''komünist kâfir, geçmişe gidip alija'nın yanından bildirdi, sol haber, 2013, ankara...''
alija'nın hayatı kayıt altında, biyografileri yazıldı, kitapları basıldı; açıp onları okuma zahmetine katlanırsanız, belki bari şeyleri idrak edebilirsiniz. mesela, alija'nın 1944'te hırvat ustaşalar tarafından zorla askere almaya çalışılırken kaçtığını, bu sefer sırp çetniklere yakalandığını, bir albayın alija'nın kendisini yıllar evvel bir katliamdan kurtarmış olan dedesini hatırlamasıyla serbest kaldığını, 1945'te partizanlar saraybosna'yı işgal edince bu sefer onlar tarafından askere alındığını, askerlik görevinin sonuna doğru 1946'da tutuklandığını, nedeninin de ''anti-komünist olmak'' olduğunu öğrenebilirsiniz.
kendisinin üye olduğu müslüman cemiyetinin bir kısmı partizanları, bir kısmı almanları desteklemiştir; aynı pek çok doğu halkı gibi. almanlar işgal eder, halkı askere alır; bu sefer ruslar işgal eder, halkı askere alıp almanlara karşı savaştırır. türkî cumhuriyetlerde de bu olayla çok kez karşılaşmışızdır.
bu güzide kadro hakkında rıhle dergisi'nde bulunan bir yazıda güzel bir ibare yer alıyordu... şöyle:
--spoiler--
Ebû Cafer et-Tahâvî: ''Allah Rasûlü (s.a.v.)nün ashâbını sever, herhangi birini sevmede ifrâta/tefrîte kaçmaz, hiçbirinden teberrî etmeyiz. Ashâbı hayırla anmayan ve buğzedene biz de buğzeder, onları ancak hayırla
yâdederiz. Onları sevmek dindir, imândır, ihsândır; onlara buğzetmek küfürdür, nifâktır, tuğyândır''.
--spoiler--
ismail metin'in kendisine suikast tertib eden kişileri dahi affetmiş sultan hâmid'in, ceketini düzelten hizmetçisinden tırsıp silahıyla vurarak öldürdüğünü iddia ettiği ama buna dair bir kaynak zikretmediği efsanevî kitabı.
kaynağını ben biliyorum tabii... umumiyetle sıçma organı olarak bilinir.
türklere göre islâm'a bilmem kaç yüz sene geç giren, buna rağmen ''dinci''likle suçlanan ırk. hâlbuki çerkes gelenekleri, islâm'dan çok az etkilenmiştir. evde en büyük olan kadının sözünün geçmesi bundandır. kadının statüsü, yaşı büyüdükçe güçlenir. dede bile emri ondan alır. ayrıca gençleri izdivaçta serbest bırakan bir kavim olmasıyla ünlüdür. görücü usûlüne hemen hiç rastlanmaz. frenkleşen türkiye gâvurlaşmada sınır tanımayınca, geleneklerin ve imanın muhafazası da, ekseriyetle yine bu kavme düşmüştür. ne de olsa abdülhamid'in torunları sayılırız...
necmeddin erbakan'ın kurucusu olduğu milli nizam partisi'nin sloganı idi. 1970'indeki meşhur kongresinde merhum necib fazıl kürsüde, ''millî nizam, ebedî nizam'' demiş, akif'in biraderi eşref edib bey de mehmed akif'in fikirlerinin milli nizam partisi'nde vücud bulacağını söylemişti. türkiye'deki tüm islâmcı hareketin birleştiği bu parti yıkılınca, bu slogan yerini ''önce ahlâk ve maneviyat''a bıraktı ki, refah partisi'nin ardılı olan ve şuan faal olarak siyaset yapan saadet partisi'nin de resmî sloganlarından bir tanesi halen budur.
kitleleriniz malsa din ne yapsın diyerek katılmadığım vecize.
