Bu bütünlemeye kalmış yazar kardeşiniz için acil diş aranıyor. isterseniz her türlü teknisyen işiniz, total, parsiyel protez yapılır. Şimdiden yardımcı olacak her arkadaş için teşekkür ederim.
çok merak ettiğim suallerdendir. son zamanlarda cıvıttı biliyorum ama bir huyum vardır olayın iyi olan kısmı bu kadar etkileyiciyse kötü olan kısımlarını görmezden gelebiliyorum. Yaşadığı nasıl bir aşktır, nasıl bir tutkudur ki bu her şarkı dolu dolu anlam yüklü, her şarkının enstrümantali sözleriyle ahenk içinde çözemedim, çözemiyorum.
13 kasım'da fransa'ya olan saldırıdan sonra "bizim fransamız" diye bir açıklama yapan anonymous'un ilk darbeyi vurduğunu açıkladı, haberlere göre işide sahip olduğu düşünülen butun sosyal medya hesapları ele geçirilmiş. Ya açtıkları bu savaş ne kadar tıntın diyen yazarlarımız illaki olacak ama bu muharebe bayrağı hiçte yabana atılacak bir şey değil kanımca.
şu soldaki başlıklara baktığımda gerçekten vahim olabilecek durumdur. ben dahil sözlükte daha bir serbestlik ve gerekirse marjinalliğin bokunu çıkarma gibi bi duygu birikintisi var. eğer sosyal hayattaki imajın ile buradaki entrylerin birbiriyle uyuşmuyorsa sevgilinin okumaması gereken, o okurken kaçacak yer aramanızın en doğrusu olması uygundur.
-canım sen bu rezil başlığı açarken, bana o saatte attığın mesaja bakar mısın, sana inanamıyorum.
+sana namahremim demiştim bu, dinlemedin.
neden hacı, r4bia diyip duruyorsunuz 2 aydır toplam ölen 200 kişi olmadan mısır'da, bir günde 1300 kişi öldürüdü suriye'de . o anları izlerken içiniz sizlamadi mi? o çocukların cirpinislarina sizlamadi mi içiniz. 2 dk da çocuğu, 10 dk da yetişkini öldüren bir kimyasal silaha dünya boyle nasıl sessiz kalır, bırak allahını seviyorsan o koyun sürüsunu takip etmeyin allah rizasi icin.
Kimilerine göre iyi kimilerine göre kötü bu adamın kullandığı arkada müzik benim tartışmasız favorim. Sözlermiş falan filanmış bunları geçiyorum, o melodiyi nereden buluyorsa gerçekten insanı etkiliyor.
malum antepliyiz arkadaşlar ve tatil olduğunda memleketimizide görmeye geliyoruz. ancak şimdi eve girerken fark ettim ki kuzenimin dediği doğruymuş. gaziantep olmasa türkiye'nin ekonomisi bir hiç. gaziantep'in bi caddesine baktığında araba fuarından farkı yok yemin ederim. bugün bir kafeye oturduk mesela; ya küçücük çocuklar abi yeni reşit olmuşlarsa yeridir altlarında mercedes, bmw vb. bugün galeriye araba bakmaya gidiyoruz daha türkiyenin piyasasında olmayan isteğe göre üretilen sıfır 1.5 trilyonluk ferrari getirtmişler adamlar. sanayi olayına gelince; gaziantep sanayisi türkiye sanayisinin altyapısı. yine bilinen sanko türkiyenin koçuna sabancısına kafa tutuyor sanayide. yemek kültürü; az çok bilirsiniz antep mutfağını zaten türkiyenin yemek sektörünün madeni.
inşaat sektörüne gelirsek, türkiyedeki son moda inşaat sektörü tamamen gaziantepte etkisni göstermekte. ne bileyim daha aklıma gelmiyor ama şu anda türkiye ekonomisi dersek bu ekonominin amiral gemisi diyebiliriz. *
artık türk popunun vazgeçilmezlerinden olan "sıla gençoğlu"nun şarkılarının ahengiyle mıknatıs görevi görmesi. şu an 32 yaşında olan sanatçı denizlilidir.
