27 haziran 2018 tarihinde bolivya chimore havalimanı'na, yüksek gerilim hattının altından geçerek iniş gerçekleştirmiş dünyanın en büyük kargo uçağıdır. dünyada sadece bir tane olduğunu ve 21 Aralık 1988'den beri kullanımda olduğunu da hatırlatalım.
Mesut sanmak için kendimi
Ne kağıt isterim, ne kalem;
Parmaklarımda cigaram,
Dalar giderim mavisinden içeri
Karşımda duran resmin.
Giderim, deniz çeker;
Deniz çeker, dünya tutar.
içkiye benzer birşey mi var,
Birşey mi var ki havada
Deli eder insanı, sarhoş eder?
Bilirim, yalan, hepsi yalan;
Taka olduğum, tekne olduğum yalan;
Suların kaburgalarımdaki serinliği,
iskotada uğuldayan rüzgâr,
Haftalarca dinmeyen motor sesi,
Yalan.
Ama gene de,
Gene de güzel günler geçirebilirim;
Geçirebilirim bu mâvilikte,
Suda yüzen karpuz kabuğundan farksız,
Ağacın gökyüzüne vuran aksinden,
Her sabah erikleri saran buğudan,
Buğudan, sisten, aşktan, korkudan…
Ne kâğıt yeter ne kalem,
Mesut sanmam için kendimi.
Bunların hepsi… hepsi fasafiso.
Ne takayım, ne tekneyim.
Öyle bir yerde olmalıyım,
Öyle bir yerde olmalıyım ki,
Ne karpuz kabuğu gibi,
Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi…
insan gibi.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
irticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
--spoiler--
''Her tür kesinliğe karşı, insanların öldürülmesinin sineklerin öldürülmesi kadar gündelik sayıldığı şu anlamsız dünyayı tanıdığımızı sakin sakin yadsıyorlardı; şu sınırları iyi çizilmiş vahşiliği, şu hesaplanmış çılgınlığı, şimdinin dışında ne varsa her şeye karşı korkunç bir özgürlük duygusunu da beraberinde getiren şu tutsaklığı, şu ölüm kokusunu, öldürmediği herkesi şaşkına çeviren şu ölüm kokusunu, son olarak da bir bölümü her gün bir fırının ağzına yığılmış, yağlı kokular çıkararak havaya karışan, öteki bölümü de güçsüzlük ve korkunun zincirlerine vurulmuş kendi sırasını bekleyen şu şaşkına dönmüş insanlardan olduğumuzu inkâr ediyorlardı.''
--spoiler--
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur
işe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
iyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya
Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
üç kulaç öteden istanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.
Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.
Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin...
güz geldi mi göçüp gidiyorsun buralardan
mahzun kalıyor kalbim ve gözlerim..
sen sevgileri ve yolları hatırlatıyorsun bana
turnam, bir gün bırakmıyacağım peşini,
ömrüm oldukça ardından geleceğim..
bir yamalı yelkenden sular damlıyacak,
veya gemici şarkıları söyliyeceğim bir şilepte.
merhaba rüzgâr diyeceğim, merhaba maden kömürü
verin elinizi, kahve kokulu sahillere.
turnam, bir gün bırakmıyacağım peşini,
cümle sevgilere, tekrar buluşmak üzre, veda.
ormanlar, deniz çiçekleri, yunuslar
vatanım tuz biber gibi kalbimde ama
bu sevda başka sevda..
hiçbir zaman dertsiz kalmadı gönlüm
bir çift gözden, bir yapraktan, bir kuştan.
daima daha taze, daima yeni baştan
turnam bir gün bırakmıyacağım peşini,
sen nereye, ben oraya, adım adım
insan sevdikçe iyileşiyor artık anladım..
bilmem nerelere gidersin gönlünce
hangi medar şehrine, bir akşam vakti.
gürültülü sokaklar, evler, iri kuşlar
çıplak kadınlar arpa döver taş havanlarda
bir pencereden ansızın bir hazin şarkı başlar...
bir basık meyhanedir köşedeki, kemerli
yol boyunca keşkül uzatır sıska çocuklar.
trahomlu ve sıtmalı bir viski içerim
sahilde zencefil yüklü gemiler uyuklar..
ne denmişse yalan hayat için,
işte o, yaşandığı gibi sokaklarda.
