beyaz etli prens
1679 (johannes kepler)
dördüncü nesil yazar 17 takipçi 231.28 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sürekli ucuz uçak bileti kovalayan plaza insanı

    1.
  1. plaza insanı formatına uygun olarak "yazın şöyle bi güneye inelim" temalı tatillere burun kıvıran ve bütçesi dahilinde yurt dışında küçük küçük tatiller yapıp dönüşünde de ballandıra ballandıra anlatmanın peşinde olan insan.

    her gününün minimum 1 saatini skyscanner.com'da geçirir. yer yer, "abi amsterdam'a 60 euro'ya bilet buldum, gidelim mi ?" benzeri çıkışlar yapar. onun için tatilin planlama aşaması ve tatil sonrası gezilen görülen yerleri anlatması da en az tatilin kendisi kadar eğlencelidir. zira bir plaza insanı için tatil hiç bir zaman sadece tatil değildir.

    bir kere o uçak biletlerinin fotoğrafı paylaşılır. hava alanından check-in yapılır. gezilen gidilen yerlerin fotoğrafları aylarca ve yıllarca başına bir "tbt" hashtag'ı konularak instagramlara pelesenk olur. ortamda fırsatını bulursa "ya bizi avrupa birliğine almamakta haklılar, bi kere adamlar medeni abi !!" diye anlatmaya başlar.

    ha fırsatını buldukça köşe bucak her yeri gezer ve bu yaptığı itibariyle takdiri de hak eder. ancak tatil öncesi ve sonrasıyla insaların kafasını bol bol ütülemeyi de ihmal etmez...
    3 ...
  2. öğretmenliğin o kadar da kutsal olmaması

    1.
  3. teoride öğretmenlere yüklenen misyon her ne kadar kutsal olsa da pratikte bu misyonun öğretmenler tarafından layıkıyla yerine getirilememesi sonucunda oluşan durumdur. şöyle ki;

    mini mini birleri 5-6 yaşlarında** öğretmenlerine teslim ediyoruz. zihinleri yeni silinmiş banyo fayansı gibi tertemiz, pırıl pırıl. ne versen, ne öğretsen onu alacaklar ve neredeyse ergenlik çağlarının sonlarına kadar öğretmenlerinin ellerinde olacaklar. bir çoğu anasından babasından çok öğretmenini görecek... evet, bu açıdan bakıldığında öğretmenlerin üzerinde dev bir sorumluluk var. hakkaten kutsal meslek gibi... baya nesil nesil insan yetiştirip meydanlara salıyorlar...

    ama bir de madalyonun diğer yüzü var. bir okul yıllarınıza gidin... herkesin okul yıllarından hatırladığı bir dayakçı hoca vardır. bunlar müdür yardımcısı falan olurlar genelde hatta... tabi okul ortamına çocuğunu "hocam eti senin kemiği benim" diye gönderen bir toplum olarak "ya bazen hak ediyorlar ama" gibi tepkiler verebilirsiniz. fakat aynı adamın okulda değil sokakta bir çocuğu tekme tokat dövdüğünü düşünün. "ya napıyosun kardeşim ?!" deyip araya girmez misiniz ? koskoca adam lan bu. nasıl hastalıklı bir egodur bacak kadar çocuğa ancak döverek laf anlatabiliyor. ben lisede, bayrak törenindeki saygı duruşunda güldü diye bütün okulun ve kız arkadaşının önünde dayak yiyen çocuk gördüm. al sana çocukluk travması...

    başka bir örnek; sapık öğretmen mesela. kız öğrencilere musallat olan, el şakası yapan. her tahtaya kaldırdığında şöyle bir baştan aşağı süzen... o kız henüz ergenlik yaşılarını doldurmadan her tahtaya kalkışında o anlam veremediği bakışlara maruz kalıyor.

    tamam bunlara uç örnekler diyebilirsiniz. ama okul yıllarınızda, hiç mi "ya hocam ben sesimi çıkarmadım arkdaş şeyaptı" falan diye durumu açıklamaya kalkarken boşu boşuna azar işitmediniz. hiç mi "ya bu hoca bana taktı" dediğiniz öğretmen olmadı. iki cümleyi bir araya getiremeyen ama sınavlarda en kazık soruları soran öğretmeniniz hiç mi olmadı. ya benim kendi cevap kağıdını okuyup 50 veren, sonra da "bu ismini yazmayan hangi geri zekalıysa gelsin alsın kağıdını" diyen öğretmenim oldu.bu olayı takiben 1 sene sonra da abisi dönemin il milli eğitim müdürü olduğu için ilin en yüksek puanlı anadolu lisesine tayin olan öğretmenim oldu. eee çok pardon da s*kerim böyle kutsal öğretmeni !!

