"Al işte bitiyor.şimdi git,yeni biriyle tanışmaya çalış,olmasın,çok çalış ve bi şekilde tanış,ona daha önce anlattığın komik anıları bir daha anlat,çok sevdiğin filmleri bir daha anlat. kendini çok düzgün onun hayatına saygılı biri olarak göster, samimiyet duvarı yıkılana kadar sofra adabına uygun olarak yemeye dikkat et. "dur fazla arayıp sormayayım da eskisinde olduğu gibi yüz göz olmayayım" diye düşün,sonra çok ara,hep ara, cebi kapalıysa kıllanıp evden ara.ilişkinin başında kıllandığın adam isimlerini,ilk kavgada yüzüne çarp, onu bütün arkadaşlarından soğutmaya çalış, kendi arkadaşlarının ne kadar süper insanlar olduğunu anlat.dayanamasın,ayrılmak istesin,debelen dur,yeniden süper bir ilişkiniz olacağını anlatarak bir sürü söz ver.insan olduğun için tutama, yeniden kavga çıksın.ayrılmaya karar versin.kim uğraşıcak yok artık valla ben gelemem bu kadar külfete.ne güzel rahattık, niye bitiyor ki...ama yapacak birşey yok işte bitiyor.kendimi düşünüyorum tabii ki...kimi düşünücem,yalnızım artık." -U.Sarıkaya-
Bahsi geçen atalar muhtemelen ileride insanların yaşam tarzlarına, tercihlerine, doğuştan gelen kalıtsal hormonlarina, özgürlüklerine müdahale edecek ibneler için kurtardı bu vatanı.
Edit: Benim kullandığım ibne kelimesinin anlamı senin kullandığından çok farklı.
Türkiye için zamanının ötesinde bir programdı. biraz between two ferns, biraz south park'dı. Konuklarıyla hunharca taşak gecip, senin söylemek istediğin şeyleri senin adina konuklara söyleyen iki güzel adam sunardi. Hatta bazı bölümler konuklara acıyıp 'yeter artik vurmayın adam öldü ' kıvamına bile getirirdi izleyeni.
Haysiyet sahibi, hayalperest, fazla hırslı bir martıdir kendisi, ama Bir parça simit için duruşunu bozmaz, götunu başını oynatıp hayat görüşünden taviz vermez. Her devrin martısı değil, her devirde martidir o.
Onbirinci nesil tanisik yazar. Değişik adamdır, at gibi bir adamdır, eski bir profesyonel buz hokeyi oyuncusudur, bir dönem Min'yō çalıp söylerdi devam ediyor mu bilmiyorum.Simdi ise zamanını zorbing sporunu geliştirmek için harcıyor.
3 kere yazdırdım henüz kullanmak nasip olmadı bu ilacı. her seferinde unutup alkolünü soğuk soğuk döküyorum sonra topak topak oluyor siktigim homojeniği. ama inat ettim 2 yılda bir gidip yazdırıyorum cildiyeci'ye. 2 yıl sonra tekrar görüşürüz.
Enver Karagöz, 1948 yılında Artvin Şavşatta doğmuştu. Okudu, öğretmen oldu. Artvinde öğretmenlik yapıyordu. Dünyada ve Türkiyede rüzgârların soldan estiği bir zamanda Türkiye kabına sığmıyor, kendine yeni bir yol, yeni bir düzen arıyordu, yer yerinden oynuyordu. Devrim şarkıları söyleniyordu; şehirde, ovalarda, dağlarda, yeni bir dünyayı; ekmek, gül ve hürriyet günlerini kurabilmek için işçiler, gençler, devrimciler dişini tırnağına takmış uğraşıyordu.
Türkiye, başka bir Türkiye idi o zaman. Gençler okuyor, araştırıyor, düşünüyor, yazıyor, örgütleniyordu.Enver Karagöz de o gençlerden biriydi.