tahlisiyecinin kurtarma çalışmaları sırasında; dışarıdaki havayla solunum irtibatı olmadan 2, 4, 5 veya 7 saate kadar teneffüs edebilmesini sağlayabilecek şekilde içinde yüksek tazyikli oksijen tüpü, alkalipatron ve suni ciğer bulunan 16,5-18 kg ağırlığında kurtarma cihazı. bu cihazda bulunan oksijen tüpü teneffüs için gerekli oksijeni verir, alkalipatron teneffüs edilmiş oksijen içindeki karbon dioksidi alıp geri kalanı suni ciğer vasıtası ile nefes alma devresine tekrar vermeye yarar.
boştan yere, elle tutulur gözle görülür bir neden olmadan aynalarda yüzündeki çizgileri saymaya başlamaktır. Hiç bitmeyecekmiş gibi giden yolda bir an önce sığınağına ulaşmak istemek, yorgunluğun acısının hıncını almaya çalışmaktır kimi.
yüzüne bakmaya korkmak, yüzünü saklamaya çalışmak. varken yokmuş gibi yapmak. kulak tıkamak söylenenlere, duymamış gibi yaparak, aldırış etmiyormuşçasına salınarak. boynu biraz bükük, ama hırsla dik tutmaya çalışmak gövdeyi.
gecenin uykusuzluğunu günün aydınlığına katmaktır.
kronolojisi şöyledir: masaya sakız bırakılması, o nalet sakızın farkedilmemesiyle bilgisayarı masaya koymak, akabinde bilgisayarın ısınmasıyla beraber sakızın cıvık hale gelmesi, bilgisayarı kaldırırken yaşanan şok!
ya olamaz böyle bir şey. ne işi var o sakızın o masada.
eve bir daha misafir neyim alınmaması hatırlanmak suretiyle bir yerlere not edilmeli. ya da "sakızla içeriye girilmez" diye bir tabela kapı girişine asılacak. gece gece çileden çıkmak bu olsa gerek.
derken kolonya deva oldu buna. söktü attı mereti, bilek gücü ve bir parça fularla birleşince.
sözlüklerin tek bir format çatısı altında birleştirilmesini öngörüyor. neredeyse her yazarın farklı sözlüklerde iki yazarlığı vardır.
(hani yazarlık olmasa bile kesin çaylaklığı vardır)
birinde nasıl formata uydurarak entry yazıp giydiriliyorsa, diğerinde de aynısı olmalı.
orda öyle burda böyle olması elimine edilmiş oluyor.
bu çoğu zaman insanın karşısına çıkabilecek bir durum değildir. her şey üst üste gelmeye başladığında ortaya çıkar ve hayatın ne kadar gıcık, hain, elle tutulur bir nesne olmadığı, aksine alıp götürdükleriyle tecrübeyi geride bırakarak kazık atma çabasında olduğunun göstergesidir.
hani gecenin karanlığındaki mavi bulutlar var ya, işte onların arasından sıyrılıp bilinmezliğini bırakandır.
bir şanssızlığın kovaladığı an'a denk gelir.
aramak istemek, ama bilinmeyen numara ile karşılaşmaktır.
bekleyerek geçen saatlerin ardından, yelkovanın sürekli akrebi geçme çabasıdır.
yalnızlığı beklerken, veryansın etmek kalabalığın hıncahınç doldurduğu sokaklarda.
kedi olmak isteyip de, aslan kesilmektir.
yine de, uzun sürebilse diye koşturulan bir sonsuzluğun peşinde...
bu sosyal hayatta reel olarak uygulamaya geçirildiğinde bir devir kapanıp, yeni bir devir açılmış olacak. emniyet kemerinden oldukça farklı. adamsavar olarak piyasa sürecem ben bunu. konuşmak istenilmeyen gereksiz şahıslara karşı raflarda şans bulabileceği görüşündeyim.
etki alanı yok. buradan uzaya kadar her yer etki alanı içerisinde.
saatler boyu bilgisayar karşısında çizim yapmakla mümkün. belli bir vakit geçince bulanık görmeye başlanıyor. ardından zihinsel faaliyetler duruyor. (bu cümle beynin iflas etmesinde olacaktı.)
sözlüğe yazarken bile saçmalamaya başlanıyor son durak olarak. malum gözler beyine komut veriyor. ( ya da beyin mi veriyordu komutu?)