müziğin güzelliğiyle birleşmesiyle haddinden fazla çekici oluyor açıkçası. özellikle arabada şarkıların verdiği zevkle "ulan keşke böyle bi karım olsa!" cümlesini sık sık kullanmıyor değilim.
artık vücuduna bağlanmış bir aksesuar olmuştur arkadaşlar; bir yüzük, küpe gibi. sabah takarsın; şirketin içinde, arabada, öğlen yemeğinde taa ki evde elini yüzünü yıkayana kadar durur kulağında. sanki hafiften kodamanlık ve ajanlık hissi uyandırır kişide, ya da bir amelelik, bir zorunluluk. sonuçta takarsın onu; rutin hayatına hız kazandırabilmek için.
herkesin kullanmışlığı vardır bu cümleyi. kimi kötü hatıralar gelir akıllara, ama yoktur çaresi kafanı yastığa koyduğunda oynar bir film şeriti karşında.
ama mutlu günün neden iz bırakmaz sende? hadi her gün mutluyuz farkına varmıyoruz, desek yamuluruz vallahi. bana bi yazar arkadaşım söylesin mutlu gününü "bugünü yaşamasaydım" cümlesini kullandığı günden daha iyi hatırladığını. bu davranış yapısı şahsına münhasır lık mı yoksa biyolojik olarak böyle bir şey mi bilmem ama, bence belli bir yanıtı yok.
bugünü yarının gelmesi için yaşayanlar var, düne toprak atanlar, yarına umutla bakanlar. ama bugünü son gün gibi yaşamak var iken, hayatın rutinliğine bağlanmış gidiyoruz.
fakat "bugünü yaşa" bizim asıl temamız olmalı, yanlışın neresinden dönsek kârdır felsefesi içermeli umutlarımız. arkandakileri düşünüp atmalıyız adımlarımızı. ancak "yalnız olduğun an" ı fark etmen koyuyor adama be hocam.
artık trip atmayı bağımlılık haline getirmiş sevgilidir. canı sıkılır trip atar, sevinir trip atar. ve bu durumda sevgilisini tiksindirir. bugün yaşadığım örnek:
-aşkım beni öper misin?
- :* *
-bu kadar mı??
- :* :* :*
-zoraki
-değil.
-öyle
-öf nasıl anlarsan.
gibisinden saçma sapan konulardan tavır almak, karşı tarafı uyuz eder. kafa dinlemek istersin mesaj atmassın. bu sefer "niye trip atıyorsun ki?" gibisinden mesaj gelir. sonra bu kızı seven kalbimi sikim dersin ve film tekrardan başlar.
muhtemelen abaza yazardır.
"dur la yarın cuma, yatmadan önce duş alak cumaya temiz girek." düşüncesiyle girer duşunu ve gusul abdestini alır. duştan çıktıktan sonra; dış baskıların ya da erkeklik hormonların yüzünden aldığı abdest boşuna gider. *
bugün yeni bir şey öğrendim ve sizle paylaşayım dedim.
vaktiyle anadolu'nun bi şehrinde, herkesin çıngıraklı baba diye sevdiği ve günümüzün medyumu gibi çekindiği bi adam varmış dostlar.
pabuçlarının burunlarına ve cübbesinin eteklerine yüzlerce ufak kuzu çıngırağı ve zil dikermiş. onun uzaktan yaklaştığını bu çıngırak ve zil seslerinden herkes duyarmış. çıngırak ve zillerin sebebini soranlara:
"kanki, insan bilmeyerek yerdeki karıncaları ve diğer mahlukarı çiğneyebilir ve günaha girer. onları ayağımın altından ürkütüp kaçırmak için bu çıngırakları diktim." cevabını verirmiş.
bir gün hükümet kuvvetlerinin uzun takibi sonunda yakaladığı en azılı eşkiya çetesine bu çıngıraklı babanın reislik yaptığı anlaşılmış. *
hayretten herkes dona kalmış. o günden sonra halkın dilinde bu söz yer etmiş. herhangi bir adamın doğruluğundan ve namusundan şüphe edildiği zaman , o kadar dürüst adamki etekleri zil çalıyor. , derlermiş.
bilmeyenler için bu deyim günümüzde, heyecandan eli ayağı birbirine dolaşmak manasında kullanılmaktadır dostlar. *
uçlu kalemlerde mikro uçla faber ucun karşılaştırılmasıyla mikronun daha iyi yazmasıdır.
tek gerçektir. mikroya 25 kuruş verirsin, tombo keyfi alırsın, faber *çok silik ve sikik yazıyor.
fotokopiye para vermemek için not tutma kararı aldım dostlar ve liseli kuzenimle incelemelerimizde bunu gördük. *
tomboyla kapışan mikronun artıları:
+35 kuruş daha ucuzz olması.