cümle geçmişimi aziz bileceğim
turnam bir gün bırakmıyacağım seni
yaşamak ve sevmek için ardarda,
ömrüm oldukça peşinden geleceğim...
bireylerin veya toplumların genel refah ve erişim düzeyini ifade eden terimdir. Yaşam kalitesi verileri; uluslararası kalkınma, sağlık, siyaset ve istihdam alanları da dahil olmak üzere geniş bir yelpazede kullanılır. oecd'nin ** yaşam kalitesi endeksi verilerine göre ülkemizin yaşam kalitesi verileri ise tahmin edilebileceği üzere hiç de iç açıcı değildir. örnek olarak oecd'nin 2016 yılında yaptığı daha iyi yaşam endeksinde ülkemiz ne yazık ki sondan üçüncü sırada yer almaktadır.
öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
Hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.
Her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.
öyle günler gördüm ki, duvarlar gelir dile,
Gözümde canlanırdı eşkiya masalları.
Varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
Görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
Kafada çelik gibi fikirler dursa bile
Kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:
Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.
öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
Ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
Bir zamanlar yanımda ağız açmayanlar
Sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
Silahsız gördüğüne saldıran kahramanlar
En alçak tekmelerle beni yere devirdi.
Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı.
Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.
öyle günler gördüm ki, tabanca sakağımda
Tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
Gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
Sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı
Tabancanın namlusu ısındı yanağımda,
Parmağım istemedi tetiğini çekmeyi
Bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
Bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.
Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
Seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur
Yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
Gözyaşları içinde seneler yürür gider.
Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
Sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.
Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.
Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
ılık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
şöyle bir içten öpmeni senin,
Bin tane cennete değişmem...
Varsın yatağımız ipek olmasın,
Güzel vücudun danteller içinde değilmiş,
Ne çıkar...
O bütün tatlı saatlerinde gecenin
Güneş perdelere gelene kadar,
Kollarında bulutlarda gibiyim...
Mehtap, saçağımızdaki buzlarda
Odamıza bir soğuk aydınlık dolmuş.
Gözlerin gözlerimde,
Boynumda sımsıcak kolların,
Gündüzki yorgunluğum kaybolmuş.
Seni her an minnetle yad ederim
Sen şimdi şarkılarla evimdesin,
Sahibem, efendim, elagözlüm
Gözlerinden öperim..
Boydan boya bekçi düdükleri sokaklarda
Gecemiz huzur içinde elagözlüm.
öpüşlerin öpüşlerin ardarda...
Hem sevgi hem şefkat dolu ellerin
Ne olur yine böyle yarın da
Binlerce şükrediyorum hayata geldiğime
kollarında...
Bir başka lezzet var hayatta ela gözlüm,
öteki alemleri bilmek istemem.
şöyle bir içten öpmeni senin,
Binlerce cennete değişmem
''işte tıpkı bu hayallerin elde tutulmaz dokusu gibi,
bulutlara karışmış kuleler, görkemli saraylar,
yüce mabetler, hatta şu koca yerküre
ve üzerinde varolan her şey bir gün eriyecek;
biraz önce uçup giden şu hayali gösteri gibi dumanı bile kalmayacak ardında.
rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız biz ve uykuyla çevrilidir küçücük hayatımız...'' *
thomas hobbes'un sunduğu argümanlarla siyaset felsefesini çağının çok ötesinde bir rasyonellikle ele aldığı önemli bir eseridir. bazı kitapların yazıldığı tarihler insana mantığın ve düşüncenin tarihten ve modernizmden bağımsız tamamen insanın kendi gelişimi ve düşünce sistemiyle alakalı olduğunu farkettiriyor. ilk defa 1651 yılında yayınlanmış olan leviathan da kesinlikle bu tür kitaplardan biri.
--spoiler--
''şimdi anladım ki, her ne kadar insanlar kendileri için kaygı çekmekle yaşadıklarını zannederlerse de, hakikatte onlar yalnız sevgiyle yaşarlar.''
--spoiler--
1818-1897 yılları arasında yaşamış italyan kemancı, besteci ve eğitmendir. bir besteci olarak en kalıcı çalışması 19. yüzyılın italyan enstrümantal rönesansında merkezi bir yer tutan oda müziği olmuştur. Ancak bir besteci olarak başarısı 19. yüzyılın en iyi konser kemancılarından biri olarak gösterdiği saygınlığın gölgesinde kalmıştır. en bilinen operası turanda en bilinen eseri la ronde des lutins'dir.
işte ben hep böyle garip mahzun,
Bir şey beklermişcesine yaşıyorum.
