30 aralık sabahı titremeyle uyanıp battaniye altı tedavisi ile ilk günü atlattıktan sonra ertesi sabah da aynı titremeyle uyanınca halsiz bir sekilde eczanenin yolunu tuttum. Eczancının nurofen ve c vitamini al geçer, geçmezse doktora git tavsiyesi üzerine nurofen tedavisine başlamış olsam da yılbaşı gecesi 4 dubleden sonra titreme + ateş uyutmayınca 1 ocak gecesi kendimi acil serviste buldum. Farenjit olmuşum ve antibiyotik tedavisine başladım. O gün uyuyabilmiş isem de gün içinde 40 derece ateşi görünce keşke annem yanımda olsa da bana bakabilse diye üzüldüm. 2 gün daha Çaresiz ve üzgün bir şekilde kendi kendime ıslak havlu ve duş yapa yapa geceleri ateşli geçirip kimsesizler psikolojisine girerek 40 derece ateşi 34 e kadar düşürdüm. Fazla düşürmüşüm ki gün içinde 38 35 gidip geldi..
Doktora gitmeme inadı bana bişey olmaz hemen geçer inadıdır.
Bir bakanınız yoksa anneniz yanınızda değilse öksürseniz bile hastaneye gidin millet. Sonra yılbaşına hasta girip 7 gün boyunca ölüyorsunuz.
Değildir. Hayvan olmayın.
Etkileşimde o kadar
Etkileşim derken, burda herkes yasayan nefes alan canlı. iletişim olmasa bile etkileşim olur bu da açık oyla ya da acık oylayıp eksi atma seklinde olabilir yani. Problem ne?
Yıldız futbolcu olmamasına rağmen yerden göğe sığdıralamayan futbolcu.
Zira yıldız forvet dediğin her maç en az bir gol atar ya da asist yapar. Köln denen ezik takıma bile gol atamayan, şampiyonlar liginde iş yapamayan bir futbolcu asla 130 milyon euro etmez arkadaş.
Tıpkı bizim kerem gibi. Ligde 2 gol atıp Barcelonaya çakamayan adam değil 100 milyon euro 40 milyon bile etmez.
Çoğumuzun ilk hesabı değil şuan kullandığımız hesaplar
Çünkü her nasılsa bir gelen bir daha çıkamıyor.
Benim bile bu 4. hesabım. 1 silik, 2 kendi rızamla silik..
Şimdi dönüp silik olan hesabımda silinmeyen entryler arasında gezince zaman yolculuğu yapıyor gibiyim.
Eski ben düşünce olarak şuanki benden çok daha ileride hırslı ve bilgiliymiş.
inanır mısınız seneler önce yazdığım bilgi dolu Entryi okuyup vay be neler biliyormuşum şimdiyse hatırlamıyorum bile dedirttim kendime.
Yazın, not tutun günlük tutun yeterki yazın.
Duygularınızı düşüncelerinizi aktarın bir yere. Çünkü nasıl fotoğraf çekip anılarımızı kaydediyorsak fikirlerimizin ve duygularımızın da kayda ihtiyacı var.
Böylece kendimizi daha iyi tanıyabilir, düştüğümüz zaman nasıl biri olduğumuzu hatırlayabiliriz.
Umarım hayallerini elde etmek için içinde yer alan umut ve hırs sönmemiştir ve doğru an geldiğinde doğru kararı vermişsindir.
Senden istediğim tek bir şey var,
Yaşadığın acıların seni geri plana atmasına yerinde saymana yol açmasına izin verme yoksa seni asla affetmem.
Hayat bu, acımasız biliyorsun.
Bazı fırsatlar eline tekrar tekrar geçmeyecek.
O yüzden doğru kararı verecek cesaretin olsun. Hayal peşinde koşma ve gerçeklere odaklan.
Önemli olan önce sensin.
Önümüzdeki 5 sene hayallerine ulaşana kadar bencil bir şerefsiz ol.
Bugüne kadar olmadığın biri ol.
Diğerlerinin olduğu gibi biri ol.
Yaşadıklarını unutma,
Ne zorluklar çektiğini asla unutma.
Şuan zor durumdasın.
Bunu da unutma ve tekrar başına gelmesine engel ol.
Umarım hayatta istediklerini elde etmiş biri olursun ve şuan kendinle gurur duyuyor olursun.
Bu hayatta bu zamana kadar başkalarının mutluluğu ve huzuru için yapmadığın fedakarlık kalmadı.