+tomboda 12 adet varken mikroda 20 tane olması.
+mikro uçların daha uzun olması.
yani 1 tombo alacağımıza 2 mikro alırsak +10 kuruş ve +28 uç kârda olacağız.
"ben gidiyorum." cümlesi birçok yerde karşımıza çıkar ve genellikle canımızı yakar.
örnek1:
+ben gidiyorum anne.
-gelirken 2 ekmek oğlum, he geç kalma bu arada.
+bi daha dönemem anne.
-lan saçma saçma konuşma hadi geç kalma kapattım ben.
+vazgeçtim dünyadan, vazgeçtim sizden, vazgeçtim..
örnek2:
+sanırım ben gidiyorum hanım.
-hey nereye bey, birlikte gidecektik.
+zamanım gelmiş demek, hakkını helal et.
örnek3:
+ben gidiyorum sevgilim.
-nereye balım?
+çook uzaklara.
-saçmalamaa!
+hayat şartları bunu gerektirdi, beni affet.
kişinin tıraş olmak istemediğinden kaynaklanan durumdur.
sıksık yaşadığım, hayatta en üşendiğim olaylardan biridir. bırak uzasınlar, bağımsız ülkemizin bağımsız sakalları, diye düşünüyorum ama yine de o mecburiyeti atamıyorum üzerimden. onları okşamak istiyorum yavaş yavaş.
sakalı-bıyığı olmayan bi arkadaşımda "kimse çıkıp da, öyle daha iyi, biz çok uğraşıyoz sakal belasıyla demesin, çıkmaması daha kötü çünkü, psikolojiyi çok bozuyor.." demesiyle tekrar duygularım kıpraşıyor ama yine de kurtulamıyorum.
ülkemizde türkiye adı altında osmanlının devam etmesi durumudur.
geçenlerde arkadaşlarla bunun koyu muhabbetini yapmıştık, sözlüğe taşıyayım dedim.
başlıkta keşke osmanlı gibi olsaydık anlamı kastedilmiyor, amaç şu an ki durumumuzun osmanlının olması halinde hayatımızın nasıl renk kazanabileceği merakını gidermektir.
edit: eksilemek bağımlılık olmuş arkadaşlarda, töbe haşa.
sabah sabah 5.1 lerinde açık olduğunu fark etmeden, sözlüğün yeni reklamı olan liptonun çay bardağının konuşması ve yazarın birden korkması durumudur.
saat 7 de o kadar sesle bunu gören yazar korkar ve altına kaçırır.
kişinin tırnağını kestiğinde olağandan farklı duygular oluştuğunu gösteren durumdur.
ya sadece bana mı oluyor bilmiyorum ama tırnaklarımı kestiğimde içinde farklı duygular oluşuyor, hemde tarif edemeyeceğim duygular. ya senin bir parçan gidiyor iyi ya da kötü senin olan bir şey, sana ait bilemiyorum gözlerim doldu. (bkz: tamam klavyemi bırakıyorum.)
Arabanin radyosunda ya da cd de(eskiden kasetler vardi la) kisinin sevdigi sarki cikmasi ve bunun devaminda sesin acilmasi olayidir.
Evet sevdigin sarkiyi yuksek seste dinlemek buyuk hazdir; arabanda acarsin sesini biraz daha, yakarsin sigarani.
Ancak arabada sese yuklenmek ve anfileri zorlamak bu hazzin disindadir; hemde bir apaçi sarkisi ise.
inciden fırlamış, ve entrylerinde genellikle swpler gördüğümüz arkadaş.
ama bir şeylerin farkında olmadığı ortada ve bu farkları anlayabilmesi umuduyla.
(bkz: özentiyim biliyorum)