Grange'in 10 romanından 9unu okumuş sağlam bir polisiye ve gerilim sever olarak, bu romanın oldukça gereksiz olduğunu ve kötü yazıldığını söylemem gerek. Hikaye kesinlikle heyecanlı bir şekilde ilerlemiyor. Kurgu bir bütünlük içinde sağlanmıyor. 380 sayfalık kitabın ilk 200-250 sayfası yanlış bir kovalamaca içinde geçiyor, son 100 sayfada ise asıl konuya giriyor yazar. Gereksiz derecede yoğun Japonya tasvirleri ve geçmiş karakter ilişkileri ile farklı bir hikaye verebileceğini sanmış Grangé. Ama olmuyor. Ölü Ruhlar Ormanı'nda da faka basmıştın Grangé. Sanırım artık emekli olman gerek.
hayatında bırakın hayvanlarla bağları, insan ilişkisi bile kurmayı becerememiş gereksiz ve zihinsiz insanımsılar için bir şey ifade etmeyebilir, ancak orada sadece bir tane bile masum varlık acı çekiyorsa, hem de bir suçu yokken ve sebepsiz yere, işte o zaman tarafınca siklenmeyen eziklere selam edeceğim entrydir.
zavallı hayvanlara o terörü estiren insan müsveddelerinin bir an önce gebermesini dilediğimdir.
insanlar bir şekilde oraya bilinçli gidiyorlar ve kendilerini korumaya çabalıyorlar. ya o korkmuş hayvanlar ne yapsın. insan varken hayvanı düşünmemek gibi bir saçmalık örneği nedir. aralarında niye kıyaslama mevcut anlaşılmayandır. insanlarla birlikte hayvanlar da pekala korunmaya çalışılabilir.
insanlara önem verirken diğer varlıkları göz ardı edebilen zihniyetlere sözümdür: günün birinde "siz" hayatı boyunca hiç siklenmemiş bir şekilde bu diyarı terk ederken, o hayvanları düşünün ve onlardan daha değersiz bir yaşam sürdüğünüzü fark edin.
ailesiyle yaşayan üniversite öğrencisidir. ne var bunda genelleyecek, denilesidir.
evet, ben ailemden ayrı okudum. ancak maddi koşullardan ötürü, okulum ne kadar iyi de olsa yurt yaşamı pek keyifli değildi. bir süre sonra yurt yaşamının pek bir keyfi ya da avantajı kalmıyor.
aynı şekilde okuduğum okula ve şehre bakalım. odtü & ankara. ailesi ankaralı bir odtülü, ailesinden ayrı yaşamadı diye "yazıktır" mı denilmesi gerek? odtü'de okuyor lan. hayal edebiliyor musunuz? edemiyorsunuz muhtemelen.
yazık demeden önce genel hatlarıyla düşünün bir. başka neler olabilir, farklı ne örnekler vardır diye.
bu entry'de absürd, ezik ve gereksiz okullarda okuyup da bu ileti altında bu konumdakileri küçümseyenler varsa, gidip kendinizi küçümseyin bir zahmet. komiksiniz.
şu an yarışan çocuğun zeka özürlü olduğunu düşündüğüm yarışma programı. her konuda bilgi sahibi olmayabilirsin de bilader, üniversite öğrencisi adamsın, ingilizcen mükemmel değilse bile orta seviyededir, en azından çıkarım yapmaya çalış.
soruda köy kelimesi geçtiğine göre, cevap ya the village ya da dogville olacaktır. 50-50 joker hakkını kullanınca da geriye dogville kalıyordu olası seçenek olarak zaten. dogville'ı okuyuş şekline ne demeli. "dogvile." kenan ışık okurken dikkat et bari telaffuza.
dediğim gibi herkes her konuda bilgi sahibi olmak zorunda değil, hatta bu imkansız bir şey, ama azıcık sağduyu ve sezgiyle üstesinden gelebilirsin. kenan ışık hatırlatmasa süre biticek sen halen malak gibi ağzını ayırıp bakmaya devam edicen öyle.
gece gece sinir etti. en son 8. soruda kapattım. onun cevabını da biliyorum, adı aylin'in aylin'i olacak. kesin bilemez ve saçmalar gene.
nicki yüzümde bir gülümseme yaratmıştır. alice in wonderland hikayesindeki mad hatter'ın yanı sıra, pandora hearts isimli anime/manga yapımında da break xerxes ismindeki karakterin de takma adı mad hatter olduğundan, çifte bir gülümseme olmuştur bu. (zaten pandora hearts içinde, alice in wonderland'e yönelik oldukça fazla öğe ve tema var. mangaka bayağı etkilenmiş anlaşılan.)
dile kolay tam 6 yıl olmuş. hayatımın ne yöne gideceğini belirlediğim sınavlardan/günlerden/durumlardan birisiydi.
benim için başarılı ve güzel bir deneyimdi, sonrasında da yine keyifli yıllara vesile oldu. her ne kadar türkiye'de lise süresince herhangi verimli bir oryantasyon ve tavsiye süreci sağlanmasa da (kolejde okumadıysanız) benim için uygun bir okul ve bölümdeydim.
üniversite: bitti.
askerlik: yapıldı.
iş hayatı: artık son demler. ne zaman nerede başlayacak, merakla beklemedeyim.
çocukluğumuzun gözdesi, power rangers dizisinin ilk olarak yeşil rangerıdır. başta "evil" olarak bir büyü altında karşımıza çıkmış, sonradan ekibin 6. üyesi olmuştur. rita yeşil ranger gücünü geri aldıktan sonra, beyaz ranger olarak ekibin yeni rangerı olmuştur.
zeo sezonu ile birlikte kırmızı ranger olarak hikayede devam etmiştir. turbo sezonunda da yine kırmızı ranger iken, tüm oyuncuların değişmesi ile birlikte, diziden ayrılmıştır.
7 yıl sonra gelen dino thunder isimli sezonda, bir lisede öğretmenlik yapmaktadır ve sonradan siyah ranger güçlerini almaktadır.
hem hiçbir bedel istemeden hizmetlerinden faydalandırır, hem de güncel konulara duyarlıdır.
harlemshake patlaması yaşandığında ekledikleri komik ve eğlenceli durum dışında, siteye girdiğinizde kelime arama çubuğunda "don't be mean, go green" yazdığını göreceksiniz. (duyarsız olma, çevreci ol.) taşı gediğine gayet iyi koyduklarını düşünüyorum. anlayana tabi.
muhteşem hükümet ve yönetimin aldığı harikulade radikal eylemlerden bir kaçı şu şekildedir:
* polis, askeri tehdir etmiştir. saçmalamada yepyeni bir çığır. darbenin intikamını mı alıyorsunuz bunca polisi dikerek? kaldı ki ben anti-militarist bir insanım. hayatta hiçbir şey başaramamış saçma sapan cahil adamları polis yapmanın sonucunda ne bekliyorsam gerçi.
* sağlık bakanımız, "hem devlete karşı geleceksin, hem de ambulans bekleyeceksin" şeklindeki pek manidar açıklaması ile, zeka ve insanlık ortalaması oldukça aşağılarda seyreden bakanlar için yeni bir adım atmıştır.
* sadece resimlerinin sosyal medyaya düştüğü ve ne yazık ki hayatını kaybeden turist sayısı da az değildir.
* son dakika, proje iptal edildi. yargı bağımsızlığı, akp başka çare bulamamıştır.
ekleme: o attığınız gaz bombaları götünüze girsin amına koduğumun cahil polisleri.
her akşamüstü okuldan geldikten sonra, sabırsızlıkla geçerdim ekranın karşısına. ne olacak, nasıl olacak, bu bölümde hangi renk kimi yenecek...
aslında bir asya dizisinin (sentai) amerikan versiyonudur. hatta dövüş sahnelerinin çoğunda orijinalden alıntılar olduğundan, bazen arka planda korece yazılar, bazen de asya kültürüne özgü ilginç semboller ve öğeler görülebilir.
bizim nesilin show tv'de izlediği kısımlar ise, ilk sezonlardır ve mighty morphin power rangers diye bilinir. bu hikaye 3 sezon, 155 bölüm sürmüştür. daha sonra, zeo - turbo ve space şeklinde gelmiştir ve hikaye noktalanmıştır.
ara ara ranger'larda değişiklikler olmuştur. ancak turbo sezonundaki 4 ranger birden değişimi ile gelen yeni kadroya hiçbir zaman ısınamamışımdır.
yine farklı sezonlarda, bir önceki ekip 1-2 bölümlüğüne konuk olarak gelir ve 2 ranger takımı, ortak düşmanlara karşı savaşırlar.
dino thunder isimli sezonda, efsane yeşil ranger tommy oliver geri gelmiştir. sırası ile yeşil, sonra beyaz, sonra da zeo ve turbo sezonlarında kırmızı ranger olan tommy, bu sezonda siyah ranger olarak 40 yaşlarında bir öğretmendir. oldukça keyifli bir sezondur.
şu 3. sezon opening videosunu izleyip gaza gelin biraz bakalım hey heeeey.
odtü işletme bölümünde bir hoca. kibirlidir, öğrenci dostu olduğunu ve onlarla ilgilendiğini zanneder (bence), ama tek yaptığı "american wannabe" havalarında yapmacık bir aksanla konuştuğunu bilmesine rağmen bunu sürdürmesi ve girişimcilik derneğiyle garip toplantılar ve aktiviteler düzenlemesidir.
allah aşkına neyin girişimciliği? bu ülkedeki öğrenciler, lise hayatları boyunca yanında 1 TL harçlıkları olmadan okulu aç geçiriyorlar, ailelerindeki geçim sıkıntısını çevrelerine yansıtmadan ve yaşın gerektirdiği aktivitelere katılamadan, erken olgunlaşmanın gerektirdiği ağır koşulllarda yetişiyorlar.