Bak şimdi onlara? Sevdiklerinin hayatta istediği noktaya geldiğinde sen nerdesin.
Onların hayatlarını nönceliği sen değilken önceliklerine ulaşmaları için neler yaptın? Bu başarıya ulaşmalarında payın büyükken onlar sana nasıl destek oldu?
Asla affetmem seni.
5 sene yeterli bir zaman.
Kaybettiğin vakit yetti artık.
Daha da kaybedecek zamanın yok.
Elini cabuk tutsan iyi olur 30 a 2 sene kaldı.
Boş işlerle boş insanlarla uğraşma.
Tek isteğim bu.
Senin de mutlu olma zamanın geldi de geçiyor...
ilk seferinde koyuyor,
Sonraki seferde de koyuyor.
Nihayetinde mantıksal olarak harcanan emek ve zamana üzülüyor insan ama gece akla düştü mü anılar kalbi de sızlatıyor.
yapacak bişey yok, yola devam.
Geldiğimiz gibi gideceğiz, bari mutlu gidelim.
Cinsel yönelime göre değişmekle birlikte karşınızdaki kişiye olan cinsel arzu/çekim ve uyum tamamen beyinde gerçekleşen bir kaç kimyasal faaliyetten ibarettir.
Zaten çoğumuz olmasa da genelimiz bi kimyasal reaksiyonların sonucuyuz.
Ancak aşk denen şey bir takıntıdan ibarettir.
Bu nedenle Aşık oldum demeyin. Beyninixe bu fikri yerleştirmeyin.
Sevdiğim kadın, sevdiğim adam demek daha sağlıklı bir yöntemdir.
Zira Aşkta mantık yoktur.
Ancak bizi hayatta tutan ve ileriye götüren şey mantıktır.
Bir kere aşk lafı düştü mü dilinize beyniniz farklı çalışmaya başlar.o kişiyi hayatın merkezine koyar, evine işine, sosyal yaşantına eskisi gibi ayak uyduramazsın.
Hayatta hep ileriye gitmeli ya insan, işte aşk bu gelişimi durdurur. Bir yerde durur ve ona takılı kalırsınız. Enerjinizi sömürür. Beyninizin çalışma sistemini bozar, hayallerinizi, planlarınızı, düşüncelerinizi altüst eder.
Sonuç olarakta aşık olduğunuzu sandığınız insanla geçirdiğiniz süre kadar sizi gerçek hayattan alıkoyar.
Çünkü her aşk biter.
O yüzden sadece sevin.
Hayattan alınıkonulmadan, planlarınızı ertelemeden ileriye giderken yanınızda olacak insanları sevin.
Senaryo ve prodüksiyon çok iyi ama başrol seçimi malesef yanlış.
Ya casting seçimi yapan personel işini becerememiş ya da bu rol hazal kayaya ısmarlanmış...
Zira Yoldan 10 kişi çevirip bu rol kime verilmeli diye sorsan Burcu Biricik cevabını alırsın. Gözlerim onu aradı resmen.
Casting seçimi cidden yapıldı mı bilmiyorum ama varsa böyle bir seçim seçimi yapan şahıs mesleki intiharını gerçekleştirmiş. kariyer değişikliği yapmasını önerebilirim.
Gelelim diziye; Dizide herşey ahenk içinde ama o uyumu sadece başrolün olduğu sahneler bozuyor. Başrolün bu role uygun olmaması sebebi ile defalarca diziyi kapatmak istedim ama konusu sebebi ile mecburen katlanarak devam ettim.
ilkokul 3. Sınıftan tee geçen seneye kadar üzerine kata kata Türkiye'deki tek yaygın yabancı dil olan ingilizceyi nasıl öğrendim, Bu yolda neler çektim,
Temel sıkıntılar nedir gibi sorulara ve yanıtlara değineceğim.
ingilizceyi oldum olası sevmişimdir. Bankamatikçi öğretmenler sebebi ile ilk okulda başladığım ingilizce eğitimim liseye girdiğimde a1 seviyesinde, liseyi bitirdiğimde de kendi imkanlarımla a2 seviyesindeydi. Üiversite de ise b1 düzeyinde ingilizceyi yarım yamalak öğrenmiş bulundum.
biraz çaba ile zamanları (tenseler) öğrenerek bile b1 seviyesinde grammer bilgisine haiz olabilsekte ingilizce grammerden ibaret değil... Biliyorsunuz ki konuşamadıktan sonra grammerin de bir anlamı yok.
Eğer ülkemizdeki dil eğitim modeli ile dil öğrenmekte zorlanıyorsanız korkmayın, bu hiç öğrenemeyeceksiniz anlamına gelmiyor. Sadece herkesin öğrenim metodu farklı. kalkıp burda size x kursunun hafıza teknileri ile ingilizce öğrendim gibi bir saçmalık yazmayacağım. Sadece 1 ayda 1 in üstüne nasıl 100 koyduğumu anlatacağım.
Arkadaşlar hepimiz doğduğumuzda anadilimizi grammer ile değil konuşarak öğrendik. Üniversite zamanında almanyada erasmus a gittiğimde sıfır almanca grammeri ile sadece konuşarak ve merak salarak bu ne, şu ne demek diye diye b1 düzeyinde almanca öğrenebildim. Bunu da dediğim gibi almancı Türklere bu ne demek nasıl söyleniyor gibi, ya da kasiyerlerle müşteriler arasındaki mesela sabah saatlerinde kasaya girdiysen guten tag ardındsn fiyat bilgisi ödedikten sonra danke schön, sonrasnda bitte schön gibi basit kalıpları bile kaçırmayarak, ordaki hayatın farkında olarak, almanca kullanmam gerektiğini bilmekten geçiyor. Bu yüzden insanlarla iletişimde kullanacağım basit cümleleri bile öğrendim gerektiğinde... Mesela, kahve mi istiyorum o zaman ich möchte ein klein coffee bitte demezsem o kahveyi sipariş etmenin geriye kalan tek yolu işaret dili olduğunu biliyor musunuz. O kadar düşmeye de gerek yok dimi arkadaşlar? Sadece bir kahve için almancadaki tüm zamanları ayları yılları günleri mevsimleri tek kalemde öğrenip o kahveyi aylar sonra sipariş edecek almancaya sahip olacak olmayayım aq ben bu filmi türkiyede çok gördüm.
Nitekim ingilizcede de Üniversite sonrası götümü yırta yırta yırta geldiğim seviye b1 olup deneme yaptıgım zibilyon tane teste de bu sonuç değişmedi.
Bazı şartlar olur hani türkçe konuşsan da seni kimsenin anlamayacağı bir ortamda olursun ya işte ben de öyle bir yerde 14 gün geçirmek durumunda kaldım. Bunu da Türkiye de başardım. Cidden yırtdısına cıkmadan da yapılabiliyormuş.
Az buçuk kelime ve grammer bilgisi ile iki hafta boyunca kendini anlatma ve sohbete dahil olma gayreti ile geldiğim seviye alkol eşliğinde sabahlara kadar sohbet edebilecek hale geldi.
Kimse bize bu dildeki kalıpların, deyimlerin, düz mantığın türkçedeki gibi olduğunu öğretmedi. Mesela çay kaşığının bile ingilizcede özel bir ismi vardır diye kendini rezil etmemek adına susup konusamıyoruz ya aslında düz mantıkla can u give me a tea spoon diyebilecekken diyemeyip can you give me eeeeee de kalmak hepimizin temel sorun. Unutmayın bu dili kullanırken karşınızda genellikle anadili ingilizce olmayan, grammer hatalarınızs çom takılmayacak insanlar olacak o yüzden kendinizi kasmayın hiç.
Mesela vakti zamanında, hasta oldum ve burnum tıkalı diyecekken sırf tıkalı ne demek bilmediğimden susup kalmıştım. Oysa sadece türkçedeki gibi bir Benzetme ile my noses r close or my noses are full diyememek tamamen eğitim sisteminin bize yüklediği konuşma ve hata yapma korkusundan ibaret.
Eğitim sistemi ve içimizdeki cesaretsizliği yıkıp geçtiğimizde dil öğrenmek dünyanın en basit şeyi oluyor.
Yds den yökdil den IELTS gibi sınavlardan belli bir puan almak için kıçımı saatlerce günlerce aylarca grammer ve vocab kitaplarına gömmekten çok daha etkili olan şey bildiğinizi konuşabilmektir. Çünkü benim tecrübe ederek öğrendiğim şu ki dil kitaptan değil hayattan öğrenilir.
Şuan geçen seneye kadar yarım b2 seviye ingilizcem şuan c1 düzeyinde. 2 sene önce ielts den 6 alabilir miyim diye düşünürken aradan geçen iki senede kitabın kapağını bile açmadan 7.5 gibi garanti puanlar alabilir seviyeye gelmem beni de bir yandan şok ediyor.
