şu anda bulunduğu konumu ve bu konumun kendisine getirdiklerini, getireceklerini anlama bilincini edindiğini düşündüğüm milli futbolcudur. futbolu ile yücelirken, insani vasıflarını da daha ilerilere taşıması çok daha iyi olacaktır kendisi için.
esik önerme ve sadece müslümanları ele alması anlamsız. cehalet insanın aidiyet hissettiği dinden önce çözmesi gereken eksikliktir. önce insan olabilmektir önemli olan. insani değerleri edinmeden, kültürel ve sosyal olarak karakterini zenginleştirmeden sahibi olduğu hiç bir şeyi layıkıyla taşıması mümkün değildir. sırıtır çok kötü bir şekilde ve birileri de çıkar, dersini verir. dolayısıyla boş boş sallamaya gerek yoktur.
uzun yıllar öncesinden sahip olduğum, halen devam eden ve sevinçleriyle hüzünlerini paylaşabildiğim arkadaşımdır. daha lisede okurken başlayan arkadaşlık, sonrasında unutulmayacak bir dostluğa dönüşmüştür. ingilizceme olan katkısını ise asla inkar edemem.şu internet çağında, yıllar öncesinin arkadaştan gelecek o mektubun beklenmesinin yarattığı duyguyu anlatmak ise çok zor. hele de inci gibi işlenmiş o güzel el yazılı mektuplar.
kendisini mecburiyet haline getirmiş olan firmadır. her yere, her zaman gidelim derken, kaybettikleri başka şeyleri görmüyorlar. ve sanırım bu pek de umurlarında değil. genel olarak nereye gedecek olursanız olun, tercihiniz olan bir firmanın oraya ulaşımı yoksa ya da ulaşımı var da yer yoksa, yapılacak tek şey kalıyor gibi sanki, gidip metro ile mutsuz ama zorunlu bir yoldaşlık.
ülkede yaşamakta olan herkesin sınırlarını ve dahi çeşitliliğini, tahammül sözcüğü ile birlikte gösteren bir eylem olmakta oluşudur. bizim dışımızda da bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar olduğunu, her farklılığın demokratik özgürlükler çerçevesinde zenginlik olduğunu, birey olmanın kendi gücünü göstermesinin yanısıra, asıl olanın demokratik ortamda taleplerin dile getiriliş biçiminde bir amaç etrafında toplumsal olarak hareket etmek gerekliliğini fiilen göstermiştir.
işte tam da bu sabahtan itibaren yaşananlardır. son derecede haklı taleplerle bir araya gel, taleplerini duyurmaya çalış, taleplerle her düşünce ve yapıdan insan bir araya gelsin, korkuyu tanımamış ve o yüzden baskıya da gaza da direnebilmiş, bu dirençte övgü toplamış, örnek ol. sonra da aranıza karışmış olan şu veya bu amaçlı kişilerin her şeyi heba etmesine sosyal medyadan isyan et. elinizden de ancak bu kadarı gelebiliyor an itibarıyla. çünkü işin içinde sadece iyi olmak, haklı olmak, aynı düşünceler etrafında buluşmak ve kaynaşmak yetmiyor. biraz da profesyonel davranabilmek gerekiyor.
eylemin amacından ve son derecede haklı talepler barındırmasından sonraki aşamada,sulandırılmadan olgunlaştırılması ve sahiplenilmeye devam edilmesi gerekir. ne yazık ki bu ülke toprakları çok şey görmüştür.haklı başlayıp da hesap edilmesi tahmin edilemeyen mecralara sürüklenmesi olasılığını gözden kaçırmamak gerekir. kontrol ettiğini sanıp kontrol edilmeye doğru gitmek ve bunun farkına varamamak, iş işten geçtikten sonra yapılacak hiç bir şey kalmaması demektir. yapılan eylemlerin haklı zeminde olması tek başına hiç bir şey ifade etmez.
