bahis ile ilgilenen ogrenciler icin bulunmaz bir nimet. amme hizmeti yapıyorlar desem yeridir. uzman bahisçilerden tahminler, hazır kuponlar ve online bahis ile ilgili aradığınız her şeyi bulabilirsiniz bence. ben buldum.
arkadas tavsiyesi uzerine "eh bi bakiyim bari" diyerekten aldigim adam fawer'in son kitabidir. hadi yalan olmasin, ben kitabin ciktigi ilk gunler zaten arka kapaktaki yazisindan vurulmustum ona. hayal kirikligi yasamadim aksine cok begendim. aslinda herkesin bir parca uzerinde dusunmesi gereken bir seyler uzerine kurulmus kitap.
bir an icin kitabın sinemaya uyarlanacagini dusunursem film icin soundtrack onerim: ascension - for a life time (chillout mix)
an itibariyle siyaset meydanında birikimiyle ve net duruşuyla ışıl ışıl ışıyan hocamızdır. mehmet metiner de kendisine duyduğum nefretin birkaç kat yükselmesi misyonunu her program olduğu gibi başarıyla yerine getirdi.
alışık olduğumuz teknik direktör profilinin epey dışında, küpesi ve samimi tepkileriyle sempatimi kazanmış hırvat takımının aykırı teknik direktörü. fatih terim ile arasında geçenler onları ilgilendirir, oynanan maçın etkisiyle bu tip şeyler olabilir, doğal ve olgun karşılamak gerekir diye düşünüyorum, sonuçta en güzel cevabı sahada verdik.
bazı arkadaşlarımızın, farklı olmanın farklı düşünmenin sürüden(!) ayrılma isteğinin kelimenin tam anlamıyla bokunu çıkartıp ulaştıkları kendi içerisinde çelişkili tespit.
birçok devlet adamı, dünyanın en ünlü ve en çok satan gazeteleri/dergileri atatürk'ü vatanını kurtaran biri olduğu için mi sevip haber/başlık/kapak yaptılar? onun için mi bu kadar övgü ve saygı aldı atatürk dünyanın dört bir yanından?
tiesto'nun yeni derleme albümü. bu sefer konseptimiz asya. (bkz: in search of sunrise 7 asia)
eğer bu yaz şöyle güzel bir yayabilirsem bir kumsalda, güneşlenirken dinleyeceğim tek albümdür, candır.
tracklist'i de aşağıdaki gibidir.
Disc 1:
1. Banyan Tree - Feel The Sun Rise
2. Andy Duguid featuring Leah - Wasted
3. King Unique - Yohkoh (King Unique Original Mix)
4. Motorcitysoul - Space Katzle (Jerome Sydenham Remix)
5. Three Drives - Feel The Rhythm (Ton TB Dub Mix)
6. Rachael Starr - To Forever (Moonbeam Remix)
7. Jerry Ropero featuring Cozi - The Storm (Inpetto Remix)
8. Kamui - Get Lifted
9. Cary Brothers - Ride (Tiesto Remix)
10. Airbase featuring Floria Ambra - Denial
11. Dokmai - Reason To Believe
12. Cressida - 6AM (Kyau & Albert Remix)
13. Allure featuring Christian Burns - Power Of You
14. Clouded Leopard - Hua-Hin
Disc 2:
1. Steve Forte Rio featuring JES - Blossom (Lounge Mix)
2. Zoo Brasil - Crossroads
3. Beltek - Kenta
4. Sied van Riel - Rush
5. Tiesto - Driving To Heaven (Mat Zo Remix)
6. Carl B. - Just A Thought
7. Kimito Lopez - Melkweg
8. JPL - Whenever I May Find Her (Joni Remix)
9. Estiva vs. Marnix - Casa Grande
10. Existone - Wounded Soul
11. Andre Visior & Kay Stone - Something For Your Mind (Guiseppe Ottaviani Remix)
12. Hensha - The Curtain
13. DJ Eremit - Tanz Der Seele (YOMC Remix)
14. Manilla Rising - Beyond The Stars
anahtarı klozete atıp sifonu çekmeyi tercih etmemiş çocuktur. saklamak istediği daha büyük şeyleri neresine yutacaktır neresine sokacaktır ayrı bir merak konusudur ama tercihlere saygılıyız.
