insan ruhunun bilindik, tanıdık, kolay bir oyunu. elde etmesi zor olan güzeldir, cezbedicidir. insanları yöneten ilgileri değil zayıflıklarıdır. gücünün yetmediği hersey cekici gelir. komşunun tavuğu komşuya kaz görünür, çitin diğer tarafı her zaman daha yeşildir vs. vs.
ortalama gelirli bir ailenin kızıyken güzelliğinin verdiği fırsatla, tabi bu fırsatı gole cevirmeye yetecek bir miktar akılla ve biraz da şansla kendinden oldukca varlıklı bir erkekle evlenen inci hanım alışveriş yaparken birbirinin neredeyse aynısı bir kaç ürün görür ve sorar; en pahalısı hangisi?
(bkz: #5711860) şeker mi şeker, muhabbeti güzel, narin bir yazar. hoş ama biraz fazla mı dumanlı fazla mı hüzünlü ne?
hayalkiran değil, hayallerde sınır tanımayan gibi durdu bir an burdan bakınca.
geç bir hoşbulduk.
emperyalizmin yok efendim kapitalist düzenin nimetlerinden diyip etiket basmak kolay.
ama neden?
hangi insan nasıl bir bakış açısıyla bir kaç harfi üzerinde taşımaktan gurur duyar?
en baştan bakmak lazım olaya, çocukluktan.
çocuklarda aşağı yukarı 6 yaşına kadar böyle bir merak, istek göremezsiniz. ancak giyim kuşamdaki görüntü farklılığını farkedebildiği ortamlara girerek sosyaleşmeye başladığı anda -ki bu ortam genellikle okul olur- daha pahalı olanı istediğini, daha pahalı olana özel bir ilgi duyduğunu size hissettirmeye başlar.
apartmanın önünde iki cocuk oyun oynarken kavga ediyor. kaan mustafa'yı iyice hırpalıyor.
baroya: n'oldu niye kavga ediyorsunuz?
kaan: ayakkabıma bastı.
mustafa: önce o benimkine bastı ama.
baroya: ee ödeşmişsiniz barışın artık. hadi kaan özür dile haksızsın.
kaan: hayır o dilesin.
baroya: niye oğlum? önce sen basmışsın.
kaan: ama benim ayakkabımda timsah resmi var cok pahalı.
çocuk bir şekilde ailesinden, etrafındaki birisinden lacoste markasını öğrenmiş ve anlaşılan o ki ayakkabısına zarar vermemesi yolunda sıkı sıkıya tembihlenmiş. buradan hareketle annenin bakış açısı: oynama o pis çocuklarla
ilkokulda zaten artık marka ciddi ciddi konuşulan bir konu olur.
-halam bana bunu zara'dan aldı.
-benim de burberrys montum var örtmenim.
-bu ayakkabı tommy bak cizgilere.
ilk ergenlik ve ergenlik dönemini anlamak güç değil. kişilik kazanma, toplumda sevilme saygı görme yer edinme isteklerini cüzdan kalınlıklarıyla gercekleştirmeye calışan genclerimiz bi yere kadar anlaşılabilir.
ama neden bu cocuklar, başka bir yolu değil de sırf görselliği, gösterişi, içi boş başakları tercih ediyorlar? aslında barbie bebeklerle, action manlerle büyüyen çocuklardan farklı bir davranış beklemek de biraz acımasızlık olur.
daha ileri bakalım. rol modellere. öğretmen, anne-baba, arkadaş.
üniversitede arkadaşlarla konuşuyoruz. laf giyim kuşamdan acıldı. öğretmenlikte okuyan bir bayan arkadaşımızın ağzından şöyle bir cümle döküldü:
-ya ben hiç bir zaman louis vitton canta alamayacaka mıyım yaa?