yaratılan ve dayatılan pembe ekonomik tablonun mabedinin deveden de beter olan çöküş benzeri durumu ile görünen gerçek. ama zaten üretimin değil de finans ve hizmet sektörünün sürüklediği ve milli gelirin adilce dağılamadığı bir ülkede, aman böyle olmasın, çanak tutmayın demenin mantığı nedir. işsizlik ne zaman yakasını bırakmıştır bu ülkenin ya da insanların ekonomik anlamda gelecekleri hakkında güvenli hissetmeleri ne zaman olmuştur. ülkede iyi şeyler yapıldığını görürken olmayanları dile getirmek de bir haktır. zarar göreceğiz diye yanlışı görmemek ve söylememek çok mu iyidir.
gezi parkı eylemleri, başlangıç amacı ne olursa olsun karşısındaki siyasi oluşum için bir dikkate alınma sonucu doğuran eylemlerdir. eylemin kendisinde ve söylemlerinde ille de siyasi jargon aramak tek başına anlam ifade etmez.
oy vermek bir vatandaşlık hakkı ve görevidir. ama ille de oy verecek parti aramak düşüncesinde olmak, kullanılacak olan oya ipotek koymaktır. nihayetinde o hakkı kullanıp kullanmamak bireyin tasarrufunda olan bir eylemdir.
gezi direnişi siyasi değildir, en azında şu anki durum budur. ama bunu anlayabilmek için de gezi parkı eylemlerinin ve sonrasında tüm türkiye'de başlayan ve devam eden eylemlerin içindeki insanlara bakmak gerekir. bu insanların profiline ve yaşam tarzlarına,taleplerine bu kadar yabancılaşmışlar ki, hala daha mevcut durumu okuyamıyorlar. hala daha bir kaç on yıl öncesinin parametreleri ve söylemleriyle hareket ediyorlar. arkadaş, eylemdeki insanlara bir bak, profillerine bir bak, teknolojinin her türlü nimetinden faydalandıklarını, çok kısa süreler içinde müthiş derecede organize olabildiklerini, nasıl dirençli olabildiklerini, dayanışmanın nasıl bir şey olduğunu ve en önemlisi haklı talepler söz konusu olduğunda farklılıkların hiç bir önemi olmadığını daha hala göremediyseniz, katlanmanız gereken sonuçlar olacaktır. gerisi de zaten sizin bileceğiniz iştir.
chp başkanı bugünkü televizyon konuşmasında, gezi parkındaki oluşumu ve kalabalığı her partinin ve herkesin doğru okuması gerektiğini söyledi. söyledi de niteliksel okuryazarlığın ve özgür düşüncelerini ifade edemeyenlerin olduğu bir ülkede doğru okusan ne olur, okumasan ne olur. iktidar çoğunluğum deyip halkın genelinden kopmuş, muhalefet halkının taleplerine merhem olmayı düşünmeyen ve düşünmemiş olan oluşumlar haline gelmiş, ekonominin aktörleri bencilliğe tavan yaptırmış. hala daha utanıp sıkılmadan, hiç bir çözüm üretmeyip muhalefetteki varlıklarını akp'ye borçlu olduklarını ispatlar gibi davranan bu muhalefetimsilerden mi bir şeyler bekleyeceğiz. geçiniz.
çoğunluk nicelik olarak ifade edilirse, evet azınlıktırlar. amma velakin nitelik değerlendirmesi yapıp o bakış açısından değerlendirmek daha doğru olur. kelle hesabı ile yapılan işlerin akıbetini çok gördük. sonuçları güdük oldu ama rahatsız da etti. kaldı ki gezi parkındakilerin kendilerini çoğunluk olarak görüp bunu da kendilerine dert ettiklerini düşünmüyorum. onlar nihayetinde dertlerini anlattılar ve belli konularda toplumun resmini cümle aleme de gösterdiler.
kemal sunal gibi bir ustanın da etkileşimli olarak bu repliklerde pay sahibi olduğunu söylemek gerekir. zira bu kadar güzel bir eşleşme, çekimler sırasında doğaçlamaların senaryoya girmemesi demek olur ki, filmlerin akışına baktığımızda hiç bir zorlamanın olmadığını görürüz.
adam bu konuda hakikaten rakipsiz bir şekilde ilerliyor. sanal chp'nin olduğu bir ortamda da köpeksiz köyde değneksiz gezip tavan yapıyor. yazık şu milletin haline diyeceğim de, hakediyor be bu millet. böyle başa böyle tarak misali. ne kadar çok şeyin değiştiğini hep beraber yaşamaktayız kısa sayılabilecek süreler içinde. en basit ağrı kesicileri bile reçeteye bağlayıp milletin başına basit gibi görünen ama 2 liralık ilacı 10 küsur liraya sattırıp kazığa bir kez daha oturtma becerisine şapka mı çıkarmak gerekir ya da başka ne. ey chp, ey mhp, sen ne işe yararsın, gel hele bir anlat da bilelim.
omurgasızlar için çok kolay olması muhtemel bir durum. hatta tercih edilen. müslümanlığın neresinde olduğunu düşünüp canını sıkmaktansa kapitalizme yamanıp çuvallarının ağızlarını açmak onlara daha kolay gelir. boşuna süslüman diye bir kavram icat edilmedi.
bu onbirli muhabbetinin bir zamanlar özellikle sahil kenarlarında kurulu bulunan ama artık olmayan gazino pavyon karışımı, ikinci üçüncü sınıf içkili eğlence mekanlarında başladığı rivayet edilir, daha çok da samsun ve sahil ilçelerini ve dahi daha doğuya doğru ünye, fatsa, ordu civarlarını kapsar. ki o eski zamanlarda, istanbul'dan kadın solist ve dansözler olurdu bu mekanlarda ve o solistler star kaprisi yaparlardı. ama gece biterken de birileri ile çıkıp başka alemlere akarlardı.
bir kandırmaca daha. ülkemizde yazılı olup da uygulanamayan o kadar çok yasa var ki. yıllar önce buna benzer bir çalışma yapılmıştı, gelir vergisi kanununda, kaynağı ne olursa olsun tüm harcamalar da vergilenecek diye. sonra ne mi oldu. bastırdı sermaye babaları, olmadı iş. yani egemenler kazandı. bu sefer de olmayacak. mevcut kapitalist düzen ve onu besleyenler yine varlık nedenlerini sorgulatmayacaklar. asgari ücretten vergi alınmamasını yeni anayasaya yazacaklarmış. normal koşullarda bir yasa ile yapılacak işi dillendirip insanların ağzına bir parmak bal çalmak daha kolay güzel memleketimde. hikaye bunlar, geçiniz.
görecelidir unutulma eylemi. istanbul'un fethini, fransız ihtilalini, dünya savaşlarını, 68 gençliğini ve benzerlerini unutmuş mudur insanlık. hayır unutmamıştır. kişilerden değil olaylardan bahsettim, doğrudur. ama olayları da var eden insanlar değil midir. emperyalizme karşı mücadele etmiş ve kazanmış bir milleti ve bütün bu kazanımlarına önderlik etmiş bir lideri unutmak o kadar da kolay olmasa gerektir.
bir de faizin adını çeşitlendirmeye başladılar bunlar. kar payını, kar payı oranını biliyorduk da son zamanlarda bazı reklamlarda bu şurekanın finansman oranı demeye başladıklarını da görmeye, duymaya başladık. faiz faiz olalı görmedi böyle zulüm.
bu bir inanç meselesi. inanmak zorunda değilsin, umulur ki gönül gözün açılırsa belki görebilirsin. şimdi, içinde yaşadığın dünya da dahil tüm evrene bir bak ve şaşmaz, aksamaz ve bozulmaz dizaynı, dengeyi ve mükemmelliği bir gözle. kendi bedenine bir bak ve hala tıbbın da teknolojinin de çözemediği küçük bir evren olan insan bedenini bir anlamaya çalış. şu an insanoğlunun binlerce yılda ancak oluşturabildiği bilimsel birikimlerle açıklamaya çalıştıklarının dünyayı, evreni, insanı ne kadar açıklayabildiğini gör. sonra da bir izah et bakalım, tüm bunlar bir sahibi olmadan nasıl oluyor?
meseleyi çarpıtmak ne kadar da kolay.kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik demenin pratikte bir anlamı yok ki. toplum mühendisliğine soyunup da bunun kamu yararı kılıfı ile pazarlanmaya çalışıldığı gün gibi ortada. herkes de ne olduğunu ve ileride neler olacağını biliyor ama sadece biliyor.