Şarkının dilinin hüküm sürdüğü topraklar matemde, kızgın bir intikamı büyütüyorlar doğru vakit için. Naraları savaş çığırtkanlığına değilken biraz dinlemek lazım, duyabilmek için de görmek.
insanların cümlelerini tamamlamak konusunda tam bir f1 pilotu hızındayım. Karşındakinin ağır ağır vurgulayarak konuşmasına asla izin vermem; yüklemi hemen yapıştırır, neydi diye düşündüğü bir kelime varsa hemen 3 eş anlamlısıyla beraber o kelimeyi savururum.
timur beyazıt'a ''etme tutma gardaş senin çapın belli savaşa gerek yok ahmet celayir'i bana ver, ikimizde türküz çarpışmayak aga'' gibi tatlı sert gider yapmış beyazıt sert üslupla karşılık vermiştir ''ateş olsan cürümün kadar yer yakarsın türküm diyorsun türk geleneklerinde kapıya sığınana aman dileyene kalleşlik yapmak var mı hem ben osmanoğluyum senin soyunun nerden geldiği belli değil'' cevabını vermiştir timur bir mektup daha döşer ''bak gardaşım arada orospuluk yapanlar var yalan yanlış laf taşıyorlar seni gaza getiriyorlar silkelerim seni efendiliğini bozma'' der. beyazıt alır okkasını divitini ve yazar '' bizi kim sanırsın icraatsız mafya sen bizi cepkeni delik külhanbeylerden mi sanırsın gel amına koyam gelde belanı sikem senin'' der timur yeter zarf bitti kağıt bitti yallah gari der, olan olur, yerin yurdun anasını siker aksak timur. filleri gören osmanlı askerleri götü kaybeder talan eder anadolu'yu timur efendi. ahh be beyazıt'ım düşmanının gücünü bilmeden atar yapıyorsun. neyse bugünlük bu kadar sonrasında fetret olayına girecem.
cumartesi günü gelmişti bu mail, ben daha yeni okuyabildim.
kendi içimde yaşayıp pek aşikar etmek istemediğim şeylerden biridir şiir, bugün bir kısmından bırakmak istiyorum bu sefer.
habercisi güzel bir metin ;
"Günaydın. Epey tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Söz söylesek tesiri olur mu diye düşünüyoruz belki. Belki de ürküyoruz hâliyle, bıkıyoruz, bana ne diyoruz ama hep bir şeyler büyüyor içimizde. Erdem Bayazıt, "içimde kaynayan bir mahşer var." diyerek anlatıyor bunu; sana, bana, vatanımıza ve ülkemizin insanlarına. Hiçbir şey olmasa, şiirler okuyun sevgili okur. Ne olursa olsun bir şiir gibi güzeldir memleketimiz. Var olun."
devamında bayadır yaşadığım buhranın usta bir kalemden çıkmış sanatsal yansıması;
I.
Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda
Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum
Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse
elini uzatmıyor
Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan
bir deniz gibi
Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu.
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme
Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar
Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda
insanların koşup dolduğu bu dar yapılarda
Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar
Biz bunun için mi geldik.
II.
Kara ağaç gibi bağlıyım katı bir çağ bu
Her şey bir makine düzenine gidiyor
- düzen diyorlar beni çağırıyorlar -
Irmak yatağına sığınıyorum sınırlı bir çağ bu
Baktığımız her şeyde bir yalan kabuğu
Bir mercek düzenine bağlanıyor gözlerimiz.
III.
Şu zaman çıkmazında alıp beni bir altmış yaşa
bağlıyorsunuz
Doğmadan ölüme yöneldik gerisi yok diyenler var
Sınırlı yıl oyunlarına inananlar var
Sizin güveniniz bir güneş düzeninde
Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum
Bir ağacı büyütüyorum her yerimle
Bir ağacı uyguluyorum - her şey bir ağaç düzeninde -
Yerde gökte ve her her yerde
Dallarında ben ağacın incecik köklerinde
Boğuluyorum - bağlanıyorum -
Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum.
IV.
Şu dar odanın katı yalnızlığında
Ve her şeyin çıplaklığında
Durup bir pencereyi deniyorum
Gizliliğin dışına çıkıyorum
Araçların
insanların
Şehrin ve meydanların ve kalabalığın ve her şeyin
içimde yalnız ve yapraksız
Bir kavak ağacı büyüyor - Çıplak ve göğe doğru -
Ama küskün ama yalnız ama yapraksız ve uzun
Bir ağlama duvarı bu.
Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında
Ve aklın dar yalnızlığında
Şehrin ve herşeyin
Ve kalabalığın yorgunluğunda
Saçların ve parmakların
Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında
Ve aynaların sığ görünümünde
Bunalıyorum.
V.
Susmanın kalesine sığınıyorum
Önümde karanlıktan duvarlar
Sırtımda insan yüklü bir gök var.