gomünistlerin hiçbir yerde adam gibi devrim yapmayı becerememelerinden mütevellit uydurdukları bahanelerden bir tanesi. eh, avrupa'nın en dindar ülkelerinden rusya'da çarı nasıl devirdiniz o zaman?
ehli sünnetin tarihi; cihad ve fetih tarihidir. şiiler ise 1400 senedir ali muaviye muhabbeti yaparlar, iki laflarından biri ''sünniler şöyle, sünniler böyle''dir.
hâlbuki işin aslı şudur: sahabeler gelip hazreti ebubekir'i seçmiştir. hazreti ali de kabul etmiştir. mesele budur. bunu ısıtıp ısıtıp sahabe düşmanlığı yapmanın islâm'a zerre faydası yoktur.
şiîlik denen şey örtük fars milliyetçiliği, modern politik süreçte sünnilik tanımlaması yapılan şey de, saddam'cı baas kafasının, panarabist tutkularının zarif bir ifadesidir.
biz, ehli sünnet ve'l cemaat fırkasındanız. kurtulacak tek ve biricik fırka budur. orta yol yolcusuyuz. 1400 yıldır ali muaviye tartışması yapan şiîler, kerbela'ya giden ehli beyt ailesini sattığı zaman yine ehli sünneti suçlamıştı ama bugün bir ezâ ifadesi olarak kendilerini kırbaçlıyorlar.
ehli sünnet sahabe-i kiram hakkında nezih bir itikada sahiptir: allah'ın resulünün arkadaşları, bizim önderlerimiz ve babalarımızdır. onlara laf söyleyenlerin de, islâm'dan ne kadar nasibi vardır, orası su götürür!
selâm olsun kutlu ehli beyte ve allah'ın resulünün biricik arkadaşlarına... biz hiçbirini birbirinden ayırmıyoruz. şiîler ise mütemadiyen hazreti peygamber'in eşi hazreti aişe'ye dahi söverler...
iran sponsorluğunda, şiî mezhebinin ideallerini ve sapıklıklarını yaymak için yoğun çaba gösterse de (suriye'deki faaliyetleri meselâ), israil karşıtı tutarlı politikalarıyla pek çok sünni müslümanın sempatiyle baktığı örgüttür.
ırkçı fransız jakobenlerinin kusmuk mecmuası. mısır'da öldürülen müslümanlar için yaptıkları kapakta şu yazıyor: ''kur'an bir boka yaramıyor, kurşunları engelleyemiyor!''
baas zihniyetinden olan, eski arap mıntıkası diktatörü.
mısır'daki monarşiye karşı darbe yapan grubun içerisinde yer aldı. bu grubun liderine daha sonra kendisi darbe yaptı. bu darbeyi de kendisi gibi o dönemler batı karşıtı ve sosyalist olan müslüman kardeşler örgütünün desteği ile becerebildi. onlara ''islâm devleti'' kurma sözü veren abdülnasır, başa geçince ihvan-ı müslimini şeyine takmadı. fesi yasakladı. müslümanlara zulme başladı. müslüman kardeşlerin suikastinden sağ kurtulmasına rağmen, müslüman kardeşlerin tabanı sokaktaydı. o dönemin mühim islâmcılarından udeh'e rica ederek isyanı bastırttı. ama bu sefer ricacı olduğu udeh'i astırdı. yine isyan çıktı. tam on bin kişiyi dar ağacında sallandırdı. israil'e savaş açtı, madara oldu. süveyş kanalını millîleştirirerek ülkeyi ingiliz hâkimiyetinden kurtardıysa da, sonradan sovyet tazyiki altına girerek, rusların arap ülkesindeki ileri üssü haline geldi. iflah olmaz bir arap milliyetçisi idi. kurduğu boktan arap birliği devleti de 3 sene ömürlü oldu. bu milliyetçiliğine rağmen devrimci pozları keserek ''bağlantısızlar bloku''nun genel sekreterliğini yaptı.
