gördüğünüz gibi temelde aynı kapıyı çıksa da sanırım yine de arada boşluk olmasın diye dört koldan kategorize edilmiş olan bu hatunlara yapılabilecek en vurucu darbelerden biri olabilir bu araştırma.
madem her türlüsünü merak ediyoruzsunuz, acaba ele avuca gelen sayısı ne kadardır? arkadan bi el atsanız tüm avucunuzu dolduracak kadar dolgun bir kalçaya sahipler midir mesela? sahiplerse bunlar tam olarak kimdir, nerdedir, nerelerde toplanır?
olm hasta mısınız lan siz. biraz götünüz olsa daha neler istersiniz türlü türlü başlıklar altında ama işte, bir şeyler engelliyor demekki.
''sevgilim gibi ama değil gibi de. işin özü fakbadi arıyorum''
''gün aşırı sakso çekcek listesi çıkartıyorum, katırlır mısınız sevgiili bağyanlar?''
''her türlü pozisyona varım diyen kimlerse özelime plzzz..''
gibi..
sözlükten hatun kaldırmak için entel ayağına yatan ama boşluk bulduğu zaman da ortalığın amına koyacak olan sizler bir de bununla nasiplenin istedim. belki bir şey düşürürsünüz ha, olmaz mı?
şimdi tabi kafası karışıktır, o kadar parayla ne yapacağını bilemez cancağımız, yardımımız olur diye düşündüm. orta direkt ama lüks bi'şey düşünüyorsa son çıkan opel'in insignia modelini öneririm. ama yoook, o araba bana çıtır çerez, daha taşşaklı bi'şey istiyorum diyorsa da, lamborghini ve porsche modellerimizi de açığa vurabiliriz.
aslı, zall'e ihtiyacı olan para neyse verelim, yeterki sözlük taşşak oğlanına çevrilmesin kampanyası olan, bir çeşit yazar serzenişi. göstere göstere kendileriyle dalga geçilmesine izin vermeyen yazarların bu kampanyaya katılacağına eminim. en azından klişe olarak aramızda 1 tl toplasak yeter, zall günün kurtarır hiç değilse.
evden çıkar çıkmaz her türlü mesafeyi işine geldiği gibi kullanacak olan insanın oruç bozmak için bahanesidir. benim bildiğim en az 90 km mesafe istiyor seferi sayılabilmek için. o yüzden boşa heveslenmesin her kimse böyle bi'şeyi uygun gören insanlar.
ntv spor'da yayınlanmakta olan yenilsen de yensen de programına her takımla özdeşleşmiş renkler bulunan bir formayla çıkıp, program sonuna kadar fair-play mesajları verdikten sonra program sunucularından özel izin isteyerek,
çıktım taşın üstüne, açtım bacaklarımı
çıktım taşın üstüne, açtım bacaklarımı
bunu gören xxx, yesin taşaklarımı
al bunu alamaz mısın? sen ne biçim delikanlısın
ekinler dize kadar, gelsene bize kadar
sana bi'şey göstersem, kasıktan dize kadar
al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın
dizelerini büyük bi coşkuyla söyleyip, ''oh yeah madafaka'' diyerek stüdyoyu terketmek.
ya hiç erkek arkadaşı yoktur ya da fazla iyi niyetlidir. bugüne kadar erkeklere karşı oluşturduğunuz pozitif perspektifi yıkmak gibi olmasın ama izliyoruz be, valla. yani izlemiyorum diyen erkek arkadaşınız varsa, rafa kaldırın ve tedavi olana kadar oracıkta tozlansın rica ediyorum. neden mi? bir de nedenini mi soruyosun? ulan o erkekten daha yapmacık bir insan var mıdır şu haytta bi de bakam bana? msn'de olsun, telefonda olsun, niçeden veyahut ne bileyim niçe gibi felsefik kafalardan ya da niçe'nin (başka bildiğim filozof yok lan iyi mi) aklına kazıdığı sözleri harmanlayarak seni büyüleyen erkek bil ki, evi boşaldığı vakit youporn, xvideos, redtube, xhamster gibi sitelere dalıp, aylık kotasını öyle dolduruyor, hem de çatır çatır! he tabi sen inanma, kandır kendini ablacım. şu an sevgilinin suç ve ceza okuduğunu falan düşün sen. bilmiyosun ki o şimdi yatmadan önce yüz fırça darbesi kitabını alıp, sayfalarını birbirine yapıştırmakla meşgul. ah iyi niyetli kadersizim, ah pollyannam... bak bu yapmacık tip sevgilisine karşı nasıl konuşuyor izle bak:
- aşkım doğru söyle, sen porno izliyo musun?
- porno mu, o ne ya? (yalanın da bu kadarı lan)
- seks bitanem, seks filminin diğer karşılığı. hani kadın ve erkek, hani erkek üstte?
