türkçe'de "çıplak tekillik" anlamına gelir. kara deliğin event horizon denilen karanlık bölgeye sahip olmadığı o muhteşem andır. bunu kendi etrafında kısa bir anlığına dönüp tüm çıplaklığıyla evrende bir prenses gibi boy gösteren karadelik olarak düşünebilirsiniz. böylece olmayan olay ufkunun ötesinde neler olup bittiği hakkında bilgi sahibi olabiliriz. en önemlisi sonsuzluk denilen kavramın gerçekte ne olduğunu belki de bu sayede öğrenebiliriz. üzücü olanı sona sakladım çünkü çıplak tekillik şu an sadece teorik olarak var olması mümkün bir olay. ayrıca kütleçekim dalgalarının varlığının kanıtlanmasından sonra çıplak tekillik hipotezine olan rağbet bayağı bir azaldı. öte yandan ise kozmik sansür hipotezi bunun mümkün olmayacağını savunan bir görüş olarak karşımızda durmakta. ancak şu an düşünüyoruz ki evrende çıplak tekilliklerin olması mümkündür fakat pratikte bunların var oldukları şüphelidir. yani bir netlik yok henüz ve varsayımlarla birlikte ufak teknik ayrıntılarla ilerleyen bir konu bu. ayrıca teorik fizikçi john preskill'e göre big bang dediğimiz olay, yani evrenin kendisi başlı başına bir naked singularity. bunların bilinen fizik yasalarına göre kesinlikle olmadığını düşünen stephen hawking sonradan kip thorne ve preskill ile zamanında girdiği iddiayı kaybettiğini açıklamış ve bir t-shirt üzerine aristoteles'in "Nature abhors a vacuum" sözüne gönderme yaparak "Nature abhors a naked singularity" yazdırtıp giymiştir.
insanın bir şeylere yetemediği yerde hissettiği şey. tanrıdan kastım "allah" ya da "yehova" gibi kavramlar değil bunu baştan söylemem gerek. kutsal kitapların yalan, fazlasıyla yüzeysel ve basit olduğunu düşündüğüm tanrısı değil bu. tanrı kelimesini bir şeyleri anlatmaya çalışmak amacıyla kullanmam gerek sonuçta. bahsettiğim tanrıyı görünmez bir güç gibi düşünebilirsin. orada bir yerde ve yetemediğin noktalarda senden üstün olduğunu hissettiğin şeyin ya da şeylerin ta kendisi.
bu şey tamamen senin kafanda yarattığın bir his. buna engel olamıyorsun çünkü bir insansın. duygu olarak adlandırdığın şeyin gerçekte ne olduğunu ve neden buna sahip olduğunu bile bilmiyorsun. kendini devasa büyüklükteki evrende çok yalnız ve yetersiz hissediyorsun. kafanın içerisindeki dünyaya gözlerinle gördüğün dünyadan daha fazla önem verip sarılman vasıfsız bir hayalperest kişilik olman dışında başka bir işe yaramıyor. mantığının yorulduğu yerde tanrının kollarına koşman tamamen senin acizliğin, başka bir şey değil. bazen gerçeklerin çok sert ve anlamsız olabileceğini düşünüp kendini çeşitli yollarla kandırmaya çalışıyorsun. bu durum ya garip bir şekilde bir tanrının kesinlikle var olduğu düşüncesine inanmana ya da tanrının yokluğu düşüncesine garip bir eminlikle bağlanacak derecede kibirli olmana neden oluyor.
yapımız itibariyle baktığımızda ise her daim gücü elimizde tutmayı isteyen meraklı varlıklarız. öte yandan ise kesinlikle ve kesinlikle çok aciz ve çok zavallı yaratıklarız. bu iki gerçek birleşince insan gerçekten dengesiz ve merak uyandırıcı bir varlık haline geliyor. sonuçta hafif ıslak ve süngerimsi bir yapının kölesi olan yaratıklarız ve bu hem ilginç hem de can sıkıcı bir durum. neden böyle olduğunu dahi bilmiyorsun. evrenin düşünebilen bir parçası olarak uzaklarda seni yaratan sebebi arıyorsun ama neyle karşılaşacağını dahi bilmiyorsun.
bilgiye dair hakimiyet alanını arttırmak ve sonucunda mutlak olana ulaşmaya çalışmak veya yalnızca sonunda ne bulacağını bilmeden ilerlemeye çalışmak adına attığın her adım ile yüzleştiğin fenomenler karşısında vardığın yargılar bir noktadan sonra mantığını atlayıp ilahi bir gücün durağından geçmeye başlıyor. mantıksal çıkarımlarla erişemediğini ilahi olarak adlandırmak ise kolaya kaçıp iç rahatlatmaktan başka bir şey olmuyor. skeptik biri olmak zor gerçekten. hele böylesine skeptik biri olup yanlış anlaşılmamak imkansız. senden üstün olduğu açık olan bir gücün varlığını sorgulaman, onun var veya yok olabileceğine dair çeşitli düşüncelerin insanların seni kolayca türlü türlü kefelere koymalarına sebep olabiliyor. tanrıya ihtiyaç duymamız onun gerçekte var olup olmamasından öte tamamen bizimle ilgili bir durum, anlatmaya çalıştığım şey bu. aynı bağlamda her insan bir şeylere ihtiyaç duyuyor zaten.
"keşke bir ağaç olsaydım" diyorum bazen.
sanırım "cehalet mutluluktur" sözü tam da bu bahsettiklerim yüzünden ortaya atılmış olsa gerek. bu konuda daha çok şey yazmak isterim ama şu an cahiliyeti iliklerime kadar hissetmek istiyorum desem daha doğru olur.
insanlığın büyük hayallerinden biri daha. eğer atalet kuvvetlerini kontrol edebiliyor olsaydık itiş kuvveti denen bir şeye ihtiyacımız olmazdı. yani bir roketi fırlatmak için yakıta ihtiyacımız olmayacaktı. yapay yerçekim ortamları yaratarak hareket üzerindeki deneyimimizi geliştirecektik. şu an için "yerçekimi kontrolü bilimsel olarak mümkün değildir" diye bir kural ya da gerçek söz konusu değil elbette, yani bu hala mümkün olabilir. bu olay tıpkı warp drive olayı gibi spekülatif bir fikir, kurulan onlarca hayalden yalnızca biridir. zamanla neden uygulanabilir hale gelmesin.
bugün bilinen tek şey elektromanyetizma ve kütleçekim fenomenlerinin birbiriyle bağlantılı olduğu gerçeği. elektromanyetizmayı şu an kontrol edebiliyor oluşumuz bir gün bu bağlantı sayesinde yerçekimini de kontrol edebilmemiz durumuna dönüşebilir. buradaki tek dayanağımız şimdilik bu bağlantı. bir tarafta einstein'ın genel rölativite teorisi öte yanda ise kuantum dalgalanmaları hakkındaki teoriler bizi eylemsizlik ve yerçekimi bağlantısı hakkında aydınlatabilecekmiş gibi duran mantıklı teorilerdir.
özetle günümüz için çok uzak fikir bu. bilim insanlarının öğle yemeği aralarında ya da sohbetlerde üzerine konuşacağı ve teoriler üretebileceği bir şey olmaktan öteye gidebilmiş değil. klasik yakıt kullanmaya bir süre daha devam. elimizdeki tanıdık enerji kaynakları da gitgide tükeniyor ki o da ayrı bir mesele. yerçekimi kontrolünden önce yeni enerji kaynaklarının eksikliği çok daha önemli ve günümüzde çözülmesi gereken bir problem.
dogma filmindeki isa heykelinin ismi. parodik ve hayali bir heykel olup oldukça arkadaş canlısı bir görünüme sahiptir. filmde katolik kilisesinin reklam yüzü olarak karşımıza çıkar: https://pbs.twimg.com/pro...7520/g1aVjlld_400x400.jpg
2012'de floyd romesberg ve ekibi tarafından üretilmiş sentetik nükleobaz içeren dna molekülüdür.