basit bir üçüncü dünya diktatörüydü. başarabildiği yegâne şey ülkeyi ingiliz hâkimiyetinden kurtarmaktı. zaten solcular onu bu yüzden sever. tabii biraz da sovyetçilik oynadığı için...
hakkında çok boş beleş atılan kişi. biz ismini cismini gâvur dizilerinden alanların söylediğine değil, ehli sünnet âlimlerinin dediğine bakarız. bakınız, islâm ümmetinin içinden çıkardığı sahabe ve tabiûnun ardından ilk kişi sayılan, ikinci bin yılın müceddidi imam-ı rabbanî ne diyor:
--spoiler--
''Evet, alçak Yezid, inatçı ve fâsık idi. Ona da lanet edilmemesi Ehl-i sünnetin, kâfir bile olsa, bir kişiye lanete izin vermediği içindir. Ancak kâfir olarak öldüğü bilinen kimseye lanet etmek câizdir. Ebu Leheb ve eşi gibi. Yoksa Yezide lanet edilmemeli, demek değildir. Allahü teâlâyı ve Onun Resulünü incitenlere Allah lanet etsin demek câizdir. Onun tâlihsizliğine karşı, kim ne diyebilir ki, hiçbir kâfirin yapmadığı işi, o bedbaht kimse yapmıştır. Ehl-i sünnet âlimlerinden bazısının, ona lânete izin vermemesi, onun işini beğendikleri için değil, belki pişman olmuş, tevbe etmiştir dedikleri içindir''.
--spoiler--
ki, yezid'i öven tek bir ehli sünnet âlimi dahi yoktur. ehli sünnetten daha fazla kimse ehli beyti sevemez. ehli sünnetin şiadan farkı, hak yolun yolcusu olması ve artık konuşulmasında bir menfaat kalmayan şeyleri tartışmaya müsaade etmemesidir. yoksa bu şia özentileri 1400 yıldır ali muaviye kavgasında kaldılar. islâm âlemini geri bırakan, bizzat onlar ve onların boş beleş tartışmalarıdır.
işte mesele bu kadar. bilinmeyen meselelerde laga luga yapmaya gerek yok. bilmiyorsanız öğrenin.
ehli sünnet mezhebinde kâfir öldüğü kesin olarak bilinen ebu leheb gibi kimseler dışında lanete cevaz verilmediği için, kendisine lanet okumak da kimseye bir şey kazandırmaz. lanet okumak ibadet değildir, sevab getirmez. laneti hak edene lanet etmeyen de günaha girmez. insanlar bu incelikleri anlayamıyorlar.
yoksa tüm ehli sünnet âlimleri yezid'in gaddar, zalim, facir ve alçak bir insan olduğunu yazmıştır. ama islâmiyet'e düşman olmadığını, namaz kıldığının bilindiğini, kâfir ölüp ölmediği bilinmediği ve son nefeste tevbe edebilmiş olma ihtimalini göz önüne alarak, ''lanet etmek lazım değildir'' demiştir.
hususî olarak yezid'in şahsında değil, tüm insanların şahsında böyledir. lanet etmek, kötü bir alışkanlıktır. şialar söylediklerimden rahatsız olabilir, bunu kendi zekâ kıtlıkları mucibince ''yezid'i savunmak'' olarak algılayabilir, beni enterese etmez.
ehli sünnetin prensibi budur. ehli sünnetin ona lanete umumiyetle cevaz görmemesinin nedeni, yaptığı işi beğendiklerinden değil, ''belki tevbe etmiştir'' demelerinden ileri gelir. bugün, kâfir olarak ölüp ölmediği meçhul herkes için bu prensipler cârîdir.
yoksa ehli sünnetin kurucusu ebu hanife emevî ve abbasî hükümdarlarının ehli beyte zulmüne karşı direnmiş, neticede öldürülmüştür. hanbelî mezhebi imamı ahmed b. hanbel de böyledir. imam-ı malik'in ehli beyte karşı hürmetkâr olmayanlara itaatin vacip olmadığına dair bir fetva verdiği söylenir.