mhp başkanvekili oktay vural'ın savaş yıllarında ölen herkesin şehit olduğunu ifade ederek sorduğu "40 bin şehidimiz yok mu?" sorusu ile yaptığı açılımdır. buyrun:
yaklaşık 1 aydır ayrı şehirlerde olduğumuz için görüşemediğim kız arkadaşımın gonore ye yakalandığını öğrendim. bende henüz bu hastalığa ait hiçbir belirti yok. fakat emin olmak istiyorum. bu hastalık ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili testler yaptırmak istiyorum. hastanelerin hangi kısmına başvurmam gerekiyor?
bel soğukluğu ya da gonore erkeklerde genelde başlangıç döneminde penis ucundan akıntı ile kendini gösteren bir hastalıktır. bir süre sonra bu akıntı kaybolur. akıntının kaybı hastalığın iyileştiği anlamına gelmez ve iç üreme organlarında hasara yol açarak hastalık seyrini sürdürür. ülkemizde cinsel yolla bulaşan hastalıklar uzmanlık alanı olarak dermatologlara verilmiştir. deri ve zührevi hastalıklar uzmanlığı. ancak ilgisi nedeniyle ürologlar, kadın doğumcular ve infeksiyon hastalıkları uzmanları da bu konularla ilgilenmektedir
atatürk'ü putlaştıranların sıklıkla başvurduğu teolojik ifade. aynı kesimin türbe başında çaput bağlayan insanlara yaklaşımı ise aşağılar nitelikte. aptal mısınız lan?
yıllardır kürtlerle aynı coğrafyada yaşayan kimi türklerin her dem emperyalist dedikleri ülkelerin dillerini hatmederek çağdaşlaştığını düşünmesi, ama kendinden çok daha uzun süredir anadolu ve mezopotamya topraklarında yaşamakta olan kadim kürt uygarlıklarının verimli ürünü olan kürtçe lehçelerini öğrenmeme inadıdır.
bunların kendilerine model aldıkları şarkiyatçı ideologları da türkçeyi aşağılayıp öğrenmeye ilgi duymaz. acaba öyle mi? yok lan gerizekalı mı onlar? sonuçta bir kültürü asimile etmek için onun her ayrıntısını incik cıncık ederler, dilini kültürünü, zaaflarını öğrenirler. ama bizim sivri faşistlerimiz nedense bu stratejik zekadan bile yoksun. tutturmuşlar bir "amaaa türkçe resmi diiiiiieeeeel" sayıklaması! yahu resmi dil dediğin dil devletin dilidir, ki bir tane olmak durumunda da değil hacı! ama bir toplumda onlarca dil olabilir ve bu o toplumun zenginliğini gösterir. mallık beleş olunca kültürel zenginliği uygarlığa çevirmek yerine robotlaşıp saçma sapan ırkçı metinleri kukumav kuşu gibi tekrarlayıp durursunuz tabi. ama burada ot kalmadı, yaylaya çıkma vaktiniz geldi.
gerizekalıca videolar yayınlayıp taraf gazetesi'nin türkiye'de doldurduğu boşluğu gözardı etmeye yönelik kara propaganda çalışması yürütmek örneğin. ahmet altan meme düşkünüymüş, taraf haber yaratıyormuş, olayları yönlendiriyormuş, vb.
daha 28 şubat döneminde sayelerinde milleti "şeriat geliyor usta" diye yönlendirdiğiniz kişilerin mitinglerini kanaltürk'te saatlerce yayınladınız lan. ne samimiyetsiz adamlarsınız siz!
ulan sayenizde namaza başladım allahsızlar! efendim cahil cühela tayfası, ayak takımıdır bunlar. her başlığın altına yatıp "başlıktır" diye "tanımlama" yaparlar. yavrum, sen her boka "başlıktır" dersen bu sözlükte tek madde başlığı var demektir. her şey başlıksa neden farklı terimler, kelimeler, cümleler, önermeler tanımlanıyor.
tarihin en kolpa ve çürütülmesi basit mitlerinden birisi. hayır doğrusu da biliniyor ama hani böyle ilkokulda saçma sapan bir şeyler ezberletirler size de ortaokulda gerçeğe daha yakınını öğrendiğinizde inanamazsınız, sonra zaman geçer onu özümsersiniz de liseye geçince gerçeğe daha yakın bir şekilde öğrendiğinizde mevzuyu yine nevriniz döner; işte bu hale gelmiş bu ülkenin insanı. kendisine o kadar çok yalan söylenmiş ki her zaman, daha önce söyleneni ağzına sakız etmiş, bir tuhaf olmuş.
PKK terörünün bilançosu
ANKARA - PKK, son 15 yılda büyük kısmı 'güvenlik güçlerine saldırı', 'silahlı çatışma', 'patlayıcı madde kullanma' ve 'meskene ve araçlara silahlı saldırı' olmak üzere toplam 19 bin 470 eylem gerçekleştirdi. Genelkurmay kayıtlarına göre, terörle mücadelede 4 bin 219 asker, bin 387 polis ve geçici köy korucusu şehit olurken, 5 bin 316 sivil hayatını kaybetti. Olaylarda 9 bin 53'ü asker, 2 bin 216'sı polis ve geçici köy korucusu toplam 17 bin 172 kişi yaralandı. 1984 yılından bu yana PKK ile bağlantılı olaylarda toplam 2 bin 502 kilo eroin, 13 bin 363 kilo esrar, 4 bin 255 kilo baz morfin, 621 gram kokain, 2 bin 125 kilo hintkeneviri tohumu ele geçirildi.
çin halk cumhuriyeti'nin gayretleri ile milliyetçi uygurları uluslararası terör listesine sokmasıdır. bugün çin'deki etnik temizliğin dayandırıldığı hukuki çerçeve budur.
"Terörizm" ile mücadele: Çin'in propaganda savaşı şiddetleniyor
11 Eylül 2001'de ABD'deki saldırıların ardından Çinli yetkililer, davranışlarına uluslararası destek sağlamak amacıyla SUÖB'deki sert önlemleri ısrarla uluslararası "terörle savaş"ın bir parçası olarak gerekçelendirmeye çalıştı. O tarihten sonra Çinli yetkililer 1980'lerde ve 1990'larda yapılan ve silahlı Uygur milliyetçi gruplarına atfetilen çok sayıda patlama olaylarını ve diğer şiddet içeren faaliyetleri yaygın şekilde duyurdu ve bunu, hükümetin bölgedeki sert güvenlik önlemlerini "karşı terörizm" açısından gerekçelendirmek üzere bir bahane olarak kullandı.
Son üç yıl içinde eskiden "ayrılıkçı" olarak damgalanan Uygur milliyetçilerine giderek "terörist" yaftası takılmaya başlandı. Aralık 2001 sonunda Çin, kendi ifadesiyle "terörist" suçları cezalandırmak için yasanın zaten içerdiği önlemleri daha da kesin hale getirmek amacıyla Ceza Yasasının bazı maddelerini değiştirdi. Uluslararası Af Örgütü Mart 2002'de yayınladığı bir raporda bu değişiklikleri inceledi ve yeni maddelerin Çin'de ölüm cezasının uygulanma alanını genişlettiğine ve ifade ve dernek kurma özgürlüğünü daha da bastırmak için kullanılabileceğine dair kaygılarını ifade etti.[28]
zaman gazetesi'nin bir katliama katliam dememek için ne gibi rezilliklerin altına imza atılabileceğini gösteren ifade. bildiğim yangın belli bir kazaya bağlı nedenle ya da teknik nedenle bir yerin yanmasıdır. birilerine zarar vermek için taksirle yapılana kundakçılık ya da katliam diyoruz.
Önce "örnek" haberimizi hatırlatalım: "2 Temmuz 1993'te gerçekleştirilen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nde yangın çıkmış, aralarında otel görevlilerinin de bulunduğu 37 kişi ölmüştü." (Zaman gazetesi)
Tahminim, bunu yazanlar kendilerini, önce yangın koluyum sonra gazeteci şeklinde tanımlamaktadır. Bu nedenle yakın tarihimizdeki mühim siyasi cinayetlerin yıldönümleri için kendilerine işlerini kolaylaştırıcı, pratik bazı önerilerde bulunmak istedim.
* 1948 yılında yazar Sabahattin Ali, katıldığı bir yurtdışı turu sırasında her şey dahil sistemi nedeniyle ölmüştü.
* 19 Ocak 2007'de Halaskârgazi Caddesi kaldırımında yürüyen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, oradan geçmekte olan bir kurşuna çarparak hayatını kaybetmişti.
* 20 Eylül 1992'de Kürt aydını Musa Anter memleketi Diyarbakır'ın ara sokaklarında dolaşırken ölmüştü.
* 2 Şubat 1979'da arabasıyla kırmızı ışıkta duran Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi ipekçi, bozulan sinyalizasyon sistemi nedeniyle yeşilin yanmasını beklemekten hayatını kaybetmişti.
* 24 Ocak 1993'te gazeteci Uğur Mumcu, arabasının motorunu aşırı ısıtması nedeniyle meydana gelen patlamada havaya uçmuştu.
sözlük semalarında az çok mürekkep yalamış güzide yazarların çok önceden belirtmiş olduğu bir tespitin mehmet altan' tarafından bir kez daha dile getirilmesi ile oluşmuş terim.
On yıllardır görülmeyen ölçüde kanlı etnik çatışmaların meydana geldiği ve 156 kişinin yaşamını yitirdiği Uygur Özerk Bölgesi'nde polis, 1400'den fazla kişiyi sorumlu oldukları kuşkusuyla tutuklamıştı.
Dün de Şincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki kanlı olayların sürmesi nedeniyle bölgesel yönetim gece sokağa çıkma yasağı ilan etti.
Bu kanlı vahşeti doğuran nedenlerin peşine düştüm...
* * *
Dünya gündeminde ilk sırayı alan bu dehşet verici olayın "görünür nedenlerini" araştırırken AP Ajansından geçen bir habere takıldım:
"AP Ajansı'nın haberinde adı açıklanmayan bir Uygur'un dile getirdikleri, 'Han Çinliler'i hep eşit olduğumuzu, büyük bir ailenin üyeleri olduğumuzu söyler ama her zaman ayrımcılık yaparlar' biçiminde özetlenebilir.
Çin yönetimi, bölgeye yollar, okullar, hastaneler ve petrol kuyuları açılmasından dolayı Uygurlar'ın minnettar olmaları gerektiğini sıklıkla dile getiriyor.
Türkiye'nin de aralarında olduğu birçok ülkedeki Uygur diasporası temsilcileri, kısa ömürlü Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin bulunduğu bölgede bağımsızlık olmasa da en azından gerçek bir özerkliğin yerleştirilmesi gerektiğini savunuyor.
Uygur diasporası temsilcilerine göre bölgeyi Çinlileştirme politikası izleyen Pekin yönetiminin nihai amacı, uyguladığı baskı, şiddet ve yıldırma yöntemleriyle Uygurlar'ı asimile etmek."
* * *
Pekin yönetimi ise olaylarla ilgili olarak Uygur Amerikan Derneği Başkanı Rabia Kader'i kışkırtıcı olmakla suçlayarak, Kader'in "Doğu Türkistan islami Hareketi" adlı örgütle bağlantılı olduğunu ileri sürüyordu...
Baktım, söz konusu örgüt ABD'nin terör örgütleri listesinde yer almakta...