- inanmıyorum ya! bunu nasıl düşünebilirsin melisa? (gayet şaşkın bir bakış)
- ama...
- bu saçmalıkları sil kafandan lütfen. şimdi izin verirsen kitabımı bitirmek istiyorum. (bababa.. dantele bak sen hele. siktir lan ordan! kitapmış... karikatür seni.)
- şey, peki aşkım.
kaç ilişki bitti bu yüzden farkıda mısın? sebebinin bu olduğu bile bilinmez lakin. kız düşünür ki, ulen bu izlemiyorum diyo. yoksa çalışmıyor mu? vs... korkutur, kuşku uyandırır. ama siz şimdi kalkıp da durup dururken kız arkadaşınıza, ''aşkım handjob manyakmış, yeni gördüm. deneyelim mi?'' dersen sıçarsın. böyle bir hayvanlık yapın demiyorum ama sorduğu vakitte izlemiyorum gibi entel dantel işlerine girmeyin. yalanınızı severler, sürttürürler aksi halde.
obama'nın gelişiyle sıkışan trafiğe anlam veremediğini kameralara haykıran zihniyettir. geç kalmıştır, acelesi vardır, bi bakıma haklıdır ama benim değinmek istediğim, uyuz olduğum konu bambaşka.
ulan! barack obama'nın türkiye'ye geleceği, başkan seçilişinden itibaren bangır bangır konuşuluyor değil mi? 1 ay öncesine kadar da hangi tarihlerde geleceği belirlendi ve gelmeden 2 hafta öncesindeyse hangi güzergahların kapalı olduğun tüm internet siteleri ve gazetelerde eşşşşşek kadar yazılarla yazıldı değil mi? sana diyorum alooo, yazıldı mı yazılmadı mı? heh, yazıldı di mi? ee be yarram, senin haberin yok muydu obama'nın türkiye'ye geleceğinden? o kadar mı bihabersin mınakoyim ya! biri de çıkmış diyo ki;
- obama gelecek diye ben evime gidemiyecek miyim?
bababa, dangalağa bak hele! sanarsın şemdinli kaymakamı istanbul'u ziyarete geldi. amerika birleşik devletleri başkanından söz ediyoruz burada. kulağına biri çük kadar taş atsa, 4 yıl boyunca dünya kamuoyu bizi fişler anlıyor musun? ayağını kırsa kaza sonucu türkiye'den nasıl olduğu hakkında 1000 sayfalık rapor isterler.
bir turiste yönelttiler mikrofonu. haber çıkacak ya, bakalım turistler ne diyor diye sordular trafiğin ve bu yasakların halini. kadın dedi ki,
- evet zorluk çekiyoruz. istediğim yeri gezemiyorum ama polislerin görevi bu. kızamayız...
evet bak bunu söyleyen bir turist. yani kadın biliyor neden bu kadar sıkı korunduğunu o adamın ama sen çük kadar beynine sığdıramıyorsun bu ziyaretin önemini. rezillikmiş, çileymiş. ee olacak tabi o çile! sana haber verildi, şu yollardan geçme denildi di mi? in arabandan yürü kilometrelerce bakam hadi. akılsız başın kahrını ayaklar çeker nasılsa, yürü hadi!
yokluktan ötürü halısaha kadrosuna alınan ezik bir oyuncuya söylenebilecek en yıkıcı sözlerden bir tanesidir. erkek için finaldir, sondur. beceriksizsin, boksun, püsürsün demek yerine bu deyimi kullanmak en harikası olur.
bir hizmetçinin, ev sahibinin en sevdiği ve en değerli vazosuna yanlışlıkla dirseğini çarpması sonucu kırması kadar kötü, bedevi şansı olarak açıklanabilecek durum. tüm okların veya artık nükleer silah mı demeliyim bilmiyorum lakin aynı saniye içerisinde türkiye'ye çevrilmesine sebep olacak hadise. suikast demiyorum bak, kaza sonucu. ne kadar kaza olsa da %100 suikasttir şeklinde medyaya yansıyacağı için bir zaman sonra suikast olarak kayıtlara geçecektir.
düşünce olarak saçma evet ama ya olursa diye de geçmiyor değil akıllardan. lan sakın açmayın şom ağzınızı, ona göre.
--spoiler--
- efendim, barack obama'nın aracına az önce tır girdi.
başbakan - sonuç?
- giriş o giriş efendim, herif mort. anlıyacağınız sıçtık. sığınakları hazır edelim mi?
başbakan - saçmalama!