Millet, dil öğrenmek istiyorsanız yabancı arkadaşlar edinin, dildeki eksiliğiniz bir dezavantaj olsa da onların sizinle arkadaşlık etmesine değecek yönlerinizi ortaya çıkarın.
Türkiye'nin ekonomisinin kasıtlı olarak batmasına sebep olan politikaları biz vatandaşlar ısrarla reddetsek de aynı tas aynı hamam devam edenler politikalar sebebi ile bu ülkede bir geleceğimin olmadığını, memleketimde bize değer verilmediğini ve tüm kazanımlarımızın paçavraya çevrildiğini anlamamak, anlayıp da sessiz kalıp kendin için bir şey yapmamak ahmaklıktır.
Bu ya avrupa olur ya da amerika, ancak greencard şuan bir ülkeye göç etmenin ekonomik olarak en makul yolu O yüzden ben de başvurdum.
Yeni bir ülkede, yeni insanlarla sevdiğim mutlu olduğum işi yapabilme fırsatına kaçmak istemek ne kadar mantıksız olabilir ki?
Pfizer in ikinci dozundan sonra şiddeti artan derecede uyku problemi ve aşıyı ilk olduğum günden beri her ay en az iki kere hasta olmam ve bu hastalıkların 10 günden uzun sürmesi tesadüf olamaz sanırım.
Arkadaşlar artık uyuyamıyorum. Zombileştim. Durum ciddi.
Ayrıca,
Sıcak bir ortamda uyumama rağmen sabah kalktığımda boğaz ve kulak agrısı çekiyorum. Ciddiyim hiç şakam yok.
Aşı olduğuma o kadar pişmanımki anlatamam. Pandemi oldu, corona ortaya çıktı, vaka sayıları yüzbinleri, ölümler binleri bulurken bile sadece bir kere hasta oldum ve o da bir günde gecti.
Yani 2.5 senede bir kere hasta oldum aşı olduğum güne kadar. O günden beri ise 5 kere!
Neler oluyor?
Soruyorum hep ama gittik vurduk aşıyı yapacak bir şey yok artık.
Kürtsüzz arapsız bir türkiye demek lokomotif sektörlerde çalışan vatandaşlarım bir anda ortadan kaybolmasıyla, sistemin bozulması ve hayalet bir istanbul demektir.
Sistemin çökmesi demek zengin elitlerin avrupa oturumu ya da vatandaşlığı alıp ülkeyi terk etmesi demektir.
Ülkeden zeki insanların gitmesi demek suçun kuralsızlığın artması demektir.
Giden insanlar da geri gelmez.
Şanslıysak ülkenin toparlanması 30 yılı bulur.
Bir de bu yönetimle ülkenin sonu ne olur bilinmez.
Pfizer ın aşısını olduğum günden beri çektiğim rahatsızlık. Sabah 5 te uyduktan sonra 9 dedin mi gözlerim açılıyor. Yaklasık 1.5 aydır böyle. An2. Dozu olmaya çekiniyorum, ya insomnia olursam??
Kaybedenler kulübü olduğu gibi kazananlar kulübü de var.
Kaybedenler kulübü kimlerden mi oluşuyor?
Bu ülkede sıfırdan bir şey inşaa eden, en iyi ihtimalle asgari ücretin bin lira fazlasına çalışmak için 4 sene dirsek çürütenlerden..
Bir tarafta güçlünün gölgesiyle büyüyüp lüks içinde yaşayan tiplerle diğer tarafta Emek harcayarak bir yerlere gelmeye çalışan tipler var.
Bu ülkede kazananlar arasında olacağımız vaad edildi, üniversiteler okundu, hazırlıklar yapıldı ama günden güne kötüye gitti, herşey..
Kaybedenler daha çok kaybetti, kazananlar daha çok kazandı.
Oğlum Mernuş, sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun diyor ya bedri rahmi.
Haklı be mernuş, biz de nerde sıfırdan inşa edecek şans.
Kazananlar kulubü artık baba desteğiyle bir yere gelenlerle dolu.
Dişimizi tırnağımıza takıp uğraşsak ds boş, o otobüs çoktan kaçmış daha da gelmeyecek..
Hiç bir tarafımız hoplamadı.
