bir dilimiyle bir ekmek bitirtebilecek kadar yogun bir lezzett barındırı bu balık parçası,aslı torik olup bulamazsanız palamuttan da imal edebilirsiniz lakin kalite duser,dilim dilim kesip iligini iyice temizlemek gerekir,iki gün suda bekletmek bu arada suyunu degiştirmek kan ve iliklerin iyice temizlenmesini saglar ki bundan sonra yapılacak olan bol tuzla kaplayıp tercihan kaya tuzu olmalıdır 10 gun kadar buzdolabında bekletmektir,temizleme işlemi zor geliyorsa fleto cıkarıp da tuzlanabilir
ben uyurken gecen günler geri gelmeyecekler düşüncesiyle hareket eden insanın asla gercekleştiremeyeceği eylemdir. uyku güzeldir ama güzel bır gecede horul horul uyumak yerine eğer yarın icin bir sorumluluğunuz yoksa bir elinize kahve koltukaltınıza bir defter bir kalem alıp balkonda denizi seyrederek sabaha kadar birseyler yazmak horul horul uyumanın çok çok ötesınde bir güzelliğe sahiptir. bazen insan sadece hayal kurmak için yatağa girer bunu yapmadım diyen adam yoktur varsa hodri meydan herkes en az bir kere bunu yapmıstır, hayal kurmak bir kere olsun gel bugün ben gerçekleşeceğım deme zahmetinde bulunmayan hayalleri kurmak ve allaha yalvarış boyutuna ulasacak sekilde istediğini rüyanda görme hevesiyle yatağa yatmak.. uyumak çok şeydir fakat herşey değildir ve eğer bohem hayatı yeğliyorsanız sizin için pekte bir önemı yoktur. uykudur işte gereksinimdir. fakat uyumamak uyurken geçecek zamanı farklı amaçlar doğrultusunda değerlendırmek daha büyük bir ihtıyaç olabilir. bu tür davranışların akabınde gözaltı torbalarınız oluşur, gelişiminiz yavaslar, her gece saate baktığınızda dünde aynısını yapmıştım dünde bu saatte bunları yapıyordum ne oluyor hayat neden bu kadar tekdüze gibi düşüncelere kapılıp yıkıntılara uğrarsınız.
farklı görüş ;
günler çuvalama mı girdi lan aksam uyur gündüz ne yapıcaksam yaparım.
bende buna saygı duyarım.
tazesi daha makbul olup kuru barbunyayı pişirmeden önce kapkara suyunu haşlayıp atmak, sonra mümkünse bir daha haşlayıp atmak, ve yine ve yine gerekmektedir.
halbuki taze barbunyanın suyu fazla kararmaz.
kış ortasında taze barbunya yemek isteyenler yaz aylarında bolca alıp, ayıklayıp derin dondurucuya atabilirler.
temmuz 2008 metallica istanbul konseri sonrası "metallica bozdu abi" tiplerinin tekrar tedavüle çıkmasını sağlamış gruptur.konsere gidip orgazmın doruklarına ulaşan insanların anlattıklarıyla iyice fıttırıp bok atma eylemlerine hız vermişlerdir.yok metallica para için müzik yapıyormuş yok trend müziği yapar olmuşlar.
evet gelmiş geçmiş en büyük trash albümü ...and justice for all dan sonra gelen black albüm trash müzik fanları için tam bir şoktu haklı biçimde biz sizi trash çi bilirdik sattınız davayı dediler ama yinede kimse enter sandman le coşmadığını iddia etmedi.
1996 ya gelindiğinde ise metallica artık metal müzik camiasının doğal sınırlarını çoktan aşmıştı. hiçbir metal müzik grubuna nasip olmamış büyük kitlelere ulaşmış herkese metal müzik dinletmişti.çünkü yaptıkları müzik herşeyden önce kusursuzdu.beklentiler inanılmaz yükselmişti öyle ki adamlar load da hayatın sırrını verse yine kimseye begendiremeyeceklerdi kendilerini.
sonuç bende dahil herkes için gerçek şoktu; "ulann! saçlara ne oldu lan"...
sonrasını biliyoruz metallica hardrock çı oldu, yok popçu oldu, yok fantaazi müzik yapıyor artık falan feşman.bunların hepsine eyvallah ama sadece o gün için. aradan 10 yıl geçti, insan artık olaya biraz geriden daha geniş açıdan tamamını görerek bakabilmeli yahu.
benim gördüğüm şu; arkadaş metallica metallica'dır her dönem kimseyi siklemeden kendi müziğini yapmıştır "hoca bu ayar çok güzel oldu kitle sevdi böyle devam edelim" dememiştir.prodüklerinin(bob rock puştu) yönlendirmesinin olduğu gerçektir ama kimse james'e nasıl beste yapacağını öğretemez sonuç itibariyle.1981 de birkaç yeni yetme gencin biraraya gelerek kurdukları bir grup bugun bambaşka bir kültürün yaşandığı coğrafyada 55 bin kişiyi bir stada toplayıp koro haline getirebiliyorsa ortada gerçekten teslim edilmesi gereken bir hak vardır.
anayasa mahkemesinin kararından sonraki tavırları beş yaşındaki bir çocuğun tavırları gibiydi.
hani çocuklar bir tartışma sırasında karşısındaki kişi bir şeyler söyleyince duymamazlıktan gelir, kulaklarını elleriyle kapatıp başını sağa sola sallayarak "laaa la laaa la laaa laaaa" diye bağıra çağıra şarkı söyler ya. hah, işte aynen öyleydi.
mahkeme üyelerinden altısı, "evet, bu parti laikliğe karşı eylemlerin odak noktasıdır ve kapatılmalıdır." derken, mahkeme üyelerinden dördü, "evet, bu parti laikliğe karşı eylemlerin odak noktasıdır ve cezalandırılmalıdır." diyor. yani on üye, bu partinin laikliğe karşı eylemlerin odak noktası olduğu konusunda hemfikir olduğunu söylüyor ama boşbakan, elleriyle kulaklarını kapatmış, kafasını da sağa sola sallayarak devam ediyor: "hiçbir zaman laikliğe karşı eylemlerin odağı olmayan ak parti, bundan sonrada cumhuriyet'in temel niteliklerine sahip çıkmaya devam edecektir.... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimiz için durmak yok, yola devam diyoruz!"
ve ben bundan sonra toplumun büyük bir bölümünün bu güvencesiz tavırlara inanacağını pek zannetmiyorum sayın boşbakanım.
garip bir şekilde çok popüler olmuş bir filozof.tanrı; lafının, çok akıllıca esprilere, tişört yazılarına malzeme edilmesini mi istersiniz. kardeşine aşıktı, sapıktı, pislikti, allah belasını versin diyenler mi istersiniz. (nerden çıkartıyorsunuz bunları da anlamıyorum.) sağdan soldan bi iki sözünü duyup da uvv yea, adam doğru söylemiş abi, favori filozofum;diyenler mi istersiniz. lan adam herkes ve hiç kimse için demiş kitabın başında, ayarını yıllar öncesinden vermiş. bu ne özgüvendir ki direkt adamı anlamış sayıyorsunuz kendinizi? hani ben de sular seller gibi okumuş bi insan değilim kendisini, üst insan falan da değilim, zerdüşt;ü okudum anlamadım falan. ama öyle bir iki karizmatik sözünü seçip çözdüm adamı ayaklarına da yatmıyorum.
her neyse okuduğum kadarıyla nihilizmle alakasını şöyle anlatıyım(niçe üzerine tezler yazmış çok filozofik bir kişinin beni göt etmesiyle bu giriyi silme hakkımı saklı tutuyorum bu arada.) artık adının hafiften benzemesinden midir nedir, nihilist diyenler çıkıyor kendisine. adam oturmuş, hayatı olumlamaktan bahsediyor, hayatınızı defalarca yeniden yaşayacakmışsınız gibi davranın, sonsuza kadar boktan bi hayat yaşayıp götlere gelmeyin diyor. bir de nihilizme bakıyoruz ki ana fikri;hayat anlamsız, her şey anlamsız, what the hell am i doing here; olan bir düşünce. tamam, ahlak açısından düşünürsek, niçe de nihilizm görüşü de ahlakı yadsıyor lakin bengi dönüş kavramından, üst insan kavramından bahseden bir insan hayatın anlamsız olduğunu nasıl kabul edebilir?