--spoiler--
yaklaşık 10 seneden beri de paranın amınakoyan lakin şimdi sinek avlayan sektör. geçtiğimiz hafta itibariyle de ortalığın amınakoymuştur. nasıl mı? 4-5 aydır devlete, ''iş sağlayın, yardım edin, nolur bak donumuz bile yok'' diye yalvaran ve bu yalvarmanın üzerine devletin ötv'leri indirmesiyle satışlara %25 zam getirerek ibneliğini yapmıştır. ne biçimmişsiniz arkadaş! devlet sana o kıyağı işçi al, işçi çıkarma diye yapıyor yarraaammm... bak nasıl sinirlendim şimdi lan. 700-800 tane işçi çıkarmayı biliyorsunuz ama, di mi?
- merhaba evladım. alican** çok istedi abisini görmeyi, ben de getirdim. kalsın sizde bi kaç saat olmaz mı?
- hehe.. olur tabi teyzecim. gir hadi içeri piçi yaa.. şey alican (apartmanda abi kalmadı sanki. emrivakinin böylesi)
- hadi sağ ol evladım görüşürüz..
hadeee... evde kimse de yok. duvardan duvara vurmaz mıyım ben bunu? küvetin içine su doldurup kafasını sokarak nefessiz bırakmaz mıyım ya da üzerine kızgın demir götürüp şeytani kahkahalar eşliğinde çocuğu korkutmaz mıyım? peki ya ayak uçlarından tutup camdan sarkıtmak. bak işte bunların hepsi uktedir ama yapamıyorum, yapamıyorum ve yapamıyorum! bu piç, eve girer girmez sanki kendi eviymiş gibi ortalığın taaa amınakoyuyor afedersin. yatağın altındaki porno dergileri bile çıkartıyor velet.
- ehehe.. abi bu niye yapışık?
- lan! bıraksana onu.. bırak o uhu sürdüm ona...
- ehehe.. tabi tabi.
- bak çakıcam şimdi ağzına haaa!
- ühühühü..
kodumun veledi, rahat durmaz ki. ah şöyle saçının arkasından tutup, tam alnını ortasını yere paralel oalrak getirecek şekilde ayarlayıp 80 km/h hızla vurmak... aahhh, ahhh.. bi gün nasip olursa artık, ne diyelim.
uktedir içimde. odaya oyuncak oynama bahanesiyle götürülüp, üzerine kapıyı kitledikten sonra yapılması gerekendir. sen misin deminden beri müzik cd'lerimi kurcalayan, ortalığın mnakoyan? ya yatağın üstüne yatıracaksın ya da halının üstüne... sonra artık Allah ne verdiyse, vücudunun tüm getirisini çocuk üzerinde deniyeceksin. nasıl bi haz verdiğini tam bilmiyorum, tadamadım zira ama eminim 4 defa orgazm olmuş hissiyatı ile başlarsın hayata.
piç işte...
--spoiler--
- ehehe.. çatt*
- al mınakoduum, all, al! demek cdyi kırarsın ha? all lan, all..
- aahh..
--spoiler--
provakatif yazılarını, dine olan karşıtlığını, siyasi görüşünü, sekse bakışını, günlük hayattaki duruşunu vs vs.. bırakın bunları. asıl olay bu, asıl adamı ölüme götüren, kişileri hastahanelik eden tarafı bu! bak dinle;
bu yolda kaç tane yazar telef oldu haberin varmı senin usta? noktaya ulaşacağım diye çırpınırken nefessizlikten ölen, göbeği çatlayan, fenalık geçirip halıya yığılan... bi dolu insan göçtü gitti bu dünyadan, ocaklar söndü. sen istediğin kadar doktora yap, edebiyat eserlerini sil süpür, genel kültürün amınakoy, farketmiyor. adam bi başlıyo afedersin, kendisi bile nokta koyana kadar hangi tespit yaptığını unutuyodur varsan baksan. yazılarını okurken fenalık geçirme süresini bile hesapladım ben. ortalama 30 ilaaa 40 saniye arasında(bu da yaklaşık 7 veya 8. virgüle tekabül ediyor) fenalık geçirilmediyse iyi. çünkü 7. ve 8. virgülden sonra olay tamamen kopuyor usta anladın mı? yani adam ne anlatıyor, kime kaymış, başlık neydi falan yok, hepsi uçuyor aklından afedersin. sonra sırasıyla konuya vakıf olamama, olaydan tamamen kopma, beyin amcıklaması ve türevleri sıralanıyor. en sonunda da kişi acılar içinde kıvranarak ölüyor. bu çok çakal bu, varya bu... bu şekilde insanların beynine girmeyi amaçlıyor zannımca. ancak bu şekilde empoze edebiliyor fikirlerini. seni çakaaal...
bakın bir deney yapalım isterseniz. ama kaldıramam diyenler bu deneye katılmasın, lütfen.
tanım: geniş mezhepli bir insan olarak ilk görüldüğünde birbiri ile hiçbir suretle özdeşleştirilemeyecek olan ve belirli bir düzeyde özgünlük açığa çıkartan unsurları çok hünerli bir biçimde aynı potada eritmeyi başarmış olup da, bir yandan yoga yapmak sureti ile ruhunu bedeninden özgür kılarak yükselen ve rahatlamayı amaçlayan lakin, söz konusu yogayı cami gibi ,değil ruhun bireyin bile özgürleşmesinin mümkün olmadığı dinsel bir basıklığın söz konusu olduğu bir mekanda yapmak suretiyle yoganın felsefesine bir bakıma ihanet etmekte olan, hem agnostic olup da bir de emo oluşu ile bir bakıma, emo olgusunun temelinde yer alan mutsuzluğun dayanaklarından birisini tanrı veya Allah olgusuna temellendirme ama bunu yapar iken de, söz konusu...
--spoiler--
yeteeer! tamam bu kadar yeter. deneye katılan herkes şimdi nefes alsın, kendine gelsin. yüzünüze şöyle bi su çırpın. bakın, gördünüz mü adam neler yapmış serhat? sözlük formatına uyacağım diye yırtınıyor herif. az kalsın yine bir kaç kişinin ölümüne sebep oluyordum.
tecavüze, kucak kucağa gezmeye ve götünü açarak ''bedava'' diye bağıran insanlarla bağdaştırılması gereken, gıpta edilesi gelişmişliktir.
bu tespitin doğruluğuna dayanarak, sokak ortasında hayasızca seks yapmanın, yoldan geçen ve cinsel hayata karşı fransız olan insanlara eğitim amaçlı olduğunu kısmen de olsa söyleyebiliriz. ahlaksızlık değil, bilakis eğitici bir eylemdir. kucak kucağa gezmek, tanımadığın birinin götünü parmaklamak ise o halkın ne derece birbirine bağlı olduğunu, yakın olduğunu gösterir.
teröristlerin ve terör savunucularının tipik dağa çıkma gerekçesi. neymiş efendim, istihdam yokmuş, devlet onlara bakmıyormuş, o yüzden daha çıkmışmış. hassiktir lan ordan! köylerinize, şehirlerinize gönderilen bi dolu öğretmeni ve doktoru öldüren, yol yapımında çalışan işçileri tehdit edip işten ayrılmalarını sağlayan, mühendisleri ve askerleri otobüsten indirip kurşuna dizen biz miyiz lan? yapılan her iyileştirmeye karşı çıkan biz miyiz götoğlanları? köylerde ya da şehirlerde tek göz odada 9 kişi kalan ama ev geçindirmek için sabahtan akşama kadar çalışan aileler napsın peki? onlara da mı, ''la yarram devlet size bakmıyosa çıkın dağa, sıkın askerlerine amınakoyim'' falan mı diyeceksiniz? her kriz var, para yok diyen adam dağa çıksın o zaman. mantığa gel mantığa... bu başlı başına bir bahanedir arkadaşım. senin içindeki hayvanı çıkartan bir durum. ulan siz ki, devlete faydası olur diye doğudaki tarlalarınızı 20 senedir nadasta bırakıyorsunuz. o derece kin bürümüş içinizi... dağdaki orospu çocuklarına güvenip halen o orospu çocuğunu savunan orospu çocuklarına kalkıp oy veriyorsunuz. sonra, ''devlet bize bakmıyo, devlet kaka'' diye ağlanıyorsunuz. siz teröristlere her daim destek vereceksiniz, sonra devlet size istihdam sağlayacak öyle mi? yok bi de götümüzü döneydik? sen kodumun teröristlerini savun, destek ver sonra çık devlet bize bakmıyor. bekle sana bakar devlet. sen bu beyinle yaşamaya devam edersen bakar. al başını bakar! oh valla, ne güzel memleketmiş. dağa çıkma gerekçenizi de sizi de...
kapı önünde çekirdek çitleyip, dedikodu yapan kadınların vazgeçilmez replikleri. bu kadınlar ki, düz bir soruya dahi kadercilik penceresinden bakarak yanıt verirler insanlara.
- bey nerde, yola mı çıktı yine?
- evet kardeş..
- gelir o zaman bi kaç güne
- kısmet, alnımızda ne yazıyosa o. nerden bileceğiz şu an ölmediğini? belki tır ile çarpışıp sağ bacağını kaybetti? onun için kısmet...
gibi... genelde böyle konuşup felaket tellallığı yaparlar. boğasın gelir, öldüresin gelir şiddetli biçimde. bitirmezler, devam ederler:
- ee kız senin oğlan naptı. össye girdi ya bu sene. nasıl, iyi geçmiş mi? kazanırım diyo mu?
- kısmet anacım kısmet. kaydırmadığı ne malum? belki tek bi doğrusu yok? alnında ne yazıyorsa o. hayırlısı olsun...
hadee al bi de burdan yak. katli vacipler listesine giriş yaptı kafadan. sen sinir olmuyor musun? valla ben ilk görüşte şöyle şakkadanak bi tokat yapıştırasım geliyor suratına. ulan oğlunun sınavı iyi geçtiyse sen niye halen direniyosun? kadın işte...