Kör müsünüz aq kadın ölmek üzere. Kırışıklıkları az olabilir ama kırışık kadınlarda o kadar para yok (elizabeth hariç)
Madonna istediğini paylaşabilir, paylaşmasında sakınca yok ama siz burda bu fotoğrafları yürek hoplatan seksi fotoğraflar diye yutturmaya çalışıyorsanız...;
Evrene negatif enerji yollamayayım ama onun yaşaması gereken bir ömür var.
Onu tanıdığımda çok mutlu neşeli eğlenceli bir bebekti.
Üniversiteyi de yeni bitirmişti Ancak mesleğini değil başka bir işi yapmak istiyordu ve yapmak istediği iş onun hayat enerjisi, cansuyu gibi birşeydi. Kısa bir zaman da olsa çalışma fırsatı olmuştu, ordan biliyorum.
Çok yetenekli ve hayali kendi markasını kurmaktı.. Aama ailesi el bebek gül bebek yetiştirdiği için hayatın gerçekleri hiç yüzüne çarpmamış. Kısacık deneyimlediği iş hayatında emek hırsızı bir çok kişinin eline düştü. O da utangaçlığından.. parasını istemeye bile çekinirdi, kimseyi incitmek istemezdi.
Hukuki bilgimle ve çokça tehditle bu sorunuları çözdüm ama temiz kalbi gördüğü bu davranışlardan dolayı kırıldı bir kere...
Bu sefer de hayalindeki işi yapma kararı aldı.
Her zaman destekledim ama bu çok maliyetliydi. Benim de altından tek başına kalkamayacağım türden...
Marka kurma çabalarımız daha başında sonucsuz kaldır ve zarar ettik. Hayalini de gerçekleştirimedi..
Elimizdeki sınırlı kaynakla o çok istediği işi yapamadı. Kendi mesleğini de bir o kadar sevmiyordu.
O sırada Ben de üniversitesiyi yeni bitirmiş staja başlamıştım. Ancak çok çok öncesinde Hukuk fakültesinin ikinci sınıfında avukatlık yapmayacağıma karar verip fikrimi değiştirdim. Okul bittikten sonra hayalimdeki işi yapacaktım. Hem bana uygun hem de getirisi yüksek bir iş..
Ben de ona neden birlikte bu işi yapmayalım ki dedim. Giriş Sınavları vardı ve çoook zordu. başvuranlar arasında kabul edilme oranı ise yüzde 0.1'di Bu nedenle başarısızlık ihtimaline karşı bir hukuk bürosunda staja başlayıp ikisini birlikte yürütmeye karar verdim.
Ancak Staj tüm vaktimi ve enerjimi alıyordu ve yeteri kadar sınava çalışamıyordum.. halbuki ona da birlikte başaracağız diye söz vermiştim...
Sadede gelirsek o yüzde 0.1 lik ihtimali başardı ve ben başaramadım.
Birlikte girmek şartıyla kabul ettiği işte onu yalnız ve yarıyolda bıraktım.
Şimdi ise tükenmek üzere. Bensiz yapamıyor, dersler kaldırabileceğinden ağır ve Biliyordu da zorlanacagını. birlikte girersek ben ona yardım edebilecektim. Ama Onu Yüzüstü bıraktım. Allah kahretsin beni.
Gelecek sene aynı sınava çok çalışarak ben de kazandım. Ama süreç bir den fazla aşamadan oluşuyordu ve allah kahretsinki corona cıkınca tüm işe alımlar iptal edildi. Bir kez daha yıkıldık.
Şimdi psikolojisi günden güne kötüleşirken gitgide hayattan kopuyor.. kapana kısılmış durumda ve elimden hiçbirşey gelmiyor.
Stresten her gün ağlayıp bayılmaya başladı ve tek elimden gelemin üzülme dert etme demek..
allah kahretsin beni o kadar pişmanımki..
Bok vardı avukatlıkta.
Onu hayal kırıklığına uğrattım, o eski neşeli kızdan geriye bir şey kalmadı..
Daha kötüsünden korkuyorum..
Ve olursa benim yüzümden olacak.
Asla kendimi affedemem, yaşadığı onca çile stres..
Düşünün sizinle asla alakası olmayan ve geri dönüşü çok çok ciddi maddi külfet getirdiği için dönemediğiniz bir yolda yapayalnızsınız.. halbuki o yola birlikte yürüme şartıyla girmiştiniz..
işte ben buyum.
Hayal kırıklığı.
Ben ahmağın önde gideniyim.
Berbat bir insanım.
Yarıyolda bırakan,
işe yaramazın teki.
