ne iş olsa yaparım abi, elimden her iş gelir abi deyicilerin işi ofisboyluk. boy falan deyince 25-20 yaşlar arasındaki bi delikanlı geldi dimi gözününüzün önüne, o sadece bir tanım, hepsi öyle değil, 30 unu aşmış, hala bu işi icra edenler gördü bu gözler sevgili sözlük, hatta ofisboy olup doktorlara bok atanını bile... tey teey...
tanıma gelince, bir arada kalmışlık var olayda, ofisboy'un türkçesi yok mu? neden yok? bu karşılık kelime eksikliğinden dolayı hiçlik olarak tanımlanan durum. **
lise çağlarında daha cep telefonun araştırma geliştirme aşamasını yaşadığı zamanlar, arkadaşlarla ev telefonundan haberleşiyor, zaman o zaman.
yer, evde birbirine yakın yaşta 4 kızın yaşadığı bir türk aile evi, akşam yemeğinden sonra çekirdek çitlenen, televizyonda mehmet ali erbille, aç aç meeemetali, aç aç düğmeleri die sloganları olan yarışma programları falan izlenen bi ev işte, mutfakta çaydanlık taştı koş koş,tüp kokuyo, ocak söndü, üstündeki demliği tam oturtmıcaksın, yere 14 derece açı yapacak şekilde konumlanacak ki taşmayacak, bi gün tüpten zehirlenicez o olucak, bin kere söyledim sana, neyse.
telefon zarıl zarıl çalıo o esnada, ev telefonlarında sessize alma yada zil sesini alçaltma gibi bi özellik bile yok o vakitler, o kadar eski zamanlarda ben lise okuyorum, varın yaşı siz hesaplayın. arayan erkek guruhundan bir sınıf arkadaşı, ders ile ilgili birşey soruyor, neden bana soruyor o da muamma ben hayatta tek bir defteri tam tutmuş insan olmadığım gibi, kendi yazsını bile okuyamayan, hatta günü gününe çalışmak nedir hiç öğrenememiş bi insanım, konuşma sırasında herkes merak içinde, çünkü telefon herkesin akşam konumunu aldığı salonda, televizyonun sesi kısılmış herkes sizi dinliyor, tabi herkeste bi merak, kim o, arayan kim, kimmiş, ne için aramış, neden bu saatte aramış, bu soruları baba beyni üretiyor sonra fısıltıyla en yakınında bulunan aile bireyine fısıldıyor, o yanındakine o yanındakine derken, boş hangarda gaipten yankılanan sesler duyan korku filmi kahramanı gibisiniz, bu arada telefondakinede analitik düzlemde doğruların keşisim noktasının nasıl bulunduğuna dair fikir beyan ediyorsunuz. lan çok uzadı bu entiri toparlayabilirim işallah.
telefon kapanıyor ve baba isyanı artık herkesin duyabileceği frekansta yankılanıyor,
'bu evi bi daha erkek herifler aramıcak, gavatmıyım lan ben' diyerek.
ortamın elektiriğini almak için sevimli olmak lazım, 2000'li yıllarda ortaya çıkan tiki kız tavrıyla,
'ayyy ne kadar despotsun babişko, sınıf arkadaşım emre o' deyiveriyorsunuz.
'despot ne demek bilmiyorum ama babişko olmaktansa sessiz bir gavat olurum' diyerek baba olaya son noktayı koyuyor.
işte o baba artık telefonda elli kere kimmiş o diye sormayan baba. birde soranı vardı, o da tanımdı zaten.
uzun süredir ekranlara beynimizi siten ebru şallı kişisinin dün geceyarısına doğru yine televizyonda bir dizi saçmalamasına rasgeldikten sonra bugün itibariyle tek başıma başlattığım boykottur.
zira ben didinip kazandığım üç kuruşu ykm mağazasında harcayıp, ebru şallı kişisinin dr. murat markalı bilmem ne içerikli yüz maskesinin burun kısmının sponsoru olmak istemiyorum.
benim iki büklüm çalışmaktan ağrıyan sırtımın bedeli olarak kazandığım para ebru şallı'nın sırtını forma sokmak için kullandığı plates topu olsun, ebru hanım onun üzerinde zıypınıp dursun istemiyorum.
illaki ykm konseptinde bir mağazaya ihtiyaç duyarsam kapı gibi çetinkaya var, olmadı boyner, ümit boyner hem daha sempatik bi kadın, o harcasın benden gelecek parayı, razıyım, istediği gibi kullansın. en azından o hatun stressiz hayat, günde 6 saat spor, haftada iki kilo yeşil mercimek gibi ütopik tavsiyelerde bulunmuyor, ensesinden kıl aldırıp kaşına ekletmiyor, bende bir anne olduğum için ing bank kredi butik kullanın demiyor.
