ekşi sözlüğü site olarak tanımlamak da ilginç tabi..
insan bir şeyi kötülemiyorsa, (henüz) sebebi yok demektir.
sebebi olanların sebeplerine bakmak, ona göre yorumlamak lazım.
Esasında bir kadının çirkin adam sevmesi de, bir adamın çirkin erkek sevmesi de çok güç artık.
"Artık" diyorum..
Bi etrafımıza bakalım, sosyal medyada bütün kızlar güzel ve alımlı, çekici ve seksi. Erkekler deseniz herkes kirli sakal, şık bi' gömlek, pis gülüş.. Ortamlar fıstık gibi. Herkes zengin, herkes hergün ayrı mekan. Ve istisnasız hepsi ayrı bir tarz. Bir de hemen herkesin özel bir açısı var kendisini güzel bulduğu. Bütün fotoğraflarda tek açı tek bakış tek duruş. Adam yemek yerken de, maç yaparken de denize girerken de aynı duruşla çıkabiliyor. Kadın araba kullanırken de, dans ederken de, takla atarken de aynı surat ifadesiyle çıkabiliyor artık. iyice kendilerini geliştirmişler ve yıllarda süren AR-GE çalışmalarıyla en mükemmel açılarını keşfedebilmişler. Bence azımsanabilecek bir başarı değil. Ama diğer yandan, teknoloji 4. Boyuta geçerken insanlar böyle böyle tek boyuta, tek açıya düşüyorlar.
Televizyona bakıyorsunuz, dizilerin hepsi ikonik. Her bir dizi ayrı bir model insan müzesi. Yine kadınlar çok güzel, hepsi fit, erkekler deseniz ona keza, hepsi yakışıklı hepsi piç. Kimi kısa saçlı, kimi yandım ali bıyıklı ama hepsi çekici. Üstüne zenginler. Çok zenginler. Erkekler hep iş adamı, ağa, patron, işletmeci.. Kızlar desen manken, tasarımcı, sanatçı.. Hiç olmadı hukuk okuyorlar.. Eskiden garibanlar olsun biraz çikin olurlardı filmlerde, şimdi onlar da ayrı şık, ayrı çekici.
Gazetelere bakıyorum yine aynı manzara.
Haliyle artık güzel ve çirkin algılarımız eskisi gibi değil. O kadar çok iç içeyiz ki modifiye inssnlarla, ne Zaman yeni birini görsek bu robotlardan bir ayrıntı arıyor gözlerimiz.
Dolayısıyla hayat, çirkin olanlarımıza yaşama şansı tanımıyor pek. Güzel gömlekleri olmayan adamlar, fit olmayan kadınlar, zengin olmayan insanlar güzellik algımıza dahil olamıyorlar. Zira, modifiye insanlığın dayatılması bütün değer yargılarımızı da altüst ediyor ve bakış açılarımızı kırıp yeniden, hem de yamuk yumuk şekilde kaynatıyor. Ve böylece robotlar doğal insana üstün geliyor. Bu GDO'lu imajlar kanımıza işliyor ve beğenilerimizi belirleyen ruhsal genlerimizi ateşe veriyor.
Yaklaşık 4 yıldır fiber kullanıyorum, ne bir kopma yaşadım ne bir yavaşlama, ne de başka bir sorun.
En güzeli de ayda bir kapıyı çalıp, "gördüğümüz kadarıyla süperonline kullanıcısısınız bir sorununuz var mı" diye sorup gitmeleridir.
Rusya'da yaşayan kadınların default saç modeli.
Erkekler üç numara hışır, kadınlar kakül. Lego insan gibi amk. Möö gibi. Ruhsuzuk akıyor.
Yine aklıma geldi cinnet ettim. Nasıl bıktıysam artık göre göre.
kendisini, "türkiye'nin dijital parası" olarak tanımlayan yerli ve kurumsal coin sistemi.
ne kadar destek alabilecek, ne kadar yürüyebilecek göreceğiz.
Akşam saat 8 gibi geldim eve.
içeri girdim, bi' beş dakika sonra geri aşağıya indim arabada unuttuğum bir şeyi almak için.
otoparkta yürürken kaldırımda hafif karanlıkta oturan bir adamın yanından geçtim. Adam tuhaf nefes alıyordu.
Sonra işimi halledip adamın yanına gittim.