Ve şimdi sevdiğimi kurtaramıyorum,
Çekip alamıyorum bile ordan..
Ya dayanamazsa,
Gördüğü onca baskıykia...
Pamuk prensesimi kimlerin arasına yolladım ben...
Herşeyi anlattığımız yıllara gelelim istiyorum, o kadar dayanılmaz ki bu acı..
Umarım bir ışık belirir ve bu kez fırsatı değerlendiririm.
Bilim ? Acaba dinden ayrı mı yoksa değil mi?
Yoksa birşeyleri gizlemek için kullanılan bir araç mı?
Ben agnostik düşünceye yakın hisseden ve müslüman olmayan biri olarak yaratılışın öyküsünün ne sözde dini kitap olarak aktarılan yazıtlarda olduğu gibi ne de bigbang teorisinde olduğu gibi olduğunu düşünüyorum.
Basit fiziğe göre madde yoktan varolamaz.
Ama kuantum fiziğine göre olabilir.
Öyleyse mat1 seviyesindeki basit fizik bizi sonucu ulaştıramaz.
Henüz teorilerle dolu ve yeni yeni delillerle ortaya konulan kuantum fiziği ise belki de bizi ileride kesin cevaba ulaştıracak ya da yeni bir fiziğin kapısını arayalayacak tıpkı kuantum fiziğinin ortaya çıkışı gibi.
Dünyada şartlarında basit fizik ortaya çıktı, uzay incelendikçe de yapısı anlaşılmaya çalışıldıkça uzaya basit fizikle bakılamayacağı ve bakış açısının değiştirilmesi gerektiğinden kuantum fiziğinim keşfi gerçekleşti. Kuantum fiziğinde ispatlanamamış bir çok teori de uzayın gözlemlenmesi ile ispatlanmaya başladı.
Kimbilir belki de karadelikleri anlamak için yeni bir fiziğe ihtiyacımız olacak.
Ateistler düşüncelerini bilimden alırlar. Ateizim bir inanç türü değildir. Agnostik düşüncede de öyle..
Varlığımızı açıklayacak bilgimiz olmasa da 1400 yıl önce tanımadığımız birinin yaratıcının kelamı olarak ortaya koyduğu emirleri bugün sorgusuz sualsiz kabul etmek benim için mümkün değil. Dogma olan hiçbirşeyi sevmem. Sorgulamak benliğimin bir parçası.
islamdan konuşacaksak eğer her müslüman yahudiliği sonuna kadar araştırmalıdır. Benzerlikleri ve çelişkileri görmek ve fikir edinmek açısından faydalı bir yolculuk olur.
Bir agnostik bile açıp okuyor, inceliyor ve araştırıyorsa dini kitabı oku ile başlayan dinin mensuplarının da bunu yapması beklenir.
Hah, bilim demiştik. Birşeyleri gizlemek için kullanılan bir araç mıdır diye?
Son yıllarda popüler bilim ilerliyor. insanlar gitgide inancını kaybederken bilim yapanların kendisi insanlarına sıkı sıkı bağlı kalıyor. Araştırın derim. Bilim yapanlar bile evrenin nasıl meydana geldiği konusunda bir yaratıcının varlığını (aksine bir delil olmadığından) kabul etmişken biz kimiz ve hangi bilgimizle bir yaratıcının varlığını reddedebiliriz ki?
Şuanki bilimle objektif verilerin toplamı bize varoluşun içinde yaratıcının(yani başlangıçın) bulunduğunu söylüyor. Yaratıcı demişken, bunun bizim gibi 5 duyu Organı ile hissedilebilen bir varlık olması gerekmiyor.
Eğer yaratıcı varsa ve herşeyin bir yaratıcı ile başlaması gerekiyorsa doğmamış ve doğrulmamış bir yaratıcının nasıl meydana geldiğini açıklayacak bir din alimi de yok. Siz açıklayabilir misiniz müminler?
Tanrı nasıl varolduya gelirsek içinden çıkamayız ve bir noktada tanrı yada tanrı kabiliyetindeki varlığın ölümsüz ve sonsuz olmadığı ve aslında tekten ibaret olmadığı fikrini de irdelememiz gerekiyor.
Piçler daha eğlenceli olum işte biz günümüzü normal yani monoton gecirirken onlar sağa sola takılmaya gidiyorlar belliki adrenalin hastası zevk köpekleri daha çekici. Biz sıkıcı geliyoruz işte.