti.
2002 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Ürdün, Rusya, Tunus, Özbekistan, Moğolistan, Mısır, Kırgızistan, israil, Gürcistan, Etiyopya, Belarus, Sudan, Cezayir, Libya, Fas, Lübnan, Nijerya, ve Kazakistan’a da geri kabul anlaşmaları teklif edilmiştir.
Ülkemiz gibi transit bir ülke olan Yunanistan ile kendi vatandaşları ile üçüncü ülke vatandaşlarının geri alınmasını öngören Geri Kabul Protokolü imzalanmış ve uygulamasına başlanmıştır.
* Suriye ile yapılan görüşmeler sonucunda 10 Eylül 2001 tarihinde Geri Kabul Anlaşması,
* Yunanistan ile 8 Kasım 2001 tarihinde Geri Kabul Protokolü imzalanmıştır. Her iki Ülke parlamentolarınca onaylanan protokol uygulanmaya başlamıştır.
* Bulgaristan ve Romanya ile müzakereler sürdürülmektedir.
* Irak ve Afganistan’ın mevcut siyasi yapısı itibariyle ilerleme sağlanması mümkün görülmemiş,
* Bangladeş, bu anlaşmayı kabul edemeyeceğini belirtmiş,
* Diğer ülkelerden ise henüz bir cevap alınamamıştır.
Burada önemle vurgulamak gerekir ki, öncelikle Ülkemizi transit olarak kullanan yasadışı göçmenlere kaynak olan Ülkelerle geri kabul anlaşmaları imzalanmadan hedef ülke konumunda ki AB ülkeleri ile bu yönde anlaşmalar imzalanması Ülkemize geri kabul edilen yasadışı göçmenlerin kaynak veya transit ülkelere iadesinde güçlüklerle karşılanmasına neden olacak ve bu yabancıların Ülkemizde barındırılmaları ile iaşeleri konusunda sorunlar yaşanacaktır.
---------------------------------
alıntıdır, kaynak : YASADIŞI GÖÇ, iNSAN TiCARETi VE iLTiCA
ing. Frontex, the EU agency based in Warsaw, was created as a specialised and independent body tasked to coordinate the operational cooperation between Member States in the field of border security.
AB'nin, Merkezi varşovada bulunan, avrupa birliğine komşu üye devletlerin sınırlarda güvenliğini sağlayan, özelleştirilmiş ve bağımsız harekatsal ortak çalışmayı düzenleyen, dairesi.
3 Ekim 2005 te hizmete girmiştir.
son günlerde, ab ye gelen göçler ile aşırı ilgileniyor dolayısı ile duyuyoruz ve türkiyeyi "Geri kabul anlaşmasını" kabul etmemekle suçluyor. aynı zamanda, organ raporlarına göre, AB ye kaçak giren insanların yüzde 64'ü yunanistan üzerinden giriyormuş. hmm ilgünç.
küfür argo tanımlara bir hayli sinirlenmiş moderasyonun deyimidir.
sinir harbiyle yazılmış olması muhtemel bu tanım, özrü haketmek ile birlikte, "uludağ sözlük moderasyonunun, ispatı mevcut bir çok kaynağına göre" hakaret içerikli argo bir tanımdır.
sokaktan geçen birinin üzerinde "seni yıl sonu temizliği kapsamında uçuracağım" diyerek deneyebilirsiniz, sonuçlarına göre özür dilemelisiniz efem.
bir hocam, birden fazla dil bilmenin düşünce yollarını açtığını söylerdi. keşke fransızcaya da yeterli vakit ayırabilsem.. zira laiklik fransa menşeli bir kelimedir."laïque, séculier/ière"
ingilizce üzerinden başlamak zorunda hissettim, zira daha kolay olacak.
secularism'den bir köke inelim, secular : "laik. 1. (sıfat) dünyevi, cismani; layik, dini olmayan, ruhani olmayan; manastır sistemine bağlı olmayan; yüz yılda bir vaki olan, asırlık; asırlarca süren.2. mahalle papazı."
tanıma göre, bu bir sıfatmış.
hmm. sıfat neyi ifade eder? bakıyoruz : "Bir adı, nitelik, nicelik, yer, sıra vb. bakımından niteleyen, belirten kelime"
dolayısı ile "laik" kelimesi bir önad. yani örnek : "Laik Devlet" konu ile de uygun.