Bir sitede ise Rabia Kader ile yapılan bir röportaja rastladım. Hemen kulak kabarttım:
"Varlığımızla ilgili bir tehditle yüz yüzeyiz, Çin hükümetinin siyaseti bizi bir halk olarak yok edecek. Çin yönetimi bize sözde özerklik verdi ama buna hiç saygı duymadı ve kendi insanlarından milyonlarcasını getirdi. Şimdi anavatanımızda Uygurlardan çok Çinlileri görebilirsiniz. Çin'in yaptığı şey doğrudan etnik kimliğimize, kültürümüze ve dilimize saldırmak.
Çin hükümetinin bunu yapmaktaki nedenleri neler? Ayrılıkçılık korkusu mu, etnik şovenizm veya ırkçılık mı, ya da Doğu Türkistan'daki petrol ve doğalgazı kontrol altına almak istemesi mi?
Özellikle Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra ve daha sonra NATO güçleri Afganistan'a girdiğinde, Çin hükümeti Uygurlarla daha fazla ilgilenir oldu ve yasaklamaları yoğunlaştırdı. Çin yönetiminin cesaretini kıran şey bizim hiçbir şekilde Çinli olmayışımız. Çinlilere benzemiyoruz, Çince konuşmuyoruz. Doğu Türkistan'daki Çinliler çok düşman ve saldırganlar. Birçok işyeri açıkça 'Uygurları istemiyoruz' diyor."
Bildik bir hikáyeye rastlamıştım...
* * *
Burjuvazinin ortaya çıktığı dönemin örgütlenme biçimi olan "ulus-devlet" çağ değiştiği için aşılıyor...
Ama kimi ülkeler bu sanayi dönemi modelini aşarken, kimi de bu eski modele özlem duyuyor...
"insan odaklı" yeni bir anlayışa ulaşamayınca da kan gövdeyi götürüyor...
* * *
Devlet olarak da birey olarak da...
Soydaşların ya da dindaşların başına gelen bu tür büyük felaketler hepimizi alabildiğine öfkelendiriyor...
Ama...
Devlet olarak da, birey olarak da...
Kendi Kürt kökenli vatandaşlarımıza benzer baskıları yapabiliyor, o baskılar gündeme geldiğinde bununla pek de ilgilenmiyor hatta o baskıları destekleyebiliyoruz.
Çünkü çağ değişirken her yerde aynı dert:
Eski şartlanmalardan dolayı hala ‘insan’a ‘en kutsal varlık’ olarak bakamamak, temel hak ve özgürlüklerin ışığında onu olduğu gibi kabul edememek...
Bir türlü zihinsel olarak "dünya vatandaşlığı" anlayışına geçememek...
haber ajanslarına göre bütün dünyanın uygur türklerinin çin tarafından gasp edilen haklarından dolayı ayaklanmalarına destek verirken, çin'in insanlık dışı uygulamalarını, devlet terörünü eleştirmesi durumudur.
iyi ki aramızdaki çinliler "bölücü uygurlar emperyalist devletlerin desteği ile çin'i zayıflatmak istemektedir" veyahut "uygurlar bizi sırtımızdan hançerlemiştir" gibi açıklamalar yapmamaktadır. iran, rusya ve çin gibi baskıcı rejimlerin kendi halklarına karşı sergilediği katliamcı tavrı alkış tutanlar bugün uyanmışa benziyor.
türkiye'nin karanlık tarihine yokmuş gibi davranan duyarsız insanlarımızın insanlıklarını anımsaması bu olayla mümkün oldu. emperyalist denilerek elimizin tersiyle ittiğimiz demokrasiyi bugün türkiye'deki baskıcı yönetim yanlılarının sahiplenmesi elbette sadece tutarsızlıkla ilgili değil. çin devleti ile aynı kafa yapısında olmaları ve aynı toprağı paylaştıkları milletleri her an katledebilecekleri gerçeği de bu gelişmelerin nedeni gibi görünüyor.
liberya'daki iç savaş sırasında çevresine korku salan yamyam kumandan. öldürdüğü çocukların kalplerini geleneksel ritüellerindeki kurban mitosuna dayanarak yediğini itiraf etmiştir.