erkeklerin erkek arkadaşları olabilecekleri gerçeğine alışın.
Onlarla beraber vakit geçirdiklerinde kıskançlık duymaktan vazgeçin.
Onlarla sizi aldatmazlar. Gay erkek nüfusu son derece azdır.
Ha onlarla beraber olup yada onların gazına gelip hatun yada ortam olaylarına girebilirler mi?
Girebilirler. Fakat bunu onları erkek arkadaşlarıyla görüşmelerini engelleyerek çözmeye çalışmayın.
isteyen erkek her türlü amacına ulaşır.
Siz paranoyak olursunuz.
Arkadaş bu ne iğrenç bir durumdur.
Altı üstü sigarayı bırakmaya çalışıyoruz diye kullandığımız ilacın en daşşaklı yan etkisini yaşamak da kısmetmiş.
Aksiyon filmi nedir? Her bir bölmesini kes bak 20 sezonluk dizi çıkar.
Tavuk olmuş horozdan kaçıyorum yahu, saçmalığa bak!
Götüm çıktı kaçıcam diye.
Uyanıyorum rüyaymış diyorum yatıyorum aynı horoz bekliyor yine orada.
Yemin ediyorum horoz fobisi oluştu bende.
Aynı rüya 4 gündür devam ediyor. Sivil hayatta kafasına bir tekme atacağım orospu cocugu horoz, her gece kaldığı yerden devam ediyor aksiyona.
Yahu checkpointte bırakılan oyunlar bu kadar sadık kalmıyor senaryoya.
Ulan bide hd kalitesinde şerefsiz rüyalar.
Horozun ibiği götüme girecek nerdeyse.
Ya ben bu ilacı bırakıcam, yada yakında civcivlerim olur.
Bugünü merakla bekliyorum, en son bahçede ki karpuzların arasında ki köstebeğe deliği büyütmesi için ford focus 2012 5000km full donanım makina öneriyordum. Puşt siyah film çektir alırım demişti.
Sözde deliği büyütecek bende o delikten kaçacam diğer tarafa.
Giden ford focus.
Arkadaş böyle saçma, böyle embesilce bir eziyet olur mu yahu.
Artık plan yapıyorum şöyle olursa şöyle derim, şu olursa şunu yaparım diye.
Hayırlısı bakalım.
Ama ford focusa bağlayacam olayı, puşt daha fazla uğraştırmassa dur bakalım.
3 sene önce hayata gözlerini yummuş ve bugün doğum günü olan arkadaşımın duvarına:
doum gûnún kutlu,mutlu we umutlu olsun.nice yaşlara...
doğm gnn ktlu olsn!
doğum günün kutlu olsun! gelmionmu kız bu taraflara?...
yazabilen 3 tane gerizekalı var.
doğumgününü kutladıkları insanın 3 yıl önce öldüğünden haberleri olmayan, muhtemelen sağ üst köşede doğumgünü uyarısını görmedikleri sürece akıllarına bile gelmeyen bir insanın doğum gününü, sırf iş olsun diye kutlamak, yapmacık temennilerde bulunmak ve bunu yaparkenki samimiyetsizlikleriyle geride kalan sevenlerini ne kadar üzdüklerinin farkında bile olmamak...
tahminen hem annesi orospu olup hem de okul tuvaletinde sigara içenlerin oranı onbinde biri geçmez.
Ha her içene orospu çocuğu diyorsan o kadar çok kişilerdir ki bir yerden akrabalık bağı çıkabilir, denmemelidir
köy benzetmesi yapılmış kızdır.
evlerinin nüfusu en az 5 olan güzel kız denmesi daha anlamlıdır.
Ayrıca nüfusun artması esmerleşme oranını arttırmaz, yıkın tabuları
empatiyi herkez kurar, bu adam empati yapıyor. Bugüne kadar bu yüzden ilerleyemedik. Yeni birşey çıkınca karşısında dikildik, olmaz yapılamaz dedik. Azıcık sıyrılın şu feodal zihninizden yahu. Önyargısız yaklaşın biraz, belki adam gerçekten empati yapıyor. Hemen taşa tutmayın.
edit: bu arada feodal yazmışım. Hayır feodel değil. Belki başka birşey anlatmaya çalışıyorum, aynı tuzağa düşüyorsunuz. Dinleyin bakalım beni önce
yolda yürürken ''peşe'' 10 bayanın takılması cümlesindeki ''peşe'', poşu gibi bişey mi? Ne bileyim 10'u birden takılıp düşer mesela. Yoksa bu cümle aynadaki potansiyelime bakınca pek anlaşılır gelmiyor yada benim için olabilitesi sıfır olduğundan farklı şeylere yoruyorum.
Evet evet kesinlikle poşu benzeri birşey
gece 02'de yada gece 04'de ateşlenen sigaradan farkı olmayan sigaradır.
saat 03'te ateşlenecek olması onu diğerlerinden farklı kılmaz.
ha eğer bir yazar kendine hedef olarak belirli bir sigara içmeme süresi koymuşsa ve bu süre gece 03'te doluyorsa, gece 02 ve 04'ün götüne koyan sigara olacaktır
bu eyleme uzun süre devam edilirse, sakız evrimleşir.
sakız, takız, takaz ve takoz olarak evrimini tamamlar.
çay çay olarak kalırken, agızda takoz sertliğinde sakızımsı bir madde olşur
Hayattan hiçbir beklentisi olmayan insanlara hayatta hiçbirşeyi olmayan insan karıştırılmamalıdır.
Bir insan çok fazla şeye sahip olduğu halde (bazen de sahip olabileceği herşeye) hayattan hiçbir beklenti içinde olmayabilir.
Yada elde edebilecek herşeyi elde ettiği için beklenti olarak nitelendirebileceği birşey bulamaz.
Bu tip insanlarda mutsuz olabilir.
Hatta bana göre hiçbirşeyi olmayan insandan daha mutsuzdurlar.
Hiçbirşeyi olmayan insan elde etmek isteyeceği her birşey için hedef koyup, konsantre olup, hayal edip hedefleri uğruna zamanını harcayabilir.
Beklentisi olmayan insansa, ister birşeylere sahip olsun ister hiçbirşeye, umut kavramını sözlükten çıkardığı için rezil durumdadır.
Maddi olarak herşeyiniz gitsin ama beklentiniz gitmesin.
Hayal edin, beklenti içine girin.
Bu hayata tutunmamızı sağlar.
Yoksa gelsin major depresyonu gitsin bipolar bozukluğu
o kadar çok mutsuz oldum ki,
ne zaman mutlu olsam mutsuzluğun ne zaman geleceğini merak eder oldum.
eğer bir elle dağıtılıyorsa bu mutluluk, sanırım elin görmediği anüsümsü bir yerde kalmışız.
Böyle bir yerde olduğunu itiraf edebilmek bile zor var bide yaşayana sor
Bugün parkta içerken 50-60 yaşlarında klasik emekli amcalarımızdan birinin yanındaki muhtemel okey arkadaşına, beni kafasıyla işaret ederek;
'' Biz sigara içenlere kızıyoruz şuna bak gündüz gündüz ne içiyor belli değil, karışmayalım çocuklara üstad bırak sigara içsinler. Ya sigara içmeyip şu çocuk gibi olsalar, park köşelerinde ölecek. Yazık anasına babasına'' dediği, bu örneğe konuk olduğu gibi buna benzer birçok öreneğe de konu/konuk olan bence mucizemsi alet.
şehir genelinde bir kesinti ise ve büyük bir binanın yüksek katlarında oturuluyorsa ayrıyeten geceyse, balkona çıkıp zifiri karanlık altındaki şehri izlemek ve bir sigara yakmak. orgazmın tahtını sallar yeminle
gecenin bu vakti yine seni düşünüyorum anne.
2 yıl oldu, tam 2 yıl.
2 yıl sonrasının o nalet şubatı oldu yine anne.
düşündükçe gerçekle yüzyüze gelmenin sancılarını yaşıyorum. kimi zaman soluğum kesiliyor,kimi zaman hayattan vazgeçiyorum. yokluğunu hissetmenin yarattığı ızdırabı hangi kelime ifade edebilir bilmiyorum...yapayalnızım;sen yoksun... şu koskoca dünyaya sığmıyorum; sen yoksun... artık hiç olmayacağını bilmek.. tanrım,hayat ne kadar acımasız...
biraz daha kalamaz mıydın? hani diyorum biraz daha kalıp okşayamaz mıydın saçlarımı?
saçlarım...!
kokusunu derinden soluyup,her telini bir bir sevdiğin saçlarım...şimdi ellerini özlüyor ve gözyaşlarım özlüyor seni.
görüyor musun herşey ölüm kokuyor hayatımda?
ne zaman toprağa baksam içim daralıyor,boğuluyorum..ben artık ölümü seviyorum,ölümü özlüyorum.
hatırlıyorum da eskiden ürkütürdü beni adı bile..zamanla nasıl da değişiyormuş insan,hiç sevmediği şeyi bir gün sevebiliyormuş oysa...
hasret diyordum,evet hasret...
biliyor musun sensiz geçen her saniye içimde hasretin deli fırtınaları kopuyor...yere düşüp yığılıyorum, gücüm tükeniyor. ruhum yerinden fırlayıp tüm hızıyla dünyanın en derin uçurumlarına atıyor beni ,ne zaman hissediyorsam hasretini işte o an çaresizliğin o hoyrat, o çirkin suretini görüyorum, ellerim titriyor, yumruklarımla duvarları herşeyi yıkasım geliyor...
ölesim geliyor ölemiyorum.
kıvranışlarım bir ömür sürecek biliyorum,hasretin de öyle...
bazen hiç kavuşamayacakmışız gibi geliyor ama vazgeçmiyorum umut etmekten.
çünkü bana en umutsuz zamanlarımda ayakta kalabilmeyi öğrettin inanmakla. inancım tükenmeyecek,senin için kendim için..bizim için..
biz...
o kadar zamansız gittin ki aslında...
saatler öncesi gözlerime bir tuhaf tebessümle bakıp da \"bana dokun lütfen,beni mutlu et\"demiştin...sanki bu gidişi biliyordun,sanki gitmeye çoktan gönüllüydün...
oysa ki aylar boyu savaş verdim,benimle kalabilmen için...o kadar inanmıştım ki gitmeyeceğine,öyle umut bağlamıştım ki gözlerinin daima güleceğine ve o içime sığmayan ışığı kaybetmeyeceğine...
belki gidebileceğini söylediğinde\"hayir \"demiştim sana \"yakma yüreğimi gitme dayanamam\"
sen ise o güzel bakışlarını gözlerime doğrultup yine saçlarımı okşayarak \"geçer...unutursun birgün yavrucum\" demiştin..dudaklarından nasıl da dökülmüştü bir çırpıda bu sözler..
peki neden susmuyor bu sancı anne?
birtek ben mi yarımkaldım yokluğunda,bir tek ben mi yandım anne...?
nice zaman oldu, herşey senin istediğin gibi işte..
evini hergün silip süpürüyoruz, bize öğrettiğin yemeklerden pişiriyoruz babama.
sahi anne, babam sen sonrası hiç gülmüyor, \"ömrümden ömür gitti,canımın yarısı gitti\"diyor içleniyor.
o hep ağlıyor anne,hiç böyle olmazdı..babam ağlamazdı.yüreğimiz acıyor anne yüreğimiz..
bütün odalarında sen varsın bu evin ,her gün pencereden bakıyorum karşı yola, hani hep derdin ya \"beni bekle\".
seni bekliyorum anne,gelmiyorsun.
kim beyazlara bürünse;sanki sen, hangi ananın gözleri dolsa;sen...
ön bahçeye diktiğin ağaçlara sarılasım geliyor bazen, kokun vardır kimbilir!
kimbilir annem!
hasret anne...bu yolun sonu gelesi değil gibi.
çarçabuk geçse bir şu zaman,bir geçse,kapılar açılsa bana..
ben artık yaşamı sevmiyorum anne.
hiç bu kadar yalnız kalmamıştım,resimlerin konuşmuyor benimle...oysa ben attığım her adımda,aldığım her solukta seni yaşıyorum ve diyorum yoksun.
korkuyorum anne,binalardan,evlerden,ağaçlardan,herşeyden korkuyorum.
bütün bunların arasında senin bebeğin kaybolmaktan korkuyor.ellerimi tutan yok anne,ne de kokumu senin kadar seven...saçlarımı öpüp koklayan, ağladığımda \"ağlama yavrum, kıyamam gözyaşlarına\"diyen yok.
çok özlüyorum seni anne.
o kadar güzelsin ki..
tıpkı bir melek gibi...beyazlar çok yakışırdı sana,hani hep söylerdim ya sana da.
hiç gelinlik giyememiştin sen anne ve bir gün kına yaktılar ellerine,ayaklarına...bembeyaz giydirdiler sonra seni...ve götürdüler,benden aldılar...tertemiz sularla,dualarla yıkadılar..gelin oluyordun öyle ya!!! beyaz yine yakışmıştı sana,o gün söyleyememiştim,şimdi söyleyeyim bari:
yine çok güzeldin anne! melekler kıskanmış mıdır acaba?
elimden aldılar seni anne,musalla taşına koydular. hoca başında,cemaat....\"iyi bilirdik\" dediler anne....oradaydım...ya da değildim.
iyisi azdi annem...sen bu dünyanın en tatlı annesisin,annelerin en güzeli en şefkatlisi...
herşeye kızıyorum anne, aklının alabildiği herşeye.
koşuşturuyor insanlar sağa sola sebepsiz yada sebepli, bense onların bu kadar mutlu olabilmesine bile kızıyorum.
diyorya hali sezai \'\' nerden buluyor bu insanlar ben mutsuzken gülünecek şeyleri \'\' diye
düşünüyorum acaba hiç anneleri ölmedi mi?
ölmediyse yaşamasınlar zaten bu acıyı anne,
senden öncesi ve sonrası diye ayrılmasın hayatları onların da
belki bu yazıyı da okuyorlardır anne, belki değerini bilmiyorlardır az ilerisinde şu anda uyuyan annelerinin, yada uzakta başka bir evde.
çünkü sahipler anne, benim gibi yoksun değiller.
bir kereliğine empatik davransınlar anne.
benim sahip olamadığıma sahip olanlar bir kere empatik davransın ve koşsun hayattaki en çıkarsız varlıklarına sarılsın.
çok geç olmadan bunu yapsınlar.
oradaki tüm annelere de selam söyle anne.
onların hepsinin acıyla yoğrulmuş ve yoğrulmaya devam eden yavrularının selamı var.
hepsinin ellerinden öpüyorum.
seni çok özledim anne.
Ha bu arada anne, sen gittiğinden beri değişen en önemli şey, artık hiçbirşeye karşı çok kelimesini kullanmıyorum.
Hiçbirşey bende çok etkisi yaratmıyor.
Gülsem bile hiç çok olmuyor.
Sevsem aynı.
Konuşsam aynı.
Ne yaparsam yapayım çok kelimesini kullanamıyorum.
tek başına ilaçla tedavisinin olmadığı bilinmesi gereken ömür törpüsü. Bunun için ilaç ve psikoterapinin beraber uygulanması gerektiği her tıbbi makalede yer alır. Bozuk paradan midesi bulanan bir insana yapılabilecek en iyi şey, tedavi adımlarını sıralayarak bunları uygulamasını sağlamaktır.
Bu aşamalar hasta kişinin karşısına bozuk para yığını dizilmesi ve karşısında ''sıkıntısı yani anksiyetesi artsa bile'' beklemesinin sağlanması ile başlar. ikinci aşama olarak, başka kişiler tarafından karşısında bozuk paralarla haşır neşir olunur, dokunulur, bozuk paralar avuç içine sürtülür. Makalelerde üstüne basarak söylenirki bu durumda da ankisyete artış gösterir ve olması gereken budur. Bu durumda pes edilmesse gidişat doğrudur. Üçüncü ve son aşama olarak bozuk parayla hasta kişinin teması sağlanır. ilk gün günde 5 dakika, ikinci gün günde 10 dakika diye devam eden terapi zincirinde 15. gün günde 1 saat bozuk paranın avuc içinde tutulması istenir. Kilit nokta ise bu aşamaların hiçbirinde kişinin yada çevresindekilerin elini yıkamamasıdır. Anksiyete önce artış gösterecek ve belirli bir süre sonra beyin yıkamamaya alıştığını daha doğrusu hasta kişinin yıkamayı önemsemediğini görünce, bu tabloyu önemsizleştirecektir.
El yıkanması durumu (kompulsiyon) bir rahatlama davranışıdır ve tüm psikiyatrların hemfikir olduğu tek konu olarak rahatlama davranışları hastalığı pekiştirir.
Üstüne gidilmelidir.
Bir dost.
Hastalığın alası olarak nitelendirebileceğimiz bu illette tedavi yine ve yeniden kişinin kendi bünyesinde şekillenmektedir. ince ayrıntı sözüm ona ''hasta'' kişinin belirli kurallara uyup, bu kuralları uygulaması ile bir düzen sağlamasında gizlidir. Kendi bünyesinde kavramı, bu hastalığa verilen olumlu yada olumsuz cevabı şekillendiren temel etmendir. Bu kurallar silsilesinin temelini ''erp'' denilen ve bir nevi salla gitsin, önemseme yada davranışsal kompulsiyonlarda ''üzerine gitme'' olarak nitelendirilebilecek teknikler oluşturur.
Kirlendiği düşüncesi ile sürekli banyo yapma ihtiyacı duyan hasta kişinin, korkusu olan kirlenme duygusu ile uğraşması yersizdir. Bu kişi kompulsiyonu olan temizlenme, temiz olma isteğinin eyleme dönüşmesini engellemelidir. Yani ''kirlisin ve temizlenmelisin'' dürtüsü beyinde bozuk plak halini almışsa, inadına ve inadına bu eylem gerçekleştirilmemelidir. Belirli bir süre sonra beyin ''temizle'' eyleminin ısrarlara rağmen yapılmadığını görünce, spike yani ataklarını azaltır. Normalleşme uzun bir sürecin sonunda bu kurallara uyulduğu takdirde gerçekleşir.
Yani işin özü, rahatsız eden düşüncenin (obsesyon), rahatlamak için verdiği emirlere (kompulsiyon) dönüşmesini engelemektir.
Bu en başta belirtilen ''kişi bünyesine'' bağlıdır. Hızlı ve yavaş bir şekilde cevap alınır.
'' Neye elimi atsam kurutuyorum '' Düşünce tarzımın bu mesleğe adım atınca pekiştiğini gördüm. iş hayatımın ilk yılında değişen gıda kanunu, buna binayen iş alanının daralması da cabası. Kpss'ye yönelip hayatımı o yönde düzenlemeye çalışınca, isyanların ortak noktası haline gelmeside şaşırmadığım ikinci durum, sebebide kamu alımlarında da ikinci hatta üçüncü sıraya düşmesi. '' Galiba hayat bana götüyle gülüyor '' dedirtecek kadar insanı benmerkezciliğe iten meslek, mesleğim.
Dinlemekte olduğum anda sol frame'de başlık olarak gördüğüm muhteşem şarkı. ''Yahu birisi çıksa da duygu sellerinin yollarını açsa yine yeniden'' diye kendi kendime yakınıp Türk müziği adına umudumu tamamen yitirirken, tokat misali yüzüme çarpan umut kaynağı.