biraz daha düşünce turu atalım ;
Laik kelimesi fransızca kökenlidir. Kardinal richeliau (rüşü) gibi dini olmasına rağmen, dünyevi bir kişilik, yani laikliğe yakın olan bir devlet adamını bünyesindne çıkarmış, ihtilaller ülkesi, eşitlik ve ulus devlet kavramının tarihteki en büyük ve tutarlı savunucularının literatüre kazandırdığı bir kelime.
türkçe çeviri ile onların kullandığı anlamdaki anlamı :Dine istinad etmeyen. Ruhanî olmayan kimse. Dini olmayan şey. Dinî olmayan fikir, dinî olmayan müessese, sistem veya prensip. Devleti dinî esas ve hükümler ile idare etmeyen sistem. Temel esasların ve kanunların menşeini ve teşri'de (kanun yapmakta) hareket noktasını ve değer ölçüsünü dine isnad etmeyip insanın ve cemiyetin sadece dünyevi menfaat ve anlayış ölçüsüne terkeden; diğer tâbirle: ilâhi kanunu terkeden, beşeri nizamla cemiyeti idareye çalışan sistem.
Dolayısı ile tanım açık, ancak devam edelim. Laik kelimesi, tanımlardan da anlaşılabileceği gibi, uygulanan sistem/veya devletin onu algılayışına göre değişir. ama tek yönde => kelime doğarken diyor ki "Ben totaliter, kilise adet ve mantığına aykırıyım." şimdi, türkiye cumhuriyetinde bunun bizi yönlendirdiği kök mantık, uygun mu? hayır. zira biz "Hristiyan kök-mantığından yaklaşan bir devlet kurmadık". bilakis, müslüman kök-mantığından yaklaşan bir devlet kurduk. Ancak, bir diğer, ihtilalci, zincirsiz, özgür ve demokratik kök mantığımıza aykırı "olmayarak" islam'a hitabeden/yüzünü çeviren, bir devlet de istemedik. Biz istedik ki, kanun önünde ve devlet nezdinde ve dahi politikalarında, insanların inançları eşit olsun. ve laiği bu şekilde tanımladık.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının ilke maddesinde bu tanım : "MADDE 2. : Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir." şeklinde bulunmaktadır.
Peki, bu önadın tanımını tekrar yapmak ne demektir? ki özellikle bu cümle bir siyaset adamından çıktıysa, hele ki anayasa değişikliğinin konuşulduğu şu günlerde?
"laiklik" kelimesi, ılımlı islam modeli için anayasadan çıkarılma tehlikesi ile ve şer-i hukuk ve irticai faaliyet ve islam sentezi tehlikeleri ile karşı karşıyadır. laikliğin tanımı açıktır ve yeniden anayasal düzeyde yapılamaz.
ve tanımdan rahatsız olunamaz, tanımdan rahatsız olmak demek, apaçık bir şekilde, türkiye cumhuriyeti normlar rejimi düzeyinde değişikliğe gitme gayesi gütmek demektir.
kelime oyunlarının yerine, tüm kudreti elinde bulunduran iktidarın, çıkardığını iddia ettiği yeşil gömleği, gerçekten çıkarması gerekmektedir.
peh!
edit: sonradan tekrar dikkat edilen ilk tanıma göre, laikliği tekrar tanımlamak.. evet! rejim karşıtlığıdır. yukarda ispatı var, tuşlamak yerine okuyalım.
nil karaibrahimgilin hayran bırakan gizli bir çalışması...
sözleri ;
Aptal Kovboy
(kısık bir ses)başla..
Hadi gel bebeğim şöyle çölde bir turlayalım
şurada bir bar var orda arkadaşlarımaahahahahhaah(nil yarılır)"bi dakka dur dur, tamam en baştan bir ki üç"..
hey bebeğim hadi gel şöyle çölde bi turlayalım
şu barda arkadaşlarım var onlara uğrayalım
hem bişeyler içeriz hem iki laflarız
çok tatlı çocuklardır
uzun zamandır tanırız birbirimizi
ben aptal bir kovboyum
ama sana a-şığım
evimde yok ça-talım
evimde yok ka-şığım
ben aptal bir kovboyum ama sana a-şığım
evimde yok ça talım evimde yok ka-şığım
hey bebek sene vinde çatalı kaşığım olmamak ne demek biliyor musun ha!
fakir bir hayatım var
seninle çölde turlamak kadar
bara gitmek kadar...
daha güzel bir şey yok bebeğim
hadi gel biraz daha turlayalım
ben aptal bir kovboyum
ama sana a-şığım
evimde yok ça-talım
evimde yok ka-şığım
ben aptal bir kovboyum ama sana a-şığım
evimde yok ça talım evimde yok ka-şığım.
