mahalledeki arkadaşlarla sadece bir sokağın içinde saklambaç oynamak ve her defasında eğlenmek
pokemon, buggs bunny, dufffy duck, temel reisi her gün tekrarları olsa bile hiç bıkmadan izlemek
mario oynamak.hiç sıkılmadan ölesiye aynı bölümleri her dakikasından zevk alarak oynamak
sanal bebek beslemek.kırmızı bir sanal bebeğim vardı hiç unutmam (ahhh ahhh diye iç geçirilir)
şimdilerde küçük kızların favorisi (kuzenimden biliyorum) bebeklere makyaj yapılan, sanal mağazalardan alışveriş yapılarak giydirilen siteler yerine canlı kanlı barbie bebeğimize kıyafetler yapmaya çalışmak, saçlarını farklı şekillere sokmak onlara evcilik oynatmak.şimdiki çocuklar http://www.stardolls.com a girip monopoly nin çocuklar için yapılan versiyonunu oynuyorlar
çocukluğumu arkadaşlarımla msndeki oyunları oynayarak değil de sek sek oynayarak geçirdiğim için daha şanslı hissediyorum kendimi
şarkı ilk önceleri pek etkilemez o durumda olmayanları. gelin görün ki hayat sizi "üç kalp" arasına sıkıştırınca daha bir anlam kazanır sözleri...o'nu düşünürsünüz.siz'i düşünürsünüz (buradaki siz tahmin edildiği üzere üç kişiden oluşuyor).her söz daha da anlam kazanır gitgide...elinizden bunları söylemekten başka bir şey gelmez:
"gözler beni arar kalbin onu düşünür
tercih yap sonra üç kalp birden ölür"
hayatı ölümlerle geçmiş ve bu onda derin etkiler bırakmıştır...kuşkusuz bunun yansımalrını görmekteyiz şiirlerinde.yalnızlığın haz alındığı dizeler dahice kurgular...GÖL şiiri:
Bu yaban dünyada bir köşe vardı.
Gençliğimizin baharında gittiğim,
Kara kayalarla sarılmış ve
Yüksek çamların kuleleriyle çevrilmiş-
Öylesine güzeldi ki yalnızlığı
Vahşi bir gölün, onu daha az sevemezdim.
Ama kara kefenini serdiğin gece üzerine
Her şeye serdiğin gibi,
Ve gizemli rüzgar
Ahenkle mırıldanarak gittiğinde,
O zaman- ah o zaman- uyanırdım.
Issız göl dehşetine.
Ama korku değildi
insanı titreten bir zevkti bu dehşet-
Öyle bir duygu ki ne madenler, mücevherler
Ne de- hatta senin aşkın
Kandırabilirdi anlatmaya beni
O zehirli dalgadaydı ölüm
Bir mezarlık çukurumda-
Yalnız imgelemi böyle teselli bulan,
Kimsesiz ruhu bu karanlık gölden
Bir Adeb yaratan, O´nun için.
bir vega şarkısı... içten, sakin, ama can acıtan cinsinden.
yarım kaldı..sende kalsın, kalsın yarım..
tadın kaldı..bende kalsın, bende tadın..
edit: yıllar sonra görüştüğün eski sevgiliyle sarılıp, uyuyup, öpüştükten ve yanından ayrıldıktan sonra dinlemek daha bir anlamlı oluyormuş.hele bir de o sevgili ilk aşkınsa...
' can sıkıntısı galiba akıcı bir şey.yıllarca uğraşarak kendisine bir gedik açmayı başarıyor.sonra da akıyor içimize.orayı binlerce şeyle tıkamaya çalışıyoruz tabii...
sabahları becerebildiğimiz kadar sıcak bir bakışla, bütün gece parlatılmış 'seni seviyorum' larla, hala medet umulan 'ben de seni' lerle, herşeyle... '
eve kapanırsın...
aslında dışarı çıkmak, eğlenmek istersin...
ama yapamazsın.sebebini bilmezsin ve yapamazsın.
sudan sebeplerle okula gitmezsin görüşmezsin kimseyle
içindeki o his git gide daha da büyür
her geçen gün farkındasındır bunun ve ne yapacağını bilemezsin
çözümü yokmuş gibi görünür çünkü
aklından geçenler sadece geçer istekler istemekle kalır
yaşadığın anı yaşamazsın gerçekten
amaçsızca bütün gün biteceğini umarsın...ama bitmez...mahkumsundur artık...
insanı asosyalliğe iten, evde çok zaman geçirtmesi itibariyle iç dünyasına yönelten, evdeki tv yi işgal edip ailenin diğer üyeleriyle tartışmaya iten ve akabinde her şeye rağmen yine de izlemekten haz duyulan dizi.
en güzel uykudur...kollarınız birbirinize kenetlenmiştir...konuşursunuz bir süre.onun sizi kendinden geçiren kokusu,beraber uyumaya şartlanmış halinizz..uyursunuz çok geçmeden...
'arkadaşlarınızla bir yolda yürüyorsunuz' hayır ! göz kapaklarınız yavaşça açılıyor.farketmeniz sadece bir kaç saniyeyi alıyor.yanınızda hayatınızın aşkı var.uyuyor.kötü bir rüya aslında gödüğünüz.siz onunla kollarınız belinizde uyumaktsınız dipdibe...hep öyle güvende olacağınızı sanıryorsunuz o an...
bir süre onu izlersiniz.sonra o da uyanır.birbirinize bakıp gülümsersiniz.küçücük bi öpücük gelir ardından.ikiniz de hiç olmadığınız kadar mutlusunuzdur...
saat kaç der.siz söylersiniz.'hadi ya o kadar olmuş mu' der muzip bi gülümsemeyle.
o günlerden sonra, o gittikten sonra,bir daha hiç öyle huzurlu uyuyamazsınız...
mesajda 'akşam' yazısını 'aşkım' diye okumak.sonra 'ne bu,karıştırdın x'le beni heralde' diye gönderdiğin cevaptan sonra o mesajı tekrar okumak ve yanlış okuduğunu anlamak.karşı taraftan gelen mesajla arkadaşlarının eline,seninle dalga geçebileceği kırk yıllık malzeme vermek.
içinde baston varmışçasına yürüyen, ciddi anlamda birisi ona bu insansal eylemi öğretmeli dedirten oyuncu.hayır yani kızda 3 dizide oynayıp,filmde başrolü kapacak güzellik var ama mümkünse sadece öylece kalsın.gülmesin, ağlamasın,bağırmasın.ya da bi oyunculuk dersi alsın bi zahmet.melekler korusunu, aşk-ı memnu'ya tercih etme sebebidir kendisi.
ayrıldığınız zamanlardan normal olmadığını anladığınız eski sevgilinizin yine insan gibi 'naber, nasılsın' diyerek konuşmaya başlaması yerine titreşim göndermesidir.ne olmaktadır?..sanırım ilk cümleyi sizin başlatmanızı isteyerek sizin ona karşı tavrınıza dair kafasında bişey yaratmak istemektedir ve konuşmayı ona göre yönlendirecektir.sonra aldığı cevap karşısında kendisi de pişman olacak (yanlış anlaşılmasın konuşmak yerine titrettiğine değil, titretmemek yerine titrettiğine) ve konuşmayı nese sonra konuşuruz şeklinde bitircektir.ve akabinde o konuşma bir daha hiç olmayacaktır...