"iÖ. 5. ve 2. yüzyıllarla tarihlenen Bhagavadgita'da, 'Çünkü bu dünyada bilgi gibi saflaştırıcı yoktur; Yoga yapan kişi zamanla bu gerçeği kendiliğinden özünde hisseder' ya da 'Yogiler sadece özlerini temizlemek için çalışır, bencil bağlılıkları atarlar; sadece bedenle, akıl, mantık ve duyularla eylemde bulunurlar' gibi yogayla ilgili birçok bölüm vardır. Böylesine köklü ve sağlam temellere dayanan bir öğreti hakkında ne yazılsa eksik kalacaktır. Burada, çok kısa bir şekilde yoganın ne olduğuna dair bilgiler vermeye çalışacağız. Dileğimiz yogayla ilgili belli başlı yayınların gelecek yıllarda dilimize kazandırılması ve / ya da bu konuda özgün eserler verilmesidir.
okumadan, anlamadan, bilgi sahibi olmadan kof bir temel üzerine fikir inşa etmeye çalışarak hiç bir somut veri ve eleştiri ortaya konmadan yersiz ithamlarla karalanmaya çalışılan grup. sadece ilgilisinin içinde kalmış kişisel bir husumet geliyor ister istemez insanın aklına. bilgi sahibi olmak isteyenler internet sitesine bakabilir. öte yandan grubun eski başkanlar turgut kazan, yücel sayman ve kazım kolcuoğlu ile alakası olmayıp kendilerini kamuoyu önünde olumlu şekilde ispatlamış nitelikli kişilerle iyi şeyler yapmak üzere yola çıkmış idealist bir gruptur. yönetim kurulu, disiplin kurulu ve denetleme kurulu adayları listelerinde yer alan isimler bunun somut göstergesidir.
03.05.2008 tarihi itibari ile muhteşem bir doğumgünü partisinde doğum gününü kutlamış lady. tüm sevenleri oradaydık. bir gün gecikmeyle nice mutlu yıllara dileklerimi buradan da iletiyorum.
hem ekşi sözlük'te hem de burada benim için karmasını feda eden fedakar arkadaş. buralara da gelmiş ne güzel. ben de böylesine güzel, böylesine şirin, böylesine güleryüzlü bir insanı çok az tanıdım.
mahalle baskısı tartışmaları bağlamında zaman yazarı alev alatlı'nın dökümünü yaptığı hasletlermiş efendim. güzel hasletlermiş evet. utanmadan erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünü, homofobikliği, işte o ilkel mahalle yaşantısını idolleştiriyor, arkasından ağıt yakıyor. bu kadının hemen tüm kitaplarını okumuş olarak, sadece bu yazısından dolayı değil son yıllardaki tüm hallerinden dolayı bir hayal kırıklığı içindeyim ve içim bulanıyor.
bir bukle:
Erkeğin evin mutlak reisi olduğu zamanlar.
Annenin tüm mesaisini ailesine adamasının beklendiği zamanlar.
Ev işlerinin sadece kadınların sorumluluğunda olduğu zamanlar.
Kadınların kocalarından "beyim" diye bahsettikleri zamanlar.
Erkeklerde uzun saçın kuşku uyandırdığı, eşcinsellerden hazedilmediği zamanlar.
Şarap ve rakı şişelerinin mahalle bakkalının raflarında toz bağladığı, evde bulunması muhtemel tek alkollü içkinin "bayram likörü" olduğu zamanlar.
Evlilik dışı çocukların kabul görmedikleri zamanlar.
Kamuya ait alanlarda ve medyada çıplaklığın ayıp sayıldığı zamanlar.
Kadınların ortalık yerde göbek atmadıkları zamanlar.
"Hayat kadınları"nın saçlarının oksijen sarısından tanındığı, örtülü türlerine rastlanmadığı zamanlar.
"Üzüm üzüme bakarak kararır", "kızını dövmeyen dizini döver", "işten artmaz dişten artar" türünden atasözleriyle eğitildiğimiz zamanlar." http://www.zaman.com.tr/w...r/haber.do?haberno=593174
bu kadına ne denebililir ki? bir kere bu kadın mı yoksa geleneksel erkek egemen zihniyetin bülbülü mü? evlilik dışı çocuklar kabul görmezmiş. çocuğun günahı ne? islam dininde dahi ana babanın günahından çocuk sorumlu tutulamaz. saçını oksijen sarısı yapanlar da orospu. erkekte uzun saç kuşku uyandırıyor. ne kuşkusu? ibnelik mi? allahın homofobiği. erkek mutlak reis, çocuklar anne babaya kul köle, mahallede abi/kabadayı raconları vs vs. işte biz bu iğrenç mahallenin baskısından korkuyoruz esasında. ama bu kadın o mahalleye güzellemeler yapıyor.
hafiften duyulmaya başlanan çığlıklardır. akp denen oluşumu şakşaklayan, taşralı, köylü kurnazı, eğitimsiz, bağnaz, lumpen bir tabana dayanan partinin takiyyeperver, kendine demokrat icraatlarını dahi gözardı eden bir kısım haddinden fazla iyiniyetli yazar çizer erbabı "biz nerede yanlış yaptık, fazla iyiniyetliymişiz" gibi düşüncelerle sızlanmaya başladılar yavaş yavaş. bu zihniyetin ne olduğunu bilen, bu ülkeyi sokmak istedikleri kalıptan az çok haberi olan bütün insanları hepsi tek tipmiş gibi militarist, demokrasi karşıtı, özgürlük düşmanı, din düşmanı diye yaftalayan gözü açılmamış sığırcık yavruları da yakında uyanırlar umarım.
not: elbette bu ülkede haddinden fazla militarist, demokrasi karşıtı insan var. ama akp denen oluşuma karşı olan herkes militarist ve demokrasi karşıtı değil. akp'ye karşı olmak din düşmanlığı ya da özgürlük düşmanlğı değil. aksine bu zihniyetin emek, insanlık, özgürlük karşıtı icraat ve emellerine karşı olup mücadele etmek insanlığın ve demokrasinin gereği.
akla altı yaşındaki kız çocuğunun etek altını dahi sansürleyecek sapkınlığı getiren bir sansür.
efendim habere göre, muhterem kapitalist islamcılarımızın gazetesi yeni şafak, bir ilan almış ancak ilandaki manken mini etekli imiş. işte bu muhterem zevat da uzatıvermiş eteğin boyunu. hadi madem bu kadar hassassın almayıver reklamı. ama o da olmaz değil mi? işin ucunda para var. paradan da vazgeçemiyorlar ve böyle bir saçmalığa imza atıyorlar. türban da taksalarmış mankene bari. vakti zamanında hikmet çetinkaya iyi demişti fehmi koru'ya "bunların allahları dolar, peygamberleri marktır" diye.
şu tanımda bahsi geçen altı yaşındaki çocuğun etek altını sansürleme sapkınlığı. herkesi kendileri gibi sanıyorlar herhalde. o çocuk 14 yaşına gelince de evlenilecek kızdır bu zihniyete göre. işte meselemiz bu zihniyetle.
sanatını inkar edemem ama kendisini idol yapan lumpen tenyaların düzeyini anlamak için şu laflarına bakılabilir:
"dönme, türk ırkının içinde frengi mikrobundan daha hain bir suikast metodunun sahibidir... sen islam ve iman davasının baş düşmanı, baş suikastçi, baş haini bir alçaksın,alçak sıfatına yükseklik verecek kadar alçaksın; ve bu davaya karşı küfür ve delalet safının serdümenisin... ey cihanın baş çıfıtı, çıfıtların çıfıtı!. allah'ın kuranında belhum adal diye tarif ettiği, hayvanlardan ve necasetten adi, insanlık yüz karası ahmet emin yaman! ... sen bizzat bir dönmenin bana dediği gibi başı hiçbir vincin kaldıramayacağı kadar boynuzla dolu; meşhur ve müseccel bir deyyussun. günü gelip de mütemadiyen bu milletin hıncını tahrik eden, ızdırapları tuğyan halini alınca bu baylar, her fare deliğini kaç paraya satın alacaklarını şimdiden düşünsünler ve beklesinler!" * ahmet emin yalman için yazmış bunları. hüseyin üzmez de bu ve bunun gibilerden gaza gelip vurmuştu ahmet emin yalman'ı.
demem odur ki gerek sözlükte, gerek hayatın başka alanlarında karşımıza geçip de din, iman, ahlak ahkamı ticareti yapan ama riyakarlıkta, takiyyede, düzeysizlikte dibi bulan tesbih beyinlileri kritik ederken referans aldıkları bu adamlara da bakın.
sömürge olmamak sanıldığının aksine türkiye'ye avantaj sağlamamışmış. hem mısır ve diğer ortadoğu ülkeleri türkiye'den daha özgürlükçü imiş.
(bkz: keşke sömürge olsaydık)
zaten sayın yazarımız abd'nin 11 eylül'de kendisini vurduğundan da çok emin.
malum kesimin okumuşu işte. okumuşları böyle, gerisi zaten lumpen. ha bir de sinemacıları var. (bkz: yusuf kaplan)
modern kadının ucuz ve kolay ulaşılabilir olduğu gibi harika(!) tespitler fışkırtan ilahiyatçı sosyolog ali bulaç'ın biraz daha cesaretini toplayabilse edebileceği laf. bakalım:
alıntı 1:
Modern tarih Türkiye ve iran'ın siyasi hayatını derinden başkalaşıma uğrattı, bu iki ülke dışında kalan islam ülkelerinin sömürge olması, sanıldığının aksine dezavantaj değil, avantaj oldu. http://www.zaman.com.tr/w...tr/yazar.do?yazino=586302
alıntı 2:
Bilindiği üzere 19. yy.dan başlamak üzere 20. yy.ın neredeyse son çeyreğine kadar islam dünyasının büyük bölümü sömürge oldu. Türkiye ve iran hariç, bu dünyanın yüzde 80'i sömürgecilerin işgali altına girdi. Türkiye ve iran'ın sömürge olmaması, sanıldığının aksine "avantaj" sağlamadı. Her bakımdan değil elbette, bir yönüyle "dezavantaj" oldu. Şöyle ki: Sömürgecilik, tarih ve gelenek ile mevcut-çağdaş durum arasında radikal bir kopuşa yol açarken, Türkiye ve iran'da kurumların misyonu ve yöneticilerin tarihsel kimliği arasında süreklilik korunmuş oldu. http://www.zaman.com.tr/w...tr/yazar.do?yazino=587349
emperyalistlere karşı, 20. yy'nin en önemli bağımsızlık savaşımı verilerek kurulmuş türkiye cumhuriyet'inde bir aydınımsının lafları bunlar. muhterem hızını alamayıp "Deneysel olarak şunu gözlememiz mümkün: Bugün Mısır ve diğer Ortadoğu toplumları sivil alan ve medeni özgürlükler konusunda Türkiye ve iran'dan çok daha iyi bir noktada bulunuyorlar." demiş bir de. aslında kaale alanda kabahat.
aklıma "ahmet necdet sezer ramazan'da halkın gözüne bakarak su içti. millete saygısızlık yaptı" diye ortalığı velveleye veren ahlaksız haysiyetsiz at balgamlarını getiren durum. ahmet necdet sezer yapınca tu kaka, gül abdullah yapınca kime ne, unutmuştur, o da olmazsa seferidir bıy bıy bıy.
elbette bir kişinin oruç tutup tutmamasından kime nedir. ama bu gözler gazete denen paçavralarında ahmet necdet sezer aleyhinde kaç haber, yazı ve resim gördü "oruç yedi" diye. kısasa kısas demiyorum. abdullah gül orucunu yer ya da yemez. kimse buna karışamaz. ama işte ister istemez akla ahmet necdet sezer hakkında yapılan pislikler geliyor.
yeni şafak'ın antisemitik yazarı yusuf kaplan'ın ırkçı beyanı. hani "siyonistten dost olmaz" dese anlayacağım ama adam "yahudi demiş. bir dini ve milliyeti toptan düşman olarak kategorize etmiş. bir de "istisnalar hariç diye kloz koymuş. ben de "ırkçıdan insan olmaz" diyorum e ne yapacağız şimdi?
alıntı
istisnalar elbette ki hariç ama Yahudi'den dost olmaz. Yahudi, Türk'ten / Müslüman'dan nefret eder. Yahudiler, laik Türkiye'yi ve Türkiye'deki bütün laikleri, laik kurumları, laik uygulamaları sonuna kadar desteklerler ve Türkiye'nin islâmî bir yörüngeye kayma ihimaline karşı bütün güçlerini ortaya koyarak savaşırlar. alıntı http://www.yenisafak.com....?i=6747&y=YusufKaplan
not: bu arada muhterem o çarpık algısından ürettiği çarpık retorikle hemen her yazısında laikliğe çatmadan duramaz. yedişer sekizer defa laiklik ve sekülerizm sözcüklerini geçirdiği yazıları vardır. örneğin cinsel sapıklıklar seküler hayatın ürünüymüş.
uygar, insan haklarına saygılı, beynini dogmalara ipoteklememiş insanların yaşadığı bir ülkede yaşamak isteyen herkesi bir ölçüde ilgilendiren evliliktir.
bir köydeki 15 yaşını yeni doldurmuş çocukla evlenen maraba abdullah'ın ya da abdullah ağa'nın evliliği değildir. aileleri tarafından evlendirilen 15 yaşındaki bir kızla 16 yaşındaki oğlanın da evliliği değildir. bunlar da tasvip edilemez ama hala bu ülkenin gerçeği bunlar. sistem, hukuk, sosyal ve psikolojik zihniyet sorunu. az gelişmişlik göstergesi. hani bazıları "benim babaannem, anneannem de 15 yaşında evlenmiş" diye konuyu başka bir mecraya çekmeye çalışabilir ya o bakımdan söylüyorum. acaba babaannesi ya da anneannesi 15 yaşında iken evlenenlerin dedeleri üniversitede hoca mıydı?
abdullah ve hayrunnisa gül evliliği ise irdelenmeyi hak eden bir evliliktir. bahsi geçen adam, 29 yaşında, doktoralı, üniversitede hocalık yapan bir adamdır evlilik tarihi itibarıyla. bir seneden fazla da nişanlı kalmışlar. nişan yapıldığında kız (pardon çocuk) daha 14 yaşını bile doldurmamış. 13 küsür yaşında. şöyle düşünün bir. 14 yaşındaki kızınız geliyor ve "baba/anne ben bir adamı gördüm, ondan hoşlandım ve onunla evleneceğim" diyor. düşüncesi bile abuk. evet çocuktur efendim. birleşmiş milletler sözleşmelerine göre, ve iç hukuka göre 18 yaşına kadar herkes çocuktur. yasaların izin vermesi, toplumun izin vermesi abdullah gül'ü mazur gösteremez. kendisi yetişkin biri ve ülke ortalamasının çok üstünde eğitim almış biri. böyle bir evliliği makul bulan bir hayat anlayışına sahip işte. eleştirilen de budur.
şimdi bu evliliğin taraflarından biri cumhurbaşkanı, diğeri first lady. bunlar böyle yapmışken anadolu'da 15 yaşında bir çocukla evlenmek isteyen bilmem ne ağaya yaptığının yanlış olduğunu nasıl anlatacağız? ya da 15 16 yaşındaki çocuklarını evlendirmek isteyen ailelere ne diyeceğiz? işte ülkenin önünde dikilen örnek.