ebruuu, gıcığım sana kızım..
vücudunda dövmesi olan, ve gereksiz bir biçimde bunu, bunları insanın gözünün içine sokan kimselerdir. tamam, dövmen senin hayat felsefesi yansıtıyor, adeta sen onunla doğmalıymışsın falan da, neden benim gözümün içine içine sokuyorsun.
ben kafayı eğmiş yürürken mecburmuyum senin kıllı belindeki alevleri görmeye,madem o kadar paran bol idi eşşek kadar dövme yaptırabildin, keşke az daha paraya kıyıp önce bi laser epilasyon yaptıraydın.
ya da kolunun arkasında gotik harflerle carpe diem yazan adam, sanıyormusun ki kızlar sana hasta olup koluna yapışıp, inanmıyooooruum, sen benim hayatımın erkekisin diyecek, şahsen geçtim kolunda carpe diem dövmesi olan adamı, carpe diem diyen adamın benim gözümde zerre değeri yoktur, bir bağkur primi ödemeyen, toki taksidine girmeyen adama adam mı denir allasen. carpe diem diyen adamla en fazla carte dor yenir fikrimce..
sonra kızım, sana diyorum, evet evet, 15 derece havada omuzları açıkta bırakan turuncu yüzücü badisi giyen kız, sana diyorum, tamam gördük hepimiz kani olduk, omzundaki yıldızı, hasta olduk hepimiz, ama üşüteceksin yavrum bu havada giyilmez o, üşüteceksin çocuğun olmıcak sonra vay seda abla benim çocuğum olmuo beni doğurt deyip stüdyoda alıcaksın soluğu, o zaman da bu asi genç kız havalarında olacakmısın acaba? ayrıca esmer kıza turuncu olmaz yavrum.
koluna k.atatürk imzası olan dangalak, senin iç dünyanı hakkaten merak ediyorum, noldu şimdi sen o dövmeyi yaptırınca atatürkçü düşünce derneği şilt mi verdi, yılın dövmesi ödülünü mü aldın, yoksa cumhuriyet mitinginde konuşma yaptıracaklar mı sandın sana, yolda çevirip tebrik mi ediyor laikçi teyzeler seni.
ensesinde barkot olan kız, sana diyecek tek kelimem yok, senin için dua ederim hala aklıma geldikçe...
eşsiz bir mustafa topaloğlu özdeyişi, duyduğum günden beri kulaklarımda çınlayan, benliğimi sarsmış, benim gibi kendini bilmeze haddini bildirmiş, kendine getirmiş derin cümle.
devletin her branşta özel sektörden hizmet almasına rağmen, ağız diş sağlığı gibi halkın en çok ihtiyaç duyduğu ve getirisi fazla olan bu branşta özel sektörden hizmet alamamak için açtığı merkezlerdir. ortalama her 6 ay da bir kadro açıp güya kura ile diş hekimi alımı yaptığı, bu alınan hekimlerin prim sistemi ile çalıştıkları için günde 30 hastadan fazla kişiye tedavi yaptıkları, devlet kasaphaneleridir.
kendini sakınma, bitmek bilmeyen bir götü kollama durumudur toplu taşıma aracında kadın olmak. nefes almak için bile genişleyecek mecra kalmamaış iett otobüsünde kıçınıza değen hayvana bağıramamak, ondan kaçmak adına küçülmek küçülmek büzüşmektir.dolmuşta allahın verdiği ganimeti sergilemek istercesine bacaklarını 120 derece açmış öküze temas etmemek için cama yapışmaktır, ha çözüm olur mu, hayır, çünkü sizin büzüşmeniz ölçüsünde ona yer açılır. burdan o öküze seslenmek istiyorum, be hey öküz benim bacaklarımı birbirne bitiştirmemede anatomik bi engel yok ama, benimde bir büzülebilme sınırım var.
son zamanlarda sözlükte daha önceden ayda bir falan entirilerimize vuran eh işte botonunun fetişlerinin oluşmasının sonucu olaydır. biri entirileri okumaksızın nasıl çok oy verenler listesine girebilirim denemesi mi yapıyor, yoksa eh işteyi eksiden daha tahrik edici, daha sinir zıplatıcı olduğunu keşfetti de ibneliğine mi yapıyor anlayamadım. mütemadiyen eh iştelenen, bu yüzden fisikolocileri bozulmuş yazar arkadaşlar var, ağlıyorlar yeminlen sinirden.ayrıyeten,
istanbul'da yetişmiş büyümüş olmayı bi halt sanan, ufak bir anadolu kasabasından fersah fersah kötü kenar mahallede yaşayan, kıçını taşa silen adamdır. *
mavi jeans'in geçen kış sezonu için ürettiği kot pantolonlar var, pop up deniyor modeline. resmen bir şerrefsizim aklıma geldiydi hadisesi. bu kotların popo kısmında bildiğiniz vatka var, aslında bildiğiniz vatka değil, çok daha büyüğü, bildiniz yastık desem daha yakışacak kavrama. aynen dolgulu sutyen gibi fake, tıpkı onun gibi haksız rekabet unsuru. üşenmedim olayı yerinde incelemek için mavi jeans'e gidip, utanıp sıkılarak
-eöhm şey hani böyle pantolonlar varmış popoyu şey hani büyük, taş gibi gösrteriyormuş
falan diyerek kedimce bir cümle yaratmaya çalıştım. neyseki tezgahtar sıkıntımı anladı ve tekararlamama gerek kalmadı.
-haa onlar geçen sezondu, outlete yolladık biz onları dedi
üşenmedim yollara düştüm outlet center yollarında helak oldum, ama kalça fukarası bir insan için bu buluşun nasıl bir umut olduğunu yaşamayan anlayamaz. o yüzden bu manasız gibi gelen kutsal çabama saygı duyulmasını beklemiyorum. neyse outlet centerde bahsi geçen pantolon reyonuna ulaştım, kimselere görükmeden deneyip almaktı niyetim, ama hey haaat düğmeleri ilikleyip aynaya bakana kadar sürdü umut ateşim. beyazın bir zamanlar canlandırdığı, badici jonny white karakteri gibi bir göt hiç de seksi falan değil bence sözlük. türk kadını gibi kalça zengini bi millete üretilecek ürün değil bu, diye düşünürken tezgahtar beni yanılttı, meğer en çok satan ürünleri oymuş, günde en az 30-40 tane satarlarmış ondan. fiyatıda 179tl.ya yaa.
sevgili sözlük, öncelikle bu kalbin kadar gri sayfayı bana ayırdığın için çok teşekkür ederim. canım arkadaşım benim ya, seni tanıdığıma o kadar memnunum ki anlatamam, sen bu sözlükler aleminin en tatlı, en bebiş, en sevimli üyesisin. yerine göre artık ablam, yerine göre kardeşimsin, dünya ahret bacımsın, abimsin falan filan.ismini defterimin kenarına fosforlu simli kalemlerimle yazıyorum devamlı. özellikle şu zirveden sonra senin artık benim hayatımda ne kadar vazgeçilmez olduğunu anladım. allahıma her gün dua ediyorum senin gibi pıtır, çıtır, bitanecik bir dost verdiği için bana. senin o kimselerin farkedemediği minik, uçuşan kanatlarına kurban... ama sakın bunları çok ciddiye de alma sözlükcüm, her an kafam atabilir seni alemin götü ilan edebilirim. ben kim miyim? tanımadın mı kız?
zirve sonrası sevgi kelebeği..*
çocuk sahibi olmadan önce yapılacak olan olası yeterlilik sınavının ne kadar gerekli olduğunu gösteren babadır. teletabi denilen oluşum zaten başlı başına aptallaştırıcı, ne idüğü belirsiz bir dünya, kolbastı saçmalığına ise hiç değinmek bile istemiyorum. teletabi ve kolbastının kombine edilmiş halini açıp çoğununa izleten babanın yanına acilen ajdar gönerilmelir, tüm yetkilerini almak üzere.bence öyle yani kesin.
Mulayim manyak adamdır, bi kendine hesap sorandır
mülayim geçinir amma yalandır, tüm mal varlığı kafasında olandır
liseyi 6 senede bitirmiş, cin gibi çocuk bizim mulayim
neden bu kadar acele etmiş, aklını seveyim lan mulayim
mulayim
sek sek sekerek mulayim
rastık çekerek mulayim
adresim aynı mulayim
aypim de aynı yavrum
kel başa şimşir tarak, bu ayakları artık bırak
ne işin var ki bursalarda yanında bir tinky winky
konyağın yok içmeye, cincırla gidersin çeşmeye
bu ne perhiz, what is this
aman mulayim, can touch this
hafif piskopattır kendileri, buna develik de dahil
hey sen bok atan, sensin lan cahil
mulayim
mulayim odalarda ışıksızım
peşindeyim mulayim
tut ki karnım acıktı kedimi yedim
ah ben deli mulayim, sen benden de deli
yaptığın zwht’lar bini aştı,bak yanlışsın herkes kaçtı
mulayim de buna şaştı, aklını seveyim lan mulayim
lan mulayim, atlı mısın, yavrum bağdatlı mısın
herkes zeka yaşını sorar, lan sen bu kadar tatlı mısın
ulan mulayim ulan mulayim...
