Biz önceden küçük şeylerle mutlu olan insanlardık. Ne zaman bu hale geldik cidden. Hayat akıp giderken iyi niyetleri,hoşgörüleri, güler yüzü, anlayışı kısacası güzel olan her şeyi de yıkayıp mı üzerimizden geçti. Kimsenin yüzü gülmüyor kimse kimse ile sohbet etmiyor merhaba yok iyi günlerin, kolay gelsinlerin selası verilmiş zaten. Haberlere bakıyorum insanın insana yaptığı insanın diğer canlılara yaptığı vahşet.iyilik timsali değilim, kusursuz değilim. Ama bile isteye kırmadım kimseyi hayatımda. Böyle insanlar sahi nasıl yaşıyorsunuz nasıl mutlu oluyorsunuz? (Yazıyı yazma nedenim uzun süredir haber izlememiş olmam ve bu akşam şöyle 4-5 haberi tesadüfi görmemdir. Hayattan soğudum yine...)
Kırıklarını aldırdım kalbimin
Zırhımı çıkarttım astım portmantoya
Güzel vücutlar boş suratlar
Benimse yenmiş tırnaklarım
Titrek ellerim var
Evet dedi ben de seni aldattım
Bir kez de değil üstelik
Çünkü beni çok kanattın
Çok sevdiğim bir yalandın
Gönülçelen gönülçelen
Aynı anda utanmadan
Hem kırıcı hem kırılgan
Yordun beni gönülçelen
Gönülçelen gönülçelen
Biraz gerçek biraz yalan
Hem yarabandım hem yaram
Bitsin artık gönülçelen.
inanmam da ben bunlara ama Kova burcunun hemen hemen tüm özelliklerini taşırım. Hayatıma giren neredeyse tüm erkeklerin ikizler olmasını da büyük bir tesadüfe bağlarım.
Sokaklar sakin geceler karabasan
Ellerim titrer kim bu ben kim bu susan
Ne soran var ne bilen sebebim yok
Bna kıyan erkeğim sen gül vazgeçtim rüyalardan
Beni sevmezsen yağmurları sev
Bulutlar ağlasın sen gül güneş doğsun yeniden
Gidiyorum gözüm yaşlı
Hatıan har yüreğime
Sen sev yağmurları
Yağmurlar yağsın üzerime
Gidiyorum gözüm yaşlı
Ah yine yol yol üstüne
Sen sev yağmurları
Yağmurlar yağsın yüzüme.
Kendi için yaşamayı bilmeyenlerin senin için ölürüm demesi durumu ile benzerlik gösterir. Git bilader ölme ne benim için ne başkası için yaşa güzel yaşa KENDiN iÇiN.
Bence en güzel yanlarından biri karşınızda dünyanın en güzel kızı ya da en yakışıklı erkeği olsa bile gerizekalıysa beş dakikadan fazla dayanamıyorsunuz. Net!!!
Profesör, içi dolu bir bardak tutarak derse başladı. "Bu bardağın ağırlığı ne kadardır sizce?" diye sordu talebelerine. Herkes bir tahminde bulundu.
ikinci bir soru daha geldi profesörden:
-Bu bardağı birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?
-Hiçbir şey.
-Ya bir saat boyunca tutsaydım...
-Kolunuz ağrımaya başlardı.
-Haklısınız... Peki gün boyu elimden bırakmasaydım.
-Her halde kas spazmı geçirir, belki de hastaneye kaldırılırdınız.
Profesör, bu soruları niçin sorduğunu açıklamak niyetiyle sözlerini sürdürdü:
-Bardağın ağırlığında bir değişiklik oldu mu?
-Hayır...
-Peki o zaman kolumun ağrımasına ve kas spazmına yol açan neydi?
Öğrenciler, cevap bulmaya çalışırken hocalarından ikinci bir soru daha geldi:
-Acıdan ve ağrıdan kurtulmam için ne yapmam gerekirdi?
-Bardağı elinizden bırakmanız.
"Kesinlikle öyle" dedi profesör ve devam etti: "Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanızda birkaç dakika tutarsanız, bir sorun yokmuş gibi görünür. Kafanızda evirir çevirir sürekli düşünürseniz, başınız ağrımaya başlar. Sorunlar zaman içinde sizleri yiyip bitirir. Hayatınızda karşılaştığınız güçlükleri, sorunları elbette düşüneceksiniz. Ama, her günün sonunda, uyumadan önce, tıpkı bardak gibi onları bir kenara bırakmalısınız. O zaman strese girmez, her sabah taze bir beyinle uyanır ve o gün karşılaşacağınız güçlüklerle mücadele edebilecek enerjiyi kendinizde bulursunuz. Sevdiklerinize bu hikâyeyi anlatın ve onlara 'Bardağı yere bırak' deyin sık sık. "