- ay kız lafa tuttum.. senin yemek yanmasın?
- alnımızda ne yazıyosa o necla. belki şu an ev tutuşmaya başlamıştır nerden bileceğiz değil mi? onun için kısmet.
tecavüz suçu işleyen hayvanların kaldığı ahır. şey pardon, koğuş. tek bir kural biliyorum bu koğuşa ait, tesbihin yere düşürülmesi, düşürülse bile yere eğilip alınmaması...
(bkz: koyan koyana)
(bkz: erkek erkeğe)
(bkz: aman diyim)
dinini tam yaşamadığı iddia edilen insandır. nasılsa namaz kılmıyorum, o zaman iyice sıçmalıyım, sesini sonuna dayamalıyım müziğin falan mı diyecekti? iman ile paranın kimde olduğu açıklığa kavuşturulmamışken ve kavuşturulamıyacakken bu gibi genellemeler yapmak ancak genelleme yapanın aciz olduğunu gösterir lakin namaz kılmayan, müziğin sesini kısan kişinin cennetlik ya da cehennemlik olduğunu göstermez.
günlerdir açlıkla sınamasından daha acı veren, daha bir insanın içini kemiren, dayanılmaz bir sınavdır. küfür etmeden geçebilenlere cenette koccaman bir arsa ve sayısız huri verildiği rivayet edilmekle beraber, geçen olmadığı söylenegelir.
bilmiyorum ahali, aklım almıyor. adam 5 sene sonra 40 yaşına giriyor afedersin. bugüne kadar tek bir üst düzey özelliği olmayan, düz, dümdüz hatta yıllar yılı kendisine artı katmak yerine eksi bir profil çizen adamın milli takım gibi üst üst üst düzey bir takımda forma şansı bulması. nasıl bir psikolojidir veya futbol stratejisidir ki onlarca futbolcu dururken sen çık adamı senelerdir beklerde oynat. yeter lan ibrahim... siktin belamızı. bugün de siktin sağ ol. nice sikertmelere.
herkesin gönlünden geçen ve eminim klavyesine elini değdirir değdirmez yazacakları kişilerin ismini deşifre edeceğim burda. evet, evet onlardan bahsediyorum yani ibrahim üzülmez ve sabri sarıoğlu'ndan...
bu adamlar ki normal bir odunun dahi futboldan para kazanabileceğini göstermişlerdir türk milletine. fatih terim'de kendilerinin bu kampanyasına sonuna kadar destek verip bir de türk a milli takımında oynatmaktadır. hacı bi düşünsene ya, türkiye genelinde o kadar yetenek oyuncu var. gerek alt yapılarda gerekse alt liglerde ama sen tut ibrahim ve sabri gibi iki süpersonik beki milli takıma al ve üstüne üstlük ilk 11'de şans ver! nasıl bi torpilmiş mınakoyim anlayamadık gitti. bu arada bu akşam sergio ramos'un ibrahim'i fazla yormamasıni diliyorum. rica ediyorum, lütfen...
sonra mı? sonracığıma ahmet çakar ve hıncal uluç var. diyelim ki sen sporcusun, almadığın madalya, kazanmadığın turnuva kalmamış ve allah son defa seni sınıyor. işte tam bu sırada ahmet çakar ve hıncal uluç televizyona çıkıp, ''x mi? x mi iyi oyuncu.. onun ben amınakoyim ya o kimmiş. siktirsin gitsin öğrensinde gelsin'' diyerekten sabrını deniyor. bu da bi turnuvadır sporcu için. sen istersen götünün yanaklarıyla süt çıkarabilen kuş tut, yine de bu ikisine yaranamazsın... federer mi? o kim la?
sokakta konuşanı da var, haberler de siyaset biliminin mınakoymuşum diyerekten çıkıp anlatan da var...
%47'den sonra çok büyüüüüük bir düşüş varmış hatta bı kırılma noktasıymış, artık tahtı sallanmışmış. umut fakirin ekmeği tabi, ye ye bitmez amınakoyim. ee be tarraam... ak parti iktidarın başına geldiğinde aldığı %34'lük oyun 4 puan gerisine bile düşse yani %30, 29, 28, 27 alsa yine tek başına iktidara gelir, bir çok belediyi yine almış olur. siz %39'luk, daşşş gibi bir rakkamla ne kaybedişinden bahsediyorsunuz, ne yenilgisinden? tamam düşüş var, hata var kimse yok demiyor. ama dedikodu yapcağınıza, ak parti bundan sonra ne olur diyeceğinize allah aşkına kendi çizginize bir bakın. akp'nin oyları düştü evet... peki sizin oylarınız buna bakarak ne kadar arttı? 1 mi, 2 mi? kaç yahu, kaç? dinime küfreden müslüman olsa.
bacak, boyun, göbek ve burnundan gıdık almaktadır. erkeklerin ilk deneyeceği yerleri bildiğim için baştan sölüyorum; fazla bir şey beklemeyin. aç video izle lan! bu sadece gıdıklamak için, eğlencesine. yalnız göbek tarafından dürtünce çıkarttığı ses acaip.
ne güzel memleket lan. ikisinin de asılma olayı demokrasinin ayıbı olarak görülmesi gerekirken, bazı ulusalcı geçinen ve çağdaşlıktan kırılacak olan kesimler, ''deniz gezmiş emperyalizm karşıtı... vittiriviviviv ama adnan menderes oyuncaktır, onun asılması tartışılabilir.'' demekten kendini alamıyor maalesef. ne kadar ikiyüzlüymüşüz böyle? günümüzde demokrasi, demokrasi diye yırtınanların o zaman yapılan katliamı haklı bulup bir de üstüne deniz gezmiş olayına karşı çıkmaları gerçekten komik. komik lan var mı? kıçımla gülüyorum olum, öyle böyle değil. ismet inönü paraların üzerinden atatürk'ü kaldırdı, kendini resmini koydu ve bunu bilen siz o zamanın lenin hayranları şimdinin konsolos büyükleri, adnan menderes'in tekrardan atatürk'ü okullara, devlet dairelerine asmasına bir şey diyemiyorsunuz. sizi gidi çakma sosyalistler sizi. ulan utanmadınız da değil mi? 50 yılına kadar müzede beklettiniz atamızın naaşını. adnan menderes'in aklına geldi anıtkabir'e taşımak. siz nerdeydiniz? yok tabi, devrede yoksunuz. o asıldığı zaman demokrasi süper işliyor, türkiye aydınlanıyor, yok deniz gezmişler giderse, sıçayım böyle demokrasinin içine değil mi? aman bunları tartışmayın, aman yoğurdun kaymağını yiyin sizler. kenarımın çağdaşları.
cumhuriyet mitinglerine çıktınız derneklerinizin gazıyla. demokrasi nerde diye bağırıp bir de utanmadan, ''ordu göreve'' pankartı açıp salladınız. demokrasi ve ordu göreve(!) birbirlerine bu kadar yakın iki kavram daha yoktur necmi, öyle değil mi? işinize gelmediği zaman asker meclise çıksın. yoksa sonra o asker size ayar verdiği zaman, ''türkiye'nin faşist tutumu orduyu da etkileyerek bıdıbıdı'' dersiniz. vay anam vay. önce şu çelişkilerinden kurtul sen kokona cumhuriyetçi teyzecim benim. zamanında laiklik diye yırtınırken milletin açlıktan kokan ağzını duymayan sizdiniz. şimdi kriz var ayağına götünüzü yırtmadığınız kaldı.
adı sol tarafta gözüktüğü zaman herkesin içini burkacak kadar sevilen, türk sinemasının başını çekmiş mükemmel bir oyuncudur. öldü sanmayın ahali, hatrıma geldi yazayım dedim. zira öldükten sonra kıymeti kalmıyor hakkında yazılanların.
dedem 23, kendisi ise 25 doğumludur. dedeme bakıyorum, daha ayvalıktaki yazlıkta kasım ayında denize girdiğini söylemişti ve dün oy kullanmak için yanımıza geldi. halen dinç, halen kendinde ve bıraksan mayıs ayında yine girer o denize. münir amcama bakıyorum, hababam sınıfı filminde nasılsa, halen öyledir gözümde. bir şaraptır. filmlerindeki aile babası rolüyle gönüllerimize taht kurmuştur yıllar boyu. biliyorum ki hakkında sayfalar dolusu güzel şeyler de yazsam, senin bize sunmuş olduğun o unutulmaz oyunculuğa karşılık olamaz. sadece teşekkür edebiliriz yaklaşık 60 yıldır bu sektörde diz çürüttüğün için. keşke magazin veya haber programlarında adını bile duymak istemediğimiz sanatçıların yerine sen ve senin gibi türk sinemasına yıllarca katkıda bulunan değerlerin belgesellerini görebilsek. allah uzun ömür versin lakin, sen aramızdan ayrılmadan evvel tek bir kez görebilsek, o kameralara gülümseyebilsen yeniden.
onyüzbinmilyon kaplan gücünde bir direniştir. dünya'nın belki de hiç bir yerinde görülmeyen ve maalesef solcusunun bile haksız bulduğu bu direniş, korkarım ki stephen hawking'ten beter olana kadar hatta baykal ölene kadar sürecektir. yani bir insan senelerdir dikiş tutturamadığı bir işte neden halen direnir, neden başka işe yönelmez.