şimdi bu öğretmenin etkileyeceği topluma, yetiştireceği çocukları bi hayal etmek lazım.
hangisi kaliteli?
ha bir de kaliteli toplum var, marka eşittir kalite diyenleri göz önünde tutacak olursak markalı toplum bizi muasır medeniyetler seviyesine yükseltecektir.
aynı işi yapan bireylerin aldıkları maaşlar arasındaki fark. özellikle kadın ve erkek maaşları arasındaki dengesizliği vurgulamak için kullanılır. ücret farkı
g.tlerinden uydurdukları kendilerince mantıklı (ki bunu yazan adamların sığ mantık yapılarını, akıl zannettikleri akılsızlıklarını görünce insan kendi insanlığından soğuyor) ama her ortalama zeka düzeyine sahip insanın da anlayabileceği üzere, kendi hastalıklı yönlerini kamufle etmek için öne sürdükleri sebeplerle bir kadının dövülmesi gerektiğini savunan, çiğ ve zavallı yazarların yer aldığı oluşum.
yapmacıktır; ilgi cekmeye, farklı görünmeye falan calışıyordur. dolayısıyla eziktir de.
ha böyle değilse, psikolojik bir bozukluğu vardır.
yok o da değilse evrimi farklı yorumlamıştır.
lan erkekler tiksiniyo görünce, bu narin şeyler nasıl sevsin onu.
olağanüstü bir yaratıcılık gösterilerek isim verilmiş, dahiyane bir zekanın kelimelerle oynaması sonucu acaip bir uyumla adlandırılan antin kuntin cayır cimen bebesi işi. varsa tabi kappa yapmak diye bişi.
(bkz: artiz)
bir akıl hastasının öyküsü. yazarın kendi yaşamından esinlenerek yazdığı roman. okurken insan kimi zaman deliliğin o kadar da kötü ve korkunç olmadığını farkediyor. deliliğin getirdiği şeffaflık ve özgürlük kendi ben'inden korkmayan insanları zaman zaman cezbediyor.
stefan zweig'in tek romanıdır. kısmen tahmin edilebilir bir öykü üzerine kurulu olmakla birlikte, zihinde canlandırma gücü yüksek betimlemeler ve insan psikolojisini irdeleyişiyle özellikle psikoloji temelli kitapları okumaya meraklı insanların seveceği bir eser.
--spoiler--
iki tür acıma duygusundan bahseder yazar: "birincisi, duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan bir yüreğin sabırsızlığıdır. diğeri, tek gercek acıma duygusu ise duygusal olmayan, ama yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla, gücü yettiğince, hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı olunan acıma duygusudur."
--spoiler--
özellikle dikta rejimlerinde liderler tarafından kitle iletişim aracları vasıtasıyla ortaya cıkarılıp halka sunulan, -ki genellikle kült kişilikler bu liderlerin kendileridir- toplumun kahraman olarak benimsediği, belli bir dönemde aşırı göze çarpan halk kahramanı, kişilik. türkce'de kısaltarak kullandığımız bir kalıptır.
(bkz: kült)
(bkz: stalin)
(bkz: hitler)
Kadınlar sevmeyi bilmez.
Yürekleri öyle dardır ki kendilerinden başkasını sığdıramazlar. Kendi arzuları, kendi heyecanları, kendi tutkuları vardır her şartta her şeyden önce. Senin onu sevmeni kendi egolarını şişirmek için isterler.
Plansız, oyunsuz, hilesiz, yalın çıkamazlar karşına. Yürekleri yetmez.
Kendi bildiklerini, çevrelerinden duyduklarını, öğrendiklerini toplar, her erkek için ayrı maske oluştururlar. O maskelerle çıkarlar her bir ilişki sahnesine. Her sahnede ayrı oyun, ayrı rol, ayrı makyaj.
Mazbutsan mazbut; özgürlükçüysen özgürlükçü olurlar. Zor seviyorsan sonsuz bilinmeyenli denklem, aman ugrasamam diyorsan en kolay lokma olurlar. Zıtlaşmaktan hoşlandığını hissederlerse her konuda muhalifin olurlar, uyum istediğini fark ederlerse casper'a dönüşürler.
Ta ki sana duydukları heyecan bitene kadar. O ateş -ki sen ne yaparsan yap bir etkin olmaz- söndüğü an sen de biter, silinir gidersin; tabi yerine yedeğin bulunduktan sonra. Boş zaman aktivitesi, oyalayıcı stres topu olursun.
Kadınlar sevmeyi bilmez.
Kafalarında kırk tilki gezer. Şeytanlık düşünmekten sadeliği bulamazlar. iki yüzlü davranmadan sana yaklaşmazlar. iki değil bin bir yüz takınıp gezerler. Yenisini bulmadan eskisini gönderecek cesaretleri olmaz. Sevgi bitince gelecek acıyı kaldıramayacak, o acıyla olgunlaşmayı bilemeyecek kadar zayıftır benlikleri.
