tam geçen sene bugün word sayfasını acıp tezimin ilk kelimelerini yazmıstım. bugün 1. yıl dönümü. hayatımın en hızlı en zor geçen senesiydi. yaklasık 360 gün boyunca kafanızın icinden cıkmayan bir kavram, sorumluluk. hayatımda en az uyuduğum seneydi. en az iletisim kurduğum, en az dısarı cıktığım, duygularımı ve insanlığımı en az hissettiğim. keske evde alkol olsaydı da serefine kaldırsaydım bu günün. ama cekirdekle kutluyorum. kutluyorum cünkü inanılmaz zordu. ne demis black mamba: beni bir ayıyla güresirken görürseniz ayı icin dua edin. ayı icin edilen dualar ise yaramadı.
yapmayın. hele akademisyen olma hedefiniz yoksa yanına bile yaklasmayın. ilkokuldan üniversiteye dek 16 yıl eğitim aldım binlerce sınava girdim ama toplamda bu yılki kadar zorlanmadım. bu vesileyle akademisyenlere de epey saygım arttı. hakikaten hayatı seven bir insanın yapabileceği bir sey değil akademik isler. ve bence gereksiz zor kılınıyor tez yazma süreci vs. bu kadar kasmaya gerek olduğunu düsünmüyorum.
geçtiğimiz yaz epey uzun süreli iliskimi bitirmistim. ayrıldıktan 5-6 ay sonra evleneceğini öğrendim. acık söyleyeyim cok kızmıstım. ayrıldıktan sonra bile gözlerimin icinde umut arayan kadın nasıl birkac ay icinde evlenme asamasına gelir diye. ama tepkimi gizledim ortak arkadaslarımıza, hayatımıza dahil ettiğimiz bazı aile üyelerine. mutlu olsun dedim gözlerime bakıp evleniyormus diyen herkese. acıkcası aklıma her geldiğinde de kızıyorum, ama icimden. bugün bir mevzuyla ilgili mesaj attı, tebrik ettim mutluluklar diledim. fark ettim ki hala kızgınım. 3.bir kisi tepkimi sorsa ve kızıyorum desem hakkın mı var diyecek eminim. önemli değil kimin ne dediği ama hakkım var. mutluluk ya da mutsuzluk farklı kavramlar ama onca yıl birlikte uyuyup uyandığın, milyonlarca sey yasadığın insan kısa sürede evleniyorsa kızmaya hakkınız var bence. mutluluğu fazla gördüğümden ya da biz nasıl mutlu olamadık da değil mesele. ayrılmak benim tercihimdi. bir karar verdim, arkasındayım. 1 tane bile keskem yok. benden umudu tamamen kesmesi icin her seyi yaptım, her umut arayısında kapıları suratına carptım. sanırım onu buna ben zorladım. yine de sanırım ölene kadar kızacağım.
alkol gercekten kötü bir seydir deyip deyip ictikten sonra 2 gün boyunca basımın catlayacağını, bok gibi hissedeceğimi ve hicbir sey yapamayacağımı bilmeme rağmen icmeye baslayınca kendimi tutamıyorum. icerken cok keyif alıyorum ama sonrasını düsünmeden iciyorum. ancak her halükarda alkol cok cok cok kötü bir seydir.
şam’ın cezaya attığı diss parcasının ismi. birkac gün önce kesfettim cok iyi. rapci kardeslerime tavsiye ederim. iceriğinde kurtlar vadisi esintileri de var.
Kanın çığırından çıktığı saattir bu
memelerini bana sıkıca bastırdığın
hercai bir yürek somurtkan kepenklerin ardında
şehri acıtan çocukluğumuza değdikçe
biz seviştikçe bizi acıtan
kukumav kuşları, mânilerle dolu bir yatak
zaç yağı şişeleri kocaman.
olm bu baslıklar ne ya? sürekli söyle sacma sapan baslıklar acıp durmayın ilkokul 5-a sınıfı wp grubu gibi olmus sözlük. nerde bu modlar aloo kall zall nerdesiniz olm bakın su baslıklara.
iyi ki 3 yıldır girmiyorum sözlüğe. yine bir ton ağlamıssınız bir kere de su baslığa girdiğimde güzel seyler okuyayım. ağlama duvarı olarak değistirin artık su baslığın adını 10 yıl oldu her gelen ağlıyor. neyse selamlar. hic özlememisim burayı.
bu saatte basaksehirden evime gitmek icin bakırköy marmaray istasyonunda 26 dakikadır tren bekliyorum.birkac insan falan da var herkes the walking dead’deki gibi tedirgin ve telaslı.gözümden ve götümden uyku akıyor.öğlen 2 den beri ayaktayım.bunlardır söylemek istediklerim.
bi motor sürmek olmasa da cok daha nostaljik cok daha kendimizi cocuk gibi hissetmemize sebebiyet verir.kıyaslamamak daha doğru diğer bineklerle bisikleti aslında.yasadığınız semt veya sehirde bulunmanıza rağmen sizi baska özgürlüğü en derin hücralarınıza kadar hissettirerek tanıdık ama o esnada yabancıymıscasına hissettiren ve yeni semtler bahceler parklar yollar kesfediyormus gibi düsündüren yegane tasıt olabilir dünyadaki.belki de sadece bana böyle hissettiriyordur bilemem.
doğduğum aydır.bundan da ziyade lise yıllarına kadar en sevdiğim aydı ikliminden ve dinginliğinden mütevellit.sonra ortaya hikmet anıl öztekin ve ona benzer bi ton adam cıktı tivitırda orda burda sikim sonik eylül güzellemeri yapmaya basladılar.bunca yıl nerdelerdi acaba diyeceğim ama teknolojik bi mesele tabii.her neyse bu sik kırıkları yüzünden en sevdiğim aydan da soğudum.bitse de kurtulsak diye bekliyoruz artık ailecek.
Baylar!
Bin dokuz yüz seksen birdeyiz
Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
"Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar."
Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim.
Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
Yosunların kapılara usulca
Tırmanıp yerleştiği
Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.
Yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk
Eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan
Upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden
Eylül ki, sorabilir mi
Hüzünler iç kamaştırıyor,
aşklarsa niye yoksul
Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar.
Dahası
Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
Bir boşluğu giyinmek mi olur
Olsun
işte karşınızda ekimin sesi
Kasımın sesi sonra
Yağmurun eşliğinde - çocuğunu emziriyor yaz -
Bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar.
Her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
Üstelik yalnızsam, bir de - telefonda kuş sesleri -
Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
Bu dünyada çekingen olmak
çok iyi bir şeydir baylar.
Sonra bir kır kahvesi kendini okurken
Masaları toplanmış, bardakları toplanmış
Tam kendini okurken
Derim ki bir semti iyi tanımak kadar
iyi tanımalı dünyayı
Açın radyolarınızı: eylülün sesi
Bu dünyada can sıkıntısının
bir başka anlamı var baylar.
Elmalar silik silik kırmızı artık - olsun -
Gözlerimiz tozlanmış, kirli
Gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
içi yangında alev alev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi.
sene 2008 olması lazım.cok güzel bi bahar günü arkadaslarla bir yerden sprey boya bulduk.ama o zamanlar nası seviyorum kız arkadasımı.bizim ortaokulun yanında ticaret meslek lisesi vardı.o zamanlarda da meslek liselerine değer verilmezdi.duvarları bölük pörçük bakımsız ve umursanmazdı.hem bizim okulun duvarına bir seyler yazsam herkes görürdü.gittim ticaret lisesinin en tenha duvarına ''kimseyi koyamadım yerine B.B'' yazdım.duvar yazılarıyla olan ilk ve son iliskim buydu.
aklıma geldi bi dinleyeyim dedim az önce.farkında olmadan 4-5 kez dinlemisim.karacalının ilk tek ve yapabileceği en iyi sarkısı.zira bundan baska sarkısı olmasa kendisini virtüöz olarak adletmeme bile yetebilecek bir yapıt olmasına karsın diğer sarkılarını da maalesef ki dinlemis bir insan olarak aklımın dehlizlerinde yalnızca bu sarkısıyla varlığını sürdürecek.
(bkz: efendim) yanıtıyla karsılık verdiğim erkek türüdür.zira eylülde doğan her erkek basak burcu erkeğidir.kainatın en münzevi en tuhaf erkeğidir.biraz da yarak kürektir. nerden mi biliyorum?
majör depresyon yasamıs birisi olarak öncelikle sunu söyleyeyim ki ergen tipli kalbur altı zekada sikimsonik insanların en ufak-orta üzüntü halini bile depresyon diye tanımladığı bu coğrafyada bu tipte insanların ağzına bile alamayacağı kadar önemli bir durumdur.yani depresyonda lafının ağızlara pelesenk olması bile sacmalık.ölüm kadar ciddi ve tehlikeli bi hastalıktır depresyon.2 ye ayrılı minör ve majör olarak.minör depresyonun etki ve geckileri cok daha tolere edilebilir,kisi yasamını mahvetmez ve birkac rütusla üstesinden gelinebilir ilac almadan.
gelelim majör depresyona.zannımca kanser olmaktan sonra birinin basına gelebilecek en lanet hastalıktır.cözümü tıbbi olarak yoktur.ilac tedavisi bile sizi aylar coğu zaman yıllar sonra iyilestirebilir.yani sunu yap bunu yap düzelirsin insanları derhal hayatınızdan uzaklastırın bu durumu yasıyorsanız.cünkü size en son yardımcı olabilecekler onlardır.canınızı sıkar sadece.verebileceğim en iyi tavsiye hemen doktora gitmeniz.cünkü dıs dünyada hicbir ama hicbir sey majör depresyonu düzeltmez.hatta artırabilir kisiyi intihara bile sürükleyebilir.ben 6 ay boyunca toplamda 3-4 kez evden cıkmıstım sadece.iyi ki de cıkmamısım dedim sonra kendime.tedaviyi benim gibi reddediyorsanız evden cıkmayın.daha kötü olmazsınız emin olun.cünkü dısarıda sizi anlayabilecek 1 insan bile bulamazsınız herkes hayatına devam eder ve siz sik gibi takılırsınız sadece.insanlar neyin var diye sorar durur sadece.külfet yani her acıdan topluma karısmak.hastalığınıza da zerre iyi gelmez.fakat evde oturmak da cözüm değildir elbette.majör depresyonun bilim adamalrına göre kendi kendine gecmesi 6 ay 1 sene aralığındadır.psisik bünyeye göre bu süre uzaya da bilir.ama 6 aydan önce asla iyilesme görülmez.görülüyorsa o kisi majör depresyonda değildir.
bu yazımı okuyan majör depresyon hastalığı yasayan birisi varsa hic vakit kaybetmeden psikiyatra gitsin hemen.bundan baska verilebilecek ve ise yarayabilecek hicbir tavsiye olmamalı bir yana cözümü de yoktur.tedaviyi reddetmeyin gidin iyilesmek icin tedavi olun.