içlerinden birine neden akp'ye oy veriyorsun diye sorduğumda "Allah diyene değilde Yallah diyene mi oy vereyim." cevabını aldıktan sonra ne söylersem söyleyeyim beynine ulaşmayacağını anladığımdan artık çok da umursamadığım kitledir.
Oynadığı dizide bir kurşunla dört adam öldürüp milyonları götürdükten sonra bedelli bekleyen oyuncu arkadaş.
Hiçbir şeyden değil bu tipleri yere göğe sığdıramayan beyni televizyon izlemekten erimiş güruhtan çekiyoruz.
Ayrıca bu maki tipli odunun neyi yakışıklı allah aşķına?
Şaka bir yana ortaokuldan sonra bir kere daha okumuş oldum bu klasiği.kitapta raskolnikov adlı karakterin para için işlediği cinayet sonrası yaşadığı bunalımı ve etrafındaki insanlarla iletişimi anlatılıyor.
Sığ bir anlatım oldu biliyorum ama o kadar katmanlı bir kitap ki okuması,kavranması oldukça zor.
Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim,
bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim,
bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim,
ama senden başka kimse duymayacak kimse anlamayacak.
I
Bulutların çıkınında
Mis kokulu güvercinleri gökyüzünün
Çıldırtırlar insan gözlü kedileri
Ay doğar kuyulara yalınayak
Telgrafın tellerinde gemi leşleri.
bir süre ilçesinde yaşamış biri olarak söyleyebilirim ki ne yazık ki karadenizin yüz karası.insanları eğitime,yeniliğe, düşünce özgürlüğüne kapalı.kızlarının çoğu liseden mezun olur olmaz evleniyor.üstelik bazı köylerinde hala başlık parası denen insan ticareti var ve maalesef ki kızlar bunun gurur duyulacak bir şey olduğunu düşünüyor.
aynen öyle ayıptır söylemesi benim burada aathena diye bir arkadaşım var,çok iyiyizdir onunla.her yazdığıma eksiksiz katılır.tatlım öpüyorum seni buradan iyi ki varsın.
yemin ediyorum dünyanın en iğrenç mesajı. yersiz bi nefretim var bu cümleye karşı.iticilik akıyor.
hayır ilk kimin aklına geldi de bu kadar yayıldı onu da merak ediyorum. ayrıca günlük hayatta tek bir kez kullanıldığını duymadım.genellikle yarın yokmuşçasına mesajlaşan çiftlerin klasik söz öbeği.
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın.
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgarı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı.
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.
"günümüzün çocukları lüksü seviyor. kötü davranışları var, otoriteye baş kaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine lak lak etmeyi seviyorlar.
çocuklar artık evlerinin hizmetçisi değil, tiranı. anne babaları odaya girince ayağa kalkmıyorlar. onlara itiraz ediyorlar, destek olmak yerine laklak yapıyorlar, şapır şupur yiyorlar, bacak bacak üstüne atıyorlar, öğretmenlerine zulmediyorlar."
aklımda hep insanın kendi benliğine yabancılaşması ve buyruk altına girmesiyle ilgili sözleriyle kalmış olan güçlü kalem.
Mankurt ; isyanı,itaatsizliği düşünmeyen tek varlıkmış.Efendisine köpek gibi sadık,onun sözünden asla çıkmayan,başkalarını dinlemeyen,karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen bir yaratık.
az önce televizyonda bir sahnesine denk geldiğim aktör.diziyi bilmiyorum oyunculuktan da pek anlamam ama gerçekten çok etkileyici bir sahneydi.genelde yüzeysel bir izleyiciyimdir ama tolga güleç gerçekten oynadığı duyguyu bana hissettirdi.
sırf onlarla aynı fikirde değilsiniz,olaylara farklı pencerelerden bakıyorsunuz diye polisin hatasını savunmak fazla abes.polislerin görevi yakaladığını hırpalayıp eziyet etmek değil. eğer ortada bir suç varsa, cezalandırmak için zaten halihazırda mevcut bir hukuk düzeni ve kanun var.
sanırım günlük yaşam için de kadın olsun erkek olsun sürekli telefonuyla ilgili insan.hayır neden biri kendine bu eziyeti yapar anlamıyorum. twitter'dan çık instagram'a gir oradan whatsapp sonra bıkma galeri,messenger,facebook tekrar dolan.
tamam bende telefonla ilgilenmediğim süreçte dünyayı kurtarma planları falan yapmıyorum ama bir insanın kendini bu denli iradesizce ufacık bir kutuya bağımlı hale getirmesi hoşuma gitmiyor.
yavuz sultan selim:sekiz senede yaptığı fetihlerle hazineyi ağzına kadar doldurmuştur.
mustafa kemal atatürk :iki büyük meydan savaşı kazanan bir komutan.
mete han:tarihte ilk türk düzenli orduyu kurmuş ve onlu sistemi oluşturmuş ki bence birçok şeyin temeli budur.
fatih sultan mehmet: istanbul'u fethi ve askeri dehası dışında çok iyi bir makine mühendisidir.
orhan gazi:birçok tarihçi yaptığı fetihler ve devlet teşkilatında attığı temeller sebebiyle orhan gazi'yi osmanlı'nın gerçek kurucusu olarak görür.
benim beşlim bu, tabi türk tarihi için çok yüzeysel çıkarımlar olabilir.
bugün piraye adlı kitabını ar zor bitirdiğim yazar.kitabın üslubunu,akıcılığını,dil zenginliğini eleştirecek değilim. zaten öyle bir eleştiri yapabilecek yetkinliğe sahip bir okuyucu olduğum söylenemez ama kitabını baştan sona kadar eziyetle okuduğum için- ki bir kitabı yarım bırakamama gibi gereksiz bir huyum var- içeriğini sığ,tamamıyla popüler kültürün etkisi altında ezilmiş hatta pembe dizi tadında bulduğumu söyleyebilirim.
kitapta sözde ana konu, kadın kahramanın etrafında dönen olaylar ve karakterin gelişen olaylar karşısında tutumu olarak işlense de sayfalar boyunca tek okuduğunuz piraye'nin etrafındaki erkekleri tersleyeşi ,ben siyasetle çok ilgiliyim böyle bilgiliyim tarzı konuşup bütün cümlelerinin toplamının ben sol görüşlüyüm demek olduğu ve her ağzını açtığında benim kimseye ihtiyacım yok,kadın dediğin kendi ayakları üzerinde duracak,boyun eğmeyecek tınısında konuşup ona evlenme teklif eden ilk zengin erkekle evlenişi oluyor.
ve ne yazık ki ben yapıtın hiçbir yerinde özellikle şiddet gördüğü,defalarca yüz üstü bırakıldığı halde kocasının dibinden ayrılmayan piraye karakterinde ,ne nazım'a karşı koyabilen gerçek piraye'yi görebildim ne de toplumla ilgili en ufak bir düşünce pırıltısı.
oysaki eski yazarları okuduğumda, özellikle cumhuriyet sonrası milli edebiyat akımını sürdüren yazarların en alakasız yapıtlarında bile toplumsal sorunlara sahip çıkmayı ilke edinmiş,bir duruşu olan kalemler olduğunu görüyorum. hayır bir bize mi denk geldi bu çalakalem,savruk,fabrikasyon ürünler anlayamıyorum.
velhasıl sevgili canan tan, hasbelkader belki bir gün buraya gözün düşer de okursan; yarısını nazım hikmet şiirleriyle ,diğer yarısını saçma sapan gezi yazısı tadında doldurduğun gereksiz betimler ve ucu açık ne yapacağı on beş sayfa önceden tahmin edebileceğin sığ karakterlerinle dolu dört kitabını okumuş (piraye,yüreğim seni çok sevdi,en son yürekler ölür,eroinle dans) beğeni çıtası çok da yüksek olmayan bir okur olarak sana şunu söylemek istiyorum: türk edebiyatının demet akalını gibisin,tez zamanda roman yazmayı bırakman ve ağalı konaklı ikinci sınıf türk dizisi senaristliğine geçmen dileğiyle.