bugün

aslen 2015 genel seçimlerinden ziyade akp hükümetinin son 13 yıldır izlemiş olduğu ekonomi politikalarının bir sonucudur. özellikle 2009 krizinden sonra alınan ekonomik önlemler mevcut ekonomik sistemi iç ve dış borçlarla şişirmiş, 2015 genel seçimleri sonrasında ortaya çıkan siyasi istikrar kaygısı ise zaten son 2 yılda gözle görülür bir şekilde yavaşlayan borçlanma döngüsünü kilitleyerek, ekonomi balonunu patlama noktasına getirmiştir.

peki son 13 yılda neler yapıldı da bu noktaya gelindi ? adım adım ilerleyelim...

öncelikle, bahsettiğim gibi gelinen mevcut noktada kırılma noktası "teyet geçilen" 2009 krizi olmuştur. bu nedenle 2009 öncesi ve 2009 sonrası ekonomi uygulamalarını ayrı ayrı ele almak gerekiyor.

2009 öncesi:

akp 2002 yılında tek partili hükümet olarak meclise girdiğinde, o dönemki ekonomik sistemin en ciddi sorunları, ekonominin döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı çok kırılgan olması, imf borçları ve ekonominin genel olarak enflasyonist bir yapıya sahip olmasıydı. bu sorunlar karşısında genel olarak liberal bir politika izleyen akp öncelikle büyük çaplı özelleştirme paketleri uygulayarak ciddi bir kamu fonu yarattı. diğer taraftan, izlenen liberal politikalara paralel olarak yabancı yatırımcılar desteklendi. peki 2009'a kadar izlenen liberal politikaların türkiye'nin sosyal ve ekonomik yapısı üzerindeki etkileri neler oldu.

1. özelleştirmeler sonucunda sağlanan kamu fonları ile imf borçları kapatıldı. (iyi, güzel)

2. ekonomide dönen döviz miktarı arttığından ekonomi döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı daha istikrarlı bir hale geldi. (hııımm... tamam, makul.)

3. yabancı yatırımcılar desteklenirken endüstriyel büyüme devlet eliyle teşvik edilmediğinden, yabancı endüstri ortaklıkları yerine genellikle ortadoğu menşeli sermaye yatırım ortaklıkları kuruldu. (bunun bir sonucu olarak, üretim yatırımları vaad edilen ölçüde artmazken, ülkeye giren sıcak arap parası mevcut para dolaşımını hızlandırdı. tabi arap parası beraberinde buram buram ortadoğu kokan kültürel bir deformasyonu da beraberinde getirdi. velhasıl şimdilerde avm'lerde para saçan arap turistlerin ülkeye girişindeki artış da böyle oldu.)

4. yapılan özelleştirmeler sayesinde türkiye'de yeni sermaye grupları yaratıldı. söz konusu sermaye grupları biraz da kendi çıkarları dahilinde akp ile paralel politikalar izlediler. (işte "yandaş" kavramı da böylece litaretüre girmiş oldu.(

5. ve tabi ki izlenen liberal politikalar sonucunda devletin mevcut ekonomi üzerindeki hareket kabiliyeti azaldı. (şimdi bu tek başına olumsuz sonuç olarak ele alnımaz tabi, ancak burası 2009 sonrasında yaşananlar için bir kırılma noktası oluşturuyor.)

2009 sonrası:

2009 yılında, amerika menşeli, nam-ı diğer mortgage krizi kapıya dayanana kadar türkiye ekonomisi akp'nin liberak ekonomik uygulamaları kapsamında sakin sakin takılmaktaydı. ancak 2009 kriziyle birlikte hesaplar biraz karıştı.

tam da bu noktada bir parantez açıp türkiye ekonomisinin 2009 krizini nasıl "teğet" geçtiğinine dair bir ayrıntının altını çizmek gerekiyor. hatırlanacağı üzere 2001 krizi sonrasında BDDK kurulmuş ve bankacılık alanında bazı düzenlemeler getirilmişti. söz konusu düzenlemeler kapsamında bankaların zorunlu rezerv oranları da yükseltimişti. (bu arada 2009 yılı itibariyle türkiye zorunlu rezerv oranları en yüksek olan 4. ülkeydi) velhasıl yüksek zorunlu rezerv oranları, 2009 krizinde finansal piyasaların en önemli piyonları olan bankaların ayakta kalmasını sağlayarak kriz sırasında kredi akışını kısmen devam ettiren en önemli hava yastıklarından biri olmuştur.

peki 2009 krizi ve sonrasında akp nasıl bir ekonomi politikası izledi ve sonuçları neler oldu ?

1. mikro anlamda "alın verin ekonomiye can verin" denilerek tüketici talebinin arttırılması hedeflendi, böylelikle piyasadaki nakit döngüsü devam ettirilecekti. (ne kadar yaratıcı yaaa)

2. yine tüketici taleplerini arttırmak için belirli ürün gruplarında vergi indirimleri yapıldı. ancak kamu fonu yaratabilecek diğer devlet yatırımları özelleştirildiğinden bu uygulama kısa sürdü ve türkiye ekonomisi yine dünyanın en yüksek vergi oranlarıyla hayatına devam etti.

yukarıdaki önlemler ne yazık ki ekonominin çarklarını döndürmeye yetecek makro çaplı tedbirler olmadığından, 2010 yılının sonlarına doğru "liberal" akp reel sektöre ve merkez bankasına mudahele etmeye başladı. şöyle ki;

3. farklı alt yükleniciler ve tedarikçileri peşinde sürükeyen bir sektör olduğundan inşaat alanında özel ve toki yatırımları desteklendi. bu sektöre ilk atlayanlar tabi ki 2009 öncesinde yaratılan yandaş sermaye grupları oldu.

5. yetmedi duble yol falan deyip kamu yatırımlarını arttırdı. (tabiki bu kamu yatırımları hayvani vergi gelirleriyle desteklenmeye devam etti)

4. yaratılan arza, talep yaratmak için merkez bankası, kredileri düşürmesi için baskı altına alındı. borçlanma teşvik edildi.

peki bu yapılanların sonucunda ne oldu ve nereye gidiyoruz;

harcamalar sürekli olarak borçlanmayla finanse edildiğinden nakit akışı yerini fiktif bir borçlanma döngüsüne bıraktı. yani sokaktaki adamın anlayacağı şekilde anlatmak gerekirse, kimse sıcak parayı göremedi. onun yerine çekler-senetler ciro edildi, borçlar banka kredileriyle döndürülmeye başlandı. vadeler uzadı, faiz giderleri arttı...

yatırımların oy kaygısıyla belirli şehirlerde toplanması, türkiye'nin sosyo kültürel dengesini de bozdu. metropoller daha da kalabalıklaştı ve buna paralel olarak yaşam kalitesi düştü. özellikte doğu ve güney doğuda nüfus yoğunluğu batıya göçler nedeniyle azaldı ve bu durum kültürel deformasyonlara neden oldu. (uzun lafın kısası boşalan doğu ve güneydoğu şehirlerinde kürt azınlıkları ve kürt kültürü daha baskın hale geldi.)

olaylar... olaylar... işin gidişhatına dair küçük bir örnek vereyim.

nüfusu artık bilmem kaç milyon olan istanbul'un trafik problemini çözeceği varsayılan 3. boğaz köprüsünü inşaa eden taşeron firmalar, iflas erteleme istedi. benzer durum emlak piyasasında da gözlemleniyor. "hükümet ne oldu ? ne olacak ?" gerginliği taşıyan arap yatırımcılar parayı kıstı, (tmsf'nin elindeki digiturk'ün alel acele katarlı bir yatırım sermayesi grubuna satılması, "para lazım paraaaa !" çığlığının en elle tutulur örneğidir.)

emlak sermayesinin dönmemesi emlak fiyatlarının düşmesine, emlak fiyatlarının düşmesi ise kredilerin, düşen emlak fiyatlarıyla birlikte devredilmesi veya ödenememesine neden olacaktır. bundan sonrası tamamen mortgage krizinin aynısı... ve bu durum kabak gibi olduğundan mevcut partilerin hiç biri hükümet koltuğuna oturup, kriz patladığında "sizin yüzünüzden oldu !" suçlamalarına uzun uzun cevap vermek istemiyor.

hadi bakalım şimdi burdan yakın...