Hatıraya saygı duymaz; vefa nedir bilmezler. Sadakati tenle ölçer. Birisine dokunmadıkça aldatmadıklarını düşünürler. Dürüst ol der, iltifat beklerler. Hep bana der, daha fazla daha cok isterler.
Yeni isterler. Yeni yeni yeni en yeni.
Eskiyenin emek verilenin kıymetini bilmezler.
Emeğe değer vermezler.
Sana değer vermezler.
Senin de kendileri gibi cambaz olmanı isterler.
Ve eğer akrobaside iyi değilsen,
Kadınlar sevmeyi bilmez.
Yürekleri yetmez.
kadınlar, sürekli bir heyecan isterler, sonsuz bir duygu fırtınası, bitmeyen bir belirsizlik içinde yüzmek isterler. bunu verirsin, bu sefer dinginlik, sükunet isterler. onu verirsin bu monotonluk sıktı der biraz tutku isterler. birazcık üzülmek çokça üzmek isterler. bolca gülmek gerektiğinde -ki ne zaman gerekeceğine sadece kendileri karar verir- ciddiyet isterler. yakışıklı olmasa da karizmatik bir erkek isterler. yok yok hem yakışıklı hem karizmatik isterler. hem çocuk hem kariyer, ne çocuk ne kariyer isterler. para isterler para. ama kolay para, kendilerinin kazanmadığı sıcak para. tamamen elit görünüp asla elit düşünmek istemezler. ne sevişmek ne seks yapmak isterler, hem sevişmek hem seks yapmak isterler. bir maço gelsin onları bedbaht hayatlarından çeksin kurtarsın, prensesler gibi yaşatsın isterler, erkek egemenliğinden şikayet ederler.
hem kılıç hem şövalye isterler, kaba kuvvetten nefret ederler.
ne istediklerini kendileri bilmiyor ki biz bilelim hocam.
ilk okul arkadaşımdı. Unutmuşum, yıllar gecmiş. Yıllar derken 15 yıl falan.
15 yılda kimler girmiş çıkmış hayatıma. Liseden üniversiteden netten işten birilerini bulmuş durmuşum. Gelene hoş geldin gidene güle güle. Erkek adam ağlaklık yapmaz gidenin ardından.
ilkokuldan sonraki ilk görüşmemizde o türkiyenin bir ucunda ben diğer ucundaydım. O okulu bitirmiş iş gü sahibi, ben hala okul sıralarında. Facebook denen ulvi birleştirici sayesinde bir iki mesajlaştık. Zor hatırladık birbirimizi ama muhabbet sardı baya. Tabi serde ukalalık var. Yok abazan denmesin, ağırdan sattığım belli olsun, netten hatun düşürmeye çalışıyor diye düşünmesin diye kasılıyorum. Yavsayamıyorum hatuna.
Ama harbiden de hoşuma gitmiş yani. Lakin, gel gör ki fazla efendiyim, fazla gercekciyim. Hatunla görüşebilmemiz için en az 2 ay lazım. Neyse boktan bahaneleri bir kenara bırakayım, ilerleme kaydedemem diye kızdan msn bile isteyemedim. E nasıl görüşecen beyinsiz? Kısmet be abi.
Sonra kesildi görüşmemiz, bu facebook kapattı ben manita yaptım falan öyle kaldı.
Derken tekrar facebook denen son bin yılın en işbitiren çöpçatanı sayesinde ilkokul arkadaşları olarak buluştuk.
Mekana en son ben gittim bunlar muhabbet ediyor, benimki de zamanında sınıfın en gözdesi olan kızla muhabbete dalmış dinliyor. Çarpıldım abi. Fark etmedi bu ilk başta geldiğimi sonra kalktı:
-merhaba, sevinç ben hatırladın mı?
+hatırlıyorum
Gülümsedi. O gülünce ben oturacağım yeri şaşırdım. Bir süre sacmaladım sonra arkadaşlar bir iki ebleh soru sordu da kendime geldim.
Oturduk muhabbet ediyoruz. Ara sıra bakıyorum bir iki sacma soru soruyorum falan. Hatun her seferinde gözümün içine bakıp gülümseyerek cevap veriyor. Ne kadar aklım gitmişse başımdan, gözlerinin rengini hatırlamıyorum şimdi. Ela mı yeşil mi ya da kahverengi? Hayır, milletten cekinmesem gözümü dikip seyredecem kızı. Ama sonunda karizmayı dağıtmak var.
Sonra sigara içen yok mu dedi bu. Aha dedim ilk defa şu kanser üretme mekanizmasının faydasını göreceğim. (oturduğumuz bölümde sigara içilmiyor) ben dedim içiyorum. Ya dedi ben bi gidip içip gelicem. Eşlik edeyim sana dedim ama kalbim gümbür gümbür atıyor. Tam kalktık çıkıntı herifin teki, ki kendisiyle liseyi bitirene kadar yan yana oturmuşuz, ben de içim lan dedi. Zıkkım iç hayvan herif gebermek mi istiyorsun denmiyor tabi. Kalktık üçümüz içtik geldik. Tekrar topluca sohbet falan ama ben kıza bakıyorum sık sık. Gözümü alamıyorum lan. Yalnız o bakınca ister istemez kaçırıyorum. Bi ara bişeyler oldu, ki iki denizin ortadan ayrılması kıvamında bir mucizeydi, baş başa kaldık.
Sevinmeyin lan karşınızdaki casanova değil bir nevi inek şaban. Rahmetliye haksızlık olmasın o bile saf edebiyatıyla benden iyi iş cıkarırdı.
Kız bir şeyler soruyor konuşmaya calışıyor benle falan ama ben mal mal hm humm diyorum. Kesin dangalak bu demiştir arkamdan.
Millet geldi de uzaktan izlemeye devam ettim onu. Lan böyle bişey olamaz diyordum lan içimden. Arada o da baktığımı fark edip bakıyo gülümsüyor falan.
Şimdi sanıyorsunuz ki bunun devamında bir aksiyon bir telefon trafiği bir görüşme buluşma gelecek. Yok hacı hiç heveslenmeyin. 5 saat oturduk, muhabbet ettik kalkarken sadece salakça el salladım kıza.
Ulan facebook bi daha buluştur bizi. Yeminle hakkını vericem.
işi nasıl yürüteceğinizi bilmiyorsanız sonu bi halta varmayan, sadece kısa bir öykü olarak kalan durumdur.
Bazı yazılara nasıl başlayacağını bilmiyor lan işte insan. Bi de işin içine format tanım gammaz vırt zırt girince hepten sıcıp batırman an meselesi oluyor. Aha da tanım insanı bir tuhaf hissettiren bi durumdur.
7 yaşındaydım. Benzersiz bir krallığım vardı. Evin tek oğlu. Şımartılmış bozulmuş paylaşmayı bilmeyen bir çocukmuşum şimdi anlatılanlardan gördüğüme göre. Ama görkemli bir hükümdarlığın tek sahibiydim. Gak diyince dondurmalı brownieler guk diyince gül şerbetleri emrime amade. Dönemin en klas oyuncakları, en orijinal bilyeleri falan hep koleksiyonumda. Yenilmez tahtında oturan vakur lakin yalnız bir prens bir kont bir kral.
Annem çalışırdı. Sokakta pek işim olmazdı, kardeş de henüz olmadığından kendi kendime bütün yarışların galibiydim. Bütün ev benim kaprislerimi doyurmak için oluşturulmuş cancanlı bir ambalaj kağıdı olmuş gözümde.
Bir gün bir şeylerin değişmeye başladığını fark ettim. Annem böyle bir garip kilo alıyor peder cok sakin falan ben de bir olay kokusu alıyorum ama anlam da veremiyorum. Çocuğuyla; "aaa ali ihsan bak sana yeni bir kardeş getirmeyi düşünüyoruz istersin dimi"; tandanslı psikolojik destek babında konuşmalara yapmayacak kadar normal bir ailem olduğu için durumu da net olarak kavrayabilmiş değilim. Zaten biz cocukken kimse yok çocuk psikolojisi yok ergen psikolojisi böyle şeyleri bilmez aldırmazdı. Belki biraz da onun için şimdikiler kadar sorunlu değildi bizim dönem.
Neyse işte, bizimkiler sonunda bana "oğlum kardeşin olacak" deme lütfunda bulundular.
Bi an bozuldum şaşırdım. Sonra dedim "gelirse gelsin, benim krallığıma engel olacak değil ya, haddini bilsin."
Bi gün getirdiler bunu kucaklarında, annem biraz solgun, babam ağzı kulaklarda. Bu da pembeler içinde bir şey. Beyaz küçük kara saçlı bişey, özge olmuş adı.
Bi kaç ay yüzüne bile bakmadım lan. Ama ne zaman gitsem odasına yeni bir oyuncak geliyor kucağıma. Neymiş: özge almış. Yutar mıyım lan ben? Yutmuyorum tabi. Noel baba mı lan bu diyecek kadar da beynim basıyor yani.
Bir gün bu yatağında yatarken, Allah var uslu sessiz sakin bir bebekti, başına dikildim izliyorum. Bizimkiler tepemde tabi, cocuğu yastıkla falan boğacam sanıyorlar.(geceleri cok zırıldadığında içimden de gecmedi değil.) baktım, ellerini kaldırıyor gülüyor falan. O andan sonra sevdim onu, gözümü üzerinden ayıramaz oldum. O günden sonra da yerini hiçbişey tutmadı bu bebeğin.
Sürekli peşimde gezmeye başladı biraz büyüyünce. Ben kaçtıkça koşarak peşimden geldi. Düştü bazen . canı acıdı ağladı. O ağladıkca ben ona bağlandım garip bir içüdüyle. Lan diyordum koşmasan düşmeyecekti it herif dur işte oynayın güzel güzel. Ama kolay mı 7 yılın muazzam bencilliği var üstümde. Büyüdü, okula başladı, elinden tutup götürmek benim görevim oldu. Bozulurdum, yediremezdim erkekliğe. Ama sımsıkı tutardı elimi. Karşıdan karşıya gecerken ürker, iyice sıkar, arkama saklanırdı hafiften. O zamanlar içim acırdı işte.ta o zamanlar biri bunun canını yakacak olursa korksun benden der oldum.
Büyüdü arkadaşlarıyla atıştı geldi bana anlattı. Tipik ergen kız muamelesi cektim. Okulda asılan herifler oldu adamları nerde bulup dövsem diye şaşar oldum.
Askere gittim her telefon konuşmamızın ardından ağladı, o kapatmadan ben telefonu kapatamadım.
Bütün sevgililerime bir isim buldu, sevmedi yakıştıramadı, beğenmedi, sorun cıkardı. Büyüdükce daha az kavga eder daha cok tartışır olduk.
Sonra aniden evlenmeye karar verdi. Okul biter bitmez. Kızdım bağırdım küfrettim. Dinletemedim kırıldım. Ağabeylik işte lan sanıyorsun ki senin yerini öküzün biri alacak ve karşıdan karşıya gecerken bile korkan o küçük kızı e5te yalnız bırakacak.
Allahtan bu ruh hastası paranoyalarım boşa cıktı da damat olacak herifi hala pek sevmesem de bi faulünü görmedim.
Şimdi bir cocuğu oldu. Bana benzediğini söylüyor. Lan o bebeği her gördüğümde gözlerim yaşarıyor da ağlayamıyorum. 25 sene önce annemin eve getirdiği bebek var karşımda. Aynı güzellik aynı korunmasızlık.
Lan diyorum ya bu sefer elini tutamazsam incitirlerse. Ruhum daralıyor.
-dayısı bak kızıma, abi baksana ne güzel kızım yaa.
+sen hiç büyümedin be güzelim ama annelik yakıştı sana.
hatun kararsızlığının, bencilliğinin, ikiyüzlülüğünün sonucudur. Alayı cümlelerine benim için birikimi, ruhu, kalbi önemli diye başlarlar. Tek bakışta grafik cıkarabilecek ruhölçer var ya bunlarının hepsinin gözünde. Ruhunu öpeyim.
-fuat, cok hoş biriyle tanıştım, ilk defa böyle bişeyler hissediyorum ilk kez gördüğüm birine karşı. Acaip olumlu bi elektriği vardı cok hoş şeyler hissettim, ismi serkan.
+harika, mutlu olursunuz inşallah.
-sen de şu kiloları versen birini bulursun belki.
Herifle yakınlaşır, adam Sokrates olur gözünde. Ömrü alimlerle gecti ya kontesin. Adam sağdan soldan duyduğu üç beş toparlama cümleyi şiir kıvamında, her cümleyi devire devire buna söyler bizimkinin ağzı ayrılır.
-fuat, bu seferki cidden cok bilgili cok kültürlü, böyle birisiyle karşılaşacağıma gercekten hi,ç ihtimal vermezdim. ismi murat söylemiş miydim?
+söylemiştin, mutlu olursunuz inşallah.
-sen de şu kiloları versen birini bulurdun belki.
Üç beş hafta gecer, cicim ayları ya herifin de beklenti tavan yapmış, ne zaman verecek tribinden kurtulamıyor, her ortayı gole dönüştürme derdinde bizimkinin ağzından cıkanı emir biliyor, cantasını bile taşıyor o derece.
-fuat, o cok ince biri beni el üstünde tutuyor, hiç yorulmamı istemiyor. Hem bana cok saygılı istemediğim hiçbirşeye zorlamıyor. ismi hakan söylemiştim dimi?
+söylemiştin güzelim mutlu olursunuz inşallah.
-sen de şu kiloları versen birini bulurdun belki.
Adam alacağını alır, hevesini almış olmanın iç huzuruyla, ciğercinin etrafında gezen kedi gibi kuyruğunu kabartır, bozulmamış özüne yavastan döner. Güzelim hatunumuzun estee lauder marka kozmetik ürünleriyle dolu cantası ağır gelmeye, kızın hareketleri batmaya başlar. Etraftaki tazelerin kokusunu daha net alır olur. Boğulmalar falan.
-fuat o özgürlüğüne cok düşkün biri onun için bi süre ara vermeye karar verdik, ama barışıcaz ismi ibrahim biliyorsun dimi?
+biliyorum tatlım, mutlu olursunuz inşallah.
-sen de şu kiloları versen mutlu olurdun belki.
Sonunda şiddetli geçimsizlik dayanılamaz boyutlara cıkar ve zeus'umuz cok konuşan az düşünen güzel hatunu terk eder.
-fuat ayrıldık ama beni sevdiğine eminim, ismi ahmet unutmadın dimi?
+unutmadım hayatım, mutlu olursunuz inşallah.
-off fuat sen başka laf bilmez misin ?!
+seni seviyorum ben
-sen de şu kiloları versen birini bulurdun belki.
tehlike altında bulunan dil anlamına gelir. şöyle ki bu dili konuşan insan sayısı sıfıra yakındır ve bir süre sonra hiç bir konuşan kalmayacağı için extinct language adı verilen yok olmuş dil kategorisine girecektir.
A world of chaos
A world of fear
A world of anger and corruption
When all is lost
and millions starve
Is this humanity's destruction?
LIFE! A game that people play
CRYOUT! Will they see another day?
No one to help us,
the children pray
Nobody listens to their CRYING
This great depression
when will it end?
To live like this is worse than dying
LIFE! A game that people play
CRYOUT! Will they see another day?
Your destiny is over
your fate has declined
Refuse to discover
what so many could find
Death's endless toil
as I long for rest
Life's now forsaken
condemned to repress!
No sign of heaven
No sign of hell
Just the sign of pain and sorrow
This generation inhabits all
To form an order for tomorrow
LIFE! A game that people play
CRYOUT! Will they see another day?
Arap Birliği ülkelerinin, ürdün nehrinin üç kaynağından ikisinin yolunu değiştirereknehrin celile denizi'ne dökülmesini engellemek için oluşturdukları plandır. planı israil askeri müdahaleyle engellemiştir.
(bkz: headwater diversion plan)
ağaç şeklinde olan bir tür zihin haritası tekniği, bir ceşit karar verme diyagramıdır. kararları, şans faktörünü göz önünde bulundurarak olası sonucları, kararın uygulanabilirliğini, verimini ya da verimsizliğini, maliyetini gösteren bilgiler içerir. özellikle deneysel araştırmalardan önce kullanılır ve karar verme sürecini görselleştirerek hedefe ulaşmadaki en etkili stratejiyi belirlemeye yardımcı olur.