Son zamanlarda trend haline geldi bu "hangi partiye oy atacağını deklere etme" durumu. Gündelik yaşamda o kadar olmasa da sözlükler, facebook-twitter gibi sosyal ağlarda bu durum daha aşikar.
"Ben x partiye oyumu vereceğim" Hani sorulsa amenna diyeceğim de durup dururken bu neyin hevesidir? Oy kutsaldır. Kutsaldır da aynı zamanda "gizli"dir be kardeşim. Öyle değilse hepimiz toplanalım seçim günü şehrin en büyük meydanlarında, parmak kaldıralım olsun bitsin. Ne gerek vardı sandıktı, pusulaydı... Onca masraf. Bir de mürekkep meselesi var ki evlerden ırak.
Cep telefonu delisi güzide yurdumuz sınırları içerisinde üretilecek ilk yerli marka.
Fabrikası ümraniye'de açılmış cep telefonunun yüzde 35'i * tamamen yerli olup, komşu ülkelere de ihracatı planlanmaktadır. Parakende satış fiyatı 250 tl imiş.
bir bireyin kendini sevmemesi durumu kadar içinde yaşanılan toplumu sevmeme durumunu da anlatır. akşam gazetesinden nagehan alçı'nın aşağıdaki yazısı üzerine uzun uzun düşündürtmüştür.
--spoiler--
Kendini sevmemek
Bükreş,
Romanya'yI tanımlayan en önemli özellik bu: Kendini sevmemek. Başkent Bükreş'te birkaç gün kalınca hemen o havayı alıyorsunuz. Rumenler hep başkaları olmaya çalışıyorlar. Başkalarının dillerine özeniyor, başkalarının ülkelerinde yaşamak istiyorlar.
***
Bu özellik komünist lider Çavuşesku diktatoryasında yıllarca baskı altında yaşamaktan kaynaklanıyor zannedebilirsiniz. Ama öyle değil. Rumenlerin 'başkalarına hayranlığı' daha öncelere dayanıyor. 1920'lerde ülkede Rumence konuşmak kaba sayılıyormuş örneğin. Üst sınıfa ait olduğunu belli etmek isteyenler, aralarında Fransızca konuşuyorlarmış. Hele bir kadına Rumence hitap etmek büyük ayıpmış o yıllar.
***
Hala bugün, Bükreş'in sokak tabelaları Paris'in tabelalarının bire bir aynısı. Hatta Rumenler 'başkalarına benzeme'yi daha da ileri götürmüşler ve Paris'in simgelerinden olan Arc de Triumph (Zafer Takı)'u Bükreş'in ortasına aynen kopyalamışlar.
***
Ülkede rüşvet, kanunsuzluk diz boyu. AB üyesi olması işleri biraz düzeltmiş gibi görünse de sokakta kiminle konuşsanız durumundan memnun değil. Tarih boyunca da bu böyle olmuş. Belki de o nedenle kendilerine özgü bir kimlik, kültür geliştirememiş Romanya. Özgüven kazanamamış.
***
Bir ülkenin kendini sevmemesinin o ülkeyi ne kadar zayıflattığını anlamak için Romanya iyi bir örnek. Sanırım bu örnekten bizim de çıkaracak derslerimiz var.
--spoiler--
sanırım bu durum bizim yoplumumuza da yavaş yavaş sirayet ediyor. üzerine söylenebilecek çok şey var ama denemekle başlayabilirsiniz işe. sevmek kolay değildir belki ama "nefret etmemek" hiç de zor olmasa gerek. nefret etmeyin en azından. solcuysanız sağcıdan, dindarsanız ateistten nefret etmeyin mesela. "yok arkadaş, onlar düşman" mı diyorsunuz ısrarla? sağda solda patlayan bombaları, az kalsın patlayacak olan canlı bombaları, gencecik yaşta şehit düşen onca insanı aklınıza getirin; bir daha düşünün.
"iki yanlışın bir doğru etmediğini" bilmediği için, teröristlerin, vatan hainlerinin ve yandaşlarının -haşa-yanında durmak adına değil, bilakis bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğü, dirliği, düzeni adına eleştirilen polistir. taş atana taşla karşılık vermek de belki bir çözümdür, birşey diyemem. tartışılabilir. ama ve fakat, komaya sokacak kadar bir tepki göstermenin "çözümün bir parçası", hatta ve hatta "çözümün ta kendisi" olarak gören zihniyetle de kaç seneyi daha 780 bin kilometrekare yek parçayla çıkarabiliriz, ondan da emin değilim.
bu olayların bizzat faili olan köpeği günde 3 öğün şahane yemeklerle besliyor, bu "intikam" duygusunun alelade biri ya da birilerinden çıkartılarak bastırılmasını savunuyorsanız, üzerine de yazacak pek birşeyim kalmıyor.
kısmen asosyaldirler. * kitap okumayı severler ama türkçeyi aynı oranda düzgün kullanamazlar. en sıradan bir olayı algoritma mantığıyla maddeler halinde açıklamaya bayılırlar. salaştırlar, bakımsızdırlar ama estetik duyguları çok yüksektir.
hiçbir şekilde genelleme anlamı içermemekle birlikte, maalesef ve ısrarla etrafta birçok örneğini gördüğümüz insan tipidir. başlık; "chp'ye oy verip cehaletten kurtulduğunu sanan insan", "akp'ye oy verenleri cahil cühela, chp'ye verenleri seçkin, eğitimli gören insan"...vb şekillerde de ikame edilebilir.
gelelim bu insanı genel karakteristikleriyle tanımlamaya:
bu insan profili, esasında hayatı boyunca bir roman, deneme, biyografi...vs bile okumamış olup, konu seçimler ve insanların siyasi tercihleri söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan, özellikle o malum partiye oy verenleri "ıyyy, cahiller sürüsü, eğitim şart şekerim" şeklinde aşağılamaktan tanımlanamaz bir keyif duyan kimseleri kapsar. aralarında ortaokul lise mezunu 50'sini geçmiş kişiler de vardır, üniversite mezunu da... kendisiyle biraz da mübalağa içeren aşağıdakine benzer bir diyalog yaşamanız bile söz konusu olabilir:
+ eğitim şart. halkımızı eğitemedikçe bu yobazlar daha çok başımızda kalır.
- boşver abi siyaseti. biraz edebiyattan sanattan bahsedelim. john steinback'in bir romanını okudum geçenlerde. gazap üzümleri...
+ yok ben okumadım onu!
- emile zola...
+ yok!
- abi komünist manifestoda engels...
+ ben sana bir cappucino yapayım, jacobs...
- maksim gorki
+ bayılıyorum, süper bir sağ açık, seneye inşallah transfer ederiz!
- eeehhh!! skicem seni de! zola yok, gorki yok, ne var lan it? şurada rafine bir muhabbet edelim dedik, heves falan bırakmadın insanda be!!
+ ama ben oyumu chp'ye verdim...
evet. bitirici sözü söyledi işte abimiz ya da ablamız. o oyunu chp'ye verdi. aydınlanmanın en gerekli ve tek şartını yerine getirdi. daha ne olsun? artık onu eleştiremezsin. zinhar, çarpılırsın sonra. ama o belli bir kesimi kalaylar allah kalaylar. eşeğin dötüne sokar, çıkartır, temizler, bir daha sokar. anlamaz, anlamaya çalışmaz. eğitimin belki de en önemli amacı olan, insanı ve dünyayı anlama çabası bulunmaz bu bünyede. yazık ya, gerçekten yazık. bence de eğitim şart, hem de en acilinden...(cem bey, birden bi aydınlanma hissettim. tünelin ucunda birisi bana böle "gel, gel"...)
son not: bu başlığın sahibi, dünkü seçimlerin hiçbir aşamasında oyunu akp'ye vermemiştir. aklı başında sol ve chp seçmeni tenzih eder, baş üstünde tutar, tüm uuserlara iyi günler diler.
rahmetli piriştina'ya göre pek de başarılı olmayan izmir büyükşehir belediye başkanı... 2008 yılı başında üçyol-üçkuyular metro hattının tamamlanacağı sözünü vermişti, sene bitti metro nanay! hiç kimse "hükümet ödenek vermiyor" demesin, zaten hükümetten ödenek alınamayacağı baştan belliydi. arsenikli su fiyaskosu da seçimlere yakın tuz biber oldu. CHP tarafından önümüzdeki seçimlerde yeniden aday gösterilirse, beklediğini bulamaması muhtemel... tabi diğer partilerin göstereceği adaylar da sonucun belirlenmesinde önemli rol oynayacak!
yabancı milletlerin ülkemize ve insanımıza bakışıdır. "avrupalıların genelinde olduğu sanılan olumsuz algılama doğru mudur, yoksa bu bir abartı mıdır?", "amerikalıların büyük bir çoğunluğu türkiye'nin haritadaki yerini bile bilmez savı bir hurafe midir?", "araplar türkiye hayranı mıdır, yoksa türkiye düşmanı mıdır?"...vb soruların yanıtlarıdır. yurtdışı tecrübesi olan ya da ecnebi tanıdığı bol olan yazarların, bizleri bilgilendirdiği platformdur. haydi sözlük, pamuk eller cebe!!! *
yaklaşık 700 ton olan rezervdir. türkiye'deki altın potansiyelinin ise 6000 ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. yani potansiyelin (tahmin doğru varsayılarak) yaklaşık %12'si işlenmeye ve üretime hazır haldedir.
kıyaslama için edit: dünya altın rezervi: 40 bin ton
dünya altın potansiyeli: 90 bin ton
türk memurunun halinden anlamayan ecnebilerin bu günü ayın 14'ü kabul etmelerine karşın, memur kesiminin bu günü 1 gün ertelemeli * kutlaması durumudur.
gümüş, ıhlamurlar altında...vb dizilerin arap televizyonlarında gösterimini sağlamış yapımcıya göre, 22 arap ülkesinde gümüş 85 milyon, ıhlamurlar altında 60 milyon izleyici tarafından izlenmekteymiş.
yeni ihracat kalemimiz de "yerli diziler". ilginç ve güzel bir gelişme tabi. hep biz mi ayıla bayıla izleyeceğiz başkalarının dizilerini? bizimkilere de bayılanlar varmış demek ki!
spor haberlerinde dile getirilen transfer dedikodusudur.
isterseniz hep birlikte diğer transfer dedikodularına bir göz atalım:
"galatasay'ın, gs-bjk maçını tribünlerden izleyen hamit altıntop ile görüştüğü iddia edildi. Adnan Polat, bu konuda yorum yapmaktan kaçındı"
"fenerbahçe, gelecek yıl sözleşmesi biten alex'in yerine, werder bremen'de forma giyen diego ile ilgileniyor"
gelelim bize:
"beşiktaş, kocaelispor ile sözleşmesini tek taraflı fesheden (türkçe meali: lig sonuncusu kocaeli'de bile bir bok yiyemeyen) serhat akın ile ilgileniyor"
yürü be büyük başkan! kim tutar seni! Allah'ın salakları hamit ve diego gibi 3. sınıf futbolcularla ilgilenedursun, biz serhat gibi dünya futboluna malolmuş bir ismi de kadromuza katarsak, duramaz bundan gayrı kimse önümüzde. ha bu arada, süperstar burak yılmaz'ı da tekrar kadromuza kat be büyük başkan! hazır fener forması da giydi, pişmiştir artık o! ağzımın suyu aktı valla şimdiden.
bugün yine bazı gazetelerde yer alan ve beşiktaş taraftarlarını heyecanlandıran dedikodudur. yazılanlara göre, beşiktaş kulübünün önde gelen isimlerinden hasan arat ve nevzat demir, olası bir galatasaray mağlubiyetinin ardından olağanüstü kongre kararı alınması için bastıracaklarmış. muhalif kanadın başkan olması konusunda ikna etmeye çalışacağı isim ise tuncay özilhan. eğer doğruysa ve özilhan da razı edilebilirse, koyu bir beşiktaşlı olarak diyorum ki:
haydi cimbom haydi cimbom haydiiiii... tam zamanı tam zamanı şimdi...
peşin edit: hiç eksilemeyin. tüpçü başımızdan gidecekse sarı kırmızı kaşkol takıp ali sami yen'e galatasay'ı desteklemeye bile giderim. kıçım yırtılana kadar da bağırırım valla, hiç gocunmam!
olay şu şekilde gerçekleşir. diyelim ki iki bayan arkadaş bir yerde karşılaştılar:
yelda: ayy, meldacım, nerelerdesin kaç gündür gözükmüyorsun? gel bi öpeyim seni... (birbirlerine hafifçe sarılarak) muah! muah!! nerdesin kuzum kaç gündür bıdı bıdı...
işte yukarıda bahsi geçen muah muah (ya da mucuk mucuk) efekti, yeldanın, melda'nın yanağına kondurduğu öpücük esnasında çıkmamıştır. yelda ile melda yanaklarını birbirine değdirmiş, fakat ve lakin havayı öpmüşlerdir. bu esnada havadaki azot ve oksijen molekülleri belki de bayram etmişlerdir. Ancak ne melda yelda'yı öpmüştür, ne de yelda melda'yı... bakın ağır çekimde tekrar izliyoruz.
memlekette kriz olsun olmasın, mikrofon kendilerine uzatıldığında sürekli "vatandaşın hali berbat. kriz var abi. hiç para kazanamıyoruz"...vb lafları plak gibi tekrarlayan pazarcıların şikayetidir. evet, şu anda ülkemiz zor bir ekonomik dönemden geçmektedir. başbakanın dediği gibi ortalık güllük gülistanlık da değildir maalesef. ama birilerinin de saflığından, bilgisizliğinden ya da art niyetinden söylediği gibi "battık, öldük, tarrağı tuttuk" seviyesinde de değiliz. alınması gereken önlemler alınmalı ve fazladan panik yaratılmamalıdır. hepsi bu.
şimdi dönelim konumuza. son günlerde haber bültenlerinde "semt pazarlarında dolaşarak ekonominin nabzını tutmak" modası arttı, malumunuz. herkes şikayetçi. muz satan haklıdır, kazancı azalmıştır biraz eskiye göre, doğru söylüyordur. ama patates soğan satan adam da aynı lafları tekrar ediyorsa, "hassiktir ordan" derim ben. ayrıca büyük şehirlerde pazarlara sebze meyveyi tüccar getirir. üreten kimseler değil. ulan göt laleleri, siz değil misiniz yıllardır köylünün elinden 3 kuruşa alıp, 10 liraya satan?! siz kazanamıyorsanız köylü napsın?
sözlük yazarlarının libidolarının tavan yapması ve alakasız kimselerle delice sevişme içerikli fantezilerini bizimle paylaşmaları sonucu oluşan durumdur.
evet efendim, vardır böyle bir takıntı. Kimisi gerçekten de yurtta rahat ders çalışamadığı için, kimisi de yurt hayatına uyum sağlayamadığı, oda arkadaşlarıyla anlaşamadığı...vb gibi haklı gerekçelerle eve çıkmayı istese de, önemli bir miktar da "eve çıkayım da rahat rahat kız götüreyim...ehe ehe" şeklindeki gerekçeyle ve çıkmak istemektedir. tabi bunun karşı versiyonu da mevcuttur; erkek arkadaşıyla rahat buluşmak isteyen kız çeşidi yani... Kimisi de hayatın sorumluluğunu erkenden almak ister üstüne tabi buna da birşey denilemez. "su faturası, elektrik faturasıyla haşır neşir olayım erkenden" ya da "evsahibiyle ağız dalaşına gireyim de aybaşlarında iyiden iyiye pişeyim" dürtüsünün önüne geçmek imkansız gibidir.
başlık tam olmadı ama ben olayı özetlemeye çalışayım. bu durum, muhabbet esnasında bir dış sesin kuracağınız cümleyi etkilemesiyle olur genellikle. karı- koca evde oturmuş muhabbet ediyorlardır ve o sırada haberlerde gayrımenkul fiyatlarının artışından söz ediliyordur.
+ bey, duydun mu, mücella hanımın gayrımenkul çocuğu olmuş diyorlar...
- yapma yavv!! bi emlakçının avlusuna bıraksınlar o zaman onu! hehehe
+ amaaaannn... anladın işte sen onu!
güvender'in bir sonraki reklam filminde gerçekleşebilecek hadisedir. şimdilik sadece animasyonuyla yetinmişler. gerçi einstein'ın keçi sakalı yoktu ama neyse...
bazı alet edavatlar vardır; bazı kimselerin elinde daha bir işlerlik kazanır. usta bir kumarbazın elindeki kağıt destesi, annenin elindeki meyve bıçağı...vs Başka kimse o aleti hakkıyla kullanamaz, elinde eğreti durur. işte türk babaannelerinin elindeki sineklik de öyledir efenim! Siz hiç o plastik parçasını bu kadar ustaca ve severek kullanan birini gördünüz mü babaanneniz (ya da anneanneniz) kadar? Ben şahsen görmedim. Evde gezinen hain kara sineklerin korkulu rüyasıdır bu muhteşem ikili. Sabahtan akşama kadar elinde tutsun, denk geldi mi üç beş sineği mefta eylesin, babaanneden mutlusu yoktur gayrı. Hele de arada bir yaramazlık yapan afacan torununun kıçına bir şaplak patlatsın şefkat ve sevgiyle karışık, işte o da işin balı olur, kaymağı olur. Ya ya, işte sevgili sözlükçüler, hayata dair sevimli bir detayla gördüğünüz gibi yeniden karşınızdayız.
bankaların yatırım fonu türlerinden bir tanesi. temel özellikleri "azalmayan" cinsten fonlar oluşudur. yıllık getirisi, bankaların yıllık faiz oranlarına göre nispeten düşük fakat yıllık enflasyon oranına yakındır. risk sevmeyen yatırımcıların temel yatırım araçlarından bir tanesidir.
cincon kafelere eskaza oturulduğunda başa gelebilecek durumdur. garson Türkiye Cumhuriyeti Anayasası kıvamındaki ciltli ve yaklaşık 1 kilo ağırlığındaki menüyü önünüze koyar:
matematik testlerinde yurdum öğrencilerinin sinirini en çok bozan hedelerden birisidir. bir ton işlem yaparsınız haldır haldır, denklemlerle cebelleşir, türevleri aşar da gelirsiniz, sçtımın sorusunun cevabı "0" çıkar. ulan o kadar uğraştık, bu mudur yani?! Bari pi çık, 8 üstü 9 çık, kuru üstü pilav çık, dimi ama?!
Bir nesil bu yüzden matematikten soğudu ey halkım! Öğrenciler şıklar arasında "0"ı gördü mü, "kesin sıfırdır bu a.q" diye kıllanır oldu. sonra niye öss matematik ortalamamız yerlerde sürünüyor? Ahanda bu yüzden...