meselan sen baykal efendi. kongar-barlas tartışmasında kongar yerine sen çıksan, sen boy göstersen tv'lerde nasıl olur? ya da gidip limon satsan sokaklarda veya ne bileyim market aç, balık sat, karı pazarla falan fişman ama siyaset yapma. ulan recep tayyip erdoğan bile, ''böyle muhalefete can kurban'' dedi lan. daha ne yapacaz rezil olman için? neyse, tamam sakinim...
edit: bu kadar uzun yazıyı okumayacağınızı bildiğimden ötürü şu uyarıyı yapmak istiyorum, diyalogtan önceki ''mal'' ile başlayan paragraftan itibaren okuyun. diğerleri fasa fiso.
sırf zall rica etti diye tanım: 21 şubat cumartesi günü başlayan göt donduran istanbul soğuğunda, üsküdar'dan çengelköy'e kadar yürümenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmenize vesile olacaktır. deneyin abi, parasız, bilmediğiniz istanbul sokaklarında ne bok yiyebilirsinizin tezini oluşturun bakalım, ne tür çıkarımlar yapabiliyorsunuz.
keşke sadece başlığı açsaydım ve yaşamasaydım bunu. diğer yaşayanlardan bekleseydim anıları, ne güzel olurdu valla. sabırsızlanmayın, başlıyorum anlatmaya...
20 şubat cuma günü gülük gülistanlık olan istanbul'un, o gün sırf bana ibnelik olsun diye buz gibi havaya bürünmesi bir yana, üstüne üstlük bir de o diyarda parasız kalmak harbiden 4 zencinin tecavüzüne uğramakla eş değer.** aslında bu biraz da benim dangalaklığımdan kaynaklanıyor. nasıl mı? şimdi mecburen para konusunda rakam vermeliyim bu durumda ki o zaman anlayabilesiniz derdimi. 1 gün bile kalacağımı düşünmüyordum istanbul'da ve ona göre de para tırtıklamıştım 1 hafta boyunca. 150 yetale vardı cebimde, hazırdım gitmek için. sadece 1 gün içinde iyi para aslında 150 yetale yani en azından öyle düşünüyordum.
istanbula inişimden evvel, otobüste yaşadığım küçük bir anıyı da anlatmak isterim; 387 kiloluk bir teyze ile onun tam zıttı olan 50 kilo ağırlığında bir amca, 3 ve 4 nolu koltuklara geçtiler. yani tam bir baskül ailesi portresi çiziyorlardı. kadın pencere kenarındaki koltuğa geçecek fakat en öndeki yiyeceklerin durması için koyulmuş olan eklenti, hanım teyzemize engel olmuş olacak ki, ''evladım bu çıkmıyor mu'' şeklinde dumur bir soru yöneltti şahsıma. içimden geçen cevap, ''valla teyzecim o cüsseyle zorlasan çıkar ama bence yapma'' şeklinde olsa da bunu dışarı yansıtamadım. ''hayır teyzecim o eklenti oraya sabit'' demekle yetindim. nasıl o engeli geçip oturduğuna dair en ufak fikrim yok. bir de muavinlerden birisi, yolculuk esnasında kadına kemerini takmasını söyledi ki, tam komediydi. o göbek ve sıkışıklıta, muavinin bu sorusuna karşılık nasıl bir yüz ifadesi takındığını siz hayal edin.
neyse efendim, gelelim istanbul'a. sabahın 6'sı, hava yeni aydınlanmaya başlamış, istanbul uykuda lakin harem hiç uyumamış. havada aksine nasıl soğuk bilseniz... istanbullu vatandaşlar geçen hafta, tam bugün tatmışlardır o soğuğu iliklerine kadar eminim.
şimdi diyeceksiniz ki, hani misafirliğe gitmiştin, seni alacak olan yok mu? yok işte aga.. adamlara rahatsızlık vermeyelim diye saat 8-9 gibi inerim dedim. empati kuruyoruz şurda, rahat bırakın dimi ama?