kaldı ki niçe;ye göre nihilizm bir geçiş dönemidir zaten. köhnemiş ahlak sistemi ve diğer sistemler nihilizm sayesinde yıkılacak daha sonra süper bir sistem kurulacaktır. bir aktifi bir de pasifi vardır işte bu nihilizmin. pasif olan kakadır, ne arzu edilecek bir şey vardır ne hedef vardır, ahlağın yokluğu insanı boşluğa iter falan. aktif olan ise sadece yıkıcı bir güçtür, ruh o kadar güçlenmiştir ki eski hedefleri, inançları yeterli gelmezler. bu eski hedefler, inançlar yok edilir fakat yerine yenileri konmaz. aktif nihilizm de üretken değildir yani. işte süper sistemin kuruluşundan hemen önce nihilizmin, daha doğrusu aktif nihilizmin görevi biter. yani nihilizm değerli filozofumuz için bir amaç değil araç olabilir ancak. böyle yani.
sigara her ne kadar sağlığa zararlıysa da içip içmemek kişsel bir seçimdir ve başkalarına zarar vermeden içme özgürlüğü olması gerekir.bu özgürlüğü baltalamak isteyen dallamalar da az değildir hani.son zamanlarda yükselen bi trend olarak bütün fakülteler de sigara içmeyi yasaklıolar ama bu konuda en iyi örnek elektronik elektronik bence..her yerde sigara içilmio ama 2. kat koridor sonu sigara içme mekanı mesela.. her fakülteye yapılması gerekio e tabi sigara içilmez yazan yerde içenler yok mu var.. ama siz yine de(bkz: ister fakir ol ister fukara yemekten sonra yak bi sigara)
konusu :18. yüzyılın Fransa'sında yaşayan Fanfan La Tulipe, kadınlara olan düşkünlüğü ile tanınan yakışıklı ve çapkın bir genç erkektir.
Gelişen bir dizi olay sonucu evlenme durumuyla karşılaşınca bundan kurtulmak için çareler aramaya başlar. Sonunda kaçıp orduya katılarak bir süre izini kaybettirebileceğini düşünür ve hemen orduya yazılır.
Burada çavuşun güzel kızı Adeline ile karşılaşır. Adeline, eğer orduda büyük başarı gösterirse Kralın kızı ile evlenme şansı olduğunu söyler.
1973 yılında bingöl'de dünyaya gelen servet kocakaya, ailesinin zorunlu göçleri nedeniyle önce antakya'da, ardından da mersin'de yaşadı. ilköğretim yıllarını mersin'de tamamlayan sanatçı, üniversiteyi ankara'da okudu. "hayatımın en önemli yılları" dediği zamanları hacettepe üniversitesi bilgisayar mühendisliği bölümünde geçirdi. uzun yıllar ankara'da yaşayan kocakaya, profesyonel müzik hayatına da burada başladı. lise yıllarında göz kırptığı müziğe üniversite yıllarında ağırlık veren sanatçı, disiplinli olarak çalışmalarına devam etti.
ilk albümünü "keke" adıyla 1999 yılında çıkaran kocakaya, ikinci albümü "ki zava"yı da bir yıl aradan sonra 2000 yılında sürdü piyasaya. albümlerinde her zaman kendi beste ve sözlerine yer veren sanatçı, üçüncü albümü olan "duvar şarkıları"nı 2002'de sundu hayranlarının beğenisine.son olarakta 2006 da pencere adlı albümünü yaptı.
bugün bilgisayarin karsisinda hakkinda bilgi sahibi olmadiklari zatlarla ilgili atip tutabilecek kadar gaflete düsen ve kendisini sarlatan diye nitelendiren insanlar icin, birinci dünya savasi basladiginda van da talebeleriyle gönüllü milis alaylari teskil ederek cepheye kosan, yaralanip rusya da 3 yil esaret hayati yasayan islam mütefekkirlerinden biridir.
bu zat in sarlatan, inancinin ve düsüncelerinin bir zirvadan ibaret oldugunu düsünen insanlarin 6000 küsür sayfalik risale-i nur külliyatini okumaya muktedir olmalari gerekmektedir. okuyacak ve okudugunu anlayabilecek kadar zeka sahibi insanlar, 1935 te eskisehir, 1943 te denizli, 1947 de afyon ve 1952 de istanbul mahkemelerinde bu eserlerin topluma hicbir sekilde zarar vermeyecegi fikrinde birlesmis ve zati serbest birakmislardir.
ögrencilerine gelince, türkiye cumhuriyetini ele gecirme gibi bir düsünceleri hic bir zaman olmamistir. cünkü bugün haklarinda ileri geri konusanlarin haritada dahi gösteremeyecekleri ülkelerde ülkemizin bayragini dalgalandiran türkiye cumhuriyetinin esas sahibidirler.
sürekli olarak aşık olduğu kızın yanında takılırlar en iyi arkadaş moduna girme çabası içersinde kendilerine vaad edilen sürede bu kızı tavlamaya çalışırlar.
kızın her hareketini incelerler düşüncelerini,arkadaş ortamını süzerler ve bu bir veya iki ay boyunca devam eder.kız ile tamamen dosluk kurduktan sonra yavşama evresi devreye girer.
yavşama evresi kısa süreli bir devredir öyleki kız bundan sıkılıp s'iktiri cekme olasılığı olduğu için en kısa sürede açılma ihtiyacı duyarlar.
son olarak arkadaşlarıyla beraber gittikleri barda deli gibi içip ''senii seviyorum üleeen'' dediği anda kızın tepkisi üç farklı cevap ile dile getirilir.
-biz arkadaşıııız
veya
-oh be en sonunda
daha da veya(ki bu en acısı)
-bi siktirgit.
evet aşık olan adam bunları rahatlıkla yapar tabi kız da hak etmeli diğel mi efendim ?
kadınlara taciz ve tecavüz servisi sunmaya meyilli gazeteci. eren keskin'in göz altında tacize uğrayan kadınlarla ilgili köln'de katıldığı bir panelde söylediklerinin ardından; şu cümleleri etmiş zat: aslında bu kadınları ciddiye almamak lazım...almanya'nın köln kentinde bir toplantıda konuşan insan hakları derneği istanbul şube başkanı avukat eren keskin, türkiye'de askerler kadınlara cinsel taciz uyguluyor, sadece işkence olsun diye evli kadınlara bile bekâret testi yaptırıyor diye iftirada bulunmuş...ben bu eren keskin'i ilk gördüğüm yerde cinsel tacizde bulunmazsam, namerdim...yaa... olacak şey değil yaa... yani türkiye'yle ilgili söylesen, türkiye'de yeteri kadar sorun var zaten, abartmanın ne âlemi var. palavranın ne âlemi var. herhalde şunu demek istiyor. eren keskin, bana niye cinsel tacizde bulunmuyorsunuz demek istiyor. manyak mıdır nedir?... fransızların bu tip insanlara ilişkin çok güzel bir lafı vardır ama... eren keskin için bu lafı kullanmak çok istemem. mal... bilmem ne derler, ama söylemeyeyim. onlar böyle saldıracak yer ararlar,
bu tipler. eren keskin de galiba öyle... eren keskin geldiğinde bir
taciz alacağı var diye düşünüyorum ona..etmiyorduk ama edelim demek lazım hakikaten. belki de istediği, kendisinin de o.
fikir bildiren bir kadına çükü doğrultusunda haddini bildirmeyi tahayyul eden bir erkekten ötesi değildir gözümüzde artık fatih altaylı. gerçi bu sözler söyleneli epey oldu ama her daim hatırlamak lazım. o hiç utanmadı bu tecavüz fantezisinden, biraz utandırmalı.
aydın olmak ; hiçbir siyasi örgütlenme ile ilişki kurmadan , sadece içerisinde bulunduğu konjüktürle değil , bir şekilde yakınlık duyduğu siyasal kitlenin iktidara gelmesine rağmen muhalefetini sürdüren , adeta toplumun vicdanı olarak , fikirlerini egemen düşüncelere değil , ezilmişlerin , haksılzlığa uığrayanların seslerine kulak vererek , evrensel değerler çerçevesinde somut eleştiriler ve "düşünce üretiminde" bulunarak , "devletin halkı"nın çıkarını değil , "halkın devleti"nin çıkarını koruyan kimsedir.
aydın demek büyük sorumluluklar omuzlayabilmek , hiçbir şeyden , hiç kimseden korku duymamak , fikirlerini korkusuzca ve bir o kadarda sesli bir şekilde açıklamak demektir.ve başındada belirttiğimiz gibi aydın "siyasal parti elemanları gibi çalışıp , çeşitli mitingler düzenleyerek , somut iç hesaplaşmalar peşinde koşmaz.aydın'ın bir üslübu vardır.şeffaftır.kimseye borcu yoktur.birilerinden çalışmaları için kaynak alabilir.ama bu kaynak onun gerçekleri söylemesini engellememelidir.aydın yediği, içtiği , harcadığı şeyin hesabını verebilmelidir.çünkü aydın sadece bohem hayatı yaşayan biri değil , kendi hayatını öne çıkaran biri değil , toplum nezinde saygı duyulan bakalım ne demiş diye düşünülen örnek bir şahsiyettir.aydın eline mikforon alır.ama bu basit siyasal çekişmeler için değil , toplumun vicdanı içindir.ve ne yazıkki aydınlık "çankaya'nın önüne barikat kuracağız denilerek" kazanılan bir şey değildir.
