akbabuş'un sakıncalı adam olduğuna inanmak istemediğim dizidir. daha öncelerinde de hayaleti rehin alanın kafasına sıkacakken isabetsiz olmuştur, bu kez tutturdum vurgusu olsun lütfen. Amirim de şeklli değiştirmiş çok tarz olmuş ya la.
hava dehşet sıcaktı uyku ile mücadele edilmiş ve mağlup olmuştum. kalkıp balkona çıkmaktı niyetim birden korkunç tarif edilmeyecek bir ses duyuldu ardından balkon kapısının kolunu tutamakla birlikte sallanmaya başlandım. neler olduğunu anlamaya çalışıyordum babamın ve annemin çocuklarım seslerinden başka bir şey duymuyordum. babam kapıyı zorluyor ama kitaplık kapının arkasına düşmüştü ben kitaplığı kaldırdım kapıyı açtık kardeşim ağlıyor korku dolu gözlerle bakıyordu birden babam deprem dışarı çıkın diye dedi. dışarı çıktığımızda herkes bağrışıyor çığlıklar ağlama sesleri birbirine karışıyordu. kapının önündeki park mahşer yeri gibiydi. kaldırıma oturdum hala sallanıyordu hayatımda hiç hissetmediğim korkuyu hissettim. biraz kendimize geldikten sonra babanemler müstakil evde oturuyordu onlara gittik ben depremin nasıl bir şey olduğunu ve sonuçlarını ozaman anladım. sokaktaki herkes yarıçıplaktı, birbirine bağrıyor bir yerlere koşuşturuyorlardı. hastane çok yakınımızda olduğu için ambulans sesleri durmuyordu.çevredeki binalar yıkılmıştı. babaanenmlerin karşısındaki bina yıkılmış anne baba dışarda çocukları enkaz altında kalmıştı. hava aydınlanmaya başladı enkaz altındakileri çıkartmak için isanalar birbirleriyle yarışıyordu kimi de eşyalarını kurtarma peşine düşmüştü. enkaz altında kalan çocuklardan birinin cansız bedenine ulaşılmıştı çığlıklar bağırmalar daha bir kuvvetlendi. annem sağlıkçı olduğu için çocuğun cansız bedenini battaniyeye sarıp hastane morguna götürdük. oradaki manzara adeta korkunçtu bütün cesetler yan yana dizilmiş yerdeydi hala daha unutamadığım manzaralardan biridir.
daha sonraları şehrin diğer bölgelerindeki tanıdıklara ulaşmak için yola çıktığımızda sanki bir korku filmi sütüdyosunda hissettim kendimi. yıkılan binalar, yıkılan binalardan sarkan perdeler,kolonların arasına sıkışmış eşyalar,sarkan kollar bacaklar, yakınlarına ulaşmak için enkazları kaldırmaya çalışan insanların herpsinin ayrı bir telaşları vardı. ben nerede olduğumuzu anlamaya çalışıyordum yıkımdan önceki izmit caddesi ile bulunduğumuz yerin alakası yoktu çünkü. tanıdıklarımız iyiydi fakat o zaman buna bile sevinemiyorsun.tekrar geri döndük. evden eşyalarımızı almaya gittiğimizde başkasının evine geldiğimizi düşündüm. eşyalar yer değiştirmiş,buzdolabındaki herşey halının üzerindeydi. salonda kırılmayan hiç bir cam kalmamıştı. eşyalarımızı dehşet ve korku içerisinde alıp çıktık. çadırların oluşturduğu bir mahalle kurulmuştu sanki. herkes ağlaşıp duruyordu yavaş yavaş hava tekrar kararmaya başladığında korku ve tedirginlik tekrar yerini almıştı.
17 ağustos korku ,dehşet,ceset kokusu,çaresizlik, acı olmuştu artık.
birde msj atarlar üzerine arkadaş olarak eklesem kabul edilirmiyim tarzında. cevap versen ayrı vermesen ayrı bir derttir. yaşanılan bütün pişmanlıklar ondan bilinmiştir bu zamana kadar çünkü.
çığlıklar, yere düşen eşya sesleri, yerle bir olan evler o evlerden sarkan cansız bedenlerin bacak ve kollları, en kaz altında olduğu bilinen ama müdahale edilemeyen akraba ve komşular cesetlerin üzerinden atlanarak ulaşılabilen hastane ağlayan çocuklar,soğuk hava depolarında üst üste cesetler ve onları teşhis etmek zorunda kalan yakınları,ilaç ve gıda kuyruğunda bekleyen insanlar hatırlamak istemediğim fakat unutmanın mümkün olmadığı manzaralar.
an itibari ile yağmur şakır şakır yağmaktadır. güne kötü başlamışken hiç beklenmedik bir anda gülümsemenize neden olur. yaşama bağlatır adeta akla şiirleri getirir, yaşanılan anın farkına vardırır...
"bayılırım şu düzenli dünyaya
kışı yazı
baharı güzü
gecesi gündüzü sırayla.
ağaçların kökü içerde
bütün ağaçların kökü içerde
dalların başı yukarda
insanların aklı başında
bütün insanların aklı başında
beş parmak yerli yerinde
baş işaret orta yüzük serçe.
diyelim kalksa da serçe
orta parmağa doğru yürüse
ne haddine!
yahut akasyanın biri
başını toprağa daldırdığı gibi
bir gezintiye çıksa
merhaba kestane, merhaba çam
selâmün aleyküm, aleyküm selâm
kimsin nesin nerelisin derken
laf açılır mı bizim akasyanın kökünden
bir uğultudur başlar rüzgârda
kökü dışarda, kökü dışarda...
yahut ne olur koca bir dağ
baş aşağı gelsin...
aman allah göstermesin.
bayılırım şu düzenli dünyaya
altta ölüler
üstte diriler.
gel keyfim gel.''
ben en çok seni götürdüm giderken
aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgiler atlası
ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı.