anlat bana kukla
171 (hevesli)
sekizinci nesil yazar 1 takipçi 10.22 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    oruç tutmayı fakirin halinden anlamak zannetmek

    7.
  1. orospu çocuğu teistleri gaza getirmiştir.
    3 ...
  2. gaziantep üniversitesi

    70.
  3. Dün açıklanan yüksek lisans mülakat sonuçlarından sonra inşaat mühendisliği fakültesinde çok bariz bir şekilde bir şeyler döndüğü kanıtlanmış üniversitedir.Zira resimde görüldüğü gibi ales ve genel ortalaması diğer başvuranların çoğundan daha iyi olan kendi üniversitelerinden bir öğrenci bilinçli şekilde , kim bilir kimin çıkarı için saf dışı bırakılmıştır.Tüm mülakat notları 70 ile 100 arasında değişirken ilgili arkadaşa 2 verilip "0.02" puan farkla kontenjan dışı bırakılmıştır.Ve gayet belli ki verilen 2 içinde hassas hesaplamalar yapılmış ,adamlar resmen t****k geçmişler arkadaşla.Bi şekilde hesabı sorulur umarım bu olayın.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/723347/+
    4 ...
  4. kayseri pastırması ile meşhur şehrimiz

    13.
  5. gaziantep üniversitesi

    66.
  6. Bugün kayıt yapmak için girdiğim internet sitesindeki etkinlik sayfasında gördüğüm ve gözlerime inanamadığım etkinliğiyle aklımı başımdan alan üniversitedir.Buradan sinema topluluğunu tebrik eder , dönem başladığında ilk işimin topluluğa üye olmak olucağını belirtmek isterim.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/686850/+
    1 ...
  7. yazarların sinemada izlediği ilk film

    201.
  8. sinema ve roman

    1.
  9. Sinemanın anlatı potansiyeli öylesinedir ki,en güçlü bağını resim,hatta tiyatro ile değil roman ile kurmuştur.Hem filmler hem de romanlar çok ayrıntılı uzun öyküler anlatırlar ve bunu çoğunlukla öyküyle gözleyici arasına bir ironi düzeyi sokan bir anlatıcının perspektifinden yaparlar.Bir romanda basılı olarak anlatılabilenlerin tümü sinemada da aşağı yukarı anlatılabilir ya da görüntülenebilir.Görüntülü anlatımla dilsel anlatım arasındaki farkın yanı sıra iki sanat arasındaki ayrımlar hemen ortaya çıkar.
    ilk olarak film gerçek zamanda işlediği için çok sınırlanmıştır.Romanlar yalnızca canları istediğinde biterler.Film genelde Shakespeare'in "sahnemizin kısa,iki saatlik trafiği" dediği olguyla kısıtlanmıştır.Popüler romanlar yıllardır ticari sinema için büyük bir malzeme deposu olmuştur.Gerçekten,popüler romanların ekonomisi günümüzde öyle bir noktadadır ki,romandaki malzemenin bir filmde yeniden işlenme olasılıkları,çoğu yayıncı için göz önünde tutulması gereken başlıca meselerden biri haline gelmiştir.Zaman zaman neredeyse popüler romanlar sanki yalnızca sinema için bir müsveddeymiş gibi görünmektedir.
    Ama ticari sinema zaman açısından romanın alanını yeniden üretemez.Örneğin ortalama bir senaryo olarak 125 ile 150 sayfa civarındadır , ortalama bir roman ise bunun üç katıdır.Neredeyse istinasız olarak olayların bütün ayrıntıları kitaptan sinemaya aktarımda kaybolur.Yalnızca televizyon dizisi bu eksikliği giderebilir.Uzun bir roman için gerekli uzunluk duygusunun benzerini taşır.Örneğin Savaş ve Barış'ın bütün uyarlamaları arasında bana göre en başarılısı 1970'lerin başında BBC'nin yirmi bölümlük dizisi olmuştur.ille de oyunculuk ya da filmin yönetiminin iki ya da altı saatlik film versiyonlarından daha iyi olması nedeniyle değil ama uzun televizyon dizisinin , romanın esas özelliği olan uzunluğu yeniden üretebilmesi nedeniyle.
    Film daha kısa süreli bir anlatımla kısıtlı olmasına rağmen,yine de doğasında romanın sahip olamadığı resimsel özelliklere sahiptir.Yazıya aktarılamayan şeyler görüntüyle verilebilir.Ve burada iki farklı anlatım arasındaki en özlü ayrıma geliyoruz.
    Romanlar yazarları tarafından anlatılır.Yalnızca onun bizden duymamızı ve göremizi istediğini görür ve duyarız.Filmler de bir anlamda yaratıcılarınca anlatılır ama yönetmenin tasarladığıdan daha fazlasını görür ve duyarız.Bir romancının bir sahneyi sinemada olduğundan çok daha ayrıntılı bir biçimde tanımlamaya çalışması absürd bir iş olurdu.Daha da önemlisi romancıcın tanımlamalarının tümü onun dili,önyargıları ve bakış açısından süzülerek gelir.Sinemada ise bir ayrıntıyı değil de diğerini seçme , tercih etme özgürlüğümüz vardır.
    Romanın başlıca gerilimi, öykünü malzemesi ile bunun dil içinde anlatılması, başka bir deyişle öykü ile anlatıcı arasındaki ilişkidir.Öte yandan filmin başlıca gerilimi ise öykünün malzemesi ile görüntünün nesnel doğası arasındadır.Bir filmin yönetmesi sanki çektiği sahne ile sürekli mücadele içindedir.Şans faktörünün büyük bir rolü vardır ve sonuçta gözleyici bu deneyime çok daha aktif olarak katılmakta özgürdür.Sayfa üzerindeki sözckler her zaman aynıdır ama perdedeki görüntü,dikkatimizi sahneye yönelttiğimiz sırada sürekli değişir.Sinema bu yönden çok daha zengin bir deneyimdir.
    Aynı zamanda daha yoksuldur,çünkü anlatıcın kişiliği daha zayıftır.Romanda son derece yararlı olan birinci tekil şahış anlatımını deneyen tek film yalnızca Robert Montgomery'nin Göldeki Kadın'ı olmuştur.Sonuçta ortaya çıkan sıkıntı verici,klostrofobik bir film oldu: Yalnızca kahramanın gördüğünü gördük.Kahramanı bize göstermek için Montgomery bir dizi ayna hilesine başvurmak zorunda kalmıştı.Sinema romanın anlatı içinde geliştirdiği bulmacalara yaklaşabilir ama bunları asla roman gibi oluşturamaz.
    Doğal olarak roman , dikkati tam da bu alana yoğunlaştırarak sinemanın meydan okumasına yanıt verdi.Resim gibi düzyazı anlatı da 20. yüzyılda mimesis'den uzaklaşıp kendilik-bilincine dönmüştür.Süreç içinde roman iki yönde ilerlemiştir.19. yüzyılda yaşamın tümlüklü anlatımına dayanan , toplumsal ve kültürel ifadenin başlıca biçimi olan ve okur-yazar orta sınıf üyelerinin tercih ettiği roman 20. yüzyılda iki biçimde ayrılmıştır: Günümüzde zaman zaman bir senaryo olarakta kullanılan , sinemayla yakından ilişkili popüler roman ve "sanatsal avantgarde" çalışmalarının yaıldığı seçkin roman.
    James Joyce'dan bu yana seçkin roman,resim ile koşutluk gösteren çizgiler boyunca ilerlemiştir.Ressamlar gibi romancılar sinemadan kendi sanatlarını çözümleme ve kavramlaştırmayı öğrendiler.Vladimir Nabokov , Jorge Luis Borges , AlainRobbe-Grillet , Donald Barthelme ve diğer birçok yazar roman yazımı üzerine roman yazdı , tıpkı 20. yüzyılın birçok ressamının resim yapımı üzerine resim yapması gibi.Soyutlama , insani deneyim üzerine odaklanmaktan bu deneyim üzerine idea'larla ilgilenmeye ve sonuda da ağırlıklı olarak düşünce estetiğine kaymıştır.Oyun yazarı ve romancı Jean Genet şöyle demişti: "idealar beni ideaların biçimi kadar ilgilendirmiyor".
    Roman başka yönlerden sinema tarafından değiştirilmiş midir ? Defoe'den bu yana romanın başlıca işlevlerinde biri , resminki gibi , başka mekan ve insanlarla iletişim kurmaktır.Sir Walter Scott'un zamanında bu gezi hizmeti zirvesine ulaşmıştır.Önce fotoğrafın sonrada hareketli görüntünü bu işlevi yerine getirmesinden sonra romanın betimleyici ve panaromik ögesi geriledi.Daha da önemlisi romancılar öykülerini sinemada yaygın olan küçük birimler içinde anlatmayı öğrenmişlerdir. Çağdaş oyun yazarları gibi onlar da daha sık olarak uzun sahnelerden çok kısa sahneleri düşünüyorlar.
    Son olarak romanın en önemli özelliklerinden biri sözcükleri yönledirme yeteneğidir.Hiç kuşkusuz filmler de sözcükleri yönlendirir ama genellik böylesi bir bolluk içinde ve asla basılı sayfanın somut gerçekliğiyle değil.Eğer sinemanın etkisi altındaki resim,tasarıma yöneldiyse , romanda dikkatini iki kat daha fazla kendisine yönelterek ve kendi malzemesini -dil- kutsayarak şiire yaklaşmıstır.