falcı: hmm. senin bi kız arkadaşın var. çok anaç bu. yay mı?
ben: yok diil
falcı: terazi de sorumluluk sahibidir öyle mi?
ben: hangi ay terazi?
f: eylül
b: yok diil
f: kız arkadaşın böyle seni çekip çeviriyo di mi eminsin.
b: evet öyledir.
f: o zaman tek ihtimal var bu özelliklerde aslan di mi? mart bu da.
b: yok kasım doğumlu (yeter mına koyim kıvranma)
f: akrep o zaman. e yükseleni başka demekki. sen de tipik bir kedi burcu özellikleri var. (bari burdan tutturalım)
b: ben boğayım canım olmadı gene.
f: olmadı di mi?
b: olmaz zaten. gel bak sana bi adam anlatayım. bu böyle yüzyıllar önce yaşamış, adı da kepler.ama burcunu bilemiycem....vs.
f: aydınlat beni abi.
programların yanında aynı anda birden fazla işi yapan kişileri de anlatan kelimedir. sanırım geleneklerimiz ve kültürümüzün etkisiyle ülkemizde kadınlar bu alanda daha iyidir. bir annenin işte çalışmasına rağmen eve gelip yemeği hazırlarken telefonda konuşması ve aynı anda da çocuğuyla ilgilenmesi bu tanıma girmektedir.
karakterler,tarihte yer almış önemli kişileri sembolize etmektedir. (bkz: metafor)marangoz nuh , nuh peygamberi simgeler; çünkü rivayete göre kendisinden bir gemi yapılması istenmiştir. romanda da amat gemisini yapan marangoz nuhtur.ayrıca kur'an'a göre sur borusunu üfleyecek meleğin adı israfildir. amat'ta, borudan ses çıkarmayı başaran tek kişi olarak bahsedilen karakterin adı israfil'dir. rüzgara hükmettiği rivayet edilen hz.süleyman'ı simgeleyen amat kaptanı kırbaç süleyman da şiddetli rüzgar sırasında amat'ı rüzgardan kurtarmaktadır. tüm yorumlarda da geçtiği üzere 247 meşe ağacından yapılan amat'ta 247 adet denizci vardır; fakat anlam veremediğim, hikayede hiç birşeyle ilişkilendiremediğim bikaç şeyden kafama en çok takılanı sürekli aynı sayıları getiren zar.
insanı diğer canlılardan ayıran bir diğer özelliktir.
ya kelebekler, onlar napıyor hı hıı.. demeyiniz.. bana kelebekler dans ediyor dedirtemezsiniz , neden .. onlar kur yapıyorlardır bi kere birbirlerine .. kur yapmak insanı diğer canlılardan ayıran bir özellik değildir zaten .. mesela insana ait bir kur bulalım hemen .. tebessüm .. tebessüm ve kelebeklerin dansı denktir birbine canlıların jestleri çercevesinde baktığımızda ..,
ama dans eden kediler köpekler var diceksiniz .. hatta ben olsam derim ki benim muhabbet kuşum dans ediyor ..
fakat bunların salya akıtmakla aralarında hiç bi fark yoktur ki kardeşim *
e peki sen hiç müziksiz dans eden insan gördün mü derse mesela biri..
şöyle ki , ben bu soruya cevap veremicem .. müziksiz dans etmek bir nevi egzersizdir tamam ama müzik olunca dans edilir yani ortalama insan için söylüyorum.. bu durumda insanı pavluv rottweiler ından dans hususunda ayıramadığımın farkına varıyorum .. ibretlik bir entry oldu .. olsun ..
çakma weissbier. türkiye'de bunu servis etmeyi de bilmezler, getirip şişesi ile koyarlar önünüze, halbuki weissbier mutlaka bardaktan içilmelidir. hatta racon şöyledir: weissbier bardağa dökülürken hepsi bir kerede bardağa boşaltılmaz, dibinde az bir miktar kalınca şişe yatırılır, bir süre beklenir, sonra şişe ucundan tutulur ve birkaç kez çevrilerek dipte kalan tortulu kısım homojenize edilir ve bu tortulu ve yoğun kalıntı en son bardağa dökülerek final yapılır. tadına varmak istiyorsanız şişeden içmeyiniz.