Bazan öyle günlerim oluyor ki, Elagözlüm,
Ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum ..
Bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
Kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman ..
Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
Bu bir nimet, bu bir nimet, bu Elagözlüm,
Bu yaşamak bir şiir; harikulade.
Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin ..
işte böyle yeşil bulutlar misali senelerce,
Oradan oraya elinde kaderin.
Kimbilir kaç kere üstünden geçtim,
şarkılar söyledim karşısında
Bir gün bana mezar olacak yerin ..
Gerçi şimdi çağımız değilse de Elagözlüm,
Bu bir kötü tecelli ki, nasıl diyeyim.
Bir gün bir kara gölge görürsen gözlerimde
Akşamsa beni uyut..
Bir nefis sabahsa eğer, ölümü
Ellerin ellerimde bekliyeyim ...
gezegenimizden 1344 ışık yılı uzakta olan bir nebuladır. eğer dünyadan 4 ışık yılı uzakta olsaydı nasıl görünürdü sorusundan hareketle hazırlanan aşağıdaki çalışma insana keşke öyle olsaymış dedirtir.
Daryl Oster tarafından kurulmuş et3 global birliği tarafından geliştirilen bir ''basıncı alınmış tüp aksamlı tren'' projesidir. proje tıpkı Elon Musk tarafından geliştirilmekte olan Hyperloop projesi gibi süper hızlı ulaşımı amaç edinmiştir. ilk versiyonda şehirler arası saatte 600 km yapacak bir modelin geliştirilip sonrasında uluslararası yolculuklarda saatte 6500 km yol kat etmesi öngörülen modellerin geliştirilmesi hedeflenmektedir. bu da new york'tan beijing'e 2 saatte ulaşmak anlamına geliyor. projenin kapsamı yüksek hızla da sınırlı değil, iddialarına göre kwh başına elektrikli araba ve trenlerin sağladığından 50 kat daha fazla taşıma sağlayabiliyorlarmış. şimdilik çoğu kağıt üzerinde olsalar da hız ve verimlilik açısından devrim niteliği taşıyan ve sayıları hızla artan bu tip projelerin yakın gelecekte gerçekleşmesi olası görünüyor.
Vurgunum gözlerine, o gözler acır bana,
Bilirler, yüreğin hor görüp işkence eder;
Seven yaslılar gibi kara çekmiş sırtına,
Kıvranışımı özlü bir şefkatle süzerler.
Sabahleyin göklerde ışıyan güneş bile
Yaraşamaz Doğunun soluk yanaklarına,
Akşama yol gösteren gür yıldız, görkemiyle
Böyle ışık saçmaz loş Batının yarısına:
Yaşlı gözlerin daha çok yaraşır yüzüne.
Bana da bir pay ayır yüreğindeki yastan:
Seni yas daha güzel gösterir ele güne;
işte acıma duygun sana biçilmiş kaftan.
“Güzel ancak karadır,” diye yemin ederim,
Senin renginden yoksun olan çirkindir derim.
sevmek. ve sevginin insanın dünyasını güzelleştiren iyiliğini benliğinde hissetmek. dünyanın en güzel hissi mi bilemem. ama kelimelerin anlatmakta yetersiz kalacağı kadar özel ve güzel bir his olduğunu söyleyebilirim.
--spoiler--
''insanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır.''
--spoiler--
Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman;
Deniz aynandır senin, kendini seyredersin
Bakarken, akıp giden dalgaların ardından.
Sen de o kadar acı bir girdaba benzersin.
Haz duyarsın sulardaki aksine dalmaktan;
Gözlerinden, kollarından öpersin, ve kalbin
Kendi derdini duyup avunur çoğu zaman,
O azgın, o vahşi haykırışında denizin.
Kendi aleminizdesiniz ikiniz de.
Kimse bilmez, ey ruh, uçurumlarını senin;
Sırlarınız daima, daima içinizde;
Ey deniz, nerde senin iç hazinelerin?
Ama işte gene de binlerce yıldan beri
Cenkleşir durursunuz, duymadan acı, keder;
Ne kadar seversiniz çırpınmayı, ölmeyi,
Ey hırslarına gem vurulmayan kardeşler!