dünya üzerindeki her canlının dna yapısında doğada bulunan adenin, timin, guanin ve sitozin vardır. bilim insanları ise bu doğal nükleobazların yanına yapay olan x ve y nükleotit bazlarını da eklemiştir. bu yapay nükleotit bazlar d5SICS ve dnam olarak adlandırılmıştır. bu sayede üretilen yarı-canlı bakterinin ise bu bazlar ile beslenemediği taktirde doğadaki varlığını koruyamadığı gözlemlenmiştir. yine de bu yarı-canlı bakteri insanlar tarafından tasarlanan yapay bir dna mekanizması ile hareket eden ilk yapay canlı olma özelliğine sahiptir.
bir ulusu medeniyet ile tanıştıracak ve o ulusa daha da ilerisi sunacak olan fen bilimleridir. bu bilimler olmadan bırakın dünyayı, yaşadığınız bu evrende bir noktadan sonra çürümeye ve yok olmaya mahkum olursunuz.
fen bilimini ortaya çıkaran insanın aklıdır. ne ilginçtir ki zamanında bazı insanlar fen bilimlerini ve hatta en başta felsefenin kapılarını aralayan bu aklı şeytan olarak görmüşlerdir. akla olan yaklaşımınız ona nasıl baktığınız düşüncesi ile şekillenen bir şeydir. akıl bir yerden sonra kurcalanılmaması gerektiği düşünülen bazı şeyleri kurcalamaya başladığı vakit bir takım insanlar çıkıp elbette aklı şeytan işi olarak görebilir, görmüştür, görecektir de.
baktığımızda fen bilimleri yapısı itibari ile sosyal bilimlerden de ayrılır. bu şekilde ayrılmasının sebeplerinden en önemlisi ise fen bilimlerinin sosyal bilimlere göre daha objektif, yani öznellikten uzak oluşudur. örneğin psikoloji biliminin insana olan yaklaşımını içeren konular veya tarihe bakış mutlak bir doğruluktan öte ülkeden ülkeye, kültürden kültüre, insana değişiklik gösterebilirken bir fizik formülü gözlemlenebilir tüm evren için geçerli ve subjektif olmayan bir kanundur.
bu dörtlüde fiziğin ve matematiğin yeri gerçekten önemlidir çünkü evrenin işleyişine dair deneysel yöntemlerden önce geliştirilen ve her zaman olmasa bile çoğu zaman deneyselliğe öncülük eden teorik yaklaşımların ana kaynaklarıdır. yeri geldiğinde ise birbirlerinden faydalanmaları mutlak bir zorunluluktur.
1975 yılında yayınlanan bir fizik makalesinin eş yazarı olan kedi. kendisi bir nevi cgb spender'dır. ismi ortada iken cismini gören olmamıştır çünkü o bir kedidir. kedilerin fizik ile ilişkisine kuantum mekaniğinden aşina olsak da onlar aynı zamanda makale yazarı da olabilmektedirler, en azından teknik olarak diyelim.
asıl ismi chester olan bu kedi fizik makalesinin diğer eş yazarı olan jack h. hetherington isimli bilim insanının kedisi olup makalenin ikinci yazarı olarak yine bu yazar tarafından gösterilmiştir. sebebi ise makalede "ben" ifadesi yerine "biz" ifadesinin kullanılmasından ötürü makale yazarının iki kişi olması gerektiği şartını koşan yayımcı kurumdur. makaleyi bir başkası ile paylaşmak istemeyen fizikçi ise içindeki ifadeleri tek tek düzeltmek de zor geldiğinden böylesine akıl dolu bir seçeneğe yönelmiştir. bu sayede de chester bir fizik makalesinin eş yazarı olan ilk kedi olarak tarihte yerini almıştır. chester'ın gizemi ise yazarın arkadaşlarının diğer yazar ile tanışmak istemesi sonucunda bozulmuştur.
maranhao'da yaşayan brezilyalı yerlilerdir. bu topluluğun en ünlü kişisi 1989 doğumlu zahy (moon) guajajara isimli ve aynı zamanda da model olan bir kadındır. buradan kendisinin fotoğraflarını görebilirsiniz:
atom altı seviyenin termodinamiksel işleyişini ele alan konu. elbette gözle görülen dünyada olduğu gibi atom altı dünyada da termodinamik yasaları geçerli fakat hala çözülemeyen bazı meseleler var. mesela bilim insanları geçen günlerde "buffer gas cooling" olarak adlandırılan ve henüz tam anlamıyla geliştirilme aşamasında olan bir metot ile soğuk kalsiyum atomlarının bulunduğu bir bulutun içerisine hapsedilip mutlak sıfıra soğutulmuş ve akabinde kalsiyum atomları ile çarpıştırılmış baryum iyonlarının, etrafındaki bu soğuk hava kütlesi ortamdan çekildikten sonra aynı anda birden fazla son sıcaklık değerine sahip olduğunu görmüşlerdir. yani bu durum güneşli bir havada balkon önüne konan bir kahvenin aynı anda hem kaynaması hem de donması demek gibi bir şey. işte gerçek hayatta böyle bir şeyin olmayacağı kesinlikle bilindiğinden atom altı termodinamiğinin işleyişini tam anlamıyla çözmek de haliyle bir hayli zor oluyor. yine de bu alanda ileride yapılacak olan keşifler yaşadığımız makro dünyayı kökten etkileyebilecek bir potansiyele sahiptir.
fizikçilerin "bilinmeyen" anlamına gelen "x bozonu" olarak adlandırdığı şey. bildiğimiz fotonun gözle görülmeyeni ve bilinen yollarla etkileşime girilemeyeni diyebiliriz. yani bu foton muhtemelen yalnızca karanlık madde ile etkileşime giriyor. nasıl ki evrenin dört temel kuvvetinden biri olan elektromanyetik kuvvetin (yani ışığın) taşıyıcısı olan şey fotonlar ise, burada evrenin henüz keşfedilmemiş muhtemel beşinci kuvvetinin taşıyıcısı da karanlık fotonlar oluyor. karanlık madde ile etkileşime geçememe sebebimiz ise muhtemelen bundan kaynaklı olsa gerek.
bu konuyu ortaya atan bazı bilim insanları oldu. iddiayı cern'deki ve diğer bilim insanları da deneysel anlamda doğrulamak için çalışıyorlar. eğer karanlık fotonlar deneysel anlamda kanıtlanırsa evrendeki dört temel kuvvetin yanına mevcut fizik yasaları kapsamında bir beşincisi eklenebilir. hatta muhtemel beşinci kuvvet, elektromanyetik kuvvet ve zayıf-güçlü nükleer kuvvetler ile tek bir çatı altında toplanarak temel ve tek bir kuvveti ortaya çıkarabilir.
kısaca bu olayın deneysel anlamda kanıtlanması karanlık maddenin doğasını anlamada insanoğlu tarafından devrimsel nitelikte bir yol katedilmesi anlamına gelecek.
liviv'de tematik bir yer altı barıdır. konsepti milliyetçi bir konsepttir. girişteki kişi sizi "Slava Ukraini" diye karşılar ve parolayı söylemenizi ister. parola ise "heroyam slava"dır. bilmeseniz de sıkıntı çıkarmıyorlar. parolayı söyleyip içeri girdiğinizde size içki ikramı yapılıyor. ortamı güzeldir, yemekleri de güzeldir. çalışanları üniformalı ve silahlıdır. içerisinde atış poligonu da vardır. her şeyin taş ve ahşaptan oluştuğu bu sığınak gibi yerde kendinizi bir süreliğine skyrim dünyasında hissedebilirsiniz. farklı konseptleri sevenlerin mutlaka gidip görmesi gereken yerlerdendir kısacası.