    dipnot: muhtemelen bu yazıyı okuyan bir takım genç ve idealist öğretmenler eksiyi basacaktır. onlar işlerini layıkıyla yapsınlar da bu yazıyı eksilesinler, sorun değil. ben de bir öğretmen çocuğuyum. baya baya öğretmenler odasında büyüdüm. hatta zengin, kodaman velilerin "ya bizim oğlanı geçiriver hoca" diye teklif ettikleri rüşvetleri kabul etmediler veya son zamanlarda kadrolaşan milli eğitim memurlarına ayak uydurup "inşallah maşallah" demediler diye oradan oraya sürülen öğretmenlerin çocuğuyum. zaten yukarıdaki yazı böyle cefakar öğretmenlere ithafen değildir. ama herkes de mahmut hoca değil ne yazık ki...
    2 ...
  4. kira ödemek vs konut kredisi ödemek

    1.
  5. söz konusu kıyaslama, paranın zaman değeri denen iktisadi zamazingonun günlük hayatımızdaki yansımasından ibarettir .

    malum, düz adam mantığı ile kira ödemek sokağa para atmaya eş değerdir. bu nedenle birikim yapıp ev almak gerekir. en azından annelerin, babaların eli para tutmaya başlayan çocuklarına ilk nasihati bu yönde olur. şimdi bu seçimin ne kadar sağlıklı olduğunu, bir örnek vasıtasıyla inceliylim;

    istanbul'da yaşayan ve aylık geliri 4.000 TL - 5.000 TL olan genç bir bireyi ele alalım. almak istediği ev için 300.000 TL konut kredisine ihtiyacı olsun. %10 faiz oranlı bir kredi ile ödemesi gereken toplam tutar 330.000 TL'ye denk gelir ve bu parayı toplam 10 yıla yaydığını varsayalım. (peşinat meşinat mevzularını ve diğer alengirli banka işlemlerini bir kenara bırakıyorum) yani aylık ödemesi gereken tutar 2.750 TL oluyor. bu arada eve yerleşmesi için krediyi tamamlamasına gerek yok. direk eve yerleşebiliyor, mortgage kafası yani...

    tüm bunlara karşılık, bu kişi şu anda 1.500 TL kira veriyor olsun.

    rakamları basit bir örnek olabilmesi açısından yukarıdaki gibi yuvarlak tutalım, ancak ana hikaye gerçeğe yakın sayılır...

    bu noktada emekli tarih öğretmeni seviyesinde bir risk iştahına sahip bireyler olaya genellikle, "ya biraz dişini sıksın kendi evinde otursun, hem yatırım olur" gibi yorumlar yapabilirler. ancak iktisatçılara göre bu durum biraz daha karmaşık. çünkü 10 yılın sonunda bir ev sahibi olunulsa bile bu tercihten dolayı 10 yıl boyunca kira için ödenen aylık 1.500 TL'ye ek olarak 1.250 TL gibi bir tutarı daha gözden çıkarmak gerekiyor.

    iktisat derslerinde sürekli adını duyduğumuz "rasyonel birey" bireyin bu durumda bir karar almadan önce 10 yıl boyunca her ay ek olarak ödeyeceği 1.250 TL ile 10 yıl içerisinde yapabileceği yatırımların muhtemel getirisinin, 300.000 TL'den daha yüksek olup olmayacağını göz önünde bulundurması gerekiyor.

    olayı biraz daha bilal'e anlatır gibi anlatmak gerekirse; evet insanın maddi anlamda biraz dişini sıkıp bir ev sahibi olması mümkün ancak hayatınızın gezip tozabileceğiniz yıllarını konut kredisi ödemek için heba ettiğinizi veya o parayla kendi işinizi kurabilecekken 10 boyunca elinizde avucunuzdaki her şeyi eve bağladığınızı düşünün... kaldı ki 10 yıl sonra hayata dair beklentilerinizin ve ihtiyaçlarınızın daha farklı olması muhtemel. yani 10 yıl içinde 1 veya 2 çocuğunuz oldu ve daha büyük bir eve taşınmanız gerekti. bunun için elinizdeki kredi borcu tamamlanmamış evi değerinin daha altında bir tutara elinizden çıkarmanız ve yeni bir konut kredisi almanız gerekiyor. falan filan...

    tabi madalyonun diğer tarafından bakıldığında yatırım yaptığınız ev 10 yıl içerisinde acayip değer de kazanabilir.

    velhasıl böyle bir tercihi yaparken bir dünya parametreyi değerlendirmek gerekiyor. yani öyle annenizin babanızın gazıyla yatırım yapmadan önce iyi bir düşünmek lazım.
    1 ...
  6. son halini görenler çok şaşırdı haberi

    1.
  7. istisnasız tüm gazetelerin internet sayfalarında, periyodik olarak yayımlanan haber.

    bu haberler "x'in son halini görenler çok şaşırdı" gibi spesifik bir ünlüye hitaben hazırlanabildiği gibi, "ya bi kaç ünlünün gençlik fotoğraflarını arka arkaya koyduk mu al sana cillop gibi haber işte" kafasında da olabilir...

    yalnız taşıdığı haber değeri tartışılır olsa da acayip tıklanır bu haberler. yani clark kent için kriptonit neyse okuyucular için son halini görenler çok şaşırdı haberleri de odur. adamın aklına durduk yerde küçük ibo'yu, küçük onur'u sokuverir. çekirdek gibidir bir de... tıkla tıkla bitmez...

    lanet olsun sana son halini görenler çok şaşırdı haberleri !!
    1 ...
  8. sürekli klimaya atarlanan ofis teyzesi

    1.
  9. her ofiste en az bir tane bulunan ve özellikle cehennem sıcaklarının bastırdığı dönemlerde fena halde can sıkan teyzelerdir.

    onlara göre bir insanın başına gelebilecek en büyük musibet klima çarpmasıdır. bu nedenle ofiste klimanın açılmasına kesinlike göz yummaz. sıcak olabilir, hatta çok sıcak olabilir... sorun değil. insanlar sıcaktan ölmez. ama ya klima çarparsa ? mazallah...

    diyelim ki cebren ve hileyle klimayı açmayı başardınız. hemen söylene söylene kapatır. zaten o klima 5 dakika açık kalsa ertesi gün "ya dün klima çarptı heralde şekerim" diye söylene söyle ortalıklarda dolanmaya başlar.
    2 ...
  10. red stag

    1.
  11. jim beam tarafından üretilen bir hayli şekerli bir viski serisi...

    şişesinin üstünde kocaman harflerle yazan "black cherry flavored" yazısını görünce ekşimsi bir aroması olduğunu düşünerek almıştım. fakan içerken herhangi bir meyve aromasından ziyade yoğun bir şeker tadı hissettim. bu nedenle normal bir viski gibi içmesi pek keyifli değil. yoğun şeker tadı nedeniyle ilk kadehten sonra baya bayıyor.

    bunun yerine shot olarak içilebilir, hatta baya da güzel olur. velhasıl jagermeister'den sıkılanlar için iyi bir alternatif.
    0 ...
  12. selfie stick

    1.
  13. bizim buralarda "selfi çıbığı" denen zımbırtının orijinal ismi. sokak satıcılarının kısaca "selfie" dediği de olur.

    (bkz: selfie çubuğu)
    0 ...
  14. izmirlilerin kendini lord zannetmesi

    1.
  15. memleket övmenin en uç noktasıdır...

    istanbul - izmir arasında yaşanan ve aslen sadece izmirliler tarafından dillendirilen sanal bir rekabet sonucu ortaya çıkmış olması muhtemeldir. bu nedenle genellikle istanbul'da yaşayan izmirlilerde daha fazla görülür.

    misal; ofiste normal bir gün ve birisi, bir anda havanın ne kadar da sıcak olduğundan şikayet etti. işte bir izmirli için doğru an ! hemen "ya şimdi kordon'da rakı balık yapmak vardı, serin serin." diye söylenmeye başlar bir izmir sevdalısı. zaten ortalama bir izmirli her konuyu "ya izmir'e taşınmak lazım abi. haftasonları da çeşmeye kaçacaksın. oohh..." noktasına getirebilir. tamam, izmir türkiye'nin güzel şehirlerinden biri ve biz de nazik, naif insanlarız. o yüzden "eee siktir git ablacım ! seni tutan mı var !!" demiyoruz. onun yerine "hıhım... evet, güzel olurdu." diye onaylıyoruz. ama izmirli durmak bilmez...

    izmir'de simite gevrek, çekirdeğe çiğdem denmesi ona küçük küçük orgazmlar yaşatır. izmirli kızların ne kadar güzel olduğu hakkında sabaha kadar konuşabilir. ve tüm bunları anlatırken istanbul'a da ince ince giydirir. şimdi izmir'e gitse oturup anasının evinde perde asacak, ama yok o bir izmirli...

    bu böyle gider. baygınlık verinceye kadar...
    3 ...
  16. 2015 genel seçimleri sonrası ekonomik kriz

    1.
  17. aslen 2015 genel seçimlerinden ziyade akp hükümetinin son 13 yıldır izlemiş olduğu ekonomi politikalarının bir sonucudur. özellikle 2009 krizinden sonra alınan ekonomik önlemler mevcut ekonomik sistemi iç ve dış borçlarla şişirmiş, 2015 genel seçimleri sonrasında ortaya çıkan siyasi istikrar kaygısı ise zaten son 2 yılda gözle görülür bir şekilde yavaşlayan borçlanma döngüsünü kilitleyerek, ekonomi balonunu patlama noktasına getirmiştir.

    peki son 13 yılda neler yapıldı da bu noktaya gelindi ? adım adım ilerleyelim...

    öncelikle, bahsettiğim gibi gelinen mevcut noktada kırılma noktası "teyet geçilen" 2009 krizi olmuştur. bu nedenle 2009 öncesi ve 2009 sonrası ekonomi uygulamalarını ayrı ayrı ele almak gerekiyor.

    2009 öncesi:

    akp 2002 yılında tek partili hükümet olarak meclise girdiğinde, o dönemki ekonomik sistemin en ciddi sorunları, ekonominin döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı çok kırılgan olması, imf borçları ve ekonominin genel olarak enflasyonist bir yapıya sahip olmasıydı. bu sorunlar karşısında genel olarak liberal bir politika izleyen akp öncelikle büyük çaplı özelleştirme paketleri uygulayarak ciddi bir kamu fonu yarattı. diğer taraftan, izlenen liberal politikalara paralel olarak yabancı yatırımcılar desteklendi. peki 2009'a kadar izlenen liberal politikaların türkiye'nin sosyal ve ekonomik yapısı üzerindeki etkileri neler oldu.

    1. özelleştirmeler sonucunda sağlanan kamu fonları ile imf borçları kapatıldı. (iyi, güzel)

    2. ekonomide dönen döviz miktarı arttığından ekonomi döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı daha istikrarlı bir hale geldi. (hııımm... tamam, makul.)

    3. yabancı yatırımcılar desteklenirken endüstriyel büyüme devlet eliyle teşvik edilmediğinden, yabancı endüstri ortaklıkları yerine genellikle ortadoğu menşeli sermaye yatırım ortaklıkları kuruldu. (bunun bir sonucu olarak, üretim yatırımları vaad edilen ölçüde artmazken, ülkeye giren sıcak arap parası mevcut para dolaşımını hızlandırdı. tabi arap parası beraberinde buram buram ortadoğu kokan kültürel bir deformasyonu da beraberinde getirdi. velhasıl şimdilerde avm'lerde para saçan arap turistlerin ülkeye girişindeki artış da böyle oldu.)

    4. yapılan özelleştirmeler sayesinde türkiye'de yeni sermaye grupları yaratıldı. söz konusu sermaye grupları biraz da kendi çıkarları dahilinde akp ile paralel politikalar izlediler. (işte "yandaş" kavramı da böylece litaretüre girmiş oldu.(

    5. ve tabi ki izlenen liberal politikalar sonucunda devletin mevcut ekonomi üzerindeki hareket kabiliyeti azaldı. (şimdi bu tek başına olumsuz sonuç olarak ele alnımaz tabi, ancak burası 2009 sonrasında yaşananlar için bir kırılma noktası oluşturuyor.)

    2009 sonrası:

    2009 yılında, amerika menşeli, nam-ı diğer mortgage krizi kapıya dayanana kadar türkiye ekonomisi akp'nin liberak ekonomik uygulamaları kapsamında sakin sakin takılmaktaydı. ancak 2009 kriziyle birlikte hesaplar biraz karıştı.

    tam da bu noktada bir parantez açıp türkiye ekonomisinin 2009 krizini nasıl "teğet" geçtiğinine dair bir ayrıntının altını çizmek gerekiyor. hatırlanacağı üzere 2001 krizi sonrasında BDDK kurulmuş ve bankacılık alanında bazı düzenlemeler getirilmişti. söz konusu düzenlemeler kapsamında bankaların zorunlu rezerv oranları da yükseltimişti. (bu arada 2009 yılı itibariyle türkiye zorunlu rezerv oranları en yüksek olan 4. ülkeydi) velhasıl yüksek zorunlu rezerv oranları, 2009 krizinde finansal piyasaların en önemli piyonları olan bankaların ayakta kalmasını sağlayarak kriz sırasında kredi akışını kısmen devam ettiren en önemli hava yastıklarından biri olmuştur.

    peki 2009 krizi ve sonrasında akp nasıl bir ekonomi politikası izledi ve sonuçları neler oldu ?

    1. mikro anlamda "alın verin ekonomiye can verin" denilerek tüketici talebinin arttırılması hedeflendi, böylelikle piyasadaki nakit döngüsü devam ettirilecekti. (ne kadar yaratıcı yaaa)

    2. yine tüketici taleplerini arttırmak için belirli ürün gruplarında vergi indirimleri yapıldı. ancak kamu fonu yaratabilecek diğer devlet yatırımları özelleştirildiğinden bu uygulama kısa sürdü ve türkiye ekonomisi yine dünyanın en yüksek vergi oranlarıyla hayatına devam etti.

    yukarıdaki önlemler ne yazık ki ekonominin çarklarını döndürmeye yetecek makro çaplı tedbirler olmadığından, 2010 yılının sonlarına doğru "liberal" akp reel sektöre ve merkez bankasına mudahele etmeye başladı. şöyle ki;

    3. farklı alt yükleniciler ve tedarikçileri peşinde sürükeyen bir sektör olduğundan inşaat alanında özel ve toki yatırımları desteklendi. bu sektöre ilk atlayanlar tabi ki 2009 öncesinde yaratılan yandaş sermaye grupları oldu.

    5. yetmedi duble yol falan deyip kamu yatırımlarını arttırdı. (tabiki bu kamu yatırımları hayvani vergi gelirleriyle desteklenmeye devam etti)

    4. yaratılan arza, talep yaratmak için merkez bankası, kredileri düşürmesi için baskı altına alındı. borçlanma teşvik edildi.

    peki bu yapılanların sonucunda ne oldu ve nereye gidiyoruz;

    harcamalar sürekli olarak borçlanmayla finanse edildiğinden nakit akışı yerini fiktif bir borçlanma döngüsüne bıraktı. yani sokaktaki adamın anlayacağı şekilde anlatmak gerekirse, kimse sıcak parayı göremedi. onun yerine çekler-senetler ciro edildi, borçlar banka kredileriyle döndürülmeye başlandı. vadeler uzadı, faiz giderleri arttı...

    yatırımların oy kaygısıyla belirli şehirlerde toplanması, türkiye'nin sosyo kültürel dengesini de bozdu. metropoller daha da kalabalıklaştı ve buna paralel olarak yaşam kalitesi düştü. özellikte doğu ve güney doğuda nüfus yoğunluğu batıya göçler nedeniyle azaldı ve bu durum kültürel deformasyonlara neden oldu. (uzun lafın kısası boşalan doğu ve güneydoğu şehirlerinde kürt azınlıkları ve kürt kültürü daha baskın hale geldi.)

    olaylar... olaylar... işin gidişhatına dair küçük bir örnek vereyim.

    nüfusu artık bilmem kaç milyon olan istanbul'un trafik problemini çözeceği varsayılan 3. boğaz köprüsünü inşaa eden taşeron firmalar, iflas erteleme istedi. benzer durum emlak piyasasında da gözlemleniyor. "hükümet ne oldu ? ne olacak ?" gerginliği taşıyan arap yatırımcılar parayı kıstı, (tmsf'nin elindeki digiturk'ün alel acele katarlı bir yatırım sermayesi grubuna satılması, "para lazım paraaaa !" çığlığının en elle tutulur örneğidir.)

    emlak sermayesinin dönmemesi emlak fiyatlarının düşmesine, emlak fiyatlarının düşmesi ise kredilerin, düşen emlak fiyatlarıyla birlikte devredilmesi veya ödenememesine neden olacaktır. bundan sonrası tamamen mortgage krizinin aynısı... ve bu durum kabak gibi olduğundan mevcut partilerin hiç biri hükümet koltuğuna oturup, kriz patladığında "sizin yüzünüzden oldu !" suçlamalarına uzun uzun cevap vermek istemiyor.

    hadi bakalım şimdi burdan yakın...
    3 ...
  18. raung yanardağı

    1.
  19. endonezya'nın doğusunda bulunan ve bu aralar yine bir triplere girmiş yanardağ. tekrar faliyete geçen yanardağdan savrulan küller nedeniyle bölgedeki uçuşlar iptal edilmiş ve bali'ye tatile giden kodamanlar da orada mahsur kalmıştır.

    içlerinden bir tanesine bugün itibariyle bir rapor göndermek zorunda olmam ise tamamen bir tesadüf... teşekkürler ilahi adalet.
    2 ...
  20. insanın kilo aldığını anladığı an

    1.
  21. "ya ben bugün biraz fazla yedim, ondandır." gibi bahanelerin tükendiği; kemerde bir delik geriye gitmenin artık kaçınılmaz bir son haline geldiği; kahır bela anlardır.

    hemen mucize diyetlere başlanılır. ayna karşısında, göbeği içeri çekerek uzun uzun zaman geçirilir. zordur yani...
    2 ...
  22. telefonunda tinder olmayan erkek

    1.
  23. cep telefonunda tinder uygulamasını barındırmayan erkek türü...

    sayıları hızla azalmakla birlikte gözlemlediğim kadarıyla bu tür kendi içerisinde de ikiye ayrılmaktadır.

    birincisi, memur tibi erkekler. bunlar genellikle evden işe, işten eve modunda yaşayıp, böyle bir uygulamanın varlığından dahi haberdar değildirler. söz konusu uygulamayı biraz anlatmaya çalışsanız, "yahu ne gerek var. benim işim olmaz öyle şeylerle." deyip konuyu kapatırlar. zaten bu türün hayata bakışı genellikle emekli tarih öğretmeni kıvamındadır.

    ikinci grup ise artık doğada çok nadiren görünen ve "aman ya, herkesle de sevişmeyelim" kafasına girmiş; cinsel hayatında belli bir seviyeyi korumaya çalışan erkek türüdür.

    bu arada tinder da bir sevişme uygulamasıdır, evet...
    1 ...
  24. mısır vizesi

    1.
  25. vakt-i zamanında havaalanından kolayca alınabilirken, şimdilerde politik mevzulardan dolayı tam bir bürokratik fiyaskoya dönüşmüştür. çok yakın bir tarihte, bir iş seyahati nedeniyle yapmış olduğum başvuru üzerinden adım adım gitmek gerekirse;

    - öncelikle benim yaptığım hatayı yapıp sağdan soldan duyduklarınıza güvenerek başvurunuzu son ana bırakmayın. dediğim gibi, bir süre öncesine kadar türkiye cumhuriyeti vatandaşları havaalanından mısır vizesi alabiliyorladı. sonrasında başvurular mısır konsolosluğundan yapılmaya başladı, ancak özellikle iş seyahatleri söz konusu olduğunda vizeniz bir kaç gün içerisinde çıkabiliyordu. Fakat şimdilerde prosedür biraz değişmiş ve bir hayli uzamış.

    - başvuru için sizden 2 adet biyometrik fotoğraf, son 3 aylık bordrosu, konsolosluğun internet sitesinden edinebileceğiniz basit bir form ve çalıştığınız şirketten almanız gereken bir takım standart evraklar isteniyor. tüm bunlara ek olarak nüfus cüzdanınızın bir fotokopisi ve pasaport bilgileriniz de isteniyor ki benim dumura uğradığım nokta da tam burası olmuştu. evet ilk aşamada pasaportunuzu almıyorlar. bütün bu evrakları mısıra gönderip, mısır'dan vize başvurunuzun onaylanmasını bekliyorlar. onay verilmesi durumunda, vize basılması için tekrar pasaportunuzu vermeniz gerekiyor. bu süreçte sürekli konsoloslukla irtibat halinde olup işlerin hızlanması için onları biraz taciz etmeniz gerekiyor. açıkçası benim çalıştığım şirkette tüm bu getir götür işlerini takip eden birileri olduğundan bütün bunlarla bizzat ben uğraşmadım ancak gözlemlediğim kadarıyla bu süreçte mısır konsolosluğu sinirlerinizi bir hayli yıpratabilir.

    - evraklarınız incelendikten ve vizenize onay verilmesinden sonra, vize basılması için tekrar pasaportunuzu konsolosluğa vereyorsunuz. Bu işlem de 3-4 gün sürüyor. velhasıl başvurunuzu yaptıktan sonra vizenizi almanız toplamda 1 ayı buluyor. ona göre...
    1 ...
  26. plaza telefonu

    1.
  27. genellikle plazalarda ikamet eden büyük şirketlerde, herkesin masasında sıkça rastlanan; temel işlevi itibariyle normal bir masa telefonu olsa da üzerindeki klavyesi, mute, hold, recall. vs. tuşlarıyla özellikle de işe yeni başlayanların korkulu rüyası haline gelen telefonlardır.

    hele bir de yanlışlıkla bir masa arkanızda oturan iş arkadaşınız arasınlar; "aayy nası aktarılıyo ?!" falan derken hayatınızdan bi 10 yıl gider.
    0 ...
  28. işten ayrılmadan önce yapılması gerekenler

    1.
  29. istifayı bastıktan sonra işten fiili olarak ayrılana dek geçen o rahatsız edici süre boyunca yapılması gerekenlerdir.

    öncelikle böyle durumlarda ritüelleşen bazı durumlarla karşılaşılacaktır. çalışma arkadaşlarınızdan gelen "ay canım çok üzüldüm." temalı yarı üzgün, yarı sevinçli kurumsal veda muhabbetleri, "peki nereye geçiyosun ?" gibi bazı meraklı sorular ve eğer iş yerinde sevilen bir kişiyseniz ayrılmadan önce sizin için yapılacak küçük kutlamalar bunlardan bazıları... tabi ki tüm bunlara olabildiğince nazikçe karşılık vermek gerekir. hayvanlığın alemi yok tabi. zaten iş hayatı dediğin şey samimiyetsiz arkadaşlık ilişkileri üzerine kurulu.

    buna ek olarak bir de gitmeden yöneticilerinizle yapabileceğiniz muhtemel konuşmalar var. bu konuda en hayırlısı bu topa hiç girmemek. yani evet işten ayrılmışsınız, muhtemelen kızgınlıklarınız ve kırgınlıklarınız da var ama yine de "şimdi al o benden istediğin raporları kendin yaz !!" demeden önce bir kere daha düşünün. sonuç olarak yarın ertesi gün tekrar iş değiştirmeye kalktığınızda referans olarak bu kişilere başvurulacaktır. aman diyim...

    son olarak, son günlerinizde yanınıza yüksek kapasiteli bir harici hard disk almakta fayda var. sonuç olarak iş bilgisayarınızı teslim etmeden önce yanınıza alacağınız eski çalışmalarınız veya benzeri dokümanlar yeni iş yerinizde "ya biz önceki şirketimde bununla ilgili bazı çalışmalar yapmıştık. isterseniz sizlerle de paylaşayım." diye böbürlenip, pr yapmanıza yarayacak araçlar sağlayacaktır.
    1 ...
  30. berivanım melodisiyle çalan 3310

    1.
  31. bir kaç yıl öncesine kadar yurdum insanının favori iletişim aracıyken şimdilerde "smart phone çıktı merlik bozuldu." diyerek kayıplara karışan telefon modeli. sesi hala kulaklarımda.
    3 ...
  32. üzerine çamaşır suyu dökülen tişört

    1.
  33. genellikle evin annesi tarafından yürütülen hummalı ve çamaşır suyu kokulu bir temizlik operasyonuna kurban giden ve istinasız her evin ücra köşelerinde bulunabilen t shirt türü.

    bir süre "ben bunu evde giyerim yeeaa" diyerek kullanımına devam edilse de genellikle toz bezi olarak evrimini tamamlar.
    2 ...
  34. bebek sahilinde donla yüzen insan manzaraları

    1.
  35. "havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte vatandaşlar sahillere akın etti." başlıklı haberlerin vazgeçilmez fonu.
    0 ...
  36. destan gibi maile ok diye cevap yazan iş arkadaşı

    1.
  37. halden anlamayan, düz adam'lıkta sınır tanımayan ve tek bir mail ile bir insanın tüm yaşama sevincini alıp götürebilen insandır.

    ulan belli ki adamın bir derdi var. uzun uzun yazmış. ben de bir okuyayım, irdeliyeyim. benimle çok alakasız bir şey bile olsa "afferim goçuma, affereim aslanıma" tarzında, gazlayıcı bir cevap yazayım" demez. muhtemelen o mail'i okumaz bile. "he canım he" mahiyetinde bir "ok" cevabı ile (bakın "okey" bile değil, "ok". böyle de samimiyetsiz !) kahır bela okutur.

    yeri gelir "lan ne için çalışıyorum !" nidalarıyla hayatı sorgulatır, isyan ettirir. hatta istifaya bile sürükler.

    ooff bak nası sinirlendim !
    2 ...
  38. telefonu kapattıktan 5 saniye sonra sms atan kız

    1.
  39. arka arkaya gelen "nooldu ?", "nooldu şimdi ya ?", "sen neye bozuldun şimdi ?!" sorularının "yok bi şey !", "ya yok bi şey dedim !!!" gibi cevaplarla geçiştirildiği kısır bir telefon görüşmesinden devasa bir kavga yaratmayı başarabilen kızdır.

    söz konusu telefon konuşmasını "neyse, sen meşgulsün galba !" repliğini takiben telefonu karşı tarafın suratına kapatarak bitiren kızımız, telefonun kapanmasından yaklaşık 5 saniye sonra attığı sms'le tüm kin ve nefretini kusarak üçüncü dünya savaşı büyüklüğünde bir kavganın fitilini ateşler.

    derdini neden telefonda anlatmadığının sırrı ise hala çözülememiştir.
    2 ...
  40. güneşli havayla gelen sikik yaşama sevinci

    1.
  41. genellikle soğuk ve kasvetli kış aylarından bahara geçilirken görülen ve aslen hava durumunun insanı gazlamasından başka bir şey olmayan durum.

    zaten hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte yerini "oooff ! çoh sıcah !" şeklinde bunaltılara bıkrakır.
    5 ...
  42. buzlukta kartopu saklamak

    1.
  43. balkonda biriken karı uzun vadeli bir yatırım amacı olarak kullanmayı hedefleyen 0-6 yaş tarafından gerçekleştirilen eylem.

    amaç "buzlukta dursun, yazın da oynarım." olsa da genellikle annenin karla doldurulan buzluğu görmesiyle hevesler kursakta kalır...
    0 ...
  44. 13 üncü cumaya gittim ölücem

    1.
  45. ayın 13'üne gelen cuma günleri esnaf camlarında görülebilecek not.

    korkma manav hakkı, bakkal ahmet, kasap ramazan... film o, film. o akalar da kan değil, domates suyu.
    2 ...
  46. yeni yıla öpüşerek giren çift

    1.
  47. 31 aralık gecesi, sağda solda bolca bulunabilen ve bir yeni yıl klasiği olarak gece saat 12:00 sularında yapılan geriye sayımı öpüşerek sonlandıran sinir bozucu ikili.

    tercihen bir erkek ve bir kadından oluşurlar.

    tahminimce yeni yıla öpüşerek girmelerinin altında "yeni yıla nasıl girersek tüm yılımız öyle geçer aşkuuaamm." düşüncesi yatar.

    o değil de bunları japon yapıştırıcısıyla dudaklarından birbirlerine yapıştırıp "heh şimdi bütün yılı böyle geçirin bakalım !" demek lazım ama neyse...
    1 ...
  48. yasmine tordjman

    1.
  49. fransa enerji ve endüstri bakanı eric besson'un 26 yıllık evliliğini bitirmesine neden olan tunus asıllı afeti devran.

    kendisi eşi eric besson'dan 29 yaş küçüktür ve hali hazırda paris'te sanat tarihi eğitimine devam etmektedir.

    o değil de bu fransız politikacılardan korkulur arkadaş ! meymenetsiz herifler allem edip kallem edip ilik gibi hatunları götürüyolar yaa !

    http://galeri3.uludagsozl...smine-tordjman_205554.jpg
    0 ...
  50. mouse wheel

    1.
  51. mouse'un iki tuşunun arasında bulunan ve windows işletim sisteminde açık olan bir pencere içinde yukarı aşağı hareket etmenizi sağlayan, tekerlekimsi hede.

    bir de tdk henüz kendisine türkçe bir karşılık bulamamış sanırım.
    0 ...
  52. saba tümer kahkahasıyla uyanmak

    1.
  53. televizyonunuzun açık kalması veya sabah saatleri itibariyle evinizin yakınlarından bir saba tümer geçmesi sonucu başınıza gelebilecek korkunç eylem.

    kalıcı travmalara neden olabilir. allah korusun...
    3 ...
  54. tatlıtuğ baklavaları

    1.
  55. kuzey güney dizisiyle popüleritesi hızla artan baklava markası...

    kıvanç tatlıtuğ: tek rakibim güllüoğlu !
    0 ...
  56. bundan sonra kimseye güvenmeyeceğim

    1.
  57. güvendiği dağlara yağan karları izleyen insanlarca sıkca dillendirilen söylem. inandırıcılığı açısından öğrencilik yıllarında söylenen "bu sene çok çalışacağım." yalanına eş değerdir...
    2 ...
  58. kızın zevkine göre fırlama ya da efendi olan erkek

    1.
  59. nabza göre şerbet konusunda ihtisas yapmış erkek. her yola gelir...
    0 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük