umut ışığım filminin soundtrack'inde yer alan halini daha çok sevdiğim müthiş şarkı.
açtım youtube'dan şarkıyı, mouse sağ tuşa bastım, döngüye tıkladım, tadından yenmiyor vallahi.
dizi.
birinci sezonu hack, dünyayı değiştirmek, psikoloji derken aldı beni götürdü. ama ikinci sezon sıçmak üzere. sıçmak üzere diyorum çünkü an itibariyle üç bölüm kaldı sezonun bitmesine (ikinci sezon 10 bölüm olacak diyorlar) ve yedinci bölüm finalinden itibaren hareketlenmeye başladı ve bir şans vereyim diyorum.
ama birinci sezondan sonra yeni karakterler ekleyip, birbirinden kopuk yedi bölümden sonra nasıl toparlayacaklar bilemiyorum.
--spoiler--
tek renk çarşaflar, günlük yaşam rutinleri (yemek, bulaşık, basketbol) ve teknolojiden uzak durmaları görünce akıl hastanesinde olduğunu düşünmüştüm; hapishane çıktı.
--spoiler--
boktur. uluslararası markalar, bulundukları ülkeyi ve insanları nasıl görüyorsa ona göre birilerini reklamlarında oynatıyorlar diye düşündüm baştan. sonra vazgeçtim. bu, düpe düz anadolu grubu nun halt yemesi gibi görünüyor. tabi tbwa istanbul u da unutmamak gerekir. fikir, bu ajanstan çıkıyor sonuçta. tbwa istanbul da çalışan tanıdığı olan birini bulsam söyleyeceğim, bu fikri bulanın ağzına tuvalet terliği ile vursun.
"reklamın iyisi kötüsü olmaz, bak, marka kendinden bahsettiriyor sana bik bik bik" diyene de kafam girsin. yıl 2016 ulan.
Olivia Munn 'un oynadığı "the babymakers" filminde, kadının,çocuklarının olmama sebebinin kocasından kaynaklandığını üç arkadaşına anlatmasından sonra, bütün şehrin bunu öğrenmesi üzerine karı koca arasında şöyle bir diyalog geçer :
Kadın : sadece üç arkadaşıma anlattım
Erkek : hayır, sen üç 'kadına' anlatmışsın. neden hiç kadın seri katil yoktur bilir misin? çünkü ilk cinayetten sonra gidip birine anlatırlar da ondan.
akp adıyaman milletvekili Muhammed Murtaza yetiş'in, milli eğitim bakanı'ndan, bir yakını için torpil istediği pusulanın görüntülenmesi ile ortaya çıkan gerçek.
bu tarz torpil isteklerinin olduğu, torpillerin gerçekleştiği herkesçe biliniyor.
benim takıldığım; adıyaman ticaret meslek lisesi'nde öğretmen olarak çalışan birinin kahire eğitim ataşesi olmasını istemek..
lan bari il/ilçe milli eğitim müdürü, hadi olmadı en azından okulun müdürü olsaydı adam. öğretmen diyorsun ataşe diyorsun..
acaba ben de bir milletvekili yakin bulup, bir smmm olarak maliye bakanlığı müsteşarı, gelir idaresi başkanı falan mı olmayı istesem.?
engelli insanlar için en önemli araçlardan biri.
hani hep söyleniyor ya "belediyeler, kaldırımları yaparken engellileri düşünmüyor" diye; tekerlekli sandalye kullanmak zorunda olan birisi veya böyle bir yakını olan dışında bu kaldırımları farkeden kimse yoktur diye düşünüyordum.. yanılmışım..
engellilerin zorluklarından bir tanesi olan bu kaldırımları görmek için bir bebek arabası sahibi olmanız da yeterli.
sokaklarda bebek arabası ile dolaşmak ne kadar zor.. arabayı yüksek kaldırımlara çıkarmak/indirmek, çocuğu uyandırmadan, rahatsız etmeden bunu yapmaya çalışmak...
bebek arabası olunca daha net görüyorsunuz kaldırımlara araç parkeden öküzleri..
yüksek merdivenli üst geçitler yüzünden karşıya geçememeyi...
yaya geçitlerinde durmayan araçlar yüzünden, diğer insanlar gibi koşarak geçememeyi..
evet, altı üstü bir bebek arabası ile..
terörü bitireceğiz demek istemiştir herhalde başbakan.
ee peki neden bu sözü duyunca aklımıza; terörü bitirmek yerine gündem değiştirmek
geliyor?
neden anayasa, başbanlık sistemi tartışmaları yapacakları geliyor?
neden hiç olmadı cehape'ye 1930'larla ilgili bir laf çakacağı geliyor?
neden bir an önce kış gelsin de teröristler inlerine dönsün diye dua ettikleri geliyor?
içinde bulunan hayatın, seks üzerine kurulmuş olması hali.
insanoğlu olarak ne diye bu kadar çok çalışıyoruz? para kazanmak için..
para ne için? hep daha iyi bir seks için.
iyi giyinmek, iyi bir arabaya binmek, iyi bir yerde yaşamak, iyi bir kariyer, iyi bir iş, hep ama hep seks için..
son zamanlarda lüks otomobillerde gözlemlenen bir durum.
hatta kümeyi biraz daha daraltalım; porsche panamera araçlarda sıklıkla görünen bir durum..
aracın ön görüntüsünün bozulduğunu düşünüyor sanırım bu kafadaki insanlar..
mutlaka plaka ile ilgili bir yasak vardır ama malumunuz üzere, ülkemizde kanunlar; uygulayan kişiye, uygulanacak kişiye, yere, markaya, yüksek tanıdığa/akrabaya göre değiştiği için, plakayı takmak ile ilgili bir zorunluluk hissetmiyorlar..
nedir ki yani öne plaka takmamak? neyin kafası, neyin havası? öne plaka takmam siz ancak beni arkamdan görürsünüz mü demek?
ee arkaya da takmayın o zaman? yok, olmaz. o zaman ismine özel almak için bir kaç kez al-sat yaptığı emeğine yazık.
bilet satış sitesi.
galatasaray'ın yurtdışı maç biletlerini de satmaya başlamış.
M.United maçına ilişkin bilet satıyor ama açıklamalar okunduğunda; biletlerin galatasaray'a ayrılan kale arkasından değil, ingiliz taraftarların arasından bir bölgeden olduğu ve sağlıklı bir maç izlemek için, maç sırasında forma, kaşkol vs. bulundurulmaması öğütleniyor.
sürekli benzin ve mazotun arkasına saklanan ama sonunda yakayı ele veren lpg'nin başına gelen vahim olay.
arkasından gelsin taksi ücretlerine zam.
20 tl'lik gazla, artık öncekine göre daha kısa süre hava atabilecek şahin'li arkadaşlar..
türk futbol takımı.
bir galatasaray'lı olarak çok net söyleyebilirim ki; fenerbahçe'nin 2012-2013 sezonu futbol takım kadrosu oyuncu bakımından gayet iyi..
ve yine bir galatasaray'lı olarak çok net söyleyebilirim ki; allah'tan başlarında aykut gibi bir hoca var.
devletin kargo şirketi diye tanımlanabilir.
internet üzerinden, taa amerika'lardan alışveriş yapıyorsun, adamlar anında usps'e teslim edip barkod numarasını gönderiyor.. bakıyorsun amerika'dan ayrılmış gönderi. ertesi gün, hadi bilemedin bir sonraki gün türkiye'ye giriş yapmış olması gerekiyor. ptt'nin sitesinden barkod numarasını girip takibe devam etmek istiyorsun ama ne fayda.. bir türlü ülkeye girişi görünmüyor.
aradan bir hafta geçiyor hala bir giriş yok.
yüksek teknolojilerle idare edilen ptt'nin iphone uygulamasını yükleyip gönderiyi takip ettiğinde, son dağıtım bölgesine geldiğini görüyorsun. internetten bakıyorsun, hala yok gönderi.
dağıtım noktasını arayıp kargoyu buluyorsun, gelip elden teslim alacağını söylüyorsun.. gittiğinde kargonu buluyorlar ama vermiyorlar. paket orada karşında duruyor ama sana vermiyorlar.. sebep? ülkeye girişi yapılmamış.
yurtdışından gelen bir paket, girişler yapılmadan son noktaya kadar gelebiliyor ama
sana teslim edilmiyor.
necati şaşmaz'ın reklamında oynadığı bu inşaat, uzunca bir süredir durmaktadır.
Esenyurt belediyesi ile yaşanan ruhsat problemi nedeniyle inşaatın durdurulduğu söyleniyor.
satıla satıla ortada birşeyi kalmayan doğan grubu'ndan istifa ederek, artık iyice futboldan kopmuş olan anlatıcı.
kendine has maç anlatımı olan biriydi.
zamanın birinde messi'nin her yerini öpmekten bahsetmiş, twitter'a ne yazsa, hemen birileri her yerinden öpmekle ilgili espri yapıyor.
bebek kamera markası.
apple store'dan indirilecek uygulama sayesinde, bebek evdeyken bile cep telefonundan takip edebiliyorsunuz.
ses ve hareket algılayıcısı ile bir hareket ve ses olduğunda telefon ekranında uyarı beliriyor.
ayrıca sağa-sola, yukarı-aşağı hareket edebilen kamerayı, telefonun veya tabletin ekranına dokunarak hareket ettirebiliyorsunuz.
tek handikapı, modeme ethernet kablo ile bağlı olması.
bu da linki : http://www.ibabylabs.com/ibabymonitor/
yalnız bu aleti gittigiyor'dan almayın ebay'den alın.. gümrüğe takılmıyor, daha ucuza geliyor. gittigidiyor'da bunu satan arkadaş da yurt dışından getirteceği için en az 1 hafta sonra teslim ediyor.
yani ebay'den almak daha mantıklı. aynı sürede, daha ucuza alıyorsunuz.
kot pantolon giymenin günah olmasından bahseden vaizin diğer bombası.
adamın mantığı şu:
namazda konuşmak, namazı bozuyor. ee bir insan öksürdüğünde ne yapmış oluyor?
"öhö" diyerek bir kaç harfi bir araya getirip bir kelime oluşturmuş oluyor.
bu da konuşmak sayılacağı için, namaz gitti.
düşünsene o kadar saat tesbih namazı kılıyorsun, son anda bir öksürük, hoop yalan oldu..
vallahi de billahi de şaka değil..
aynı durumun hapşurmak için de geçerli olduğunu söyledi ama yazmayacağım onu şimdi.
"lan hocam ben astım hastasıyım.. benden öksürük de çıkıyor, hırıl hırıl garip sesler de.. bana namaz farz değil o zaman" diyemedim.. linçten korktum..
allah'ım sen islam dinini yoruma açık yapmışsın da bunun gibileri biz n'apalım?
yıllar önce, bir teravih namazı öncesi bir vaizin belirttiği durum.
gunahmış ama sadece erkekler için günahmış.. sebebi de; artık bu pantolonu kadınların da giymesiymiş. kadının giydiği bu kıyafet erkeğe harammış.
"ya hocam mal mısınız? kadınlar gömlek de giyiyor, kumaş pantolon da..ihramla mı gezeceğiz" diyemediği için kimse, bu vaiz konuşmasına devam etti.
camide nerden baksan 15 saf olsa, her safta 25 mümin olsa 375 kişi yapar, dışarıdakilerle falan 500 kişiyi bulur.. bu 500 kişinin yarısından fazlası bu adam inansa, bunların etkileyecekleri çevreleri falan, oooo kot sektörü biterdi.. fazla bu adama inanan kimse olmamış ki sektör yerli yerinde duruyor.
ama bu vaiz, kalkıp da; "ey müminler, siz kot pantolon giyiyorsunuz ama bu kotlar için çalışan taşlama işçileri, genç yaşta silikozis'ten ölüyorlar.. siz de bu pantolonları alarak günaha ortak oluyorsunuz" deseydi eminim daha etkili olurdu.
lan hiç olmadı; "ey cemaati müslimin; giyiyorsunuz kotları, eğilince çatalınız görünüyor.. çatal nerde? göbek deliği ile diz kapağı arasında.. yani gösterilmesi yasak bölge.. alimallah zina yapmış kadar günahı var" de..
vaizin şahsı ile iligli bir not: o caminin imamı değildi kendisi. süleymancı'ların kurslarında yetişmiş biriydi.
şirketlerin mali tablolarının (bilanço, gelir tablosu, nakit akış tablosu gibi), gerçeğe uygunluğunun şirketten bağımsız kişi/şirketlerce denetlenmesi.
ülkemizde sermaye piyasasında işlem gören şirketler ile banka ve sigorta şirketleri için zorunlu olan bağımsız denetim, 6102 sayılı yeni TTK ile bütün şirkletlere zorunlu hale getirildi.
özellikle smmm'lerin iştahını kabartan bir durumdu bu. düşünsenize piyasadaki bütün limited ve anonim şirketler denetime tabi tutulacak ve çok ciddi bir pazar oluşacak.
ama gelen tepkiler sonucu kanunda bazı değişiklikler yapıldı. bir gece ansızın ymm'ler için sınavsız doğrudan yetki verildi. oluşan tepkiler sonucu bu yetki tekrar başka bir yasa ile geri alındı.
sonuç olarak, denetçilerin kimler olacağına kamu gözetimi muhasebe denetim standartları kurumu karar verecek dendi.
denetime tabi şirketlerin kimler olacağı ise, bakanlar kurulu'na bırakıldı.
bağımsız denetim konusundaki tepkilerin büyük bölümü, türkiye'de her önüne gelenin şirket kurmuş olmasından, bu nedenle adam gibi mali raporları olan şirketlerin olmadığından bahsediyordu.
Bakanlar kurulu da bağımsız denetime tabi şirketleri belirlerken, "bütün şirketler" demeyecektir diye tahmin ediyoruz. Bu tahmini yaparken de ttk'nın değişmesi, bağımsız denetim olgusunun yaygınlaşmasının en önemli gerekçesi olan Avrupa Birliği 8.direktifini baz alıyoruz.
bu direktifte küçük ve orta ölçekli şirketlerin tanımı yapılmış:
küçük ölçekli şirket bilanço tarihi itibariyle aşağıdaki üç kriterden ikisini aşmayan şirkettir.
Toplam bilanço tutarı : 2,5 milyon euro
net işlem hacmi : 5 milyon euro
ücretli sayısı : 50
Orta ölçekli şirket için ise
Toplam bilanço tutarı : 10 milyon euro
net işlem hacmi : 20 milyon euro
Ücretli sayısı : 250
kriterini belirlemiş.
yani; küçük işletme kriterlerini aşan şirketler bağımsız denetime tabi olacak şeklinde bir karar çıkacaktır bakanlar kurulu'ndan.
bu durumda smmm'lerin iştahını kabartan denetim pastası da küçülüyor demek oluyor.
hoş, kamu gözetim kurumu denetçi olacakların kriterlerini öyle bir belirledi ki; genç smmm'ler resmen avcunu yaladı.
bağımsız denetim konusu 2013 yılında resmen başlayacak.
bakanlar kurulu bir an önce denetime tabi şirketleri açıklamalı ki, bu şirketler de kendisini denetleyecek olanları seçsin, denetçi olmak isteyenler de şirket kurup kurmamaya karar versin..
2012 lys sonuçlarına göre, sınava girenlerin yarısına yakını baraj puanı geçememiş haberlerinin üstüne gelen görüntü.
görüntüleri izlerken sesi kıstım.
dayak yiyen kızcağız sakin bir şekilde derdini anlatmaya çalışıyor..
ama gözü dönmüş, amerikan filmlerindeki okulun popüler kız tribi ile bizdeki harbi kız triplerini harmanlamış kızlar dinlemiyor.
okudukları okuldaki bu tarz olayların ilk olmadığı izlenimi de oluşmadı değil.
olayın mağdurunun görüntülerdeki sakin tavrı, olayı sineye çekeceğini düşündürtmüştü ama polise giderek en doğru işi yapmış.
bu arada olayın gizli tarafı olan oğlan umarım götü kalkmış vaziyette dolaşmıyordur ortalıkta.
insana kendini madde bağımlısı gibi hissettiren, solunum yolu hastalığı.
fısfıs denen inhaler'e bağımlılık bu.
bebek denecek yaşlardan itibaren bu hastalığı çekmek, yediğin iğnelerden kıçının delik deşik olması, alerji tedavisi için her hafta aşı olmak, kesin bir tedavisinin olmadığının söylenmesi, artık doktora gitmeyi bıraktırıyor insana.
bir inhaler'im var; cüzdanımdan, telefonumdan önce cebimdeki varlığını kontrol ettiğim, o bana iyi bakıyor. halı saha maçından önce alıyorum bir doz, gelsin goller. yarım kalan deniz keyfime geri dönmek için bir doz daha.
hem bu hastalığın %50'sini psikolojikmiş.. ilkokul mezunu bütün akrabalar/komşular/eve gelen misafir teyzeler biliyormuş bu gerçeği.
ergenlikte geçermiş, geçmedi.
20'li yaşlarda geçer, geçmedi.
30'lu yaşlarda kesin geçer, geçmeyecek.
içinde yüzlerce parça eşya bulunan çantasında, bir tane bile toka olmayan kadın işi.
bir nevi dağınıklık hali.
ama nasıl sevimli, nasıl seksi..
saçlarını kalemle toplamaya çalışan kadınları severek izliyor ve gülümsüyoruz.
adından da anlaşılacağı üzere, bedensel engellilerin oluşturduğu tiyatro grubu.
geçen hafta içinde bir telefon geldi. arayan kişi tiyatro bileti satmak istiyordu. onun sayesinde haberdar oldum bu oluşumdan.
kağıthane belediyesi sahnesinde oynuyorlarmış. komedi oynuyorlarmış.
bilet ister misiniz diye sordu, tabi dedim. gününü saatini vs. sormadan.
adresimi verdim.. neden sonra bir kuşku düştü içime ve acaba bedensel engelliler üzerinden birileri para kazanmaya mı uğraşıyor diye düşündüm..
bir web site'leri var ama aktif değil maalesef. Muharrem Çelik diye bir zat organize ediyormuş..
kurye ile biletleri gönderdiler. ciddi bir işe benziyor. bana gelen bilette 3 temmuz 2012 saat 17:00 yazıyor ki benim gitmem mümkün değil.
benim almış olduğum sandalyeler boş kalacak demektir. küçük bir para desteğinin ötesine geçememiş oldum ne yazık ki.
sahneye çıktıklarında benim iki sandalyemi boş görecekler.. üzücü.
bir kaç arkadaşımı aradım kimse gidemiyor.
birilerini bulsam da onlar gitse bu oyuna.