daha çok içimdeki çocuk sevgisini hareketlendiren gerilim filmi. filmdeki ismiyle simon çok tatlı bir çocuk, kendi ses tonu mu seslendirme mi bilemiycem ama sesi de çok tatlı. insan "böyle tatlı bir oğlum olsa" demeden edemiyor.
heh bu arada, ölmüş insanların huzursuzlukları ve acıları nedeniyle gerçek dünyaya musallat olmaları konusu daha uzun bir süre gerilim filmlerinin senaryo gündemlerini meşgul edecek gibi duruyor.. ama ben sıkıldım. hoş, bir gerilim filminin konusu ne olabilir sorusu geliyor akla, ne korkutur en çok insanları? ölüler ve hayaletler. o zaman benimki haksız bir eleştiri olabilir ama her zaman biraz daha kreatif olunabilmeli diye düşünüyorum.
dağlık karabağ sorunu yüzünden ermenistan ve azerbaycan arasındaki gerginlik ile ilgili yeni açıklamalar yapan, şu andaki ermenistan devlet başkanıdır kendisi. özet olarak petrol gelirlerinin azerbaycan'ı şımarttığını söylemiş (azerbaycan petrol gelirlerinin yardımıyla askeri yapısına büyük yatırımlar yapıyor), olası bir savaştan korkmadıklarını ama çözümün de barış yoluyla gerçekleşmesini arzuladıklarını söylemiş.
azerbaycan cumhurbaşkanı ilham aliyev de "ermenistan azeri askerleri ile karşı karşıya gelmek istemiyorsa hemen bölgedeki askeri varlığına son vermelidir" gibisinden açıklamalar yapmıştı.
böyle inanılmaz bütçeli ve geniş çaplı deneyler sonucunda -bugün olmasa da belki yıllar sonra- gelecek dünyanın sonu, insanın elindeki imkan ve teknoloji büyüdükçe merakı da büyüyecek. bugüne böyle gelmedik mi?
cern araştırma merkezlerinde yapılacak bir deney sonucunda oluşacak kara deliğin dünyayı yokedeceğini duyuran haber.
dünyanın sonunu göremem herhalde diye arada dertlenir dururdum bakalım neler olacak..
gazetelerimizin bir diğer kolpa haberidir kanımca.
bir futbol programında izlemiştim chelsea'nin eski teknik direktörü mourinho'nun transfer listesinin başındaymış alves. gideceği yeni takımda mutlaka görmek istiyormuş onu. bu da ayrı bir kolpa olabilir. kime inanıcaz kardeşim ya..
nurettin veren adlı şahsiyet de amaca giden yolların büyük bir kısmını deşifre etmiştir başlık konusu hadise için.
ergenekon varsa üzerine gidilsin, çökertilsin, yaptıkları ortaya çıkarılsın, suçlular cezalandırılsın.
aklı ve fikri hür yetişmesi gereken bireylere burs vererek veya birçok dalavereyle kendine bağlayan bu yapılanmanın üzerine gidilmeyecek mi? kanıt mı aranıyor? görüntüler ortada.. metinler ortada.. nurettin veren'in söyledikleri ortada.. bir şey yapılacaksa tam yapılsın.. demokrasi diye hukuk diye haykırıyorsunuz yeri geldiğinde, demokrasi de hukuk da bunu gerektirir, özel ya da tüzel her kişiye aynı uzaklıkta durmayı.
ilk postumda kısa bir özetini geçtiğim konuşmanın metni de bu şekildedir, yanılmıyorsam birebir aynısıdır dün sabaha karşı aynı şeyleri fethullah'ın ağzından duydum görüntüleriyle.
“Mevcudiyetimizi hissettirmeden çok ilerilere gitme... Ta ilerilere gitme böyle... can damarları içinde dolaşma... ve sonra eğer dönülüp gelinecekse yara alınmadan, hissedilmeden dönüp geriye gelme meselesi...
ister maddi güçleri bakımından, isterse kendi ülkelerindeki güç kaynakları, gücü temsil eden kaynaklar bakımından, isterse ilim mahfilleri açısından, isterse toplumun büyük kesimlerine, büyük kısımlarına bu duygu ve bu düşünceyle ulaşmaları açısından, belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar, bu şekilde hizmete devam etmeleri şarttır. Zarûri ve lüzumludur. Yanlış birşey yapar, kıvama ulaşılmadan, özleriyle tam bütünleşmeden, gereken mesafe alınmadan, erken vuruş diyebileceğimiz çıkışlar yaparlarsa dünya başlarını ezer. Ve Müslümanlara Cezayir’deki hadise gibi yeni bir hadise yaşatırlar. Suriye’deki 82 vakası gibi yeni bir fecaat yaşatırlar. Her sene Mısır’da yaşanan fezahat (alçaklık) ve fecaat gibi bir fezahat ve fecaat yaşatırlar. Firavunlar çağını yaşıyoruz. Toprak firavun bitirmek için çok mümbit. Böyle bir dönemde tam özünüzü bulacağınız, kıvama ereceğiniz ana kadar, o kuvveti temsil edeceğiniz şeyler elinizde olacağına kadar, Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır. Her adım 20 gününü doldurmadan yumurtayı kırma gibi birşeydir, civcivleri terk eden kuluçka gibi civcivleri doluya, fırtınaya terk etmek gibi birşeydir. Ve burada yapılan şeyler bunlardır. Burada yapılan şeyler mikro planda dünyayla hesaplaşma işidir... Sesimizi, soluğumuzu, bunca kalabalık içinde ben bu duygu ve düşüncemi sözde mahremce anlattım. Ama sizin mahremiyete sadık, mahremiyet mevzuunda hassas duygularınıza sığınarak anlattım. Biliyorum ki elinizdeki meyve suları, boş kutuları dışarı çıkarken bir çöp kutusuna attığınız gibi bu düşünceleri de –açık olma yanıyla- çöp kutusuna atıp geçeceksiniz. Arzedebildim mi? Sözün senin esirindir, söylersen esiri olursun.”
ayrıca eksi oy veren arkadaşlarımızın sadece eksi oylarını değil, iki satır zahmet edip tanımlarının yanında neye katılmadıklarını da güzelce yazmalarını isterük. diğer türlü yemişim ben öyle eksiyi.
yazı yaşamın ta kendisidir; hayatın kaynağından üretilir. insana ilişkin sorunların kağıda dökülüp sergilenmesi, yazıdan türeyen devingenliğin, kişiden kişiye yansıyan etkisiyle savaşım olanaklarını zenginleştirir. hikmet çetinkaya'nın kitaplarının belgeselliği, arşivden değil, yaşamdan kaynaklanıyor. "insanı kullaştırmak", daha doğru deyişle "köleleştirmek" isteyen güçlere karşı savaşımın gün gün atılan adımlarından oluşan kitabın güncelliğinde süreklilik duyumsanıyor. kimi yazı, yaşamı değiştirir; durağanlığı eyleme dönüştürür. 21. yüzyılın eşiğindeki türkiye'de, şeriatçılığa karşı aydınlanmacılık, köşe yazarlığının vazgeçilmez bir koşuludur.
gerçekleşmesi hiç de ihtimal dışı olmayan hadisedir.
lakin kendisinin tc'yi iyi etmek için kestiği reçeteyi dün sabaha karşı kanaltürk ekranlarında ilk defa izlemiş bulunmaktayım. ülkenin dört bir yanında birçok kritik noktaya sızdığından tabiki haberdardım, hatta bunu bizzat görmüştüm fakat kendisinin tc için kestiği reçeteyi kendi ağzından dinlemek de nasipmiş.
fethullah diyorki, ülkenin yasama yürütme ve yargı gibi kritik yerlerine tam nüfuz sağlamadan yapılacak herhangi bir hareket intihardan öteye gitmezmiş. sabır edip yasama yürütme ve yargı erklerinde tam nüfuz sağlanmalıymış.
bir kişiye bir ton sebepten hayranlık duyarsınız, seversiniz, benimsersiniz, kendinize role model yaparsınız ama devletin bu kritik makamlarına sızmanın çok önemli olduğunu ve acele etmenin anlamsız olduğunu sabır ederek amaçlarına ulaşacaklarını söyleyen sinsi bir adamın (adama güvenmemek için bir ton sebep var, hepsinin dışına çıkarak konuşuyorum) peşinden gitmeye ne denir?