mulayim
sıra sıra guinesler
kafamda dama oynuyor develer
mulayim çember sakalından sen suçlusun
mulayim zwht dedi
minik mod kükredi
mulayim iki gözüm iki iki musluk
oynatmama az kaldı, mulayim nerde
besame mucho mulayim
mulayim kaymaklı ayva tatlım benim
mulayim sensiz havana bile sürgün sayılır
senin ki düpedüz absürt sayılır mulayim
mulayim sen kocaman bir çılgınsın
mulayim
çılgın çocuk mülo
mulayim tütülü baletim benim
mulayim, felsefe yapma
mulayim, tut ki mucizeyim
ne desem rahat değil
mulayim, amerikan güreşi seyrediyorum
göremiyorum, biraz eğil
mulayim beni anlamadın ya ben ona yanıyorum
mulayim sözlükte biri mi var?
var böyle birşey, altın günleri dışında annelerimizin yaptıkları ev ziyaretlerinin altında mutlaka saklı bir neden vardır. ya iyiki doğurduna, ya geçmiş olsuna, ya allah kuvuştursuna, ya da mübarek olsuna gidilir.gidilirken eli boş gidilmez, ayıp. (bkz: türk ev kadını tüzüğü madde 14) maddenin alt metninde duruma uygun götürülecek hediyeler belirtilmiştir, şöyleki;
yeni eve taşınana borcam, bu borcamlar kutusu açılmadan, hediyeyi alan ev sahibesi tarafından başka bir, ev mübareğine götürülmek üzere stoklanır.
doğum yapana süt, nirolis'de anlayamamış bunun nedenini *#5013708
oğlu, kızı askere ya da üniversiteye gidene atlet, kilot, çorap, en beyazından en pamuklusundan.
ameliyat olana petibör bisküvi, meyvesuyu veya bir çift havlu, havlunun kalitesi hastanın yakınlığına göre değişir.
denge damarı diye bir kavram uydurup, birde bunu cümle içinde kullanan, yetmezmiş gibi bunu başlık yapan, altına da entry yazan yazara sesleniş cümlesidir.
tanım yapmadan önce bir giriş yapalım, nedir randevusuna sadık olmamak? randevuya geç gelmektir, hiç gelmemektir, söz verildiği halde sözünde durma erdemi göstermemektir. bu eylemleri yapana da başlığımızın öznesi diyoruz.
randevu ile çalışan bir mesleğim mensubu olmamdan dolayı *elimdeki istatistikleri paylaşmak istiyorum, randevu verdiğinizde nazlanan, saati günü beğenmeyen, muhakkak olaya kendince bir düzenleme getiren yegane grup ev kadınlarıdır. hiç bir gün olmadı ki bir ev hanımı benim verdiğim saati beğensin, onun müsait olduğu zamanı yazdığımda da vaktinde gelsin.
ya be kadın, nedir yapacağın iş, yemeğin altını kapat gel işte, yönetim kurulu toplantın mı uzadı ne oldu, nedir yani olayın, elektirik süpürgesinin fişini çekip, üstüne montu takıp gelmek değil mi .. yok efendim ev hanımlığı ağır işçilikmiş vs vs .. yalan, allah bilmiş de sosyal hayata entegre etmemiş sizleri..randevunun birine gelmedin çocuk hastalandı anlarım, ikincisinde sen hastaydın eyvallah, üçüncüsünde tam evden çıkacakken eltin geldi e o da tamam, da, bir ev hanımı neden dördüncü kez randevusuna gelmez ben buna anlam veremiyorum. şu an şu dakikada bu sosyal grup hakkında dikenli düşlerim var, çünkü şu an yine randevusuna gelmeyen bir ev hanımı tarafından planım programım alt üst olmuş durumda,yaklaşmayın yakarım.
kıvanç tatlıtuğ isimli insanüstü varlığın adının geçtiği her ortamda, o sihirli ismi duyan erkeklerin istisnasız,
o da erkek mi be,
sarı erkek mi olurmuş,
kız olsam vermezdim,
ben ondan daha yakışıklıyım,benzeri anlamsız cümleler kurması sendromudur. o erkekler sözüm size, mendoza,imhotep ordamısınız?
hepinizin en güzel yerini kesip yapıştırsan, kıvanç'ın yarısı etmezsiniz.*