evvel zamanda 13-14 yaşlar müdür. insanoğluna zerre katkım olmadığından dolanıyorum ortalıkta. zaten bıyıklar saç gibi çıkıyor bir yandan, sipsiye su yürüdü yürüyecek. isyanlardayım.
kuzen o zamanlar lisede, her ayağı tek atıp yapıyor yalandan bir kupon. ben de sike sike taşıyorum kuponu, yatırıp dönüyorum eve. sonra oturup bakıyoruz tabi. geliyor bold pilot. hep geliyor.
arkadaş evde dört tane ansiklopedi olsa onu da okuycaz zaten. ha o zaman belki bu sorunu bir devrimci edasıyla çözebilir, eve gelirken aldığım oscar ödülünü sokakta gördüğüm bir sinema aşığına verebilirdim.
tamam oscar esprisi hiç olmadı kabul.
burası türkiye eyvallah, olayın sosyal boyutunu göz ardı edeni de üç gün aralıksız izzet yıldızhan dinlemekle cezalandırsan kimse sesini çıkartmaz.
ama mevzunun sansür, bilmemney furyası, efendime söyleyeyim daha bir sürü şey olmamasının sebebi şudur. lan alt tarafı tokat. bu kadar gelenek haline getirilmesinin, her sahne bir kez atılması veya niyetlenmesinin gizli bir amacı olmalı. dış güçler falan diyip işin içine dış güçleri sokmak istemiyorum bakın. bunu yapacak kudretim var.
benim dek derdim yeni ibram'lara ışık tutabilmek, onlara güvenli bir sinema sektörü bırakabilmek.
şu başlığı nasıl cool gösteririm, nasıl bir ciddiyet katarım diye üç ansiklopedi karıştırdım işin içinden çıkamadım arkadaş. mevzumuz basit aslında, atılan hadsiz hesapsız tokatlar.
biliyorum ki eski türk filmlerini izleyip taşak geçmek adetimiz olmuş ama amaç o değil. oturdum kafa yordum lan. bin film izlediysem hepsinde bir tokat atma mevzusu. üç aydır evden çıkmıyorum bak. ne bileyim mevcut atraksiyon bir küfürde kalsın mesela, hata yapan kadının bir kerelik ardından bakılsın, piçlik yapan çocuk ulan kerata seni diye geçiştirilsin bir kez. ama yok bilader, komedisinden dramına kadar her filmde bir tokat her filmde arkadaş ya.
öncelikle hangi allahsız burnuma portakal kabuğu soktuysa çıkartsın. kaçtır sesimi çıkartmıyorum ama yeter artık.
sonrasındaysa sanırım sorun hiçbir boku beğenmemek değil, bunu yaparak bir şey elde etmeye çalışmak. yani elmayla olan ilişki gibi. bilemiyorum, şimdi.
nedir yani abi? feridun düzağaç'ı dinlemek için ille de sicilinizin temiz olması mı gerek? dur lan ilerde olur da bir şarkısını beğeniriz akıllı konuşalım adam hakkında falan mı demeniz bekleniyor? yok öyle bir şey. bunca yıllık hiçbirbokubeğenmeyen olarak daha zerre prim yapmış değilim ben mesela. yapan var mıdır? bilemiyorum, şimdi.
ayrıca hiçbir deyince oraya farklı milletleri eklemeyeceksin, o zaman hiçbir oluyor mu? olmuyor.
okudukları, yazdıkları, çizdikleri, dinledikleri, gördüğü filmler, izlediği oyunlar, yeraltı edebiyatı vs. üzerine uzun uzun sohbet etmek istediğim bir arkadaştır kendisi. yok lan yeraltı edebiyatı hakkında bir bok bildiği yok, etmem muhabbet falan.
ayrıca çorba yapmaktan zerre anlamaz, tahtaya kalkmaz, dersine çalışmaz.
ama iyidir, hoştur. sıkı giyinir üşütmez, kötü giyinir laf söyletmez.
rahatlıkla taşak geçilebilir bir konu olmasından mütevellit açıklamak pek bir zordur ancak öyle kurtulanamayacak bir illet de değildir.
öyleyse bırakacaksın kendini yiyip bitirmeyi. kimsenin öyle çatır çatır seviştiği yok.
ilk olarak yok şu hatunu kaldırayım, yok bu karıyı şöyle sikeyim mantığından uzaklaş arkadaşım. iki dakikada rezil oluverirsin. çünkü senin o gözle baktığın hatun ''olsun hayatım ben seni yine de seviyorum'' demeyecek. bul adam gibi sevebileceğin birini, anlat derdini tasanı. rahat ol lan.
porno izleme.
karşındakini mutlu etmenin değişik yolları var. sorununu çözene kadar bunları dene. partnerin mutlu olduktan sonra sen ne zaman boşalmışsın, nasıl boşalmışsın pek önemi kalmaz. bu da sana ekstra bir rahatlık kazandırır. ilk zamanlarda odaklanmamak iyi bir yöntem olabilir. hitler'i, deney farelerini veya ne bileyim babanı düşünebilirsin ancak bu uzun vadede sana kötü etki edecektir. o yüzden iletişimin burda en önemli etken olduğunu unutma. hatun seni seviyorsa siktirgit bana geç boşalan birini bul demeyecek. mevcut sorunu birlikte çözmenizin heyecanıyla sana elinden gelen yardımı yapacaktır.
porno izleme.
belirli bir rutin oluştuğunda, daha da rahatlayacak ve hem kendini hem de karşındakini daha rahat mutlu edebileceksin. bak kaldır kafanı arkadaşım, çözümü harbiden çok kolay.
son olarak unutmadan, taşak geçenlerin büyük çoğunluğunun usta birer otuzbirci olduklarını unutma.
ya arkadaş neresinden tutulmalı, ne söylenmeli bilen beri gelsin.
evet cinsel ilişkiye girdiler. hatta evet siktiler birbirlerini. ee? bu adamlar öldü lan nerdeyse. otur iki dakika hayal et bakalım. senin başına gelse aklına ilk iş arkadaşını sikmek mi geliyor yoksa içinde bulunduğun koşulları göz ardı etmek, yaşamaya çalışmak mı?
hatta sırf bizde böyle olaylar olmasın diye kurtarılmıyor değil mi madenciler? direk ölüm, mis.
hayvanı değil insanı konu alan bir belgesel aslında. evrensel çapta bir tecavüz, en ufak pişmanlık hissetmeden.
açık söyleyeyim bu belgeseli izlemeden evvel durumun bu kadar vahim olabileceğinin farkında değildim. ancak kimsenin kendini olayın dışında tutmasına gerek yok. büyük bir ortaklığı söz konusu insanın. birileri katletsin, birileri satsın, birileri alsın.
ayrıca katletmek bile çok naif kalıyor. neyse nasılsa insan bulur yeni bir yöntem, uydurur adını da.
şimdi bu adamın yeteneklerinden, milli takımın arda turan'sız ne hale düştüğünden bahsedemiyoruz neden?
hem de arda'sız çıktığımız almanya ve azerbaycan maçlarında aldığımız sonuçlara rağmen. hiçbir hücum varyasyonu sergileyemeyen, almanya'yı geçtim azerbaycan gibi vasat bir takıma bile üstünlük kuramayan bir milli takım varken.
neden?
yorumcu olmayan bir komedyenin ( ki kendisi gibi onlarca var ) açıklamaları yüzünden.
yeniliyoruz. sahada değil sadece, geri kalan her yerde de. yenilmeye de devam edeceğiz çünkü bu adam çıkıp devam edecek konuşmaya, yarın bir başkası öteki gün bir diğeri. çünkü çok fazla yetiştirdik böyle adamlardan.
müziğini hiç dinlemedim, orada-burada duyduklarım işte.
ancak malum röportajını dinledim. derdini anlatmakta ( bunlar bir düşüncenin ürünü olmasalar da ) ciddi anlamda zorlanıyor. şebelek diyor, yamuk ağız diyor, beyinsiz diyor.
ispat etsinler diyor...
ki kendisine ispatla ilgili aynı soru yöneltilse vereceği cevap belli.
kısacası uymuş hazır olan imama, gerisi gelir. hayırlı işler.
louis ferdinand celine ve fante hayranıdır. tüm kitaplarında bu iki yazardan sık sık bahseder. hatta pulp adlı romanında dedektif nick belane olarak celine'i arar durur.
ekmek arası kitabından başlanması şiddetle tavsiye edilir.
ayrıca, annemin mahrem yerlerindeki kıllar üzerine yemin ederim diyecek kadar edepli bir yazardır
referandum öncesi o kadar sık kullanmak zorunda kaldım ki birkaç yolculuk daha etsem basacaktım evet oyunu.
öncelikle kadıköy'den yenikapı'ya giderken kanal 24 ile başlıyorsunuz güne ve bu da akp ile başlamak demek. ardından yenikapı'dan mudanya'ya kadar 1.45 dakika daha devam ediyorsunuz. haber kanalı olduğundan film veya herhangi bir program izlemeniz de mümkün olmuyor, dibine kadar akp haberleri, miting meydanları, demokrasi! çağrıları.
ha bu arada chp lideri kemal kılıçdaroğlu da bir yerlerdeydi diyiveriyorlar iki saniye.
yahu arkadaş şu adamların yöntemlerine bayılıyorum. anlaşmaymış! sat portakal suyunu 5 liradan, ekmek arası peyniri 8.5 liradan, izlet kanal 24'ü sike sike. her tarafa yerleştir ki televizyonları duyduk duymadık demeyelim!