-------
edit: geç gelen mantıklı uyarı üzerine başlık düzeltildi. remote klavye kullanıyorum, arada kimi tuşların basımını geç algılıyor.
şu ankinden farklı olmaz. tüp satışları artar desem.. zaten doğal gaz hatları neyin akp nin, desem dış politikada aldığından çok verir, ermeni sorunundan tut da yine aynı durumda.. israile alkış tutanları kınayan akp şimdi afganistana asker gönderecek de.. sonra medyayı ele geçirir desem, yine aynı.. muhalefeti susturur mu? evet..
dolayısı ile yıldırım demirörenin zaten rte'den bir farkı yoktur hacolar.. yıldırım demirören eğer başbakan olursa en azından bjk rahatlar.
farketmek yok olduğunu ve yoksunmak. çivisini söktüğünde bir tahtanın, üzerinde kalan boş yuva gibi. taksan yerine olmayacak ve başkasını koysan çok acıtacak. fısıltı halinde var oldu, özür dilerim sesli dile geldi.
teğet hayatlar yaşıyorsun. anlat anlat karşıdakine, tanıtmaya çalış kendini, başar ve git. teğet hayatlar, ne değiyorlar birbirine ne birlikte, iç içe, ne de içinde. anda rastlıyor, gülümsüyorsun sebepsiz. "ne kadar ahlaksız yalan söylemek?"!? ; sebebi var gülümsemenin. insansın. ama teğet hayatlara gülümseyen bir insan. bedava bir buket çiçeği tek tek dağıtıp, insanların ellerine tutuşturup gitmek gibi. Dost ediniyorsun. yanına koyuyor, geçirdiğin zamanı doyasıya dolduruyor ve sen kadar senin gibi düşünen vehatta mimiklerini paylaştığın dostların oluyor. iki bilemedin üç vakte kadar değişen, başkalarının "beni" olan ve seni gömen dostlar. teğet dostlar ediniyorsun. gideceklerini hissedemeden, bilemeden, unuttuğunu sandığın.
bir heyelanın önüne katıp götürdüğü teğet aşklar yaşıyorsun. ya da aşk yaşıyorsun ama hep bitecek korkusu içinde. yaran kabuk bağlamış eski bir etik de olsa, sen kaşıyorsun. aşkını kaçırıyorsun bir hızlı tren mesafesinde. yıldızlar kadar çok "seni seviyorum".
"teğet aşk en zor olanı olsa gerek" dedi, fikirlerinin dışavurumunu güçlüleştirdiğini düşünerek. sağ elinde bitmeye yüz tutmuş bir adet sigara. uçup odanın tavanında sevişen duman ve dudağının kenarında minik bir gülümseme. özlem insana sırtını döner mi?
bilemem.
bilemediğimi gördüğüm zaman ise daha çok üşürcesine,
bir bina ettim ellerimle, seneler
biriktirdiğim tuğlalar düşlerim,
çimento harcım yalan benim.
görmeyen gözlerime eksen gerçekler,
aksi yansıyan bilinçaltımda heryerini gizledim.
seni dağıttım ben ellerimle, odamın tavanındaki dumanın içinde.
şairane konuşuyorsun!? insan kendi kendine şairane konuşmamalı. yoksa kendine de teğet geçer zaman bunu bilemeyecek kadar genç değilsin. varlığının yokluğunu düşlediğini biliyorum. gideceğin yerin bileti veya tarifesi yok, vehatta eğer olsaydı bir sigortası sen gitmezdin. ya düşünülmezse olmamışlığım korkusuyla donanır, ellerine aldığın kalemi silah yapardın. dostların var senin. sana bendenden daha yakın dostların. ama gösteremezsin en içini, teğet geçecekler korkusu belki de en sahtesi.