mal gibi soğukta beklemedim tabiki. girdim bir lokantaya ve hemen sıcacık bi mercimek çorbası söyledim. soğuğu son raddesine kadar yemiş bünyeye ne iyi gidiyo biliyon mu hacı o çorba. yemek borusundan mideye geçişi başlı başına bir orgazm sebebi. 2 tabak mercimek çorbası ve sayısız çay içtikten sonra lokantadan ayrıldım. buz gibi soğuğu göze alarak haremden üsküdar'a deniz manzarasını seyrede seyrede yol aldım. haremden üsküdar'a kadar yürümenin sebebi parasızlık değil, istanbul aşkıdır. sabırsızlanma lan, gelicem daha oraya dur hele. saat 8:30 gibi üsküdar'a vardım ve arkadaşımı aramanın zamanı gelmiştir diye düşündüm. telefonda kontör yok, kontör alacaktım. daldım bir büfeye turkcell 100 kontör*** istedim ama maalesef 150 var dedi. cepte para var diye ilk defa 150 kontor almış bulundum. bozuk olmadığı için 50 yetaleyi uzattım ve bana dönen para 20 küsür yetale idi. ebesinin amı ali sami dedim, bu ne? bi daha kontör yükleyen ashaf'ın mınakoysunlar... o ara pek koymadı çünkü ben hala cepte para var sanıyorum. arkadaşı aradım, kadiköy'e gitmemi ve orda duraklarda beklememi söyledi. ilk defa kadiköy'e gidecek olan ben, yer yurt bilmeden tamam cevabını verip telefonu kapattım. sarı dolmuşlar gidiyormuş, 2 milyon ona bayıldık ve 20 dakika lan... dolmuşla 20 dakika sürüyor kadiköy. iyiki yürüme denyoluğuna kalkmamışım. vardım kadıköy'e ve orada, iskelelerin yanında ecem büfe diye bir cafemsi mekan var. etrafı soğuğu ve suyu geçirmeyen naylonla kaplı. girdim oraya ve çay söyledim...
işte herşey o cafemsi çay bahçesinde patlak verdi. 4-5 bardak çay içtikten sonra arkadaş geldiğini söyledi ve hesabı istedim. ödemek için elimi cebime attım veee... 50 yetaleden geriye kalan paradan başka hiç bir bok yok cepte. ha bir de 3 gün öncesinin sümüklü mendili. tam o esnada telefon çaldı. arayan annem;
- oğlum sen burada para unuttun mu?
- anne nolur o rakımın 100 yetale olduğunu söyleme...
- maalesef...
- hassiktir!
- şşttt! ne biçim konuşmak o öyle? ağzını yırtarım valla..
- anne tamam ya, pardon. şey bugün bankalarda kapalı. yatıramazsınızda..
- ee herhalde.. peki ne yapacakmış benim dangalak oğlum bu saaten sonra?
- bilmiyorum anne.. her an kötü yola düşebilirim..
- ashaf bak geliyo terlik!
- o kadar menzili olduğunu sanmıyorum. neyse annem çok sağol, bi yolunu bulucaz artık. görüşürz
- eyi madem..
ve bu konuşma da burada sonlandıktan sonra bilet parasıdır, kız arkadaşları yemeğe götürme parasıdır çıkmazını nasıl aşabilirizi düşünmeye koyuldum.
kız arkadaşlar derken 2 tane sevgilim yok hatta hiç sevgilim yok. ikisi de kardeş bellediğim gayet düzgün kızlar yani yanlış olmasın. o ayrıntıya pek girmek istemiyorum. zira pek hesap ödemek zorunda kalmadım, şanslıyım.
asıl olay, ucu ucuna ödediğim hesaptan sonra kalan 45 kuruş parayla akşam vakti istanbul'da ne bok yiyeceğimdi. evet aga cepte kalmış 45 kuruş! dışarda mideyi bozsam ve tuvalete gitsem o paraya sıçırtmazlar bile adamı...
tek çare kalmıştı, çengelköy'e, diğer tanıdıklarımın yanına yürüyerek gitmek. yolu bilsem amenna ama o da yok... neyseki kadiköy duraklarında bir sarı dolmuşçuya derdimi anlattıktan sonra beni dolmuşa atmasıya(lan travesti gibi bakmayın bana dolmuşa atması derken alması manasında) her şey yoluna girdi gibi oldu. üsküdar'a kadar sarı dolmuşla gittim, sonrası çengelköy'e kadar yürüyerek.
ve nasıl soğuk biliyo musun? yere tükürsen sıvı halde yere değmeden tükürük donar aga. 21 şubat 2009 cumartesi gecesinden bahsediyorum, istanbullular bilir. afedersin götüm hiç böyle donmamıştı, hiç hemde. yaya halde yakaşık 1 saat süren yolculuğumun sonunda sarıkamış faciasından kılpayı kurtulan askerler gibi bir hal aldıktan sonra istediğim yere vardım. sağ olsun tanıdıklar ısıttılar, anlattığıma güldüler, doyurdular, baktılar...
bu hikayeden çıkarılacak sonuç;
bilmediğiniz, etmediğiniz diyarlara giderken 187 kere düşünüp, 789 kere cebinizi kontrol edin param cebimde mi diye. yoksa yalı kazığı gibi kalırsınız.
ben o soğukta dışarda kalabilirdim ama kalmadım. bu yüzden cidden allah'a şükrediyorum bir tanıdığım olduğu için. o soğukta dışarda kalan kimsesizlere de bir kere daha üzüldüm, elimden bir şey gelmedi zira.