Tanımadığım, daha önce hiç görmediğim birisiydi. "iyi misiniz" dedim. "zor nefes alıyorum" dedi. "niye böyle oldunuz bir rahatsızlığınız var mı" diye sordum, bir kaç hastalığından bahsetti. "Eve zor geldim, arabamı şuraya güçlükle parkedebildim ama eve çıkamadım" dedi. O halde nasıl araba kullanmış hayret ettim. "Evinize gitmenize yardım edebilirim", Hangi binadasınız dedim, eliyle gösterdi. Sonra biraz sohbet ettik. Biraz oturursa iyi hissedeceğini, eve gidip dinlenince de rahatsızlığının geçeceğini söyledi. Öğlen sağlık ocağına gittiğini, doktorun ilaç yazdığını ama tok içildiğini aç olduğu için içemediğini anlattı. Bir poşet de ilaç vardı yanında. Sonra adama, "evinizde kimse var mı peki" dedim, yok dedi.. ÜZüldüm. Bir yandan da düşündüm. Şimdi evine götürsem bile kim bakacak, ne yiyip ne içecek, fenalaşsa kim yardımına koşacak. Size numaramı da vereyim kötü hissederseniz arayın ben gelip götürürüm sizi hastaneye dedim. Sonra hadi kalkalım dedi ama 4-5 adım sonra yığılacak gibi oldu geri dönük kaldırıma. Biraz şişmandı da.
Neyse sonra bir baktım ki adamdan inanılmaz bir ter boşanıyor. Her yeri boncuk boncuk yüzünün. tamam hava çok soğuk değil ama sıcak da değil. Hemen hastaneye gidelim dedim, arabada kötü olurum ambulans çağıralım dedi. Önce 112'yi aradım. Ardından adama dönüp haber verebileceğim kimseniz var mı dedim. Kızım var dedi, telefonunu uzattı adını söyledi aradım. Bi kadın çıktı. Merhaba iyi akşamlar, ben babanızın komşusuyum. Kendisi biraz rahatsızlanmış size haber vermek istedim dedim. Bi' sessizlik oldu.. Kadın panik yapmasın diye olabilecek en iyi en sakin şekilde söyledim. Neyi var peki dedi, nefes almakta güçlük çekiyor ihtiyaten 112'yi aradım, Öyle çok kötü bir durumu yok dedim. "Anladım, hangi hastaneye gideceksiniz" dedi, hastaneyi söyledim.. Sonra da, "ben çalışıyorum şu anda, yapabileceğim bir şey var mı" dedi. yok dedim. Ben yalnızca haber vermek istedim size dedim. hastaneye gidince sizi durumdan haberdar ederim dedim, ne diyeyim.
Neyse tam 15 dk'da geldi ambulans, baktılar ettiler bi beş dakika.. Sonra amcayı götürmemiz lazım dediler. Galiba baya ciddi bir şey geçiriyormuş. Yapabileceğim bir şey var mı diye sordum, gelmenize gerek yok geri kalanını biz hallederiz dediler, ben de kızı hakkında bilgi verdim. Alıp götürdüler adamı. Öyle demeseler ben de gidecektim peşlerine takılıp.
kaç saattir düşünüyorum..
adam bu yaşında yalnız yaşıyor.. hasta. Nefes alamıyor, güçlükle ayakta duruyor.
kızını arıyorum, ben işteyim yapabileceğim bir şey var mı diyor..
kadını düşünüyorum.
kendimi düşünüyorum.
Beni birisi annemin babamın telefonundan arayıp böyle şeyler dese ne yapardım diye düşünüyorum.
hayatta kalmak ile hayatı kaybetmek arasındaki ilişkiyi düşünüyorum şimdi.
Ben evden geri çıkıp çıkmamak konusunda çok tereddüt etmiştim o an. Çok üşenmiştim geri inmeye. Ama sonra hemen inip geleyim dedim hatta üstüme bile bir şey almadan çıktım. Adam orada oturmaya devam etseydi kimse görmezdi onu çünkü apartmanın o tarafını kimse kullanmıyor otoparka inerken.. Ya da ben önemsemeyip birisini bekliyordur diye düşünüp bakmadan geçebilirdim. Birisi farkedinceye kadar saatler geçebilirdi hatta sabah olabilirdi. O adam orada ölebilirdi.
ilk kez, 1999 yılında bir akrabamın bilgisayarında oynamıştım.
O zamanlar oyuncular, sanki kasaptan çıkan etlerin ucuca eklenmiş hali gibiydi. Hatta Kimi oyuncular kendisinden başka herkese benzerdi. ama on numara oyundu..
Şimdi düşününce tuhaf geliyor..
18 sene geçmiş neredeyse..
"her işte vardır bir hayır" diyenlere bakmayın.
her işte hayır yoktur. Hayırlı gibi gözükse dahi yoktur.
Ancak, iyi niyetle yapılmış ve emek verilmiş olan her işte hayır vardır.
Sonucu ve süreci kötü olsa dahi illa ki hayra dönüşecektir.
Hayır tamam, teyzeyi anladım da, o halı nedir arkadaş.
Abeci misiniz siz, valilik makamında ev halısı mı olur, kilim olur, el dokumasu falan serilir oraya hiç mi bir şey görmediniz.
kadına değil de, valiliğe kahkaha attım ya..
adamlar ev halısı sermişler odaya.
Hediyenin her türlüsü güzeldir. Kitap olanı da güzeldir. Ara sıra arkadaşlarıma alırım, onlar da bana alırlar.
Ama özel günlerde kitap hediye edilmez.
Milyon tane baskısı olan bir kitap hiç kimseye kendisini özel hissettirmez arkdaşlar.
Ha belki şu olabilir, nadir bir kitaptır, çok aradığı bulamadığı sayıkladığı bir kitaptır o olabilir.
ama onun dışında "özel insanlara, özel günlerde" kitap hediye edilmez.
Ha' gidin herhangi bir gün eline tutuşturun bir kitap, hatta okuyup üstünü yazıp çizdiğiniz karaladığınız sizin hatıranızı taşıyan bir kitabı verin çok daha güzel olur.
Ama lütfen milyon tane baskısı olan bir kitabı çok özel bir günde arkadaşınıza hediye ederek özel hissetmesini duygulanmasını, sizi sımsıkı sarılmasını beklemeyin.
Çok güzel bir kurşun kalem alın, şık bir bloknot alın daha iyi.
Oldukça ilginç bir polemik.
Ortada hakikaten bir kaybetme varsa eğer, bir kaybedilen, bir de kaybeden vardır.
Kaybetme eylemi olumsuz bir eylemdir ve durumun nesnesinin bir suçu yoktur.
ilginç olan şey, kaybedilenlerin kendilerine suç isnat etmeleridir.
Yok insan gibi davrandık da yok iyi insan olduk da yok şöyle yaptık da böyle yaptık da..
Dediğim gibi, gerçekten bir kaybetme varsa, kimse kendisine suç uydurmasın götünden.
Yaptığınız iyi şeyleri kaybedenlerin onca kabahati varken sebep diye saçmayın.
kendinize ayıp etmeyin.
Vakti zamanında, Almanya'da yaşayan Faruk Cevat Rasim Yerli kardeşler tarafından yaratılan hatta adını da onların baş harflerinden alan Far cry, ilk bölümüyle Avrupa'nın en iyi oyunu seçilmişti. Yanılmıyorsam 2004 yılıydı. Bir dergide tanıtımını okuyup hemen korsan cd'ciye gidip kopyasını yaptırmıştım, ardından da orijinalini bulup almıştım. ikiyi ve üçü de aldım sonra. ilk çıktığında Özellikle yapay zeka konusunda o dönemin oyun dünyasına damgasını vurmuştu. Far CRY engine ile de bütün oyun motorlarını derinden sarsmıştı. Kurgusundan falan hiç bahsetmiyorum zaten.
Ancak ardından gelen sürümlerle bir ilişki kuramadım. Yine herşey on numaraydı ama ruh eksikti. O sıcaklık yoktu. Trailerlara bakıyorsunuz herşey harika görünüyor ama oynayınca ilkinde yaşanan his olmuyor. Mesela MAx PAyne de ciddi değişiklilerle devam oyunları yarattı ama böyle olmadı hiçbirinde. Fry CRY ruhunu ilkinde bıraktı. Yanlış hatırlamıyorsam eğer EA Games, Ubisoft ve Yerli kardeşler arasında bir dönem ciddi sorunlar çıkmıştı. Sanıyorum ki o dönem ekipte ciddi ayrılıklar doğdu ve efsane son buldu. Yapımcıların yerinde olsam, buna devam etmek yerine yeni bir efsana yaratırdım.
Önümüzdeki eylülyen itibaren bir yıllığına gitmeyi planladığım ülke.
Daha önce bir süre kalmıştım ama bu daha uzun soluklu olacak kısmet olursa.
Başvurular şubatta. Bakalım nasıl işleyecek süreç, göreceğiz.
inşallah yeni bir kriz yaşamayız bu dönemde.
Hayatın bir özeti gibi.. adam resmen bir dünya demosu çekmiş.
Kimbilir ne düşünüyordu yürürken..
Belki de "bu da mı gol değil hakim bey" diye geçiriyordu içinden..
sonra balonu gördü, dokundu, balon yükseldi, "hadi gel gelişine vur, bu sefer gol olacak bak" dedi..
Heyecanlandı, inandı, emin oldu güvendi..
denedi. olmadı..
Çünkü o bir balondu. bırak bir esintiyi, Üflemeye bile kendini bırakan bir balon.
Hata adamındı.. Kendine aldandı, onu bir balon olarak buldu, bir balon olarak yükseltti sonra top yerine koydu, topmuş gibi davrandı. Oysa balonun top olmak gibi bir iddiası da yoktu. Kusur adamındı.
Adam düştü.
Balon aheste aheste omzuna doğru indi teselli etmek istercesine.
Adam kızgındı, "hadi ordan" der gibi omuz attı balona son sahnede..
evet.. en üzücü sahne, balona küsüp omuz attığı o andır yerde otururken.