dağıtılır mı mutluluklar sabah ezanında? ya da korkuyla yüzleşmiş bir iki ufak gün tanesi, tacında parlak parlak bekler mi seni?
soru sorardı düşüncelerini açmak için!? korktuğu nesne kendisi ve varlığı en çok. dağıtabilen bir iskambil kulesini ya da tekrar yapabilen. zamana yeniden yapılandırmayı sığdırdığında, sana en gerekli olan, medyan mutluluğu sağlayacak amortisman katkısı. biz bunlara gülücük diyoruz. bir buket çiçek içerisinde, tek değeri önemsiz bireydir gülücük. öyle dağıtmalısın ki, dikene razı olana gül, gülü bekleyene sümbül vermelisin. vermelisin ki delilik kadar sana uzak olan teğet düşünceler, onların akıllarında şekillenmeli ve sana geri dönmeli.
bencil değilim. geri dönüşler için gülmedim hiç hayata ve ben bu parmaklarda dokunduğum kadifeyi hiç unutmadım. anılarımı canlandırıp, içinde yüzebilecek kadar geniştir atölyem. yeter ki çal kapısını. göreceksin sana da güleceğim.
sen dağıtacaksın yalnızlığı, bense korkmaya devam edeceğim. ta ki düş atolyemdeki çekiç sesleri, tüm mezhepsiz korkuları bastırana kadar. varlığınla şenleneceğim. yalnızlığımı ekip, seni biçeceğim.
önü arkası sağı solu, cinsel sobe olan insanların, dokunmayla abdest bozulmasından tutun da, dokunmayla kızlık zarının delinmesi hatta, dirsek temasıyla hamile kaldığını sanmaya kadar varabilecek, bir tür psikolojik travmanın başlangıcı, bitişi veya yaşanılışıdır.
mümkün mertebe uzak durulmalı, bu insanlarla ilişkide korunulmalıdır, pantolon, uzun kollu gömlekler ve her çeşit çıplak ten temasını engelleyici kıyafet, bu kişilerin ifâl edildiklerini düşünmesine engel olmayacak olsa da, onları bir nebze rahatlatacaktır.
(buna kürk gibi doğal kıldan t-shirtler dahil değildir *)
- Ne yağptığını sanıyorsuuğnnn, dizin popoama değddiii
+ Merak etmeyin hanfendi, pantolonum var korunuyoruz. *
illa ki vardır, öyle olupta muhtelif yerlerde olmadığını iddia edercesine, olana söven garip zihniyet. şahsımı da zan altında bırakarak söylüyorum. abaza erkekler topluluğudur.
söylendiği gibi doğrudur, iki unisex entry arkası, sohbet ardından nikaltına "aww müthiş yazan yazar" "okunan yazar" "takip edilen bomba yazar" gibi göz boyama efektleri ve ardından nemalanma çabaları. bu topluluklar sebebiyle ki bu tipler de unisexdir sevgili uluyuzırlar. yani aynısının kız versiyonları da boldur. netekim kuku daha değerli olduğu için mali piyasada, erkek talebi ve az olan kuku arzı sebebiyle. bu unisex yelpazenin kızların payına düşen sayısı daha azdır.
bir tane de ben örnekleyeyim , "adım burcu değil aq" dedikten sonra, siktirip giden erkek uyuzırlardır. *
- nikaltında orgazm oldum süzmecan!
+ ah inanamıyorum verengül, harikasın, kaç kere?
- hani sen geçen benim nikaltıma gidip gelmişsin ya, çok hoşuma gitteeüü!
+ ah ah.. öyle söyleme verengül, geliyorum..
- ah hadi gel, nikaltıma sevgilim!
bu kişilerin nikaltlarını kullanan diğer sözlük yazarlarına, mevkiinin muhtelif yerlerindeki küçük süzmecanlar kurban olsun. *
size kafa atmak için geliyorsa işiniz çok kolay. tecrübelerime dayanarak belirtmeliyim ki, bir ahtapot yüzerken çok kısır bir haraket kabiliyeti sergiler, öyle ki, kafasının üstüne doğru elinizi uzattığınızda, önündeki engeli ilk 30-40 saniye farketmeyecek, yüzmeye ve sağa sola dönmeye çalışarak korkunç zaman harcayacaktır. dolayısı ile de saçmalayacaktır.
ahtapotların en büyük organları kafalarıdır, ve kafa atamazlar.*