neden böyle bir adet edindiklerini çok merak ettiğim programlardır.
fikir yürütmek gerekirse, örneğin beyaz, telefon bağlantısı yapılır, beyaz ayağa kalkar ceketini ilikler kameraya yaklaşır, karşıdan gelen ilk ses beyaz'ın davranışlarının belirleyici noktasıdır, genç bir kızın sesi gelirse (genç kız sesleri de kendi içerisinde kızların kişiliğine göre değişiyor tabi, oralara girmeyelim) beyaz biraz yavşayabilir, komiklikler yapar bakışlar atabilir, beyaz'ın senelerdir bu işi nasıl da iyi yaptığını falan söylerse kızımız, beyaz'ın muhtemel tepkisi "oy aşkım çok teşekkür ederim" şeklinde olacaktır. sanırım programın yoğunluğunu kızlar üzerine kurmak ona kendisini daha iyi hissettiriyor. programa konuk olarak katılan erkeklere bolca takılmaları laf sokmaları da bu yüzden olsa gerek. beyaz'ın kendine özgü egosu aslında "ne şiş yansın ne kebap" sistemi üzerine kurulu.
şöyle de düşünebiliriz, kendinizi beyaz'ın yerine koyun, programa da üni öğrencisi bir erkek bağlansın, bir erkekle ne kadar uğraşabilir ki? ya da beyaz'ın programının bir bölümü de telefon ile bağlanan kişiyi de kullanarak seyirciyi güldürmektir, bunu her program yapar. programın o kısmını bir erkek seyirci ile yapmak daha zordur diye düşünüyorum. erkekler birbirleri ile uğraşırken tansiyon hızlı bir şekilde yükselebilir çünkü. ama karşı cins ile olay böyle değil kanımca.. kız seyirci zaten beyaz'a sivri sivri sorular sormayacaktır.. canım cicim çok iyisin yapacaktır muhtemelen.. sonra da "demet akalın'a bir sorum vardı ardından da teoman'a bir sorum olacak" gibi klişe şeyler geleceğinden programın doğru seyri için kız seyirci uygun gelebilir beyaz'a ve yapımcılara..
doğum gününü başkalarına açık açık hatırlatmakta beis görmeyenlerin uyguladıkları çeşitli yöntemlerdir.
bunlardan bir tanesi de şöyledir, msn kişisel iletisine "iyi ki doğmuşum ben!" yazılır, ve günün en yoğun saatlerinde giriş çıkış yaparak herkesin gördüğünden emin olunur. "aaaaa bugün senin doğum günün mü?" diye başlayan diyaloglar ile doğumgünü tebrikleri kabul edilir muhtemelen. yılda birkaç kere msn'imde yaşıyorum bu hadiseyi arkadaşlar sayesinde.
ilkokul öğretmenlerinin öğrencilerini daha iyi tanımaları için ciddi ipuçları taşıyan istihbarat raporlarıdır bir anlamda. öğretmen çocuk ve ailesinin yazın neler yaptığını okur, analiz eder, birçok sonuç çıkartır.
ama şöyle bir şey var bu raporlar ters etki de yapabilir. annesiyle, babasıyla ve kardeşiyle çok güzel bir yaz tatili geçiren bir öğrencinin yazdığı kompozisyon ile ailevi ya da maddi sorunları olan bir çocuğun yazdığı kompozisyon arasında dağlar kadar fark vardır. bu fark hocanın bu iki öğrenciye çok farklı davranmasına sebep olabilir.
odamdaki çöp kutusudur. ne zaman bir koku duysam gözlerim ilk önce ona kayar "yine içinde bir şeyler unuttum herhalde!?" diyerekten. çoğu zaman yok yere günahını alsam da mutluyuz böyle.
çağın zevklerinden sınıf arkadaşlarına göre daha fazla faydalanabilen çocuktur. lakin onu ilkokuldaki zengin cocuk yapan da budur. kendisi bir kız da olabilir, bu durumda kendisinin size karşı ilgisi varsa, suluğundan su içebilir, annesinin yaptığı güzel sandviçlerden öğle aralarında birkaç ısırık alabilirsiniz. tek yapmanız gereken halini hatrını sormak yanına oturmaktır, o paylaşımcı ruh kapılarını sonuna kadar açacaktır.