dershane nedir bilmeden, lise ve üniversite sınavlarında başarılı oluyorlar. tam da odtü gibi bir okulu kazanıp başardıklarına inandıklarında da, karşılarında böyle hocalar belirip hayatlarında hiçbir şey görmediklerini ima edercesine, gelişimin sürekli olması gerektiğini ve daima kendimizi aşarak maddi manevi fedakarlıklarda bulunmamız gerektiğini telkin ederler.
hayatında hiçbir zorluk görmeyen sen ve senin gibiler ne yazık ki. zorluğu tecrübe etmeden, olgunlaşmasını eksik tamamlayan insanların, bir şeyler öğretebileceklerini zannetmeleri. bundandır yanılmıyorsam o kibir, o üstün insan havaları.
hiç de gereksiz değildir. geçmişte sürekli yapılmış bir aktiviteyi belirtmekte kullanılır. günlük ingilizce sohbetlerde de present perfect continuous tense ile birlikte en sık kullanılan zaman türlerindendir.
"i had been waiting you for 2 hours already! why didn't you come?" gibi. gereklidir yani. öyle ingilizce konuşulan yerlerde yaşamadan sadece dersleri baz alarak dürütmeyin.
insan hiçbir şekilde kontrolünü sağlayamadığı bir konuda nasıl üstünlük - alçaklık gibi bir şeyi söz konusu edebiliyor bana en ilginç geleni de bu. günün koşulları, geçmiş yaşamlar, tarih vb. konulara bakmak mıdır ırkın üstünlüğünü belirten?
türküm. sadece kendi ırkımın değil, hiçbir ırkın bir diğerinden üstün olduğunu düşünmüyorum. türk arkadaşım da var, kürt de, çerkes de, amerikalı da, polon da, hollandalı da. emsalleri çoğaltırım da, insanın kendinde bitiyor olay. ırkında değil.
ancak ülkenin bölünmesi ve cinayetlere varan orospu çocuklukları şeklinde propagandalar söz konusu olacaksa da, damarlarımda akan kan milliyetçiliği de taşır, taşımak zorunda kalır.
okul, iş vb. konularda yalan söylediğini karşı tarafın anladığını bildiği halde bu yalanları sürdüren, kişiliksizlik konusunda oldukça iddialı, arkadaşının başarısı için sevineceği yerde fesatından ve hasetinden çatlayan insan müsveddeleri.
türkiye gibi kadın sözcüğünün kullanılmasının adeta bir çekince halini aldığı bir yerde, bilim kadınlarının da bilim adamı olarak nitelenme durumu söz konusudur. aslında bakarsanız "genel olarak" bir art niyet aramamak gerekir, en azından eski zamanları düşündüğümüzde bilim adamı ikilemesindeki adam, erkeklikten ziyade insanoğlunu temsil ediyor diye düşünüyorum. günümüzde de söz gelimi "bilim adamı" diyen bir kişi, cinsiyet ayrımcılığını düşünmüyordur. ancak zamanla bu bir tabu yaratmaya sebep olmuştur.
elif şafak'ın da birçok makalesinde belirttiği gibi, türkiye'de bayan - hanım - kız gibi sözcükler, kadın kelimesine nazaran daha sık kullanılıyor. ne yazık ki insanlarımızda bir algı sorunu mevcuttur ve bu sebeptendir ki hayatın farklı yönlerinde de kadın kelimesinin kullanılmasında bir azalmaya neden olmaktadır.
ancak yeni nesil ile birlikte bu durum azalarak bitecektir diye düşünüyor ve umuyorum, uzun vadede olsa da. tek dileğim kadınların bu konuda genel bir düşmanca profile bürünmeden, makul bir üslup ile düşüncelerini dile getirmeleri.
yazdıklarımdan anlayacağınız gibi, bir erkek olarak ben de bu durumdan hoşnut değilim.
her cümlesinin sonunda ek fiil misali "ya la" kullananlara sinir oluyorum. daha mı gündem takip ediyor gibi görünüyosunuz anlamıyorum. ya da daha mı genç gösteriyor?
milletin acı çekmeye ne kadar meyilli ve dünden razı olduğunu açıkça ifade eden cümle.
o vasfiye teyzeyi sokucam bir taraflarınıza. bir siz çile çekiyosunuz hayatta zaten emin olun. diğer herkes pembe kelebeklerle harikalar diyarında keşiflere çıkıp eğleniyorlar.
sen geberdiğinde uzun süredir tatmadığım bir keyfi yaşıycam. nefret ettiğim kurgu karakterlerin başında geliyosun koduğumun piç kurusu o tipine sokiyim senin.
3.sezon 8. bölüm ile tyrion reis lafı gediğine koymuştur.
"Then you'll be fucking your own bride with a wooden cock."
71 yaşında olduğunu öğrendiğimde şaşırdığım, e2 adlı nbc ortaklığı ile türkiye'de yayın yapan kanalda martha ismindeki yemek programını sunan teyze, diycektim de, nine daha uygun olacak.