ısrarla evlendirme dairesi görevini fahri olarak üstlenmiş olanlara birebir. arkadaş sayısı bir anda ikiye katlanıyor. arada elenenler olacaktır muhakkak. öyle bakarsak duruma, 1/3 oranında bir genişleme mevzuubahis. böylelikle çöpçatanlık yapmak için gerekli ortam sağlanmıştır.
şöyle oluyor; bir a grubu olsun on kişiden oluşan. bu on kişi bir kişiye saldırıyor, kafa göz dalıyor. olayın ardından mağdur/mağdure davacı oluyor a'dan. bunlar beni dövdü, sövdü diyor, yetkili mercilere başvuruyor. o merciler seni en çok dövene ceza verelim diyor. "a grubu iyidir, erdemlidir, cezalandırmak olmaz" diyor.
işte bu noktada suç kişiye indirgenip, geri kalanlar serbest bırakılıyor. a grubunun adı ak-pak kalmış oluyor. seçilen o "bir" kişi burada bireysel suçlumuz. kurban seçilmiş. nabalım.
karanlık bir sokaktır. oldukça ıssız. kapkaççısı, tinercisi, sokakları yığınla çöp... ne ararsan var.
bunlar hep belediyenin ilgisizliğinden kaynaklanıyor.
seçimler yaklaşıyor nasılsa. "oy oyyy" diye inlerler yakında. kapı kapı gezerler.
herkesin söylememesi gereken bir cümle. yerine göre söylensin tabi. hani lego gibi olsun. özellikle bunu bir erkek söyleyince komik durum ortaya çıkıyor, bayanlara karşı.
tahrip olan araziye ekiliyor. dayanıklıdırlar. mesela odunsu bitki ek. yok gaz bombasıymış, yok tayzikli suymuş ver üstüne, ı ıh! hiçbişeycik olmaz. büyür gider.
hani bir kuyruktasındır. ister ekmek kuyruğu, ister otobüs kuyruğu ne dersen artık adına(biz otobüs kuyruğu diyelim). bin kişi vardır seninle sırada bekleyen. herkes farklı yerlerden, ama amaç aynı. yavaş yavaş beklemenin verdiği bacak ağrılarına, zamanın heba olmasına içinden söylenirken, bir bakmışın arkandaki adam da senin gibi mırıldanmaya başlıyor. kelimeler aynı, cümleler aynı...
hareket memuru ise sürekli sıranın bozulmaması, araya kaynama yapılmaması üzerine anons üstüne anons yapıyor...
sen bin kişiyle sıranı beklerken, malum yakınmaları yaparken, sıranın gelmemesinin otobüsün azlığından olduğunu düşünürken, senden saatleeeeerr sonra gelen adam otobüsün içine yerleşmiş, şoförle muhabbete dalmış oturuyor.
haydaaaa....
bin kişi bekliyor arkada halbuki...
işte bu adaletsizliktir. bu ki dünyanın kendisidir(geç anlaşılmış olsa bile)
kişiden kişiye değişmekle beraber bir kaç saniye içinde vuku bulması muhtemeldir. *
anında tepkisiyle insandan farklı bir yaratığa dönüştüğü anbean izlenebilir. giriş ve sonuçtan oluşur bu süreç,
bir tv programını izlerken olur, sevgiliyle sohbet ederken olur, otobüste olur, yoldayken olur... olur da olur.
zirvelerde cosmus, yeni arkadaslar edinmis, dolu dolu eglenmis, muhabbetin dibine vurmus yazar seslenisi.
- ya ne guzeldi zirve di mi?
- her gun zirve olsa diyorum. o kadar eglendim yaneee. hey gidi zirveler hey !
tabi bunu zirvelere gidememis ya da zirvelerin eski tadini alamamis yazarlardan da duymak mumkun. aynen asagidaki gibi ;
- gittin mi zirveye ?
- yok abi nerdeeee... vizeler basladi. gecem gunduzum birbirine karisti...
- keske gelseydin manyak eglendik... deli gibi yazar tanidim...
- hey gidi zirveler hey ! *
edit : ukte veren yazari yazmamisim onu yazip cikacaktim ama nickini unuttum..kusura bakmasin.
" eyyy ukteci yazar bunu okuyorsan selam ederim. "
orjinal adi " daddy long legs ". yetimhanede kalan bir kiz vardi ve ona okumasi icin burs veren bir adam. judy adami hic gormemis, golgesinden ona " uzunbacak " adini takmisti. ( heyy bre bee ne guzeldi. )
( bu cizgi filmin son bolumlerini izleyemedim. bir uktedir benim icin.)
