uykuda düşme hissi yaşamaktır. hatırlarsanız inceptionda uyanmak için bunu kullanıyorlardı.
freud bunu şöyle açıklıyor, insanın gördüğü rüyadan/kabustan kurtulmak istemesi ve bu şekilde sarsılması. bilincimizin yaptığı bir şey aslında; o an uyanma, gerçekliğe dönme ihtiyacı hissediyoruz ve bu da böyle gerçekleşiyor.
postmodern tarzda yazılmış romanların çoğu. postmodernist roman okumak zordur ve bu romanlar sıradan okuyucu istemez. bu tarzda bir romanı da herkes hakkını vererek yazamaz, o da ayrı tabii.
türkiye'nin sahip olduğu en iyi yazarlardan ve yine değeri anlaşılamayanlardan. yapıtlarında cinsellik, kadının ikinci plana atılması, özgürlüğünün yasaklanmış olması, erkeğin hep gerisinde kalması, evlilik kurumu gibi konuları işler ve sorgular. topluma oldukça acımasız bir biçimde ayna tutar aslında.
eserlerini okurken konu anlaşılmaz olabiliyor zaman zaman, çünkü erbil'in kendine has bir tarzı var, bilinç akışı ve iç monolog giriyor sürekli cümlelerin arasına. noktalama işaretlerini bazen kullanmayışı da okumayı zorlaştıran etkenlerden. yazar sizi sürekli sarsıyor bazı gerçeklerle, siz bir yandan anlatılanlara dehşetle bakarken, diğer yandan yazarın ustalığına hayran kalıyorsunuz.
ayrıca erbil, pen yazarlar derneği tarafından türkiye'den nobele aday gösterilen ilk kadın yazardır.
benim babam. annemden daha yakın hissederim kendime bu yüzden. "kalbin boş mu", "ilişki durumları nasıl" falan gibi sorular soruyor ara sıra bana. net bir cevap veremeyip bocalıyorum, ama "ben her zaman yanındayım" dediğini duymak da rahatlatıyor.
korsakoff ya da korsakov psikozu olarak da bilinir. bir çeşit bellek kaybı hastalığıdır. daha çok alkoliklerde rastlanır. olmamış şeyleri olmuş gibi hatırlama, yer, yön ve zaman duygusunu yitirme, göz kaslarının güçsüzleşmesi, çift görme gibi belirtileri vardır.
rafet el roman'ın mitoz bölünmesiyle oluşmuş şarkıcı. bir şarkısında da "benden gidip bana dönmediyse" diye bir söz var ki aklıma "bumerang mı lan bu" sorusunu getiriyor.
bugün şahsıyla tadı damağımda kalan bir görüşme yaptık. yürüyüş yaptırdığım için çok şikayet ediyor, ama bence kendisi de yürüdüğü için mutlu oldu*. kızılay'dan tunalı'ya yürümeyi külfet olarak algılamasına çok şaşırdım ve şöyle de bir diyalog gerçekleştirdik:
bacchante: 10 dakikalık yol, yürürüz ya.
aciamagercek: ooooo 10 dakikaysa çok uzak, ben çok yorulurum.
bacchante: yahu hemen gidiveririz yakın yer.
aciamagercek: kızım 10 dakika demedin mi, nasıl yakın yer?
ikimizden birinin mesafe algılamasında problem var sanırım, üzgünüm ama galiba sende bir problem var canım. itiraf edeyim ben de "acaba bende mi manyaklık var" diye düşündüm. fakat olamaz, imkansız. neyse sen git spor yap, sigarayı bırak, terli terli de su içme. güzel bir buluşmaydı, devamını bekliyoruz.
kızılay'dan tunalı'ya yürümek kolaydır arkadaşım! adamı hasta etmeyin!*
beş gün önce doğum günüymüş, bilmiyordum, kutlayamadığıma çok üzüldüm. buradan özür diliyorum kendisinden. tanıdığıma çok mutlu olduğum nadir insanlardan, gördüğüm en hayat dolu insan, imreniyorum kendisine. iyi ki o gün o zirveye gitmişim ve iyi ki mekan değişikliğinden dolayı kalmaktan vazgeçmemişim*. bu zirve münasebetiyle tanıdığım mühim biri daha var ki kendisi beş haftadır hayatımın büyük bir kısmını işgal ediyor ama dilerim tümünü işgal eder*. konudan konuya atladım, birilerine gönderme yapayım dedim*, her neyse iyi ki doğdun güzel sesli, iyi huylu, geç tanıdığım arkadaşım. umarım daha çok uzun zaman görüşürüz.
çamaşır makinesinden çıkan ıslak çamaşırları kurutmaya yarayan büyük buluş. benim de almayı en çok istediğim eşyalardan biri. çok önemli bir icat bence. zira makineden çıkan ıslak çamaşırların asılması tamamen bir işkence benim için. mandal, askı, tersini çevir belinden as gibi saçmalıklar bu aletle resmen son buluyorken nasıl sevilmez anlam veremiyorum. ayrıca genel kanının aksine çamaşırlar hiç de buruşuk falan olmuyor, kurutucudan alıp giyebilirsiniz bile, o derece mükemmel bir alet. çamaşırları yıprattığı da tamamen asparagas, öyle düşünürsek çamaşır makinesi de yıpratır, o halde her şeyi elimizde yıkamamız gerek, ki onun da yıpratması muhtemel. kullan at da yapamayacağımıza göre çamaşır kurutma makinesi son derece faydalı bir alettir, buradan bu sonuca varıyoruz. şunu da eklemeden geçemeyeceğim, çamaşırların rengini solduran da bu alet değildir, onun başka sebepleri vardır (renk-deterjan seçimi vs.). işte bu sefer gerçekten reklam yapmış gibi hissettim kendimi, bu derece sevdiğimi anlamamıştım şimdiye kadar, umarım bir gün sahip olurum bir çamaşır kurutma makinesine.
yaşadığım takdirde çok mutlu olacağıma inandığım zeki ve sıcakkanlı insanların ülkesi. şahsen istediğim osaka'da yaşamak, bir gün oraya yerleşmek. ciddi ciddi japonca çalışmalarına da başladım. buradan tanrıya sesleniyorum; ölmeden kesinlikle bu ülkeyi görmem gerek. bana japonya'yı delicesine sevdiren büyük yazar haruki murakami'ye de sevgiler.