    Not : James Monaco'nun "Bir Film Nasıl Okunur? - Sinema Dili , Tarihi ve Kuramı" kitabından alıntıdır.
    1 ...
  10. ananı niyolay

    43.
  11. sikveçli kızların olağanüstü güzelliği

    2.
  12. yify

    13.
  13. nymphomaniac

    26.
  14. "tyyphomaniac" olarak vizyona gireceğini öğrendiğim filmdir.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/595994/+
    10 ...
  15. cep telefonuna sevgili ismini kaydetme biçimleri

    1001.
  16. gaziantep üniversitesi

    57.
  17. öğrencilerin duygusal ilişkilerinden kiminle arkadaş olduklarına kadar fişlendiği üniversitedir.

    http://www.radikal.com.tr...kimin_elini_tuttu-1169413

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/558265/+
    2 ...
  18. gaziantep üniversitesi

    55.
  19. sınavınız kötü geçtiğini söyleyip sıfır almaktan korkmazsınız bu üniversitede zira vize'den "- (eksi)" not alabileceğinizden korkmanız lazım bu üniversitede . https://galeri.uludagsozluk.com/r/554197/+
    2 ...
  20. her insan eşittir

    4.
  21. the passenger

    21.
  22. Siouxsie and the Banshees coverı ayrı bi tat katmıştır şarkıya, "Iggy Pop" dan dinliyen bide "Siouxsie Sioux" un güzel sesinden dinlemelidir.



    (bkz: siouxsie and the banshees)
    0 ...
  23. fade to black

    173.
  24. byzantium

    6.
  25. Bir Neil Jordan filmidir.Interview with the Vampire filmini izleyip beğenenlerin kesinlikle izlemesi gereken filmdir.Ayrıca imdb puanını görünce sinirlendiğim film, kesinlikle underrated.
    (bkz: Saoirse Ronan)
    (bkz: Gemma Arterton)

    http://www.filmcomment.co...iew-byzantium-neil-jordan
    1 ...
  26. gaziantep üniversitesi

    50.
  27. ders kayıt sistemi koskocaman bir şakadan ibarettir. zira ders alıp alamayacağınız aşikardır.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/496255/+
    1 ...
  28. tuvalette başa gelebilecek en kötü şey

    424.
  29. aslında tuvalette olmadığınızı anlamanızdır.
    1 ...
  30. gaziantep üniversitesi

    49.
  31. sevilen şarkının vurucu cümlesi

    1375.
  32. " feed your head"

    jefferson airplane - white rabbit
    1 ...
  33. gaziantep üniversitesi

    35.
  34. bir bütünleme sınavı duyurusunda ilgili akademisyeninin ne dediği tam olarak anlaşılmayan ünüversitedir.

    *** https://galeri.uludagsozluk.com/r/320533/+
    3 ...
  35. yazarların gittiği konserler

    26.
  36. mersin deki en iyi tantuni mekanları

    22.
  37. guns n roses cephane ve çiçekçilik

    126.
  38. başlıkları alt alta okumak

    28552.
  39. call of duty oyunlarını sevme nedenleri

    1.
  40. sanat sanat içindir

    37.
  41. hıncal uluç un defne nin ailesine tazminat ödemesi

    1.
  42. hıncal uluç a 20 bin tl su testisi tazminatı

    1.
  43. Defne Joy Foster'ın eşi ilker Yasin Solmaz ile annesi Hatice Foster tarafından Hıncal Uluç'a açılan hakaret davasının sonucunda verilmiş mahkeme kararıdır.20 bin tl bu hakaretin bedeli için ne kadar az olursa olsun bu tarz kişilerin gözünde bir daha bu durumu yapmaması gerektiğini anlatacak kadar büyük bir miktardır.

    --alıntı--

    Defne Joy Foster'ın eşi ilker Yasin Solmaz ile annesi Hatice Foster tarafından istanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan manevi tazminat davası sonuçlandı.

    Sunucu Defne Joy Foster'in Kerem Altan'ın evinde ölü bulunmasından sonra kaleme aldığı yazıda Foster için "Aldatılan bir koca ve unutulan bir bebek. Ama böyle bir insana öldü diye saygı duymamı kimse benden beklemesin. Defne'nin ölümü tipik bir su testisi su yolunda kırıldı olayıdır" diye yazan Hıncal Uluç, toplam 20 bin TL tazminata mahkum oldu.

    Mahkeme, Hıncal Uluç'un, Foster'ın eşi ve annesine 10'ar bin TL olmak üzere toplam 20 bin TL tazminata çarptırılmasına hükmetti.

    --alıntı--

    haber adresi : http://www.ntvmsnbc.com/id/25249809/
    1 ...
  44. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük