bugün, bir okul bahcesinde düzenlenmis olan kermesten arda kalanlardir.
hersey, ileri seviyedeki otistik cocuklar icin egitim veren bir devlet okulunun düzenledigi panayira katilmamla basladi. burda ögretmen olan kuzenim yardim icin rica etmisti bikac gün öncesinden. seve seve kabul ettim.
sabah 9'da hazirliklar basladi. okulun bahcesine masalar, standlar kuruldu. el isleri, yiyecekler vs. vs. bir kermeste bulanabilecek hersey vardi yani. genis bir protokol masasi hazirlandi. sasirdim. kim gelecek ki o kadar diye düsünürken; birer ikiser gelmeye basladi insanlar. bilmem ne müdürleri, yardim sevenler dernegi üyeleri ve daha bilmediklerim. bi güzel oturdular masaya. yediler yediler yediler. saat farkiyle biri daha tesrif etti. odunpazari belediye baskaninin esi! ilisti masanin bi kenarina. bi süre sonra yeme fasli bitti ve protokoldekiler ayaklandilar. yardim sevenler derneginden gelenler daha etkinlik baslamadan (müzik, folklor, perküsyon, dans vs.) standlari birer birer dolasip biseyler almislardi coktaan (mümkün oldugunca en pahali olanlarindan bikac tane). protokoldeki diger insanlara baktim; oynayan cocuklara alkis tutup, tikinip, defolup gittiler. eee ne anladim ben bu isten? ha el altindan yardim etmislerse ona bisey diyemem elbette.
ancak bizim gözlerimizin önünde gerceklesen bir olay vardi. belediye baskaninin esi zat-i sahaneleri ucarcasina kacmak üzereyken, dikkatini hemen protokol masasinin yaninda duran standimiza cekmeyi basardik. lüle tasi kolyeler, yüzükler, tesbihler, keceden yapilma rengarenk süs esyalari süslemekteydi standimizi. kadin yüzünü burusturuyordu. ve ben buna bir anlam veremiyordum. zira sergilenen seyler el emegiydi, cirkin de degillerdi üstelik. olsalardi bile, onlar bu okul ve cocuklar yararina satilan bir takim kivir zivirdi. neyse kücük bir kolye alma teveccühünde bulundu ve parayi tutusturdu elime. 2.5 tl olan para üstünü bekliyordu ve fakat bizde bozukluk yoktu. ordan kuzenim hemen devreye girerek keceden yapilma cüzdanlari gösterdi. amac daha fazla yardim toplayabilmekti. aceleyle onu da ver diye isaret etti kadin basiyla ve eliyle. toplam 12.5tl tutmustu. 15tl verdi. ben tam para üstünü vermeye hazirlaniyordum ki kadin arkasini dönüp uzaklasti. paranin üstünü almayi bile unuttu aceleden. bakin bilerek birakti demiyorum! zorla yardim topluyormusuz hissine kapildim bi an. ama utanmasi gereken oydu. onun yerine biz utandik, birbirimizin yüzüne bakakaldik..
diger yanda ise diger okullardan ögretmenleri esliginde gelmis ilkögretim ögrencileri vardi. yaslari 6-8 civarindaydi. bu tür etkinliklere özellikle getirildiklerini söylediler. o minik eller standa uzandi, ya "anneme" diye ya da kendisi icin biseyler almak adina. minik elleriyle bi sürü bozukluk biraktilar avucuma. ne yalan söyleyeyim almaya kiyamadim. bazilarinin parasi yetismeyince, görmezden geldik. janjanli paketlere sarip tutusturduk ellerine aldiklarini. ve onlarin verdigi 25-50 kuruslar diger 15tl den cok daha kiymetliydi benim gözümde!
sonra bir kadin yaklasti standa yaninda kücük bir kiz cocuguyla. kücük kiz yüzüklere bakmaktaydi. kadin tamam kizim bak diyordu ama garip bir huzursuzluk yerlesmisti yüzüne. anlamadim önce. sonra kücük bi tane secip, kizin parmagina göre daralttim yüzügü. kiz annesinin yüzüne bakti. ben 7.5tl demistim ancak beni duymadi. 1 lira uzatti, ne kadar diye sordu uzatirken de. tekrarladim fiyati ve tekrar ettigime pisman oldum o an. cünkü o an anlamistim o yüzüge verecek daha fazla parasi yoktu. önemli degil dedik ve aldik 1 lirayi yüzük kalsin diyerek. önce cekindi, almak istemedi, kizina döndü bakti. iki arada bir derede kalisti bu. ama biz israr ettik. sonra o kücük kiz, annesi ve yüzük arkalarini dönüp gittiler.
icinde gecen bazi cümlelerle bana sözlük yazarlarini animsatan bir oktay rifat siiri.
BiR OTELiN iKi ODASI
Benim gibi çay pişirir sabahları
elbet
Günlük yolculuğuna çıkmadan evvel
Nece konuşur, kim bilir?
Uzak bir memleketten gelmiş olmalı.
Ayak seslerini dinlediğim olur. Şarkı söyler kendi kendine bazan. Derim: Şimdi arka üstü yatmakta. Bilirim şu anda sıkılmaktadır.
Ve onu düşünerek uyuduğum geceler Üstünü örterim rüyada. Acap o da beni düşünür mü, Benim onu düşündüğüm gibi?
Bir dost ki benden habersiz yaşar. Çıksa üzülürüm odasından, Zayıf yüzlü ve çelimsiz bir çocuk. Komşum her halde iyi insandır.
ve sadece iki gün sonra yani bugün baska bir ölüm daha gerceklesti. acil tip uzmani dr. fatih bilge, nöbeti sirasinda ölü bulundu. doktorun, ameliyat öncesi hastayı uyutmak için kullanılan 'propofol' adlı anestezi ilacını enjekte ettiğinden süpheleniyorlar. detaylar icin:
bi dönem bu hastanede görev yapan arkadasim iki doktorun da deli gibi calistigini söylüyor.
ameliyat öncesi hastanın uyutulması için kullanılan 'Propofol' isimli ilacin yaygın olarak kullanıldigi ve Bu ilaca bağımlı olanlarin ise sadece anestezi uzmanları ve anestezi hemşireleri oldugu belirtilmis haberde. Bazılarının uykusuzluk sorununu çözmek için propofolu kullandıkları söyleniyor.
saatlerce nöbet tutan, nöbet sonrasi hicbir sekilde dinlenme zamani olmayan, uyku düzensizligi yasayan, bu yogun tempoda calisan insanlari düsününce, bu ilacin kullanilmasi cok da sasirtici gelmiyor insana.
belki bikac saat uyumak adina alinan narkoz/ilaclar sonsuz uykuya sürüklüyor bu genc insanlari. ve calisma kosullarindan sikayet ettiklerinde, eylem yaptiklarinda burun kiviran insanlara gelsin bu yazi.
not: ne doktorum ne de saglik sektörüyle bi ilgim var. ama bu sekilde calisan asistan bir arkadasimi bir hafta görmem yetmisti.
basligin tam hali; "kacarak dertlerinden uzaklasabilecegini sanan insan."
hepimiz zaman zaman uzaklasmak isteriz. kacmak. bazen saklanmak. hani su cocukken kim bilir hangi nedenden dolayi üzülüp aglayarak uykuya daldigimiz zamanlar gibi. gözümüzü actigimizda var olan acinin bitmis olmasi gibi bir duygu yasamayi bekleriz. ama olmaz. büyüdükce uyumak zorlasir. ve uyandigimizda bütün ciplakligiyla dikilmektedir o aci karsimizda. cocukken o kisa sürelik kacisi, büyüdügümüzde daha uzaklara, km.ler ötesine giderek gerceklestirmeye calisiriz. düzelir, gecer diye ümit ederek. ama nereye gidersek gidelim dertler de atimizin terkisinde bizimle beraber yol alir..
kisacasi, tanim: dertlerinden kacarak uzaklasabilecegini sanan insan ancak kendini kandirmaya calisan insandir.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.
ev yaptirmak, iki göz odada kirada oturan bi anne babanin tek hayalidir. "bizim de basimizi sokacak bi evimiz olsun" diye baslayan bir masaldir. bu ugurda baba evden ise yürüyerek gider gelir, isten arta kalan zamanlarinda insaatlari götürü usulü amelelik yapar. canini disine takar tam manasiyla, bir memur maasiyla olacak is degildir zira..
ve bir arsa alinir sehrin en varos mahellesinden, ucu ucuna denklestirilerek eldeki bütün para. "bir topragimiz olsun da yavas yavas üstüne ev de olur" der toprak insani. plan yaptirilir, proje, izinler, tapu ve daha ilkokuldayken anlamdiramadigim bi sürü sey yapilir. sonra temel kazilir, cimento alinir, demir alnir, alinir alinir.. isciler tutulur yövmiye usulü. anne elinde bi pazar filesi her gün yemek tasir bu iscilere. bu gidis gelisler, alinanlar verilenler, para cikismadigi icin verilemeyip borc olarak birikenler bi süre devam eder. en sonunda evin büyük kismi biter. ancak simdi de kis öncesi catiyi örtme telasi baslamistir babada. tugla alinir, catinin yan taraflari örülür. kiremit, kalas, ne gerekiyosa alinir. ve daha ilkokul 3. sinifa giden o eller de tugla tasir, ara ara eldivenin kesilen yerlerinden cizilerek, kanayarak. ama caktirmaz. o evde o kücük ellerin bile emegi vardir. cati cekilir, ev icine girilebilecek hale gelince, bir kamyon esya ile mahalledeki insanlarin gözyaslari esliginde aile kiradan kendi evlerine tasinir. eksikleri vardir tabi. ilk günler elektrigi actirmak icin para kalmamistir. o nedenle aksamlari gaz lambasi esliginde oturulur bir süre. pencerelere eski un bezlerinden dikilme güneslikler gerilmistir. kanalizasyon henüz o semte ulasmadigindan, barakavari bi tuvaleti vardir bu evin arka bahcesinde. bahce dedigime de bakmayin öyle, arkasi alabildigine bosluk, ilerde isigi yanan bikac ev ile bir de isigi yanmayan insaatlar.. gece tuvalete giderken ödümüz kopar. sehrin merkezinde bildigin köy yasamina gecilmistir.
ama bütün evlerden güzel gelir gözüme. balkonu vardir bi kere. balkon! ev indirmedir, böyle bikac merdivenle asagi inilir cinsten bi girisi vardir. balkonunun yarisi topraga gömülüdür ama balkondur sonucta. yerlerde marley denilen sey döselidir. hayatimda ilk kez marley görürüm. mavi-krem renkler kare kare kaplar tüm odanin tabanini, ya da pembe-krem. baba tek tek yapistirmistir onlari, isten ciktigi her günün aksami. nasil güzel olmasinlar ki? elektrik olmasa bile mutludur o ailenin üyeleri ayni sofranin basinda. babanin yüzündeki o gururla karisik mutlulugu, o huzuru unutamaz ailenin kücük cocugu yillar gecse de. ama en cok da mutlulugu.. sonradan anlar ki borclari olsa da o anne baba huzur icinde uyumuslardir o gece yataklarinda.
kisacasi ev yaptirmak kücük birikimlerle büyük hayaller kurmaktir!
ve ne zaman bir ev zorla yikilirken insanlarin feryatlarini görse televizyonda, o cocugun ici sizlar. cünkü emegin ne oldugunu bilir. o kücük tugla tasiyan eller emegin, evin, ev yapmanin anlamini, zorlugunu bilir.
ilk kez "Michael Gratzel" tarafindan düsük band araligina sahip rutenyum kompleksleri kullanilarak elde edilen, "elektrokimyasal pil"dir. bu yolla günes enerjisinden elektrik enerjisi elde edilir.
üretimi pahali olan silikon tabanli günes pillerine alternatif olarak gelistirilmistir. tüm bilesenleri organiktir ve ucuzdur. ancak verim silikon tabanli günes pillerine göre düsüktür (laboratuvar kosullarinda ~%11-12'dir).
yapisi, iki iletken camin (biri platin kapli elektrot - katot, digeri ise titanyum di oksit ile kaplanmis yüzeye boya adsorbe edilmis calisma elektrotudur - anot) sandwich modeli seklinde birbirine yapistirilmasi ve araya elektron transferini tamamlayacak iyonik bir sivinin (elektrolit) enjekte edilmesiyle tamamlanir.
calisma prensibi; düsük bant araligina sahip boyanin foton enerjisi ile uyarilmasiyla baslar. absorplanan enerji ile elektron degerlik bandindan iletkenlik bandina, burdan da iletken cam yüzeyindeki titanyum di oksite aktarilir. devre boyunca ilerleyen elektron katota ulasir (pt kapli cam). elektrolit araciligyla meydana gelen indirgenme/yükseltgenme sonucu boyanin rejenere olmasi saglanir.
ancak bu tür organik günes pillerinde sivi olan elektrolit sorun yaratmaktadir. sicagin etkisiyle buharlasabilmekte ya da cam kirildiginda akabilmektedir. buna alternatif olarak 2. ve 3. nesil organik günes pilleri gelistirilmistir.
kati hal organik günes pillerinde, sivi elektrolit yerine hole transport/conducting material - HTM (bosluk transfer maddesi) denilen organik bilesikler kullanilir.
bir baska cesidi de "plastik günes pilleri"dir. ilk kez "prof.dr.serdar sariciftci" ve grubu tarafindan C60 (fullerene-bucky ball) türevleri ve yariiletken polimerler kullanilarak yayinlamistir. bu piller cam yerine plastik üzerine de kaplanabilmektedir. hatta bu sekilde roll to roll teknigi ile metrelerce uzunlukta günes pilleri üretimi konarka vb. sirketler tarafindan yapilmaktadir. diger günes pillerine göre daha avantijli olmasinin yaninda verim %7-8 civarlarindadir (lab. kosullarinda). ancak konarka birkac ay önce acikladigi %8.3 verim ile dünya rekorunu elinde tutmaktadir.
hayvan belgeselleri esliginde yapilan kahvaltidir.
tvde parcalanan, lime lime edilen et/deri/ic organlar, cekistirilen organ parcalari ve kana bulanmis bi agiz esliginde.. babam bundan ne zevk aliyodu bilmiyorum. sanirim bir tür aile ici disiplin saglama metodu. ise de yariyodu. kafamizi kaldirmadan usul usul kahvalti yapiyoduk ölüm sessizligi icinde. nasil bi cocukluk yasamissam artik..
daha önce neden böyle bir baslik acilmadigina sasirmadigim iliski türü. cünkü yürümez. cünkü yay erkegi bir anda asik olur ve alir bu kadini havalara ucurur. sonra pat diye birakiverir o yükseklikten. bilerek mi? hayir tabi ki de. sadece unutmustur.